12 Eylül dönemindeki cezaevi günlerimde, eğer ‘’bir bayrak gibi sallanmazsam ipin ucunda’’ Karadeniz’e ve bu acılı kente gitme hayalleri kurmuştum. 1991 şartlı tahliye yasası nedeniyle ‘’dışarı’’da kaldığım kısa sürede, Karadeniz’i boydan boya turlamış ve ancak bu acılı kente gidemeden, yeniden ‘’içeri’’yi boylamıştım.
2002’de yeniden ‘’dışarı’’yla buluştuğumda, ‘’bu defa Dersim’e gideceğim’’ diyerek plan yapmıştım. Ve 2004 yılında ulaştım amacıma…
Anlatılanlardan, okuduklarımdan ve izlediklerimden oluşan bilgim; harika coğrafi güzellikleri, her yerden fışkıran içmeye doyamayacağınız suları, okuma oranı yüksekliği, gelişkin kültürü ve çağdaşlığı ile güzelim bir kent olduğu doğrultusundaydı. Ve ancak, ille de on yıllara uzanan acılarıyla hüznün de kenti olmuştu. Yüzyıllardır Dersim, Mameki olarak adlandırılan bu acılı kent, kayıtlarda bile ‘’Dersim İsyanı’’ olarak geçen kalkışma sonrasında, Tunceli adı verilerek tarihsel bellek manipüle edilmeye çalışılmıştı.
Elbette, bu kentin tarihçesini ve politik duruşunu anlatma değil bu yazının konusu. Ol hikaye ne coğrafi güzelliklerini, çağdaşlığını, kültürünü, ne de acılarını… Vb. aktarma niyetim yok. Türkiye’nin ilk ve tek Komünist Partili İl Belediye Başkanı Fatih Mehmet MAÇOĞLU ile yaptığımız içten söyleşiyi aktararak, Yazı Dükkanı okurları ile bu ilin ‘’Başkan’’ının kent yönetimiyle ilgili düşüncelerini, projelerini buluşturmaktır amaç…
‘’Tunceli Belediye Meclis Üyesi’’ arkadaşımın aracılığıyla, ilk mesai günü olan pazartesi ziyaret ettim Başkan Maçoğlu’nu. Güleryüzlü bir karşılama ve insanın hiç de yabancılık hissetmeyeceği bir ortamda kısa bir tanışma ve tebrik etme faslı sonrasında, çarşamba günü görüşmek için randevu almıştık Başkan Maçoğlu’dan.
Henüz iki günüm vardı söyleşi için ve bu sürede, yeni yönetimle ilgili kenttekilerin düşüncelerini öğrenmek öncelikli hedefimdi. Ayrıca, çatkapı girdiğimiz Başkanın Odası’na herkesin de aynı biçimde girip girmeyeceğini görmek, bize gösterilen ilginin kent halkına da aynı biçimde gösterilme gerçekliğini sınamak amacındaydım…
Gezdiğim çarşıda, Munzur boyunca kurulan cafelerde belediyeyle ilgili hep olumlu düşünceler duydum. Kent halkının ortak yönetimi, Mahalle ve Kadın Meclisleri, altyapı ve çevre düzenlemesi ve bir de Kayyum’dan kalan borç yükü en çok konuşulan konulardı. ‘’Bizim Belediye, Bizim Başkan’’ söylemi, Halkın Belediyeciliği’nin sözel ifadeleriydi.
Beş gün önce Ovacık yolu üzerinde otobüs çarpması sonrasında Munzur Çayı’na düşerek kaybolduğu varsayılan Engin Eroğlu’nun arama çalışmalarına Başkan’ın da katılması ve arama gönüllüleri toplamak için belediyeden sürekli anons yapılması, kent dokusundaki ortaklaşmanın izdüşümüydü adeta. Keza, Başkan’ın çalışma saatlerinde randevulu ve çatkapı ziyaretçilerin bizlere olduğu gibi aynı güleryüzlülük ve ilgiyle karşılanması, olağanlaşan ilişki biçimine bürünmüştü. Oldukça kısıtlı olanaklara rağmen sorunlara çözüm bulma gayreti, Başkan Maçoğlu’nun kent halkınca ‘’aralarından biri’’ olarak görmesini sağlamıştı. Zaten, önceki dönemdeki Ovacık Belediye Başkanlığı’nda yapılan olumlu proje ve çalışmaların tanığı olan kent halkı, kendi belediyelerini sahipleniyor ve daha güzel-yaşanılası bir Dersim’in geleceğine katılımda bulunmaya çalışıyordu. Başkan yardımcısı kadın kardeşimiz de, aynı duyarlılık ve ilgiyle ziyaretçileri karşılıyor ve sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyordu.
