O’nlar, kadına biçilen geleneksel rollere, erkek egemen zihniyetin dayattığı yaşama biçimlerine kendilerinden önceki direnişçi kadınlar gibi kavganın en ön saflarında yer alarak cevap olanlardı.
Zulmün olduğu yerde direnişte olmalı gerçekliğini pratikleştirip o büyük deryaya bir nehir olup akmada mütevazi bir adım, ardından büyük bir mücadeleydi O’nlarınki. Bedel; ne olursa olsun o büyük özgürlük için o bedelin ödenmesini bilince çıkaranlardı. Kadının özgürleşmesi savaşını ezilenlerin özgürleşmesi savaşıyla bütünleştirip hem ezilen cinsinin hem de insanlığın kurtuluşu savaşının militanlarıydı O’nlar. Duruşlarıyla tarihsel görevlerini yerine getirip ne yapılması gerektiğini pratikleriyle ortaya koyan komünist kadınlardı O’nlar. Savaşın kadının işi olmadığını söyleyen kendini bilmezlere, haklı savaşların nasıl tamda kadının işi olduğunu defalarca gösteren savaşçılardı O’nlar.
Büyük bir davaydı onların ki… Direnişleri büyük oluyordu, öfkesi de büyük olanların. Çünkü kadındı tarihin ilk ezileni, eşitsizliğin çıkış noktası; bilgeliği ‘cadı avı’ adı altında mahkum edilip darağaçlarına gönderilen;8 Martları yaratan emeği için direnirken diri diri yakılan; oy hakkını alabilmek için bedel ödemek zorunda kalan; kadının en temel insani hakları için mücadele ederken giyotinlere gönderilen, savaşlarda her türlü ‘fedakarlığın’ kendisinden beklenen olan; her gün defalarca burjuva medyanın olağanlaştırıp servis ettiği tacizin, tecavüzün, katliamın kendisine reva görünen; nasıl yaşayacağına, nasıl oturacağına, nasıl giyineceğine, ne kadar konuşacağına, ne kadar güleceğine her daim başkalarının karar verdiği oydu. Dağ başlarında özgürlük için silah elde çarpışırken toprağa düştüğünde bedeni teşhir edilende oydu. Ve o başkaldırıyordu yıkmak için bu çürümüş sistemi ve onun zihniyetini.
Çağırıyordu kavga bayrağını dalgalandıran Öncü; tarihin ilk ezilenini o büyük savaşa; öncüleşmesi, savaşması ve özgürleşmesi için. Onlar da cevap oldular o çağrıya, yönünü mücadelenin en kızgın alanlarına, dağlara çevirdiler, kendi ezilen cinsiyle beraber tüm ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşu davasında bir nefer olabilmek için.
Deniz yoldaş; Akdeniz’de cevap olmuştu o çağrıya. Akdeniz’in ılık rüzgarlarını arkasına alıp Dersim’in sarp dağlarında asi bir gerilla olmaya adamıştı kendisini, Kürdistan dağlarına ve gerillaya yabancı olmasına rağmen çabuk alışmıştı Dersim dağlarına. Başlarda gerilla yaşamının bazı noktalarında zorlansa dahi, o zorluğu aşma çabası, ısrarı mücadelesindeki kararlığı simgeliyordu. Umutsuzluğa kapılmayan, her zorluğu öz iradesi ile aşmaya çalışan devrimci bir kadındı o, Torosların sarplıklarından aldığı direnciyle sarılıyordu mücadelesine yoldaşlarına… Bizlere göre biraz daha farklı bir yaşamın içerisinden gelmesi aramıza renklilik katıyordu. Çoğu kez onun renkliliği neşe ve moral olarak yansıyordu bizlere. Görev bilinci çok kuvvetli olan bir yoldaştı, kendisine verilen her görevi en iyi yapma çabası hiç eksilmedi kendisinde, mücadelenin büyütülmesinin göreve sahip çıkmak olduğu bilinciyle 3. Kongre sonrası “gerilla alanlarında olmalı, savaşın öznesi haline gelmeliyim’’ kavrayışı ile son anına kadar her pratiğinde görevine ve halkına sadık bir devrimci olmayı bildi…
