Feminist felsefe, queer kuramı, siyaset felsefesi ve etik dallarına katkı sağlamış Amerikalı postyapısalcı Butler Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de Retorik ve Karşılaştırmalı Edebiyat bölümlerinde profesörlük ve European Graduate School’da Hannah Arendt Felsefe Profesörü olan Butler, The New York Times’a konuştu.
George Yancy’nin kadın hareketi, feminist teori ve 2020’de çıkması beklenen The Force of Non-Violence kitabı üzerine sorularını yanıtlayan Butler, ‘kapitalizm eleştirisi içermeyen feminist yaklaşımların bir tür bireyselciliği yeniden ürettiğini’ ifade etti.
Latin Amerika’daki Ni Una Menos (Bir kadın daha eksilmeyeceğiz) hareketi ve dünya çapında yankı uyandıran #MeToo hareketi üzerine konuşan Butler, güncel kadın hareketlerinin niteliğine dair düşüncelerini paylaştı. Halihazırda çerçevesi ve odağı birbirinden farklı pek çok farklı feminizmden bahsedilebileceğinin altını çizen Butler, kapitalizm eleştirisi içermeyen feminist yaklaşımların bir tür bireyselciliği yeniden ürettiğini söyledi.
Yancy ve Butler’ın röportajından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
“Şiddetin Kendisi Kadın Sınıfını Öldürülebilir “
Ni Una Menos hareketi milyonlarca kadını, trans bireyi ve yerlileri Latin Amerika sokaklarında kadına karşı şiddetle mücadele etmek için bir araya getirdi. Hareket dar anlamlı bir kimlik fikrine yaslanmıyor. Aksine işçi, sendika ve kilise üyesi, muhtemelen üniversitelerle herhangi bir bağı olmayan kadınlardan ve trans bireylerden destek alan güçlü ve yoğunlaşan bir koalisyon niteliği taşıyor. Kadınların öldürülmesine karşı şiddetli muhalefet olağanüstü ancak bu aynı zamanda trans bireylere, özellikle trans kadınlara karşı uygulanan şiddete de bir muhalefet. Bu hareketin zaman zaman feminen olarak kabul edilenlere karşı bir hareket şeklinde değerlendirilmesinin de nedeni. Burası önemli çünkü yalnızca toplumsal cinsiyet temelinde işlenen bir cinayetten bahsetmiyoruz. Kadına karşı şiddet kurbanın feminenliğini kurmanın bir yolu. Şiddetin kendisi kadın sınıfını öldürülebilir ve göz ardı edilebilir biçimde kurmaya çalışıyor. Bu kadın hayatının varlığını erkekler tarafından belirlenen bir şey haline getirme çabası.
“Kapitalizm Eleştirisi Taşımayan Feminizmler Bireyselciliği Yeniden üretir“
Ni Una Menos özgürlük, eşitlik, kürtaj hakkı, eşit ücret için ve yoğunlaşan güvencesizliğe karşı neoliberal ekonomi modeliyle mücadele ediyor. Hareket kendisini kişisel hak ve hürriyetler temelinde kurulan bireyselci feminizmden ayırıyor. Kapitalizm eleştirisi taşımayan feminizmler doğal olarak bireyselciliği yeniden üretme eğilimi taşıyor. ABD’de #MeToo her tür işyerinde cinsel tacizin ve saldırının yaygınlığını göstermekte çok güçlüydü. Fakat #MeToo’daki (#BenDe) “ben” kolektif “biz”le aynı değil ve kolektif burada bireysel hikayelerin arka arkaya sıralanması değil sadece. Kolektif bir eylem için dayanışmanın temeli bireyselcilik varsayımından ayrılmayı gerektiriyor. ABD’de güçlü ve sürekli kolektif bağlar kurma pahasına eğilim siyasi liberalizmin ilkesini yeniden doğrulama yönünde. Arjantin’de Ni Una Menos hareketi bazı açılardan diktatörlük sonrası kurulan “Bir daha asla!”nın ahlaki ve politik yükümlülüğünü üstleniyor.
“Kadına Uygulanan Şiddet Suç Olarak Değerlendirilmiyor “
Artık neyin performatif sayılacağından emin değilim. Erkeklerin kadınların hayatını göz ardı edilebilir hissetmekte özgür olmasını yine erkeklerin kendi içinde sessiz bir kardeşlik anlaşmasıyla bağlı olmasıyla açıklıyorum. Bir başka yöne bakıp birbirlerine onay veriyorlar. Pek çok yerde cinayet dahil kadına uygulanan şiddet suç olarak değerlendirilmiyor bile. Bunlar “dünyanın kuralı” ya da ihtiras “eylemleri” ve bu ifadeler kadına karşı şiddeti doğallaştıran, derine yerleşmiş davranışları açığa çıkarıyor. Feminist erkekler dayanışma anlaşmasını bozduklarında bazı toplumlarda dışlanma riskiyle karşılaşıyor ve yine de saflardan bu tip bir ayrılma tam da ihtiyaç duyulan şey.
“Kadına Şiddete Karşı Gösterilere Katılmak Erkeklerin Sadece Hakkı Değil Görevidir”
Barcelona’da iyi niyetli bir adam bana şiddete karşı feminist bir gösteriye katılma hakkının olmadığını söyledi. Ancak onunla aynı fikirde değilim. Şey, belki hemfikir olabilirim: katılmak bir hak değildir; görevdir. Ancak kadınlara ve trans bireylere karşı şiddetle mücadeleye katılan erkeklerin kadınların liderliğini izlemesi gerekir. Eğer ölümcül kardeşlik antlaşmasına karşı bir arada duracaklarsa bunu her şeyden önce diğer erkekleri karşılarına alarak, şiddeti reddederek ve radikal eşitliği kabul ederek yapacaklar. Şiddete karşı mücadele ve eşitlik için mücadele birbirine bağlı.
“Bireyselcilik Eleştirisi Marksizmle Feminizmin Önemli Bir Parçası“
Kitabımda yaşamların birbirine bağlılığını ve karşılıklı bağlılığı izleyerek birbirimizin hayatını sürdürmenin nasıl ahlaki görevimiz olduğunu göstermek için feminist “ilişkisellik düşüncesi üzerine çalıştım. Yaşamak için birbirimize ihtiyacımız var. Bireyselciliğin eleştirisi hem feminist hem de Marksist düşüncenin önemli bir parçası. Şiddete karşı çıkmakla neden görevli olduğumuzu anlamak için yaşam bağlarımızı yeniden düşünmek zorundayız, özellikle düşmanlıklar artarken.
“Şiddet Erkek ya da Maskülen Değildir“
Bence şiddet erkek ya da maskülen değil. Şiddetin maskülenitenin tanımına dahil edilmesi gerektiğini düşünmüyorum. Eril hakimiyet yapıları ya da patriyarka üzerine tartışabiliriz. Ve bu durumda parçalanması gereken toplumsal yapılar ve tarihleri. Dolayısıyla tek tek erkeklerin “toplumsal yapılara” mazeret olarak gösterilebileceğini düşünmüyorum. Nasıl birlikte yaşadığımız, ürediğimiz ya da bu yapılara direndiğimizi kendimize sormak hepimizin görevi.
Çeviri: Independent Türkçe:Ayşe Yıldız