Henüz kendini tam olarak tanımayan, özgür bir birey olamayan insanın, hayatının anlamını bulmaya çalışması, bir çocuğun bilmediği yollarda evini bulmaya çalışması gibidir. İki durumda da kaybolma ihtimali yüksektir. Desteksiz ve korumasız bir halde en kötü ihtimalle ölümle sonuçlanması gibidir…
Doğduğumuz günden itibaren gelişimimizden sorumlu olanların (ebeveyn, akraba, öğretmen, arkadaş, toplum) bizlere tanıttığı bu dünyadan çıkardığımız anlamlar doğrultusunda kendi yolumuzu, evimizi ya bulabiliyoruz ya da bulamıyoruz… Bulamayanların en iyi ihtimal umutlarını en kötü ihtimal hayatlarını kaybetmeleri olası bir gerçektir. Yolunu bulamayanların kayboldukları bu yolda karşılaştıkları insanların etkileri önemlidir. Her iletişim ya o kişiye umut verir ya da var olan bir umudunu yok eder.
Peki ya o kişinin son umudunu siz yok ettiyseniz?
İnsan ilişkilerini sevgiden, anlayıştan, merhametten, saygıdan ve adaletten yoksun yaşayan her bireyin birilerinin son umudunu yok etme ihtimalinin olduğunu hatırlamakla başlayabiliriz intihar için çözüm arayışımıza. Aynı şekilde birilerine yardımcı olabilmek adına hem kendi umutlarımızı hem de başkalarının umutlarını besleyecek kadar, kendimize sağlıklı ve verimli bir hayat inşa ederek de başlayabiliriz.
Aynı toplumsal ve kültürel değerlerle, sorunlarla şekilleniyoruz ve çoğumuzun eksik kaldığı, beslenemediği unsurlar ortak görünüyor; sevgisizlik ve güvensizlik. Ancak bizleri inanç, düşünce ve davranış olarak ayırt eden denklem bu eksikliklerin, yürüdüğümüz yolun ve yaşanmışlıklarımızın etkileşimidir. Dolayısıyla her insanın yürüdüğü yol ve yaşanmışlıkları kişiye özel olduğundan hepimiz intihar etmeyiz. Ve maalesef tüm intihar eylemlerini de önleyemeyiz.
Peki, intihar düşüncesi olan birini nasıl anlarız? Nasıl yaklaşmamız gerekir? Neler yapılabilir? Atalarımızın bizlere bilinçaltı mirasları içinde aktardıkları İntihar eylemini ne kadar çözümleyebiliriz?
Bireysel olarak elimizden geleni yaparak başlayabiliriz. Ancak bu sorunun toplumsal boyutunu da unutmamak gerekiyor çünkü maalesef birçok çözüm noktası orada tıkanıyor. Peki engelleri de göz önünde bulundurarak intihara karşı nasıl çözümler düşünülebilir. Tıpkı intiharın nedenleri gibi çözümleri de doğru bir şekilde değerlendirmek adına çok yönlü bir yaklaşım gerekmektedir. Dolayısıyla yazımızda paylaştıklarımız elbette eksik kalacaktır ve anladığımız üzere intihar konusu basite indirgenecek bir konu değildir.
İntihar eylemine geçmeden önce kişi bir şekilde belli ediyor düşüncesini: Davranışsal, sözel, fiziksel ve ruhsal olarak bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde
Yansıtılan mesajları algılama ve anlama ihtimali olan kişiler ise o kişiyle bağı olanlardır. Ancak, bu bağın sevgiyle oluşması, duyarlı, anlayışlı ve gözlemleyici kişilerle kurulması gerekiyor ki yansıtılan mesajlar algılansın ve anlaşılsın. İntihar eylemini gerçekleştirmeyi planlayan kişinin bu eyleme yakın bir zamanda davranışlarında aşırıya kaçan değişiklikler gözlemleye biliriz, mesela aniden yeni davranışlar sergileyebilir: içine kapanma, ifade biçiminde değişiklik, “veda” sözcükleri kullanması, “helallik” istemesi, aniden çok iyi olması, hiç yapmadığı şeyleri yapması…
Toplumsal ve kültürel olarak çoğunlukla sevgiyi, duyarlılığı ve anlayışı yanlış öğrendiğimiz için çoğumuz potansiyel olarak bu mesajları algılamakta ve anlamakta eksik kalıyoruz. İntihar eden kişinin arkasından söylenen cümleler net olarak bu eksikliğimizi ifade ediyor; “hiç belli etmedi” “çok hayat doluydu” “herkesin yaşadığı sorunlar”, “intihar etmesi için bir sebep yoktu”, “neden yaptığını anlamıyorum”, “cezalandırmak istedi”, “çok bencil”, “gitti kurtuldu”, “en iyisini yaptı”… İntihar eyleminin başarılı veya başarısız sonuçlanmasının ardından kullandığımız cümleler bizim bilinç dışımızı, insan ilişkilerimizi ve intihara yaklaşımımızı yansıtır. Yardımcı olabilmek adına öncelikle bireysel olarak bu eksiklerimizi tamamlamak önemli bir adım olacaktır. Yani yardım etmeden önce yardım almaya açık olmamız çözümlerin sağlıklı gerçekçi ve uzun vadeli olmasını sağlayacaktır.
