Proleter devrimci siyasetin temel uğraşı ya da ana konusu, asgari olarak siyasi iktidar perspektifine bağlı yürütülen sınıf mücadelesinin geliştirilip zafere taşınması görevinde, somutluk kazanır. Devrime kadar devrimci siyasetin merkezindeki somut görev devrimdir. Devrim görevine bağlı biçimlenen devrimci görevlerin yürütülmesi bu sürecin yol haritasıdır. Devrim gerçekleştirildikten sonra devrimci siyasetin azami görevi, devrimin geliştirilerek nihai amaç doğrultusunda devrimlerin sürdürülmesidir.
Nihai amaç yürüyüşü zafere ulaşana dek geliştirilen veya gerçekleştirilen devrimler sürecinin stratejik-taktik tüm görevleri, proleter devrimci siyasetin değişmez teorik teması, ideolojik-siyasi içeriği ve örgütsel-askeri karakterini tayin eden yüksek sorumluluk alanıdır. Bütün bu süreçte, devrimlerin önündeki engellerin kaldırılmasına dönük çözümler üretmek, önündeki sorunların aşılması için yol-yöntemler geliştirmek ve karşı karşıya kaldığı görevlerin yerine getirilmesi için teorik-pratik kılavuzlar yaratarak örgütsel-askeri-siyasi güçleri tahkim etmek yine bu devrimci siyasetin sorumluluğudur. Bu bağlamda denilebilir ki, proleter devrimci siyaset, niahi amaç ve ilkelerle örtüşen siyasi çizgi ve bu çizgide temsil bulan proleter önderliktir.
Devrimin ideolojik-siyasi-teorik bakımdan proleter çizgisi ve örgütsel bakımdan proleter önderliği genel olarak mevcuttur. Ama devrimin, gerçekleştirilmesi gereken ve gerçekleştirilecek olan büyük görevleri; aşılması gereken ve açılacak olan sorunları, örgütlenmesi gereken ve örgütlenecek olan büyük kitle temeli, potansiyeli; dağınık durumda olan, birleştirilmesi gereken ve birleştirilecek olan dinamik siyasi güçleri, özcesi; devrimin yaşamsal değerde ihtiyaç duyduğu pratik mücadele görevleri ve buluşması gereken kuvvetlerle buluşamaması gibi son derece önemli olan temel sorunları vardır. İşte bu sorun ve görevler baki kaldığı müddetçe, devrimci siyasetin bunlara kafa yorması da kaçınılmaz olarak aktüel kalacak, kalmak durumundadır…
Görev ve sorunların tespit edilerek tanımlanması esasen kolaydır. Ancak bunların başarılarak aşılması, bunların tarif edilmeleri kadar kolay değildir. Zira söz ile pratik, yani konuşmak ile davranış-uygulama aynı şeyler değil, bilakis farklı eylemlerdir. İkisi arasında ilişki vardır fakat çelişki de vardır ve söz ile eylem birliğinin kurulması sağlam bir bilinç ve bir tutarlılık sorunudur. Sözün engeli pratik sorumluluk temeline bağlı olmak kaydıyla esasta daha cılızken, pratiğin engeli sorumluluk bilinci-temeline rağmen daha kuvvetlidir. Görev ve sorunların ifade edilmesi bir tespit meselesi olarak karmaşık bir durum değildir ama görev ifade eden bu sorunların çözülmesi veya aşılması tamamen karmaşık bir süreçtir.
Zira, diyalektik gelişim ve değişim hareketi dinamik olduğu kadar, çelişkiler ve çelişkilerin farklılaşarak çoğalması, yeni koşul ve şartların gelişmesi, bu temelde yeni sorun ve arayışların ortaya çıkması ve bunlara dönük çözüm politikaları ve siyasi pratiğin geliştirilmesi vb. bahis konusu sürecin bağrını boş bırakmayarak doldurmaktadır. Dolayısıyla, farklı çözüm, yol-yöntem ve metotlar zemininde bir dizi görüş ayrılığı ve tartışma başlıkları bu sürecin kaçınılmaz bir parçası olarak gündeme gelir. Bu, MLM ideoloji-teori-ilkeler ekseninde geliştiği sürece devrime, ama hatalı yönelim ve yöntemlerle biçimlendiğinde de devrimden uzaklaşmaya yol açar.
