Yeni Demokrasi Aileleri Birliği (YDAB), hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik artan saldırılar, hak gaspları ve sürgünlere ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya İHD İstanbul Şube Başkanı avukat Gülseren Yoleri, tutsak aileleri, Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), HDP İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz ve çok sayıda kişi katıldı. Açıklamanın yapıldığı salona “Devrimci tutsaklara yönelik sürgün işkencesi, hücre cezaları, hak gaspları ve tecrit saldırısına karşı sesimizi yükseltelim!” pankartı asıldı. Açıklama dolayısıyla İHD’nin bulunduğu sokak polis ablukasına alındı.
Açıklamada ilk olarak konuşan HDP Milletvekili Dilşat Cancaz, iktidarın son süreçte tutsaklara, gazetecilere ve bütün muhalif güçlere yönelik bir saldırısı olduğunu belirterek, tüm halkı hapishanelerdeki hak ihlallerine karşı ses çıkarmaya çağırdı.
‘Tutsakların dışarda sesi, soluğu olmaya devam edeceğiz’
Ardından Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi adına konuşan Abdulmelik Yalçın da, Hapishanelere yönelik karar hükmünde kararnamelerle tutsakların hapishanede tecrit içerisinde tecrit yaşatılma kararı verildiğini söyledi. Yalçın, “Dışarda tek başımıza kalsak bile tutsakların dışarda sesi, soluğu olmaya devam edeceğiz” dedi.
Hapishanelerde uygulanan baskı üzerinden topluma gözdağı veriliyor
Son olarak konuşan İHD Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Hapishanelerde uygulanan baskı yöntemlerinin aslında topluma bir gözdağı olarak ta uygulandığını biliyoruz. Muhalefet eden ve tutuklama ihtimali olan herkese aslında nasıl bir tutukluluk sürecinin beklediğini göstererek bir anlamda caydırıcılık yaratılmaya çalışılıyor” dedi.
Basın metnini YDAB adına Elvan Özerli okudu.
Özerli, Emperyalist/Kapitalist sistem, barbarca dünya halklarına saldırarak ve doğayı kar hırs uğruna talan edip yıkıma sürükleyerek insanlığı ve parçası olduğu doğayı uçuruma sürükleyerek koyu karanlığı ve barbarlığı dayattığını belirterek, “Uluslararası kapitalist sistemin bir parçası olan T.C. devleti ve somuttaki iktidar güruhu Erdoğan/AKP-MHP faşist bloğu da sınıfsal karakterine uygun olarak barbarca işçi sınıfı ve ezilenlere savaş açarak açlığı, yoksulluğu, sömürüyü ve zorbalığı uygulamaktadır. Fakat, kapitalist sömürü sisteminin tüm barbarlığı ve saldırganlığına karşın yoksul dünyanın başkaldırı ve yeni bir dünya yaratma mücadelesi tüm görkemiyle sürmektedir. Dünya’nın onlarca yerinde ayağa kalkan milyonlarca işçi, emekçi, yoksul, kadın, LGBTİ+ ve genç, kapitalist yıkım ve sömürüye karşı çıkarak yeni bir dünyanın umudunu muştulamaktadır. Coğrafyamızda da tüm saldırı, zorbalık ve koyu faşizm koşullarına rağmen toplumsal mücadele bastırılamadığı gibi gelişerek ve yeni dinamikler kazanarak büyümektedir” dedi.
Toplumsal mücadelenin önemli alanlarından biri de kuşkusuz hapishaneler olduğunu kaydeden Özerli, “Egemen sınıflar açısından toplumsal mücadeleyi bastırmanın en önemli stratejik araçlarından birini hapishaneler oluşturmaktadır. Bu bağlamda toplumsal kurtuluş mücadelesinin öznesi olan devrimciler ve komünistler başta olmak üzere sisteme ve somuttaki AKP-MHP faşist iktidarına karşı çıkan, eleştiren ve muhalif olan bütün toplumsal dinamikler hapishaneler saldırısıyla susturulmak istenmektedir. Toplumsal mücadelenin en diri ve örgütlü alanlarından biri olan hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik sistematik saldırılar artarak sürmektedir. Devrimci tutsakların kan ve can bedeli mücadeleler sonucu elde ettiği bütün kazanımlar gasp edilmekte, tecrit ve izolasyon saldırısı derinleştirilerek tutsaklara teslimiyet dayatılmaktadır. Kendi burjuva hukukunu dahi ayaklar altına alan AKP-MHP faşist iktidarı, hapishanelerde en insani ihtiyaç ve temel gereksinimleri bile hukuksuz ve keyfi bir şekilde gasp etmektedir” ifadelerini kullandı.