Yardım etmek isteyen kişinin intihara bakış açısının nötr olması önemli bir etkendir
Her insanın hayatında daha önce intiharı düşündüğünü şayet düşünmemiş olsa bile kendi etrafında yakın birilerinin intihar eylemine şahit olduğunu düşünürsek, intiharın her insanın hayatında kaygı uyandıran bir gerçek olarak değerlendirebiliriz. Bu kaygı kimi için düşük seviyede olsa da kimileri için de yüksek seviyede yaşanıyor. Bu kaygıya verdiğimiz tepki bu konuya karşı yaklaşımımızı yansıtıyor. Kendi inanç ve düşüncelerimizden yola çıkarak intiharı ve intihar eden kişileri değerlendirmek çözüm üretmemize engel olabiliyor. Bu yaklaşımımızı sorgulamak ve kendimizden bağımsız bir şekilde intiharı ele almak, intihar eden bireylere daha sağlıklı yaklaşmamızı sağlayacaktır. Yani intiharı düşünen veya intihar eden kişilere karşı ne suçlama ne de savunma pozisyonunda olmamamız gerekiyor. “Nötr yaklaşım” intiharı, intihar eden kişinin mantıksal sonucu olarak kabul etmemize ve bu mantığa neden olan durumları, acıları, ıstırapları, çaresizliği değerlendirmemize yardımcı olacaktır. Bu yaklaşımı da ancak önyargıları aşarak ve tarafsız olarak sağlayabiliriz. Bireysel çalışmayla mümkün olan bu yaklaşımın, toplumsal olarak da işlemesi gerekiyor ki daha verimli ve kalıcı sonuçlar elde edelim, bizden sonra gelen nesiller için faydalı olabilelim. Ancak toplumsal olarak bu yaklaşımın gerçekliği ve olasılığı incelenmesi gereken ayrı bir konu.
İntihar düşüncesi olduğunu düşündüğümüz kişiye tavsiye vermek yetersiz bir yaklaşım olacaktır
İntihar eylemini bir yardım çağrısı olarak algıladığımız için doğal olarak tavsiye vererek yardımcı olabileceğimizi düşünürüz. Ancak amaç kesinlikle o kişinin fikrini değiştirmek olmamalıdır.
Kişinin o an içinde bulunduğu ruh hali ve zihinsel yapısı genel olarak tavsiyeye açık değildir. İletişimin sadece tavsiyelerle sınırlı kalması kişiyi sorunlarla yalnız bırakmak anlamına gelir ve zaten var olan kaygılarının seviyesi yükseltir. Hayatta “başarısızlık”, “gereksizlik” ve “anlamsızlık” düşüncesini derinleştirerek baş edemediği duygu ve durumları gözünde büyütmesine neden olabilir. Tavsiye vermekten ziyade o kişinin elinden tutup, sağlıklı ve bilinçli bir şekilde yaklaşarak hayatta var olmaya devam etmesi için anlamlı bir umuda bağlanmasını sağlamak daha etkili olacaktır. Friedrich Nietzsche’nin de dediği gibi “güçlü bir umut, yaşam için, ortaya çıkmış herhangi bir tek gerçek mutluluktan çok daha büyük bir uyarıcıdır.” Buradaki amaç kişinin yaşam dürtüsünü ve yasam motivasyonunu yükseltmek ve güçlendirmektir.