Kaypakkaya aidiyeti taşıyan güç ya da hareketler asgari ölçüde devrimci çizgi dengesini korur
Devrim, uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin çözümünde başvurulacak yegâne metot, geniş kitlelerin katılarak özne olduğu en yüksek eylem biçimidir. Bu eylem, siyasi iktidar hedefini stratejik görev olarak önüne koyar, merkezi göreve bağlı ve stratejik yönelime uygun olarak farklı mücadele ve örgütlenme biçimlerini ihtiva eder. Farklı araç ve biçimler altında yürütülen görevlerin icrası, stratejik öneme sahip olan parti-örgüt aracını yakıcı bir ihtiyaç olarak öne çıkarır. Bu, Komünist Parti’dir. Komünist Parti önderliği komünist devrimin temel ilkelerindendir. Ve proletaryanın burjuvaziye karşı savaşımda baş vurduğu yegâne örgüt-araçtır bu parti. Devrim örgütü bu zeminde doğar, anlam kazanır ve program zemininde vücut bulur.
Devrim ve devrim örgütü nereye oturur, neleri konu alır, nasıl biçimlenir? İdeolojiden programa, stratejiden taktiğe kadar bütün belirleyenler genel siyasi çizgide ifade bulur. Devrim örgütünün-partisinin niteliği bu çizgide billurlaşır. Buradaki nitelik devrimin kaderinde doğrudan rol oynar. Bundan sonraki mesele, bu nitelikteki parti-örgütün devrimi ve devrim görevlerini temel ve tali çelişkiler bütününde pratikleştirilmesi eylemi ve planına kalır…
Uzlaşmaz çelişkiler niteliği kendisine bağlı biçimlenen yığınca çelişkiyi koşullar ki, bunların çözümü farklı mücadele ve örgütlenme biçimlerini, farklı araç ve görev türlerini içerir. Ve bunlar, devrimin niteliği, stratejisi, taktikleri ve görevleri bağlamında tamamen nesnel şartlara ya da somut koşullara göre saptanır. Devrim, uzlaşmaz sınıf çelişkileriyle birlikte, bu bütüncül çelişkilerin ürünü olarak gündeme gelen tüm çelişki ve sorunlar toplamını çözmeye aday olup, eyleme dökerek çözme yeteneği gösteren bir planın, bütüncül bir konsept ve bir programın işidir. İdeoloji ise, evrensel teori ve ilkeler ışığında bütün süreci ve görevleri, bütün araç ve biçimleri, bütün metot ve mücadele yöntemlerini, kısacası devrimin yöneten ve kaynaklarının koordineli kavranışını tanımlar. Bütün mesele, temel, baş ve başlıca çelişkilerin devrimci tarzda çözümünü sağlamak, buna uygun stratejik-taktik görevleri yürüterek gerçekleştirmek ve bütün bunları sağlamak için stratejik değerde bir araç olan devrim örgütünü ideolojik-siyasi-örgütsel normlarda temsil etmek veya bu normlara uygun zeminde hazır etmektir…
Devrimci sınıflar, gerici sınıfların siyasi iktidar imtiyazında ifade bulan burjuva sınıf imtiyazlarına son vermek üzere, farklı nitelik, biçim ve cephelerde yürüttükleri devrimci savaşımını siyasi iktidar sorununa odaklı ele almak durumundadır. Siyasi iktidar perspektifinden daha geri hedef ve kazanımlara indirgenen bir savaşım, sınıflar arasındaki köklü sorunu çözmekten ya da uzlaşmaz çelişmeleri radikal tarzda çözmekten uzak kalır. Devrim ilke olarak hiçbir mücadele biçimini reddetmez, reformlar uğruna mücadeleyi ötelemez. Fakat reform uğruna mücadeleyi amaçlaştırmaz, siyasi iktidar mücadelesinin yerine koymaz.
