Bizimle iletişime geçin

Söyleşi

Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 50. ölümsüzlük yılı | Ziya Ulusoy: Kaypakkaya Geleceğe Işık Tutan Geçmişimizdir

Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 50. ölümsüzlük yılına ilişkin hazırladığımız söyleşi dizisini sizlerle paylaşıyoruz…

Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 50. ölümsüzlük yılına ilişkin söyleşi dizisi gerçekleştiriyoruz.

Kaypakkaya’nın 68 kuşağı içerisindeki özgün yanı, 68 kuşağı ve özelde Kaypakkaya’nın tarihsel mirası, Cumhuriyetin ikinci yüzyıl tartışmaları ve Kemalizm’in günümüzdeki durumu, Kaypakkaya’nın ve 68’in günceldeki önemi gibi sorulara cevap aradığımız söyleşi dizimizin dördüncü konuğu Ziya Ulusoy.

Ziya Ulusoy ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi şöyle;

İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

Ziya Ulusoy: Birincisi, Kaypakkaya işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluş mücadelesinde hem teorik alanda hem de pratikte, burjuvazi, faşizm ve devletle uzlaşmaz mücadeleci bir komünist ve devrimci liderdi.

İkincisi, 71 Devrimci Hareketi, özellikle Türk halkının yakın tarihinde egemen sınıfın devletiyle uzlaşmaz devrimci mücadeleciliğin ve sol harekette devrim yapma iddiası doğrultusunda devrimci kopuşun miladıydı.

Kaypakkaya bu hareketin liderlerinden biriydi. Devrimci kopuşu ve faşizme meydan okumayı inşa etmenin ortak önderliğini yaptı. 71 Devrimci Hareketi içinde de bazı temel konularda komünist doğrultuda kopuşu gerçekleştirdi, devrimci hareketi bu doğrultuda gelişmeye zorladı.

Bu iki temel özelliği Kaypakkaya’nın 50 yıl boyunca kalıcı etki bırakmasına yol açtı ve bu sürecek.

Eskimiş, şablon, modası geçmiş, devrimci bir kaynak, eylem kılavuzu, yaslanmamız gereken deneyim tartışmaları içerisinde 68 kuşağını özelde de İbrahim Kaypakkaya’yı değerlendirir misiniz?

Ziya Ulusoy: Bizde, Türkiye ve Kürdistan’da, 68 Hareketinde egemen/baskın olan, sosyalizmi amaçlayan devrimci gençlikti. Bu nedenle kalıcı devrimci hareket örgütlemeye ve inşa etmeye girişti.

Nitekim kalıcı devrimci partiler kurabildi. Önderler katledilmelerine rağmen, kesintisizce ardılları da öncü devrimci, komünist partileri, örgütleri devam ettirdiler. Esinlenenler yeni devrimci partiler kurmaya giriştiler.

Merkezi kapitalist ülkelerde 68 kuşağı reformcu ve yeşil partiler içinde eriyip tarihe erken karıştı. Fakat Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da belirttiğim bu karakteristik özellik nedeniyle tarihte kalıcı devrimci hareket inşa edebildi.

Liberal ve düzen içi bazı aydınlar 68 kuşağını kapitalizme zararsız popüler kuşak olarak lanse etmeye çalıştılar ama tam da bu nedenle başaramadılar.

“Şablon”, “modası geçmiş” ya da “yalnızca devrimci kaynak” gibi değerlendirmeler, 71 Devrimci Hareketi’nin bugünkü devrimci ve komünist hareketin başlangıcını oluşturduğu gerçeğini göremeyenlere aittir.

71 Devrimci Hareketi ve Kaypakkaya elbette eleştirilebilir. Fakat ancak kapsayarak yaklaşılırsa, komünist doğrultuda ilerletilebilir, eleştiri bu bakışla yapılırsa geliştirici olabilir. Yoksa lafazan bir kibirlilik, Kaypakkaya ve 71 Devrimci Hareketi’ni eskiden koparken, eskinin doğum izlerini birer hata ve kabuk olarak taşıdıkları değerlendirmesiyle ele almak yerine, temel özellikleriymiş yanılgısına kaçınılmaz olarak batmaya yol açar.

Ama bu kibirliler örneğin Kaypakkaya’nın açtığı çığırdan Kürt ulusal sorununda görüşlerini geliştirirlerken O’nun gerisine düştüler. Devrimci ve proleter iktidar altında bölgesel özerklik veya ayrılma hakkının korunacağı Federatif Cumhuriyetler Birliğini program yapmayı bile başaramadılar.

Örneğin yakın tarihe, devrim yapma ve proletaryanın uzlaşmaz kararlılığının bakış açısından bakmayı başaramadılar bile.