Hayatın anlamını bulmasına yardımcı olmak
Merhamet ve şefkat duygusu gelişmiş olanların, kendini gerçekleştirmiş olanların sağlayabileceği bir yardımdır. Her insan kendi hayatının sorumluluğunu alabilmek için gelişir. Her insanın doğasında hem fiziksel hem zihinsel hem de ruhsal olarak olgunlaşmaya erişmek vardır. Ancak bu amaçtan uzaklaşan her birey doğasından da uzaklaşarak dengelerin oluşmasına engel olması veya var olan dengeleri bozması söz konusudur. Bozulan dengelerin kaosu yaratma ihtimali de kaçınılmazdır. İnsanın dengesinin bozulması ise fiziksel, zihinsel ve ruhsal bozukluklarla sonuçlanır. Bu doğrultuda hayatımızın anlamını bulabilmek için önce içsel sonrada çevresel dengeyi sağlamamız gerekmektedir. İçsel dengeyi bireysel bir çalışma ile sağlamak mümkün olabilir ancak çevresel dengeyi sağlamak daha zor görünüyor.
İntihar düşünceleri olan her bireyin ilk müdahaleden sonra mutlaka tedavi görmesi ve klinik bir terapi alması gerekiyor. Profesyonel destek kişinin kendi hayatını sahiplenmesine, kişisel gelişimini tamamlayabilmesine, “ölümcül zihnin” işlevini iyileştirmeye, intihar eylemine neden olan inanç ve düşünce kalıplarından arınmasına yardımcı olacak gerekli ve önemli bir süreçtir.
Ruhsal sağlık hizmetlerinin önemsenmesi ve geliştirilmesi demek topluma kazandırılabilecek bir can anlamına gelmektedir.
İnsanoğlunun insan olmasını sağlayan en önemli ve değerli özelliği sorgulama yeteneğidir. Farkındalıkları yaşamamızı sağlayan bu özelliğimizin sağlıklı bir şekilde gelişmesi hayatımızın sorumluluğunu almamıza ve yaşam motivasyonumuzu yükseltmemize büyük katkı sunacaktır. Yaşam motivasyonun yüksek olduğu bir zihin kendine zarar verme ve intihar gibi düşüncelere karşı en güçlü silahtır. Neden yaşadığımızı sorgulamak yerine doğamızın gereğini yerine getirmek (olgunlaşmak) için ne yapmamız gerektiğini sorgulamak potansiyelimizi yapıcı bir yönde kullanmamızı sağlayacaktır.
Yaşadığımız ilin küçüklüğüne oranla bir anda artan intiharlardan bahsedecek olursak bireylerin artan kaygılarını öfkelerini ve bunun yaratmış olduğu duygulanıma bağlayabiliriz. Kentimizdeki sosyal faaliyetlerin kısıtlı oluşu ekonomik sıkıntılar kişilerin yaşamdan zevk almalarını kısıtlayan faktörler olarak kabul edilebilir. Bu faktörler Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ilk basamak olan fizyolojik ihtiyaçların dahi karşılanmadığını ifade ediyor. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan gençlerimizin kendini gerçekleştirme yolunda başarısız olma ihtimalleri oldukça yüksek. Buda gençlerimizi derin bir buhrana sürüklemektedir. Sistem toplum ve aile. Sistem üzerine konuşulması yasak bir bölgede, travmatik belleğini canlı tutan, bunun aktarımını sağlayan bir toplum ve bilinçsiz aileler ile yaşamak zorunda kalan gençlerimiz son çare olarak bu eyleme yöneliyor.
Not: Katkılarından dolayı stajyerlerim Dilan çetin ve Elif Banu Aşkın’a teşekkür ediyorum.
Tülin Şahin Kimdir?
Tülin Şahin Dersim Mazgirt doğumlu. 6 yaşında ailesiyle Fransa’ya gitti eğitimini burada tamamladı. Klinik Psikoloji bölümünde lisansını bitirdikten sonra Fransa Strazburg Üniversitesi’nde 1 yıl yüksek lisans yaptı. Ardından Belçika’da Brüksel Üniversitesi’nde Kültürler Arası Sosyal Psikoloji dalında 2 yıl yüksek lisans yaptı. Şuan Dersim’de kendi kliniğinde psikolog olarak görev yapmakta.