Sınıf imtiyazları ve ayrıcalıklarının egemen sınıflar lehine korunması şartıyla, ezilen sınıfların ekonomik-demokratik talepleri lehine yapılan cılız düzenlemeler yetmez, bu imtiyazların kökten kaldırılması devrimci şarttır. Reformizm ile devrim arasındaki temel mesele burada biçimlenir ve iki sınıf tavrı arasındaki temel ayrım çizgisi bu iktidar imtiyazına karşı tutumda açığa çıkar. Bu ayrım noktasında, Kaypakkaya aidiyeti taşıyan, özellikle de O’nun önderliğini veya komünist çizgisini kılavuz edinen örgütlü politik güç ya da hareketler en geri durumlarında bile, asgari ölçüde devrimci çizgi dengesini korur, devrimci çizgi lehine esasta berrak bir bilinç taşırlar…
“Kaypakkayacıların” birleşmekten daha anlamlı bir tavrı, bilinci ve sorumluluğu olamaz
Kaypakkaya çizgisinde yürüyenlerin ya da uzun siyasi mücadele içinde Kaypakkaya çizgisini belli oranda kavrayarak içselleştirenlerin, reformist çizgi ile devrimci çizgi ayrımındaki siyasi duruşu genel olarak sağlam, tutumu net ve devrimci tutarlılıkları tipiktir. Dogmatik eğilimler taşıyanında bile devrimci ilke ve tutum belirgin biçimde temsil edilir. Kaypakkaya çizgisi, bilimsel ideoloji ve komünist teori orijini başta olmak üzere, eylem pratiğine dayalı örgütsel-siyasi karakteri, diyalektik metodu ve tarihsel dayanaklarıyla sağlam bir doğrultuyu ifade eder. Ki bu, başlı başına bir tesir ve nüfuz kurma kuvveti, devrimci dinamiğe sirayet etme gücüdür. Bu anlamda, bu çizgiyi kavrayan ve hatta onunla tanışan her devrimci belli bir aidiyet bağlılığı taşır. Bu çizgiyi kurumsal format bütünlüğünde temsil eden grup, çevre, örgüt ya da partiler ise, bu aidiyeti bilimsel zeminde daha güçlü olarak barındırırlar. Bu bir rastlantı değil, bilakis, Kaypakkaya yoldaşın komünist ideoloji-teori mantalitesine oturan siyasi çizgisinin bilimsel özelliğinin ürünüdür.
Bu güç, Kaypakkaya geleneğinde yaşanan tartışma ve ayrılıklarda da açık biçimde hissedilmektedir. Öyle ki, ayrılan veya ayrılarak farklı örgütsel yapıda ifade bulan küçük-büyük her kesim istisnasız olarak kendisini “Kaypakkayacı” olarak tarif eder ve Kaypakkaya çizgisini temel alır. Ve bu durum adeta bir “Kaypakkayacılık” yarışıyla, daha iyi “Kaypakkayacı” olma iddiasıyla ve daha çok anlamsız iddiacılıklarla kendisini gösterir. Evet, istisnasız olarak örgütsel kopuş ve ayrılıklarla biçimlenen her parça, şu nüans, bu gerekçe, şu sebeple açıkladığı zorlayıcı yapay argümanlarla kendisini “Kaypakkayacı” ilan eder, etmekten geri durmaz. Yani, partiden ayrılarak ayrı olarak örgütlenen her kesim ve parça yine Kaypakkaya savunusu zemininde kalır.