‘Hasta tutsakların tedavilerinin yapılmayarak katledilmesinde sorumlu Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp kurumlarıdır’
Açıklamanın devamında Özerli şunları söyledi: “Hali hazırda hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik sürdürülen saldırı ve hak gasplarının başında infaz yakmalar, sürgün işkencesi, hücre cezaları, iletişim cezaları, basın yayın yasakları gelmektedir. Özellikle son süreçte sürgün işkencesi ve ağır hücre cezalarıyla devrimci tutsaklara yönelik saldırılar daha da derinleştirilmiştir. Yine hapishanelerde yüzlerce hasta tutsak bulunmaktadır. Şimdiye kadar tedavileri yapılmadığı ve tahliye dilmedikleri için onlarca hasta tutsak yaşamını yitirdi. Hasta tutsakların tedavilerinin yapılmayarak katledilmesinde birinci derecede sorumluluk sahibi Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumlarıdır. Son süreçte yaşanan sürgün işkencesi, hücre cezaları, hak gaspları ve saldırılara kısaca değinecek olursak;
Edirne F Tipi Hapishanesinde 30 Mayıs’ta tutsakların kaldıkları hücrelere gece yarısı yapılan baskınlarla onlarca tutsak başka hapishanelere sürgün edilmiştir. Devrimci tutsaklardan Özgür Çelik ve Abidin Kahraman ise hücrelerine yapılan baskınla Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesine sürgün edilmişlerdir. Özgür Çelik ve Abidin Kahraman hükümlü tutsaklar olmalarına rağmen sürgün işkencesi ile götürüldükleri Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesinde ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan tutsakların kaldıkları tek kişilik hücrelerde tutulmaktadır. Tüm insani ve temel hakları gasp edilen Özgür Çelik ve Abidin Kahraman günde sadece bir saat havalandırmaya çıkarılmaktadırlar.
Devrimci tutsak Abidin Kahraman, yaşanan sürgün işkencesini ve son durumlarını kamuoyuna yollamış olduğu mektupta şu şekilde ifade etmektedir;
“13 yıllık tutsaklık koşullarımın içinde, bundan daha ağır tecrit koşullarıyla karşı karşıya kalmadım. Ama bundan sonrası için daha kötüsü de olasılık dahilindedir. Biz devrimcilere, muhaliflere, onlara biat etmeyenlere yeni beton binalar yapıp duracaktırlar. Tek yaptıkları her tarafa beton binalar yapmak ve içini doldurmak. Bundan daha kötüsünü yapmak için elinden geleni yapıyorlar. Bizlere düşen ise, duvardaki sarmaşık gibi umudumuzu baskıcı politikalara karşı büyütmektir.
Bilindiği üzere ülke de her gün yeni tipten zindanlar yapılıyor. Biz tutsaklar bile zor takip ediyoruz, bu baş döndürücü gelişmeleri. Şimdi o ‘yeni tipten’ birindeyim. Geniş kamuoyunun bildiği isimle S Tipi! Ama kimi yerlerde ‘yüksek güvenlikli’ deniliyor. Yapılan bu yeni yerler ağırlaştırılmış müebbetlere göre dizayn edilmiş olup, bizim gibi tutsakların kalmaması gereken yerler. Ama görünen pratik, kapılarını herkese açmış olup yeni ‘misafirlerini’ bekliyor. Verilen ‘ceza’ ne olursa olsun tek tip ‘ceza’ sistemi geçerli bu yeni mekanlarda. Artık herkes eşit zindanda bu haliyle (!). Verilen ‘cezanın’ önemi bulunmuyor. Herkese bu yeni tiplerde ‘Ağırlaştırılmış müebbet’ statüsü uygulanıyor.
30 Mayıs sabahı saat 7.30’da 30-40 kişilik gardiyan grubu bulunduğumuz üç kişilik hücreyi basıp zorla, beni ve teyze oğlum Özgür Çelik’i alıp Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishaneye getirdiler. Kamuoyunda bilinen ismiyle S Tipi Hapishanedeyiz. İsmini duyduğumuz bu zindanların mimari yapısı tekli hücrelerden oluşuyor. Tamamen insanları yalıtmak ve soyutlamak üzere kurulmuş bulunuyor.
Ağırlaştırılmış müebbet olmadığımız halde günde 1 saat havalandırmaya çıkartılıyoruz. Bu tamamen hukuksuz bir durum. Aynı zamanda Anayasal bir suç işleniyor. 12 saat olan havalandırma hakkımız gasp edilmiş olup, bizlere ağırlaştırılmış statü uygulanıyor. Bu tamamen keyfi olduğu gibi, yapılan bu uygulamanın amacının ne olduğunu Adalet Bakanlığına soru önergesi verip neden buraya getirildiğimizi sormanızı, aynı zamanda bir heyet oluşturup bizlerle görüşüp sorunlarımızı yüz yüze konuşmanızı istiyoruz.