Çarşamba sabah, kararlaştırılan saatte Başkan Maçoğlu’nun odasındaki özel bölüme geçerek hemen söyleşiye başladık. Özel bölüm deyince, sanılmasın ki ‘’altın varaklı’’ koltukların ve özel yapım mobilyaların doldurduğu lüks bir odadan bahsediyorum. Basit bir masa ve bir kaç sandalye dışında, iki ayrı sehpanın olduğu, kapısının açık tutulduğu bu mütevazı odada, ikram edilen çaylar
‘’Sayın Başkan, seçimdeki başarınız nedeniyle, sizi bir kez daha tebrik ediyoruz. Öncelikle Yazı Dükkanı Kurucusu Recai Oktan Abi’nin ve tüm Yazı Dükkanı Okur, Yazar ve emektarlarının selam ve sevgilerini, başarı dileklerini iletiyorum.’’
BAŞKAN MAÇOĞLU: ‘’Teşekkür ederim. Dersim Halkı adına, Yazı Dükkanı’nın kurucusu ve yöneticilerine, yazarlarına, okurlarına selam ve sevgiler iletiyoruz.’’
SORU: Daha önce, Türkiye’deki ilk Komünist Belediye Başkanı sıfatıyla Ovacık İlçesi’nde başarılı çalışmalara imza attınız ve birçok ilde değişik kesimlerce sahiplenildiniz. Seçim sürecinde, HDP ile ittifak yapılmayışı çeşitli spekülasyonlara ve değerlendirmelere neden oldu. Kayyumca yönetilen Tunceli Belediye Başkanlığı’nı kazanmak için, kurulan ittifak politikaları ve kitle çalışmaları hakkında kısa bir bilgi verir misiniz?
Başkan MAÇOĞLU: Gazete Patika’da, ittifak çağrı ve çalışmaları ayrıntılı olarak var. Kurumsal düzeyde birçok yapıyla görüşmeler yapıldı. Ovacık’ta başlayan ve birçok kesimce sahiplenilen Sosyalist Belediyecilik çalışmalarının büyütülmesi ve öncelikle Dersim’de bu çalışmanın başarıyla yürütülerek örnek alınacak Belediyecilik deneyiminin tüm Türkiye’ye yayılması amacındaydık. TKP, EMEP, HDP, Partizan, TKH (Türkiye Komünist Hareketi), EÖC (Emek ve Özgürlük Cephesi), SMF (Sosyalist Meclisler Federasyonu)… İle yapılan görüşmelerde, ne yazık ki ittifakla seçime girme konusunda uzlaşma olmadı.
Hemen akabinde, ikinci bir öneri sunduk. TKP, TKH, HDP, SMF ve EÖC olarak Dersim’de yapılacak bir önseçimle, halkın belirleyeceği ortak adayla HDP çatısı altında seçime girme önerimiz oldu. HDP; Kayyum atanarak el konulan tüm belediyelerde, Parti olarak seçime girme kararları olduğunu söyleyerek, önerimize olumlu yaklaşmadılar.
Bunun üzerine, TKP, TKH, EÖC ve SMF bir araya gelerek, 2004 yılında oluşturulan ve çalışmalar yürüten DDHD (Dersim Demokratik Halk Dayanışması) çatısı altında ortak ittifakla ve TKP bünyesinde seçime girme kararı aldık. Birçok sosyalist dergi çevresi ve kurumlar, DDHD’nı desteklediler.