Lori yoldaş; Dersim dağlarının yabancısı değildi aynı zamanda gerillanın da. Devrimci bir ailede büyümüş ve bu kişiliğini şekillendirmişti. Dağları çok seviyor, hele köyünün bulunduğu Bokır dağına büyük bir hayranlık ve sevgi duyuyordu. Aslında sadece kendi köyüne değil, Dersime, doğaya ve içindeki her canlıya aşık bir yoldaştı. Daha onu tanıdığım ilk gün bu sevgisinin farkına varmıştım ki onunla tanışan herkes bunu rahatlıkla anlayabiliyordu. Doğadaki her bir canlıya bir yoldaşı gibi değer veren bir yoldaştı. Gerillayı küçük yaşlardan itibaren tanıması onda her zaman gerillaya katılma arzusunu büyütmüştü. Kendisi de söylüyordu; “ben küçüklükten beri gerillaya katılmak istiyordum’ diye tabii böyle söylediğinde bazı yoldaşlarda; ‘madem küçüklükten beri istiyordun niye bu kadar geç katıldın’ diye espri yapıyorlardı. Kendisi de dahil hepimiz gülüyorduk. Lori yoldaşın, yoldaşlık bağları çok kuvvetliydi. Yoldaşlarına olan bağlılığı her pratiğinde hissettiriyordu kendisini. Her bir yoldaşının üstüne titrer, her sıkıntıları ve sorunları ile ilgilenmeye çalışır; bir yoldaşının üzgün olması bile onu derinden etkiler, kendini kötü hissederdi; çalışkanlığı, doğaya ve yoldaşlarına olan bağlılığı, halkına olan inancı, düşmana karşı her fırsatta dile getirdiği amansızlığı yüreğimizde bıraktığı derin bir izdir.
Mercan yoldaş; Kürdistan’da doğup büyümüştü, sonra şehirlere gitmiş fakat çok ayrı kalamamıştı büyüdüğü coğrafyadan. Sistemin kendisine sunduklarını elinin tersiyle itip halkının kurtuluşu görevini alıp omuzlarına yol aldı Kürdistan dağlarında, Kürdistan dağları gibi güçlü ve baş eğmeyen bir yapısı vardı. Gerilladaki tüm kadın yoldaşlara örnekti öncülüğüyle. Geleneksel kadını bilincinde yıkmış, erkek egemenlikçi anlayışı her pratiğinde yıkan bir yoldaştı. Mercan gibi bir kadın komutanımız olduğu için tüm kadınlar olarak şanslı olduğumuzu düşünüyorduk. Gerilla içerisinde kadın olarak karşılaştığımız zorlukları aşmamızda kendi gücünü bizimle paylaşmasını çok iyi biliyor ve her pratiğinde yansıtıyordu bunu. Savaşta kadının öncüleşmesi ve önderleşmesinin somut karşılığıydı bizim için. Öncülüğü, önderliği tartışmasız bütün yoldaşlar tarafından hayranlık ve coşkuyla karşılanırdı. Mercan’ın olduğu yerde moraller bozuk olamaz ve herkesin emek sarf ettiği bir çalışma vardı. Savaşta kadın yoldaşların öne çıkması için tüm gücüyle çabalıyordu, onun planlarını dinledikçe heyecanlanıyorduk hepimiz. Bazı planlarını yarım bıraktı fakat fikirleri ve duruşuyla çok şey bıraktı bizlere tamamlamamız gereken.
Mücadeleye atılan kadının savaş vermek zorunda olduğu sadece düşman olmuyor maalesef, bin yıllardır süregelen bir zihniyetle de savaşmak zorunda kadın. Hem de bu savaşı yoldaşlarına karşı verebilmek en güç olanı ama onlarda bu zor savaştan hakkıyla çıkmasını başarıyor, ellerindeki silahı düşmana, bilinçlerindeki silahı da tüm erkek egemen zihniyete yöneltmesini biliyorlardı.
Üç öncü kadın yoldaşın anlatılması ve örnek alınması gereken çok pratiği var bu sayfalara sığdırılamayacak. Aslında onlarda anlatılması gerekeni anlattılar duruşlarıyla. Kendilerinden öncekilerden devraldıkları o güçlü silahı onurluca taşıyıp kendilerinden sonrakilere de yine aynı onurla devrettiler. Yürünecek yolu, atılması gereken adımı ve göze alınması gereken bedeli öğretmişlerdir. Yaşamlarının baharında hesapsızca toprağın koynuna düşenler, devrim ağacını son damlasına kadar kanlarıyla sulayanlar ne yapmamız gerektiğini tırnaklarıyla bilinçlerimize kazımışlardır.
LORİN