Örgüt mücadelede stratejik bir araçtır. Mücadele bütünlüğü içinde ideolojik-siyasi çizgiden sonra belirleyici bir aparat, gerçek bir silahtır. Teori-pratik birliğinin ifadesi olan proleter devrimci mücadelede bir biçim ve öz sorunu olan örgüt, teorinin pratiğe dökülüp maddi güce dönüştürülmesinde biricik anahtar, tayin edici güçtür. Bu güç olmaksızın mücadele yürütülemez, gerici sınıflar mağlup edilemezler. Mücadele ve devrimin zaferinde, tarihsel haklılık, bilimsel sosyalizm teorisi, diyalektik ve tarihi materyalist felsefe, bunlar ışığında ve somut tahlil-tespitlerle belirlenen devrim programı ve stratejisi, temel taktik ve siyaseti temel rolün yarısını, bu teorik formasyonun maddi araçta ete-kemiğe bürünmüş olup tüzük-yasa, örgütlenme ilkesi ve disiplin mekanizmalarıyla biçimlendirilmiş olan örgüt bu rolün diğer yarısını temsil eder, yürütür, üstlenir. Örgütü koşullayan ihtiyaçlar örgütün görev ve rolünü de tanıtlar. Devrimin zaferinde proleter örgüt can alıcı halka, yaşamsal bir gereksinimdir…
Örgüt, kurumsal ideolojik-teorik çerçevedeki bilimsel nitel fonksiyonuyla birlikte, insan öğesiyle vücut bulan canlı bir organizma ya da dinamik mekanizmadır. Gücünü buradan alır, bu temeline dayanarak gelişip ilerler. Örgüt mevcut ise, bu durum esasta mevcuttur. Örgütün varlık gerekçelerine uygun olarak görev ve sorumluluklar icra etmesi, kapsadığı bileşenlerin yetenek ve yeterlilikleriyle alakalı ya da mümkündür. Bu bünyenin politik açıdan canlı ve hareketli olması, gelişmesinin ve büyümesinin başlıca nedeni, güçlü temelidir. Örgütsel gücün nitelikli inşası ve nicel olarak büyütülmesi örgütün gelişme motorlarındadır. Bu motoru çalıştırmak, genel siyasi çizgiden sonra, biçimsel temsiliyeti ifade eden önderlik-kadro ve faaliyetçi-aktivist bileşenin enerjisine tabidir. Bu temsiliyetler çalıştıklarında motorun çalışmaması için hiç bir sebep yoktur. Bu ahenk ve işlev yakalandığında arkadan gelen çığ gibi büyüme, siyasi atmosferi esir alarak kuşatmadır…
İşte bu harikulade şey, yalnızca ve yalnızca ‘‘bana, sana ve ona‘‘ bağlıdır. ‘‘Ben‘‘ biraz daha sıkı çalışırsam örgütsel güce biraz katkı sunarım. ‘‘Sen‘‘ biraz daha sıkı çalışırsan örgütsel güç biraz daha fazla gelişir. ‘‘O‘‘ biraz daha sıkı çalışırsa örgütsel güç belirgin biçimde serpilir, boy verir… Bireylerin çabaları katkı sağlar ve gereklidir ama bireylerin oluşturduğu kolektif çaba örgütlü-örgütsel gücün yaratıcı kuvveti, olmazsa olmazıdır…
Başarı neyin ürünü ise, başarısızlık onun tersinin ürünüdür. Ama başarıyı koşullayan etmen aynı zamanda başarısızlığı da koşullayan etmendir. Örgütlenip mücadele ederek sıkı çalışırsak başarı elde ederiz. Mücadele ve örgütlenme çalışmasında gevşek davranıp iş yapmazsak başarısız oluruz… Mücadele, örgütlenme ve çalışmada değişmeyen kural yorulmamak, gevşememek ve ısrardan vaz geçmemektir. Yani, bu çalışma ve faaliyetlerde ya da görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde, atak, dinamik, inatçı ve ısrarlı olmak şarttır. Bıkıp usanmamak şarttır. Sebat, cüret ve inanç şarttır. Kararlılık ilkedir. Mücadele etmek ilkedir. Değiştirme pratiğine girmek ilkedir… Bırakmak, pes etmek, yolda kenara çekilmek ve boş vermek devrimin mantığına terstir. İşleri oluruna bırakmak, kendiliğindenciliğin peşinden sürüklenmek, iradi müdahalede yorulmak ve değişim inancını yitirmek devrimciliğin özüne aykırıdır…
Kararlar almak, tartışıp eleştirmek ve düşünce belirtmek, politika yapmak, siyasi belirlemeler yapmak, iddialar öne sürmek ve iddialı olmak ve öncü ya da önder olarak göreve soyunmak, bir eğlence, bir macera ve spor olsun diye sergilenen boş lafazanlıklar değildir. Bilakis arkasında durulması ve gereği yerine getirilmesi gereken sorumluluklardır. Anlamsız değil, anlamlı ve değerli görevlerdir…
Proleter devrimciler kaderci değildir, olamaz da. Emeksiz kazançtan yana olmadıkları gibi, emek verilmeden kazanılmayacağını bilenlerdir. Devrim için soyut hayallerle hareket etmedikleri gibi, onu ilmik ilmik örülmesi gereken emek ve bedel ağırlıklı bir sanat olduğunu ezelden beri bilirler. Değişimi, değiştirme pratiğine girerek kazanmayı prensip edinirler. Ancak ve ancak yaptıkları çalışmaların karşılığını alabileceklerini unutmazlar. Bunun içindir ki, en ağır bedelleri göğüslemekten imtina etmezler…
İdealist yatak rahattır. Sorumlulukları ya azdır ya da yoktur. Orada keyif çatılır, rahat yaşam sürülür. Ama bunun sonu karanlıktır, kabustur, çürümedir. Doğacak güneşi beklerken ömür tüketirler fark etmeden ama proleter devrimciler güneşi zapt etmek için çabalar ve ölürler… Devrim yatağı yakıcıdır, dikenli ve tetik üstündedir, rahat değildir… Ama güneşe serilendir, onurlu ve mutludur, geleceği aydınlık ve özgürdür… Böyle değilse neden tercih ettik onu?
