Henüz yirmili yaşlarda aşkın en güzellerini yaşayacak genç bir kadının ölümler kusan bir savaşa katılması size ne ifade ediyor? Erkekler tarafından belirlenmiş hemşirelik yapma, yemek yapma gibi yardımcı görevlerde falan da değil, tam da savaşın en ortasında, erkek yoldaşlarıyla birlikte düşmana göğüs gererek savaşması… Hatta belki de bugün kan coğrafyası Ortadoğu’da olduğu gibi “erkek nedenli” savaşların gidişatını değiştiren kadınlar olarak savaşlarda yer almaları size ne ifade ediyor?
Bugünü düşüneceğiz elbette, bugün batı medyasında biraz da romantize edilerek bakılan kadın savaşçıların yeteneklerini, savaşma dirençlerini bileceğiz. Şunu da bileceğiz, bu kadınların o direnci kişisel bir iradeden almadığını, yaratmaya çalıştıkları daha eşit, daha adil, kadın olarak sözlerinin geçeceği bir toplumu ne pahasına olursa olsun kurtarmaya çalışmaktan aldıklarını bileceğiz. Günümüz kadın tarihinin belki de en onurlu cümlelerini yazan bu kadınlara tarihte öncülük eden kadınların hikayelerine bakalım.
MAKİNİSTİNDEN PİLOTUNA HEPSİ KADIN
IŞİD’in Kobanê sınırlarına ulaşması gibi Nazilerin 2. Dünya Savaşı’nda Stalingrad’a ulaşması bir dönümdü. 22 Haziran 1941’den 8 Mayıs 1945’e kadar yaklaşık 1 milyon kadın, Nazilere karşı anavatan savunmasında yer aldı. Bu kadınların çoğu da elinde silahlarla savaşın ön cephelerindeydi.
Sovyetlerde Nazi işgaline karşı savaşan bu kadınlardan özel olarak oluşturulmuş üç kadın pilot timi vardı: 586, 587 ve 588. Gece Bombardıman Hava Alayları. Bu kadın pilotlar Nazilerin korkulu rüyası olmuştu ki Naziler onlara Gece Cadıları (Almanca: Nachthexen) ismini takmışlardı.
Gece Cadıları, Halk Savunma Komitesi’nde görevli kadın pilot Marina Raskova’nın Stalin’e önerisi ile oluşturulan bir bombardıman timiydi. Bu timin amacı geceleri Nazi savaş uçaklarını taciz etmekti. Makinistinden teknik elemanlarına, pilotundan subaylarına tümü ortalama 20 yaşındaki genç kadınlardan oluşuyordu. Stalingrad yakınında Engels kasabasında eğitim gördüler. Başka insanların yıllarını alacak bu eğitimi birkaç ay içinde tamamladılar.
İlk bombardımanını 8 Haziran 1942’de gerçekleştiren 588. timdeki kadınlar binlerce hava saldırısı yaptı. Karşısındaki Nazilerin teknik açıdan daha güçlü donanmasına karşın, onların uçakları olabilecek en yavaş uçaklardı. İsabet eden mermilerle delik deşik olsa da hâlâ uçuyordu. Telsiz ve paraşütleri bile yoktu. Özellikle kışın eski uçaklarının içine dolan soğuk yüzünden elleri ayakları buz tutmasına karşın her gece görevlerini yerine getiriyorlardı.
SAVAŞ, SADECE BİR CEPHEDE DEĞİL…
Savaştıkları sadece işgalci Naziler ya da içinde bulundukları zor koşullar değil, aynı zamanda kendi erkek yoldaşlarının onları küçümsemesiydi de. Kadın olmalarından ötürü daha erkeklerin aşağılayıcı tutumlarına maruz kalıyorlardı kimi zaman.
Bu kadınlar bu savaşa katılmalıydı. Çünkü, Sovyetlerde kadının ve erkeğin toplumdaki yeri onların cinsiyetlerine göre belirlenmiyor, aksine erkeğin yapabildiği her işi kadın da yapabiliyordu. Çünkü, sadece seçme değil, seçilme, yönetme hakkını elde etmişti kadınlar. Çünkü, kadınların kurtuluşu ancak ve ancak işçi sınıfının kurtuluşuna, işçi sınıfının kurtuluşu ise kadınların mücadelenin içinde oluşuna bağlıydı. Çünkü, atılan bunca adıma rağmen Sovyet ülkesinde kadının özgürleşmesinin önüne çıkan gerici kırıntılara karşı mücadele edebilmek için öncelikle ülkeyi faşist işgalcilerden arındırmak gerekiyordu. İşte tüm bu nedenlerle, bu kadınlar içinde özgürleştikleri vatanlarını savunmak için savaşa katılmalıydı.
Stalingrad’da Nazilerle savaşan bu cesur kadın timi çeşitli şekillerde tarihte yerini almış. Filmlere, kitaplara ve hatta bilgisayar oyunlarına dek konu olmuş bu direniş, bambaşka bir hafıza dünya tarihinde. Şimdi ise bu hafıza Kobanê direnişinde kendini gösteriyor. Nazilerin Stalingrad’ta kadınından erkeğine bir bütün olarak halkın direnci ile karşılaşması ve yenilgisi tüm dünyada faşizmin karşısında direnişin kazancının sembolü oldu. Emperyalistlerin istediği olmadı, Stalingrad düşmedi. Tıpkı, bugün ağzı salyalı emperyalistlerin “Kobanê düşmüştür” diye cümlelerini hazırlarken, Kobanê’nin hala dirençle ayakta kalması gibi. Stalingrad’ın Marina’sından Kobanê’nin Arin Mirkan’ına, onlardan da tüm dünya kadınlarına devredilen mücadele mirası kadınların kendi elleriyle yarattıkları özgürleşme umududur. (Müslime Karatacak)