Bilinmelidir ki, sosyalistlerin amacı ortak bir yönetim kurarak; sol, sosyalist, yurtsever, ilerici ve demokrat tüm demokrasi güçleriyle bir araya gelerek, Belediye’yi halkla birlikte yönetme anlayışındadır. Şimdilerde, kurma çalışmaları yaptığımız Halk Meclisleri, Kadın Meclisleri ve Mahalle Meclisleri, tüm demokrasi güçlerini bir araya getirmeyi ve halkla birlikte Belediyeyi yönetmeyi amaçlamaktadır… Bunun örnekleri, Türkiye’deki geçmiş Belediyecilik çalışmalarında mevcuttur. Fatsa’da Terzi Fikri SÖNMEZ, Diyarbakır’da Mehdi ZANA, 2004 Hozat, Mazgirt, Pertek, Hopa, Samandağ… Vb. örnekler, sosyalizme hizmet eden ve bu anlayışı yerelleştirmeyi, iktidarlaşmayı amaçlayan çalışmalardır. Bu deneyimlerden yola çıkarak, halka nasıl hizmet edileceğini ve halkla birlikte yönetme anlayışını önemli bulduğumuzu düşünüyorum. Bunun yanı sıra, kendi deneyimlerimizle de bu anlayışı zenginleştirme ve yayma amacındayız.
Belirtmek gerekirse; seçim sonrası ilk konuşmamızda ve ilk Belediye Meclis toplantımızda, Dersim halkına ve tüm demokratik kurum ve kuruluşlara çağrı yaparak, kentimizi birlikte yönetme isteğimizi yineledik.
SORU: İttifaklarınızla birlikte, başarılı bir seçim çalışması yaparak HDP, CHP ve AKP’yi geride bırakarak Belediye Başkanlığı’nı kazandınız. Kamuoyundan öğrendiğimiz ve Belediye girişine astırdığınız afişteki gelir-gider tablosuna göre, borç batağında bir belediye söz konusu. Zira devletin politikası; halk muhalefetinin öncü güçlerinin kazandığı tüm belediyelerde ve kaybedilen diğer belediyelerde hizmet yapılmaması için, belediye kasalarının boşaltılarak enkazla ve maddi sorunlarla uğraşacak belediyeler yaratmaktı. HDP’li Belediyelerin ve sizin durum da gösteriyor ki, bu amaç hâsıl olmuş. Bunu boşa çıkartmak da, yerel yöneticilere düşüyor elbette.
Kayyumla yönetilen Belediyeyi devraldığınızdaki durum neydi? Elbette, Belediye altyapı çalışmaları ve diğer hizmetler, çevre düzenlemesi ve yeşil alanlar oluşturma, yeni parkların yapımı ve sosyal projeler… Vb. faaliyetlerin yaşamsal kılınması için, bu maddi handikabı nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
MAÇOĞLU: Aslında biz bu seçim sürecinde, halkla yaptığımız görüşmelerde bireylerin bize buna dair söyledikleri olmuştu. Bu bilgiler doğrultusunda, yüz milyon TL’lik bir borç olmasını bekliyorduk. Ancak, bu borcun uzun bir vadeye yayılacak yapılandırmayla ödenebileceğini düşünmüştük. Böylece, belediyemizin kendi projelerinin ve çalışma planlarımızın da uygulanma koşulu oluşacaktı. Gel gör ki, 68 milyonluk borcun 50 milyonunun 2021’e kadar, yani iki-ikibuçuk yıla kadar ödenmesi planlanmış. Bu şu demek; belediyenin gelirinin borca yatırılarak, hareket alanının daraltılmasıdır.
Aslında, bunların üstesinden gelebilecek bir anlayışa sahibiz. Şu an katkılarla, borç ödeme işini yürütüyoruz. Sadece İller Bankası’ndan gelen bir milyon 800 bin TL’nin, bir milyon 660 bin TL’sına yakın bir bölümü, bankalara ödenecek borçlardan oluşuyordu devralma dönemimizde. Yine, Belediye’mize ait işyerlerinin 3-5 yıllık kiraları daha önceden peşin olarak alınmış. Şu an, kamu kurumlarının su paralarının borçlara mahsup edilerek ve yeni verilen beyanlarla, sivil halkın katkılarıyla maddi sorunu aşmaya çalışıyoruz. Bugün, maaşları ödeyemeyecek bir belediyeyiz ama dostlarımızın da katkılarıyla bugüne kadar çalışmalarımızı sürdürdük. Daha önceden borcu olanlar, maddi zorluklarına rağmen gelip borçlarını ödeyerek bu süreci aşmamıza katkı sağlıyorlar.