Oysa Kaypakkaya, 71 Devrimci Hareketi’yle birlikte Türk halkının yakın tarihinde ilk defa devrimi gerçekleştirme iddiası ve kararlılığını pratiğe uygulayan, faşizme karşı bu çizgide kararlılıkla savaşan bir önderdi. 71 devrimci Hareketi’nden Kürt ulusal sorunu, Kemalizm, yakın tarihin değerlendirilmesi konularında devrimci kopuşu da sağladı.

Küçük burjuva kibire kapılanlar dünyadaki yakın dönem devrimlerinden etkilenmesine devrimci eleştiriyle yaklaşacaklarına “modası geçmiş şablonculuk” olarak suçlamayı tercih ederler. Ama sonraki onyıllarda dar bir kitleyle pasif kalmaları gerçeğine devrimci eleştiri getirme cesareti gösteremez, kendilerine liberalizmi uygularlar.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına gireceğimiz bu günlerde “Demokratik Cumhuriyet” güzellemeleri ve “ulusalcı-cumhuriyetçi” medeniyet paradigmaları ve resmî ideoloji konularını Kaypakkaya’nın fikirleri üzerinden nasıl değerlendirebiliriz.

Ziya Ulusoy: Demokratik Cumhuriyet paradigması, antifaşist ve halkçı niteliğe sahip, asgari temel hedef olması gerekir. Fakat bunu proletarya iktidarı, sosyalizm ve komünizm amacından üstün göstermesi geriye gidiştir.

Temel ve nihai amaç açısından gerilemedir. Sosyalizmin kapitalist emperyalizme yenilgisi döneminin gerilemelerinden biridir. Kaypakkaya’nın öngördüğü temel ve nihai amaçtan gerilemedir.

Ulusalcı- Cumhuriyetçi paradigmayı sosyalizm ve komünizm adına savunanlar ise komünist önderleri katlederek keskin bir burjuva öngörü ve antidemokratikliği sergilemiş, burjuva diktatörlüğünü kurmuş olan Kemalist cumhuriyeti kutsamış oluyorlar. Taktik adına yapmaları da bu kutsamayı hafifletmiyor.

Modern burjuva tarihsel ilerlemeyi işçi sınıfının temel amaçlarıyla iç içe geçirmek, en azından temel ve nihai amacını antidemokratik burjuva diktatörlüğü savunusuyla lekelemek demektir.

Bunu yapanlar örneğin TKP, Perinçekçiler, aralarındaki siyasi farka rağmen, değişik derecelerde ama kuvvetlice Kemalizm’in etkisinde kaldılar. Yan ısıra dünya gericilik döneminde siyasi gericiliğe ve ideolojik revizyona düştüler. Büyük geri düşüşü Kemalizm’e sarılma olarak benimsediler. Devrimci ve emekçi sol harekete dayattılar.

Oysa Kaypakkaya’nın vurguladığı gibi Kemalistler, emperyalist işgale karşı mücadelenin liderliğini ele geçirerek sömürgeciliği gerilettiler ama emperyalizme bağımlılığı, yarı sömürgeciliği sürdürdüler. Liderliği ele geçirmiş olmayı, burjuvazinin işçi sınıfı üzerinde, hiçbir demokratik hakka izin vermeyen siyasal gerici diktatörlüğünü kurmanın meşrulaştırıcı aracı olarak kullandılar. Hatta burjuva keskin öngörüleri ve imparatorluk militarizminin kurmaylığının verdiği deneyimle, henüz savaş içinde ve önce komünist liderler M. Suphi ve 15’leri katletmekten, daha baştan devrimci tehlikeyi tasfiye etmekten başladılar. Grev ve sendikal örgütlenme yasaklarını ise kararlılıkla uyguladılar. Kendileriyle uzlaşan Ş. Hüsnü TKP’sini ise sürekli zindan silahıyla ezdiler.

Ezilen halklara, Kürtlere, Pontuslulara katliam yapmakta tereddüt etmediler. Bu, burjuvazinin Müslüman olan halkları Türkleştirme, Hristiyan halkları ise sürme ve bu yolla tek tip ulus yaratma çizgilerinin pratiğiydi. İttihat Terakki’den -dış maceralara girişmeyi reddetme dışında-devraldıkları bir çizgiydi. Halklara soykırımcı katliamlar ve acılar yaşattı. Hatta kapitalist ekonomik gelişmenin hızlanması bakımından da gerileticiydi. Fakat Müslüman halkları Türk milliyetçiliği temelinde burjuvaziye bağlama uğruna bu iktisadi gerilemeyi göze aldılar. Türk Ocakları başkanlarından H. Suphi Tanrıöverler, Reşit Galipler, M.Esat Bozkurtlar, Nihal Atsızlar bu fidelikte yetişerek ırkçılığı geliştirdiler.