Mimari olarak teklilerden oluşan ve üç katlı modül diye tanımlanan bu zindanda her katta 6 kişi kalmakta olup, alt katlar güneş almamaktadır. Ancak 2 ve 3 kat güneş alıyor, o da belli saatlerde. Hücrelerin pencerelerinin önü tel örgülü. Kaldığımız bloktakilerin tamamı darbeci askerlerden oluşuyor.
Son olarak sizden, sizlerden istemimiz ‘ACİL’ olarak bizimle görüşecek heyetler oluşturmanız. Aynı zamanda bu ağır tecrit koşullarını kamuoyunun gündemine taşımanız”.
Kandıra 2 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde 18 Haziran günü devrimci tutsaklar Veysel Kaplan, Abdullah Kalay ve Kamil Turanlıoğlu’nun kaldığı hücreye arama adı altında yapılan baskında gardiyanların, tek bacağı olmayan Kamil Turanlıoğlu’nu tekme atıp yere düşürdükleri, yerde tekmeleyerek işkence yaptıkları; yaşananlara tepki gösteren Veysel Kaplan’a kalabalık bir gardiyan grubunun saldırdığı ve hücreden alınarak işkenceyle ’süngerli oda’ denilen hücreye atılarak ağır işkenceye maruz bırakıldığı öğrenildi.
Hücrelerine yapılan baskınla işkenceye uğrayan devrimci tutsaklardan Abdullah Kalay, İHD’nin ağır hasta tutsaklar listesinde yer almaktadır.
Gebze Kadın Kapalı Hapishanesi’nde kalmakta olan devrimci tutsak Özlem Aydın, 3 aylık hücre cezasına çarptırılarak tek kişilik hücreye konuldu. Bu süreçte babası vefat eden Özlem Aydın’a yol parası olarak “50 bin TL masraf” çıkarılmıştır. Bu keyfi ve hukuksuz uygulamayı kabul etmeyen Özlem Aydın’ın en insani hakkı olan babasının cenazesine katılması hapishane idaresi tarafından engellenmiştir.
Diyarbakır Kadın Kapalı Hapishanesinde kalmakta olan tutsaklara yönelik saldırı ve hak gaspları artarak devam etmektedir. Birçok insani ve temel hakkın keyfi gerekçelerle gasp edildiği Diyarbakır Kadın Kapalı Hapishanesinde tutsakların kaldıkları koğuşlar kameralarla sürekli gözetim altında tutulmaktadır.
Bir süre önce Elâzığ Kadın Kapalı Hapishanesinden Diyarbakır’a sürgün edilen devrimci tutsaklar Sevil Ağkaya, Nuray Çelik ve Fethiye Ok Çiçek, çıplak arama işkencesi ve keyfi uygulamaları kabul etmedikleri ve karşı çıktıkları için haklarında soruşturma başlatılarak birçok insani ve temel hakları gasp edilmiş durumdadır. Açılan soruşturma kapsamında devrimci tutsaklar Sevil Ağkaya ve Nuray Çelik’e 3’er ay görüş yasağı getirilerek görüş hakları gasp edilmiştir.
Gökhan Yıldırım ve Sibel Balaç’ın talepleri kabul edilsin!
Adil yargılanma talebiyle ölüm orucuna başlayan Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın sağlık durumları gün geçtikçe kötüye gidiyor. Gökhan Yıldırım’ın 44, Sibel Balaç’ın ise 55 kiloya düştüğü öğrenildi. Adil yargılanma talebiyle ölüm orucu direnişine başlayan ve sağlık durumları gittikçe ağırlaşan Gökhan Yıldırım ve Sibel Balaç’ın taleplerinin derhal kabul edilmesini istiyoruz.
‘Tutsakların çığlığına ses olalım!’
Hapishanelerdeki saldırılara karşı durmak, ses olmak ve dışarıda güçlü bir sahiplenme ve dayanışma mücadelesi geliştirmek bizlerin birincil görevlerinden biridir. Bu bağlamda dışarıda çeşitli biçim ve muhtevalarda hapishanelerle ilgili yürütülmekte olan çalışmalara katılmak, tutsakların sesine ses olmak ve dayanışma mücadelesini büyütmek tutsaklara karşı olan sorumluluğumuzun bir gereği olmakla birlikte mücadelemizin de bir zorunluluğudur.
Bu bilinçle, tüm demokratik kamuoyunu hapishanelerde yaşanan saldırılara karşı ses çıkarmaya, devrimci tutsakları sahiplenmeye ve dayanışmayı yükseltmeye çağırıyoruz!”