Belediyeye ait ortak alanların devirlerinin üzerinde oluşturulacak bir bütçe ve borçlarımızın uzun vadeye yayılma içerikli yapılandırma dışında, dayanışma eksenli bir kampanya başlatmayı düşünüyoruz. Böylece, istediğimiz bütçe oluşacak ve de bu kentin öncelikli sorunlarını çözme ve projelerimizi gerçekleştirme koşullarımız oluşacak. Orta ve uzun vadede de, kendi çalışmalarımıza uygun bütçe oluşturma zeminini yakalamış olacağız. Kısa vadede yapmayı düşündüğümüz çalışmanın özü bu…
SORU: Peki, bu kampanyanın çağrısını kamuoyuyla paylaşacak mısınız?
MAÇOĞLU: Aslında bu çağrıyı, birkaç gün içinde açıklamayı planlıyorduk. Ancak, kentimizde beş gün önce kaybolan Engin EROĞLU isimli gencin arama çalışmalarını önceledik. Zira insan odaklı bir anlayışa sahibiz. Kampanya çağrısını açıklamayı da bu nedenle etik bulmadık. Kısa süre sonra, gönüllük temelinde ve tabanı 25 TL, üst sınırı yasal zemine uygun olarak belirlenecek bu kampanyayı başlatacağız…
SORU: Biraz önce kısaca değindiğiniz çalışma anlayışınızın ayrıntılaştırılması ve Ovacık deneyimiyle yola çıktığınız üretim-tüketim kooperatifleri nasıl bir rota izleyecek? Yaklaşık 15 yıl gıda sektöründe faaliyet göstermiş birisi olmamın dışında, özellikle yaygınlaştırılması düşünülen tüketim kooperatiflerinde Dersim eksenli ürünlerin yetersiz kalacağını biliyorum. Keza, tüketim kooperatifinizde gördüğüm kadarıyla, ürün çeşidiniz de az sayılır. Ege’de, Karadeniz’de, İç Anadolu ve Antalya civarında kurulmuş bulunan yüzlerce tarım kooperatifiyle ortak faaliyet yürütmeyi düşünüyor musunuz?
MAÇOĞLU: Aslında, Belediyelerin yereldeki temel ihtiyaçları belirleyip, buna uygun çözüm bulma zorunluluğu var. Tarımın bertaraf edilip, çiftçinin-üreticinin topraklarını terk etmek zorunda bırakıldığı günümüzde, üretim-tüketim kooperatifleri kurmak sadece bizim değil, tüm belediyelerin görevidir. Ucuz ve sağlıklı gıda üreterek, bunu kooperatifler aracılığıyla yereldeki halka götürmek önceliğiyle başlayan çalışmamız, daha sonra başka illerde tüketim kooperatifleri kurarak, ulaşabildiğimiz her noktaya taşıma odaklı bir anlayış içermektedir. Böylece, iyice yoksullaştırılan çiftçiler üretim kooperatifi altında yeniden bir araya gelerek üretim yapmakta cüzi bir karla ürünlerini satmalarına bağlı olarak da, yereldeki yoksul halk ile ulaşılabilen tüm kesimler, ucuz ve sağlıklı ürünler tüketebilmektedir.
Bildiğiniz gibi, karasal iklime sahip kentimizde, kış çetin geçmektedir. Bu nedenle, özellikle yaz döneminde ürün yetiştirilmektedir ve ürün çeşidimiz azdır. Buna rağmen, verili koşullarda üretim yapıyoruz ve tarımsal üretimi esas almışız. Bu noktada, dikkat ettiğimiz bazı konulara değinmek istiyorum. Üretimin geliştirilmesi, köy örgütlülüğünün yani kooperatifin kurulması, toplumun sağlıklı gıda hakkının gözetilmesi ve toprağın korunarak ekolojik çevrenin dokusunun korunması önceliğimizdir. Bu çalışmadan yaratılan artı değerin; eğitime, makinalaşmaya, fabrikalaşmaya-sanayileşmeye aktarılmasının yanı sıra, kentimizdeki tüm halkımızın yararına bir kullanım söz konusudur. İşsiz gençlerin ve kadınların bir kısmını bu çalışmalarda istihdam ettiğimiz, herkesin bilgisi dahilindedir.