Türk köylüsüne (tabii ki ezilen halklardan köylülere fazlasıyla) ise çok ağır vergi, sömürü uyguladılar. Zonguldak madenleri ve yol yapımında -vergi ödeyemeyen köylüleri- tayin ekmeğe bedava çalıştırarak köleci yöntemle artı değer elde ettiler, Koçlar bu ağır sömürü koşullarında devletin burjuvaziyi hızlı semirtme politikasıyla palazlandılar.

Siyasi rejim olarak da Kemalist rejim siyasi gericiliğini 1930’lu yıllarda faşizme vardırdı.

Kaypakkaya’nın Kemalizm’e ve burjuva diktatörlüğüne ilişkin tespitleri son derece isabetli. Kemalizm’in kan dökmekle ve ağır sömürüyle kirlenmiş gömleğini işçi sınıfının komünist temsilcilerinin taktik bahaneyle veya modernleştiriciliği gerekçesiyle giymesi bile komünizm amacını ve niteliğini lekeler. Mahirlerin, Denizlerin ve Kaypakkayaların bize verdikleri devrimci ve komünist gömleğimizi giymeye devam etmeliyiz.

21 yıllık AKP iktidarı dönemindeki Ilımlı İslam ve yeni Osmanlıcılık fikri dolayısıyla Kemalizm yeniden “bir kurtuluş reçetesi” olarak halkın gündemine sokulmuş durumda. Kemalizm’in günümüzdeki durumunu Kaypakkaya’nın tespitleri doğrultusunda değerlendirir misiniz?

Ziya Ulusoy: Sosyalizmin yıkılmasıyla gelişmenin yönüne de kapitalist ideoloji hâkim oldu, hegemonyayı ele geçirdi. İdeolojik alanda kendi varyantları olarak politik dinsel ve milliyetçi ideolojileri yedekte geliştirdi.

Özal’ın gözü dönük neoliberal kapitalist saldırganlığının geçici hakimiyetinden sonra Erbakan ve Türkeş’in politik İslamcılığı ile faşist Türkçülüğü başat ideolojiler haline getirildi.

Geleceğe doğru sosyalizm umudu halklarda kırılınca, halklar geriye doğru alıştırıla geldikleri İslamcılık ve Türkçülüğe baktılar, döndüler.

Yaklaşık 40 yıllık Kürdistan ulusal özgürlük devrimine karşı burjuvazi kirli savaşı tırmandırırken ideolojik alanda da Kürt düşmanlığını yoğunlaştırdı. Gelişkin tekniğe dayanan burjuva medya tekeli bunu kolayca sağlayabildi. Burjuvazinin bütün katmanları bu kirli savaşçı ırkçılığı ve Kürt halkı içinde dalgakıran rolü için İslamcılığı desteklediler. Örneğin sol Kemalist İlhan Selçuk bile Kuzey Kürdistan’da Erbakancıları destekleme çağrıları yaptı.

Bu iki aşırı gerici siyasi akımdan, daha kapsayıcı özelliği olan ve MÜSİAD gibi burjuva kesimle örgütlülüğe sahip politik İslamcılar adım adım kitlesel destekte öne geçtiler.

Yeni Osmanlıcılık, tabii İslamcıların Osmanlı mirasını savunan ideolojik tezine dayanıyordu. Ama kabul edilmeli ki ideolojik tez ancak belirli maddi koşulları varsa güç haline dönüştürülebilir, yoksa asla dönüştürülemez.

Emperyalist küreselleşme döneminde ve esnek-kuralsız çalıştırma yöntemiyle sermaye birikimi hızlanan Türkiye burjuvazisi, yakın bölge pazarlarından pay kapmaya, petrol-gaz rezervlerine göz dikmeye başladı. Bölgesel yayılmacılık ihtiyacı politik İslamcılığın Yeni Osmanlıcılık teziyle kendisini Erdoğan döneminde ifade etti. Bununla kalmadı. Kürdistan devrimini ezme ihtiyacı ve militarizmiyle de birleşerek kendisini gerçekleştirdi.

Erdoğan faşizminin hırsı gücünden büyük olduğu için emperyalist ve bölge devletlerinin politikalarıyla çelişti ama daha önemlisi Kürdistan devrimci hareketinin direnişiyle karşılaştı. Yarım kalan rüya olarak ama kan döken, can alan işgalci savaşçılık olarak kaldı. Savaş sanayinin gelişmesini halktan toplanan vergilerle tırmandırdı. İslamcılık ile Türkçülüğe büyük devlet şovenizmini eklemleyen ve geniş kitleyi etkisi altına alan bir rol de oynadı.