Az ya da cılız bazı örnekler dışında, Kaypakkaya geleneğinde yaşanan ayrılık ve kopuşların hemen hepsi İbo’cu, Maocu olarak kalır. Bu, yaşanan ayrılık ve kopuşların ideolojik-siyasi çizgiden ziyade, esasta örgütsel sorunlardan kaynaklandığı anlamına gelir; yani esasta gerekli zemin ve yeterli sebeplere oturmayan ayrılıkları tarif eder ki, yaşanan ayrılıkların ekserisi bu niteliktedir. Dolayısıyla, yaşanan ayrılıkların esası gerekli sebepler taşımayıp, devrimci zeminde yaşanan ayrılıklar olmadığı açığa çıkarak anlaşılır. Kuşkusuz ki, ayrılıklarda veya ayrılmış olan güçler arasında bazı nüanslar vardır. Kimi daha bilimsel kavrayışa sahiptir, kimi bu bilimsel kavrayışta biraz daha geridir, hepsi bu. Yani aralarında büyük uçurumlar, koca-koca dağlar yoktur. Bir adım ileride, bir adım geride olmaktan öteye temel bir fark ve ayrım yoktur bu kuvvetler arasında. Hepsi Kaypakkaya yoldaşı önder ve çizgisini kılavuz almakta, hepsi Maoizm’i savunmakta ve ideolojik-teorik-siyasi-örgütsel ayaklardaki bütün varlık gerekçelerini bu temelde açıklamaktadır. Bütün kabahat veya mesele, birilerinin daha iyi kavrayışa sahip olması, kimilerinin ise biraz daha zayıf kavrayışa sahip olmasıdır.
İlginçtir; hepsi Kaypakkaya çizgisini, MLM ideolojiyi esas almakta ama buna karşın ayrı örgütsel yapılarda kalmayı ya da ayrılmaları savunmakta, daha da ilginci bu ayrılıkları meşrulaştırmaktadır. Oysa, daha iyi kavramış olanın görevi, daha az kavramış olanı ikna ederek ilerletmesi, birleştirerek bütünlüğü sağlamasıdır. Bu yapılmadığı gibi, yapılmasının olanakları da cılızdır. Çünkü, en iyi kavrayışa sahip olduğunu iddia edenler, genellikle kopmayı benimseyen veya ayrılığı meşrulaştıran küçük gruplardır. Bu gruplar, ayrıldıkları partiyi reformistlikten revizyonistliğe, tasfiyecilikten sağcılığa kadar suçlamakta ama bu iddialarını ikna edici kuvvette ortaya koyamamaktadırlar. Çünkü, ayrılıkları örgütsel sorunlara oturmakta, geri kalan argümanları ise esasta zayıf nüanslara dayanmaktadır. Kaypakkaya çizgisini ve Maoizm’i esas alan partilerin, reformist, revizyonist, sağ tasfiyeci olarak damgalanması bilimsel zemine oturmaz, zorlamayı geçmez.
Siyasette, biçimde, örgütte birçok sorunun tespit edilmesi her zaman mümkündür. Bu, her sürecin doğal eğilimidir, kaçınılmazdır. Hata ve yanlışlar olmadan mücadele ve gelişme durur. Dolayısıyla, kısmi farklılıklar, örgütsel sorunlar vb. ayrılık gerekçesi değil, ideolojik mücadele meselesidir ve bunların tartışılması birlik içinde yürütülebilir, yürütülmek durumundadır. Ama müzmin biçimde ve ısrarla, her örgütsel sorun bir kopuş-ayrılık gerekçesi haline getirilmekte ve bölünüp parçalanarak erime yolu izlenmektedir. Yapılanlar da “Kaypakkayacılık” adına yapılmaktadır. Kimin daha iyi “kaypakkayacı” olduğu tartışmalı bir durumdur ve bu, birinin ötekine biçtiği rolle veya yapıştıracağı yaftayla karara bağlanamaz, belirlenemez. “Kaypakkayacı” olduğunu iddia eden her gücün, her grubun, her parçanın ikna edilerek daha güçlü “Kaypakkayacı” yapılması gerekirken, öteleyerek itme siyaseti güdülmektedir. Bu mantığa ters, devrimci kaygıya aykırı, Kaypakkayacılığa hepten yabancıdır. Yabancıdır ama bu yabancı davranışın sahibi yine “Kaypakkayacılar”dır…