Tercihimizi gönüllü ve bilinçli olarak yaptık. Devrimci olduk, örgütümüzü kurduk ya da kurulan örgütümüzde yer aldık. Tercihimizi de, görev ve sorumluluklarımızı özgür irademizle belirledik, bunlar için hedefler saptadık, bu hedeflere ulaşmak için kararlar alıp politikalar belirledik. Bunlar anlamsız değil, tarihsel anlam yüklüdür. Bundan sonrası tutarlı olmak ya da olmamak sorunudur. Bu, dürüstlük ve ezilen yoksul dünya karşısında ahlaki tutumdur. Ya başarmak için emek vereceğiz ya da başarısızlıklarımızı çalışmayarak perçinleyeceğiz. İşte bütün mesele budur…
Mesele açık, görev belli, yol aydınlıktır:
Devrim sorumluluğu ve devrimci görevler bilimsel olarak saptanmış olup haklılık ve doğruluklarıyla tartışma dışıdır. O halde ilerlemek için uyarılmış devrimci dinamizmle gecikmiş olan işe yeni heyecanla koyulma vaktidir. Örgüt ve örgütsel çalışma sorunlarıyla başlamak günün ihtiyacıdır…
Bu doğrultuda;
1)- Eğer daha fazla, daha sıkı çalışmaz isek ve eğer durup bekler isek, sadece yolda bırakıp gidenlerimizin yerini dolduramamakla kalmaz, küçüğü büyütemez, zayıfı güçlü eyleyemez ve başarı yolunu izleyemeyiz. Uzun mücadele yolculuğunda yol ayrımına gelerek kopup gidenlerin yerini doldurmak durumundayız. Mücadeleyi bırakan her bir kişi örgütsel gücün zayıflaması ve eksilmesi anlamına gelir. Sürekli bir-iki bırakmalar, iki-üç kopmalar kan kaybını büyütmektedir. Kan kaybını önlemek bırakmaları engellemek kadar, bırakanların yerine örgütçü koymakla mümkündür. Bunun için kazanma hedefiyle kadın, gençlik, işçi sınıfı başta olmak üzere devrimin geniş tabanı içinde örgütlenip devrimci faaliyetçi kazanmaya ağırlık vermek şarttır. Bu, her komite ve faaliyetçi için çalışmalarda diri tutacağı somut görev ve hedef olmalıdır…
2)- Eğer şu veya bu sebeple atıl durum ve geri planda kalanlarımızla birleşip onları aktif bünyemize dahil etmeyi başaramaz isek, yalnızca gücümüzü büyütememe zaafına düşmekle kalmaz, dinamiğimizi büyütüp gelişme çizgisini sürdüremeyiz. Toparlanıp kendi bileşenlerimizi bağrımıza alamayız, tarihsel parçalarımızı bütünleştiremeyiz, devrimci zenginliğe ulaşamayız…
3)- Eğer kadın ve gençlere dönük mevcut politika ve argümanlarımıza bağlı sıkı dokunmuş bir çalışma performansı ortaya koyamaz isek, geleceğimizin dinamizmini oluşturmaktan yoksun kalmakla kalmayıp, taze kan takviyesini ihmal etmekle birlikte devrimin en kararlı gücünü göz ardı ederek gerçek devrimci gelişmeyi hayale havale deriz. Dolayısıyla Kadın ve Gençlik örgütlenmesinde azami gayreti esirgemeden yoğunlaşalım…
4)- Eğer ekoloji, doğa ve çevre sorunlarında etkin bir siyaset ve pratik izleyemez isek, devrimin geniş toplumsal tabanı ve halk kitleleriyle, köylülerle birleşemeyiz.
5)- Eğer devrimin taktik ve tali mücadele biçimlerinde ve en önemlisi de devrimin stratejik mücadele biçimlerinde etkili bir varlık gösterme iradesini gösteremez isek, bütünlüklü devrim mücadelesini zafere taşıyamayız…
6)- Eğer işçi ve emekçi sınıflar içinde örgütlenmeyi aynı tutuklulukla sürdürür isek, devrimi ömür billah gerçekleştiremeyiz…
7)- Hepsi somut çalışma ve zorunlu görevlerdir. Hepsi yürütülmesi gerekli olan yürütülmesi mümkün olan görevlerdir… Örgütsel gelişme ve mücadelenin ilerletilmesi bunların yürütülmesiyle ve devrimin gerçekleştirilmesi bu sorumlulukların yerine getirilmesiyle olasıdır.
8)- Hedefsiz her çalışma gerçekte boş bir çalışmadır… Hedeflerimiz mevcut ama çalışmamız somut hedeflerde zayıftır. Bunu tamamlayarak kazanacağız!
Ve 9)- Biraz moral, biraz coşku, biraz heyecan… Ve cesaret ve eylem ve ısrar… Alabildiğine Devrim!