İçerde Erdoğan adım adım İslamcı rejimi ve İslamcı-Türkçü faşizmi inşa etti. Emperyalist burjuvazinin ve TÜSİAD’ın yıpranan Kemalist generallerin yerine geçirdiği Erdoğan durumdan yararlandı, hükümetten iktidarı gasp etmeye geçiş yaptı. İslamcı-Türkçü faşist rejimi inşa etti.

Belirttiğim kitle desteğine dayandı, yarım kalsa da Yeni Osmanlıcılığı uygulamaya koyabildi.

Şimdi Erdoğan faşizmi ve işgalci savaşçılığına karşı çıkan geniş kitleler içinde hatta antifaşist harekette yeniden Kemalizm’e sarılma eğilimi bir hayli yaygın. 2007 yılındaki cumhuriyet mitingleri bunun ilk dalgasıydı, şimdi inişe geçmiş vaziyetteki ikinci dalgası.

Bunun nedenleri burjuva ideolojinin etkisi ve gericilik döneminde ülke ve dünyada komünist ve devrimci hareketin geniş kitleleri yeniden mücadeleye seferber etmede zayıf kalarak yarattığı boşluk.

Burjuva ideolojik hegemonyanın bu sarkaçsal gelgitini, tahterevallisini yenilgiye uğratmak için iki alanda mücadele etmek gerekir.

Pratikte işçi sınıfı ve ezilenlerin hareketini geliştirmek, yükseltmek, ideolojik alanda İslamcılığa, Türkçülüğe ve kapitalist bireyciliğe karşı da kapitalizmin modern yerel başlıca diğer bir ideolojisi olan Kemalizm’e karşı da ideolojik mücadeleye devam etmek gerekir. Fakat birincisi zayıf kaldığı sürece ikincisinin de etkisinin zayıf kalacağını bilerek hareket edilmeli. Bir de elbette İslamcılık ve Türkçülük ideolojik alanda da mücadelenin yoğunlaştırılacağı hasımlardır. Diğer hasmımız Kemalizm’e karşı mücadele ondan sonraki sıraya yerleştirilmeli.

Dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketinin içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsak 68 kuşağı ve özelde İbrahim Kaypakkaya bize hala neyi öğütlüyor?

Ziya Ulusoy: 68 gençlik hareketi dünyada devrimci bir dönemde, yeni sömürge ve sömürgeleri kaplayan devrimci bir durumda ortaya çıktı. Türkiye ve Kürdistan’da da başlayan devrimci yükseliş koşullarında doğdu.

Bugün dünya çapındaki gerici dönem kapitalizmin bütünlüklü kriziyle yer değiştiriyor. Fakat bu kez burjuvazi ideolojik alanda hegemonyasını kaybeden liberalizme alternatif, kitleler içinde dalgakıran ve devrimci harekete karşı vurucu güç olarak milliyetçi ve dinsel faşist hareketleri geliştiriyor. Türkiye’de de İslamcı-Türkçü-Kemalist akımları geliştiriyor.

Yeniden işçi sınıfı ve ezilenlerin hareketini geliştirme içinde 68 devrimci gençlik hareketini yeni koşullarda tabii ki yeni biçimleriyle yaratmak gerekir. Ödediğimiz ağır bedellerin yükünü büyük oranda gençlik omuzladı. Bu can feda çabanın berhava olmaması için devrimci öğrenci hareketini günün maddi temeli üzerinde 68 benzeri yeni hareketleri özenli ve daha bilinçli örmek gerekir.

Kaypakkaya tabii ki öncelikle komünizm amacına, işçi sınıfı ve emekçi sınıfların hareketini devrimci çizgide geliştirmeye sonsuz bağlılığı öğütlüyor. Bu ideolojik kararlık demek ama aynı zamanda Kaypakkaya gibi pratik kararlılık demek. Kaypakkaya aynı zamanda enternasyonalizme, dünya devrimi idealine sonsuz bağlılığı öğütlüyor.

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı

Ziya Ulusoy: Kaypakkaya’nın fikirlerine ve ideallerine bağlılık, günümüz koşullarındaki değişikliklerin analizini Marksizm Leninizm temelinde başarıyla yapmak ve programatik, stratejik ve taktiksel, aynı zamanda örgütsel sonuçları başarıyla çıkarmayla çelişmez, tersine gerektirir.

Komünizm ve devrim mücadelesinde başarılar dileğiyle…



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Söyleşi Haberler