Kaypakkaya’nın ideolojik-siyasi-örgütsel geleneğini sarmalayarak ortakça biçimlenen ya da genel davranış olarak ortaya çıkan bu realite, aslen araştırılması gereken bir sosyolojidir; tam manasıyla bir vakadır. Bunun aşılması, birliklerin mutlak suretle geliştirilmesi gerekmektedir. “Kaypakkayacıların” birleşmekten, birlikleri sağlayarak geliştirmekten daha anlamlı bir tavrı, bilinci ve sorumluluğu olamaz. Kaypakkayacılarla birleşmeyip devrimci güçlerle birleşme veya halka birleşme hayali kuranlar boşa kürek çekmekte, aymazca bir siyaset yürütmektedirler…
“Kaypakkayacı”lar birleşmeden devrim geliştirilemez…
Bir ilginçlik daha var “Kaypakkayacı” blokta. Hepsi birlikten söz etmekte, birliği savunmakta, birliğin bir biçimiyle gerekli olduğunu söylemektedir. Ancak bu sava uygun tutarlı bir davranış sergilememektedirler. Kaypakkaya güçlerinin birliğini veya birleşmesini dar grup çıkarlarına feda etmekte, güdük gerekçelerle tutuk davranmayı ve birlik uğruna somut adımlar atmaktan geri durmaktadırlar. Yani, söz-eylem birliği tutarlılığını pratikleştirememektedirler. Ve keskin Kaypakkayacı sloganlarla hareket edip partilerimizi suçlayan küçük grupsal kopuşların siyasi-örgütsel akıbetlerine bakın ya yoklar ya da sedasızlık içinde sönerek varlar, daha ileride değil. Bu öğretici olmalı. Ayrılmakta ısrar edip ayrı kalmayı siyaset haline getirenlerin ne durumda oldukları alenidir.
Oysa, ayrılmak, bölünmek, parçalanmak için gösterilen çabanın onda biri birlik için gösterildiğinde çok daha büyük gelişmelerin kaydedileceği muhakkaktır. Ayrılmak için bir hatayı abartarak kullanmaktan geri durmazken ve ayrılığı meşrulaştırmak için örgütsel sorunları sıralayıp bolca sebepler yaratılırken, aynı dinamizm birlik için sergilenmemekte, birlik için bulunan zemin es geçilmektedir. Ayrılıklardan daha çok birlik zemini vardır. Komünist teori ve ideoloji başta olmak üzere, Kaypakkaya çizgisi temelinde esasta birlik zemini varken, bunlar göz ardı edilmekte nispeten küçük sorunlar öne çıkarılarak ayrılıklarda direnç sergilenmektedir…
“Kaypakkayacı”ların kulak kabartması gereken çağrı, bizlerin değil, bizzat Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgisi ve bunun buyruğudur. Kaypakkaya yoldaşın çizgisinin samimi savunusu onun komutlarına uymayı gerektirir, birliği pratikleştirmekle gerçekleştirilebilir. Gerisi safsataya dayanan boş laftır…
Devrim ve devrimci mücadele komünistlerin birliğini yakıcı bir sorun olarak önümüze koymaktadır. Daha özelde ise, Kaypakkaya çizgisinin devrime önderlik yapma kuvvetinde örgütlenmesi de bu güçler arasındaki birliği dayatmaktadır. “Kaypakkayacı”lar birleşmeden devrim geliştirilemez…
Bizler şunu söylüyoruz; “kim daha iyi Kaypakkayacıdır” sorunu, soyut iddialarla karara bağlanamaz; esasta O’nun evrensel komünist teori normlarında ortaya koyduğu bilimsel perspektifi kavrayarak geliştiren, O’nun dönemsel koşullara özgü tahlil-tespitlerini tekrar etmekle yetinen statik yaklaşım ve anlayışların aksine, değişen şartlara uygun olarak yeni siyasetler, yeni tahlil ve tespitlerde bulunan, Kaypakkaya’yı evrensel teori ve ilkeleriyle kavrayan, son tahlilde somut koşullardaki değişimi izleyerek gelişim çizgisini takip eden teorik doğrultu ve sosyal pratik tarafından tayin edilecektir ve edilmektedir de.