Bu amaç doğrultusunda Ovacık’da başlayan üretim kooperatifleri çalışmalarımız, bugün yedi ilçemizi de kapsamaktadır.
Bunun diğer ayağı da, tüketim kooperatifleridir. Bugün beş yerde açılan tüketim kooperatifleriyle, kentimizin dışındaki her kesime sağlıklı ve ucuz gıda götürme çabamızı büyütmek istiyoruz. Bunu yaparken, sadece Dersim ve çevresinde ürettiğimiz ürünleri değil; başka illerdeki kooperatiflerle ilişkimizi geliştirerek, Türkiye’nin birçok yerinde bu anlayışın başat kılınmasını istiyoruz. Hopa çayı, Gemlik zeytini, Diyarbakır pirinci, Mersin-Mut zeytini vb. ürünlerin kooperatifler aracılığıyla üretilerek, tüm kesimlerce tüketilme zemininin olduğunu görüyoruz. Kooperatifler arası ilişki, bunu kolaylıkla sağlayabilir. Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de bunu başarmak hiç de zor değil. Yeter ki, ortak üretimin yaygınlaştırılması esas olsun ve ucuz-sağlıklı gıda üretim bilinci gelişsin. Belediyeciliğin, bu noktadaki önemi açıktır…
Yaygınlaştırılacak tüketim kooperatifi ofislerinde çalışacak kişilerin asgari geçim olanaklarının sağlanması dışında yaratılacak tüm değerler, biraz önce açıkladığımız üretim-eğitim alanları dışında, bu anlayışımızın toplumun her kesimine ulaştırılmasında kullanılacaktır… Üretim ve tüketim kooperatiflerinin ortak akıl ve yönetimiyle, planlanmış ortak üretim, tüm Türkiye’nin tükettiği ucuz-sağlıklı gıda olacaktır… Eğitim, sağlık, kültürel gelişime de katkı sunacak bu anlayış, tüm belediyelerce sahiplenilmelidir…
SORU: Yerel Yönetim anlayışınızdaki örgütlenme biçiminizi ve projelerinizi yaşamsal kılmak için yapılan teknik çalışmalarınızı kısaca aktarır mısınız?
MAÇOĞLU: Birkaç ayağı olan bir çalışma düşünüyoruz.
a) Yönetim biçimi, yani Meclislerin oluşturulması. Bünyesinde birçok Meclis barındıracak olan Halk Meclisleri. Bu vazgeçilmezimizdir. Herkesin kendisini ifade edebileceği ve bir-iki ay içerisinde kuracağımız Halk Meclisleriyle, kentimizi ortak yöneteceğiz.
b) Üretime yönelik çalışma. Biraz önce, Kooperatif konusunu anlatırken değinmiştik.
c) Şehrimizin temel ihtiyaçlarını belirlemek. Trafik, otopark, çevre düzenlemesi (peyzaj), özellikle kenar mahallelerde yeni parkların yapımı, ulaşım, altyapı vb. alanlarda çalışmaların yapılması. Bunu, özellikle TMMOB ile birlikte yürütmek istiyoruz.
d) Sosyal Belediyecilik anlayışını geliştirmek istiyoruz. Dil ve kültürel faaliyetler, kadın emeğinin değerlendirileceği atölyeler, gençlik spor kulüpleri vb. her biri için planlanmış çalışmalar yapmak istiyoruz.
Kentimizi iyi tanıyoruz ve kırsaldan kent merkezine kadar tüm sorunlarına çözüm üretme kapasitemiz mevcuttur. Dersim Halkıyla beraber, tüm bu sorunların üstesinden geleceğimize inanıyoruz…
SORU: Gördüğüm kadarıyla Halkla çok güçlü bağınız var. Bugünü saymazsak, iki günlük gözlemime göre makamınıza, herkes çat kapı girebiliyor. İl dışından da birçok ziyaretçiniz geliyor ve hepsine zaman ayırıyorsunuz. Kayyum döneminde devlet otoritesinden bunalan yerel halk, ‘’Bizim Maçoğlu’’ diye sahiplendiği ve bir evlat, kardeş, ağabey olarak gördüğü sizinle rahatça iletişime girebiliyor. Bu içselleşmeyi nasıl sağladınız? Ve bu ilişki tarzı çalışmalarınızı engelliyor mu?