En nihayetinde, Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgisini benimseyerek sahiplenen, savunup geliştirenlerin hepsi Kaypakkaya’cıdır. Kimi hatalı, kimi daha az hatalı ama hepsi Kaypakkaya’cıdır. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün Kaypakkaya orijinli veya Kaypakkaya’yı savunan örgütlenmeler Kaypakkayacıdır! Şayet değiller ise, onları tutan nedir? Onlar parça da kalsa, dağınık da kalsa, hatalı ve daha az hatalı da olsa, Kaypakkaya’cıdır. Kaypakkayacıların dağınık kalması hak değil, tarih karşısında sorumsuzluktur. Ve biz diyoruz ki, her temsilden Kaypakkayacılar gelin birlik olalım, gelin birlik için mücadele edelim; açık, samimi ve çıplak olarak gelin büyük birliği geliştirelim! Büyük ilerleme ve enerji bu birlikten doğar! Kaypakkaya en iyi bu birlikle temsil edilebilir. Herkes kendi çapında ve kavrayışı oranında Kaypakkaya çizgisini temsil ediyor ama bu yetmez! Daha büyü Kaypakkaya hareketini inşa ederek geliştirmek Kaypakkayacı görevdir!…
En büyük örgütlü temsilden, en küçük örgütsel temsile kadar hemen her parti ve grup “Kaypakkaya çizgisini biz temsil ediyoruz” iddiasındadır. Bu, bir şeyi değiştirmez, değiştirmiyor. Laf kalabalığı ve slogan yarışı gerçeği değiştirmez. Ama birlik veya birleşmek için ileri atılan en küçük bir adım bile büyük şeyler değiştirir!…
“Biz tek Kaypakayacıyız, yalnızca biz temsil ediyoruz” iddiacılığında ısrar edenlere kasten söylüyoruz; varsayalım ki, “siz daha iyi Kaypakkayacısınız”, o halde daha zayıf Kaypakkayacı olanları birleştirin! Biz bu birliğe hazırız! “Kaypakkayacıyım” diyenlere Kaypakkaya’yı men etmek aymazlıktır. Doğru kavramıyorsun, eksik kavrıyorsun, yanlış yorumluyorsun, hata yapıyorsun vb. demek ayrı ama sen Kaypakkayacı değilsin demek daha ayrıdır ve asıl yanlış, asıl hata budur! Kaypakkayacıların birliği ise, devrimin ihtiyacıdır, halkın, tabanın talebidir, elzemdir! Kaypakkayacıların çok olmasından rahatsızlık duyulamaz, bilakis Kaypakkayacıları çoğaltmak sevindirici, onur vericidir…
Kaypakkaya yoldaşı evrensel teori-ideoloji düzleminden muaf tutarak salt bir devrim programına indirgeyerek ya da göreli koşulların tahlil-tespitine sıkıştırarak geriye çekenler Kaypakkaya’yı kavramamıştır. Komünistler muhafazakâr ve dogmatik olamaz. Söylenmiş şeylere katkılar yapmak ve geliştirip ilerletmekle mükelleftirler. Üretip geliştirememenin sancılarıyla Kaypakkaya’yı 50 yıl öncesi tespitlere hapsederek O’nu savunmaya çalışmak eğretidir…
Kaypakkayacıların birbiriyle bu “kavgası” nedir, nereye kadar sürecek ve niçin? Bu “kavganın” eseri nedir, ne yaratmıştır? Bu “kavganın” yerine birlik kavgasını koymanın zamanı değil midir? Birlik kavgası, yaşanan dağınıklık ve parçalanma şartlarında, gerçek Kaypakkayacıları ya da Kaypakkaya çizgisini savunanları ayrıt edecek bir turnusoldür.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü’nde yayımlanmıştır.