MAÇOĞLU: Ziyaretlerden rahatsızlık duymuyor, aksine kentimizin sorunlarını ifade edenlere çözüm üretmek ve dışarıdan gelenlere projelerimizi aktarmaktan kıvanç duyuyoruz. Ancak, kısa dönem sonrasında bu görüşmeleri daha da planlı hale getirmek ve asıl enerjimizi kentin birikmiş sorunlarının çözümüne aktarmak istiyoruz. Halkla İlişkileri daha aktif kılmanın yanı sıra, çeşitli müdürlükler oluşturarak, halkımızın sorunlarına çözüm üretmek ve şikayetleri ilgili Müdürlüklere yöneltmek planımız dahilinde. Ayrıca, her gün, 14.00-16.30 arası bizzat halkla görüşerek aralarından biri olduğumuzu unutmamalarını sağlıyoruz…
Anımsatmak isterim ki, sadece Belediyemizde oturarak çalışmıyor, kent içerisinde ve ilçelerimize giderek, sorunları yerinde tespit ediyoruz. Saha çalışmamız ve halkımızla iç içe olmak, önceliğimizdir.
SORU: İnsan odaklı bir çalışmayı esas aldığınızı bizzat gördüm. Özellikle kaza sonrası Munzur Çayı’na düşerek kaybolan Engin EROĞLU’nun arama çalışmalarına sizin bizzat katılmanız ve bu arama çalışmalarına gönüllü katılım için Belediyeden anons yapılması, maddi kampanyayı başlatma çağrınızın ertelenmesi, Belediyede ve kentte insanlarla birebir görüşerek sorunlarına çözüm üretme anlayışınız bende bu kanıyı oluşturdu. İnsana, halka yaklaşımınız nedir?
MAÇOĞLU: Bugün var olan Engin Arkadaşımızın kaybolmasındaki duyarlılığımız, özel bir durum değil. İnsan odaklı çalışma anlayışına sahibiz. Yoksulluk nedeniyle açlık çeken, barınma sorunu olan ve sağlık problemleri bulunan genç-yaşlı herkesin sorununa çözüm olmaya çalışmak, sadece belediyeciliğin değil, asıl olarak insan olmanın zorunlu bir görevi olduğunu düşünüyorum.
SORU: Bu yıl, Munzur Festivali düzenlenecek mi? Çalışmalarınız var mı bu konuda?
MAÇOĞLU: Bu yıl 19.su düzenlenecek Munzur Festivali için bir komite oluşturduk. Geçmişten bu yana Festival çalışmaları yapan ve çok emeği geçen kurumlarla beraber bu çalışmayı yürütmeyi düşünüyoruz. Komite, planlı biçimde hazırlıklarını sürdürüyor. Çalışmalar bittikten sonra kamuoyuna deklare edecek ve izin için Valilik başvurumuzu yapacağız.
SORU: CHP’lilikten öte bir siyasi görüşü olmayan birçok kesimden arkadaşım var. Yaptığınız başarılı çalışmalar, onlarda ve siyasi yelpazenin merkezinde olan kesimlerde sempatiyle karşılanıyor. Ve hatta bazıları,’’ kentimizde Maçoğlu gibi bir aday gösterilse, isterse Komünist Parti’den olsun, gider O’na oy veririz’’ diyorlardı. Ancak, Belediyenize, ‘’Dersim’’ adının eklenme çalışmaları sonrasında, özellikle havuz medyasının şişirmesi, yanlış bilgi pompalaması ve kitlelerin bu anlamda manipüle edilmesi, izlediğim kadarıyla bazı kesimlerde sempatiyi azaltmış görünüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz…
MAÇOĞLU: Öncelikle belirtelim ki, Tunceli isminin kaldırılması ve belediye tabelasına sadece Dersim Belediyesi yazma gibisinden bir anlayışımız yok. Yani bölücü, ayrıştırıcı değiliz. Tersine birleştirici ve ortak hareket etmeyi esas alırız. Sosyalist olmanın gereğidir bu anlayış. İşin özü bu.
Hukuken de, bir ilin adının değiştirilmesi belediyelerce mümkün değil. Bu kent, yüzyıllardır Dersim, Mameki olarak adlandırılmış ve Osmanlı’da, Cumhuriyet sonrasında bile böyle tanımlanıyor. Yapılmak istenen, tabelaya Dersim eklemesinin yapılmasıydı. İsteyen Tunceli ve isteyen de Dersim diyebilmeli bu kente. Ek bir isim kullanma isteği üzerine fırtına koparanlar, kentimizdeki Dersim Anadolu Lisesi’nin bir devlet, okulu olduğunu elbette bilirler. Mademki bölücülük, neden Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okulun ismi, Dersim Anadolu Lisesi olarak geçiyor. Bu kentte ve birçok yerde, Dersim’le başlayan kurumlar var. Dersim Dernekleri Federasyonu, Dersim Futbol Kulübü (ki, bu ancak valilik ve spor bakanlığının izniyle gerçekleşebiliyor) … vb. Bu isimlere sahip kuruluşların bu ilde ayrıştırıcı olmadığı, bölücülük içermediği ortada. Öyleyse, neden bir isim üzerinde fırtına koparılıyor, asıl bunu sorgulamak gerek. Sosyalist Belediyeciliğin, yerel halkın iktidarlaşmasının önüne geçmek isteyenlerin algı operasyonudur bu.
Şimdi normalleşme zamanı. Herkes istediği ismi rahatça kullanabilmeli. Bu ülkenin Cumhurbaşkanları, Başbakanları, Bakanları ve Valileri bile bu isimleri kullanabiliyor ve ülke bölünmüyorsa, bu kentin içerde ve dışarıdaki evlatları da bunu rahatça ifade edebilmeliler. Bu hoşgörü kültürünü oluşturduğumuzda, kimse isimlere takılmayacak ve insanı merkezine alan çalışmalarla yerel-genel yönetimler birlikte büyüyeceklerdir…
SORU: Son olarak, Yazı Dükkanı ailesine neler söylemek istersiniz…
MAÇOĞLU: Bizim için önemli olan, bu ülkedeki demokrasi ve özgürlüklerin alabildiğince gelişmesidir. Her insanın, canlının yaşam hakkı önceliğini sağlamak zorunluluğumuz da var elbette. Yaşamın kutsiyeti ve doğanın korunması, tüm insanların barış içinde ve kardeşlik duygularıyla iç içe yaşayarak tüm dünyada bunu sağlamak görevi hepimizindir. Ezilen emek cephesinin, yani işçilerin, köylülerin, yoksulların ve tüm ötekileştirilenlerin sosyalist mücadeleye dahil edilerek, Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Çerkezlerin ve tüm halkların kendisini daha rahat hissedeceği bu toprak parçasında, birlikte yaşamak öncelik olmalıdır.
Yanısıra, her emeğin ve düşüncenin, dilin, inancın saygınlıkla karşılandığı bir geleceği hedefleyen mücadeleye gücümüz oranında destek verip çaba göstermemiz gerekiyor. Yazı Dükkanı okurları arkadaşlarımızın da, bu bilinçle hareket ederek, bu ülkeyi ve tüm dünyayı yaşanabilir hale getirme çabasında olmalarını temenni ediyoruz. Biz, kentimiz özelinde bunu yapmaya çalışırken, belediyeciliğimizin örnek olması için, tüm zorluklara rağmen düşüncelerimizi yaşamsal kılmaya çalışıyoruz. Birlikte mücadele ve ortak yönetim ile bunu başaracağımıza inanıyoruz. Yazı Dükkanı okurlarına selam ve sevgilerimizi iletiyor, kentimizi ve projelerimizi anlatma olanağı sağladığı için, Yazı Dükkanı Kurucu ve emektarlarına teşekkür ediyoruz…
Bekir S. Keçeci /19 HAZİRAN 2019 DERSİM