Bu yazı, başlığından da anlaşılacağı üzere, Sovyetler Birliğinde ekonomi politiğin sorunları ve Sovyet iktisadının genel durumu ile sosyalizmin tecrübelerini içeren kollektif bir çalışmanın taslaklarının hazırlanmasından itibaren, çalışma hakkında görüşlerine başvurulan Stalin ile bu çalışmayı yapmakla görevlendirilmiş olan komisyon arasında yapılan toplantılardaki sürecin tutanağıdır. Bu belgiyi iki bölüm halinde yayınlamaya karar verirken, yayın kurulumuzun önemsediği yarar, bu tutanağın sosyalizmin ekonomi politiğini inşa ederken biriktirdiği tecrübeleri bu tartışma vasıtasıyla ortaya koyan Stalin yoldaşın, Marksizm-Leninizm’i anlama biçimine ilişkin ortaya koyduğu bilimsel tutumdan okuyucuyu haberdar etmektir. Dolayısıyla bu tarihi tutanakta sosyalizm inşasının ilk tecrübesini insanlığa kazandıran bir proletarya öğretmeninin, sorunları algılama ve ortaya koyma yöntem ve anlayışının bugün açısından gördüğümüz önemi de herhangi bir konuyu incelerken, o konuya bilimsel içerik verecek olan belli başlı noktaların nasıl kavranması gerektiği noktasında da okuyucuya değerli bir örnek vermektir.
Ekonomi politiğin inceleme nesnesi konusunda birçok tanımlama vardır: Engels, ekonomi politiği, üretim, değişim ve bölüşüm bilimi olarak tanımlar; yine Marks’ın, Kapital’in hazırlık notlarında konuyla ilgili tanımlaması olduğu gibi, Lenin’in de 1889’da Bogdanov’un yaptığı tanımlamayı kabul eden görüşleri vardır. Birçok kitap kurdu, bir tanımlamayı diğerine karşı öne sürüyor. Alıntı yapmayı çok seviyoruz ve bu alıntılar da aslında cahilliğimizin göstergesidir. Bu nedenle ekonomi politiğin inceleme nesnesinin tam bir tanımlamasını yapmak için iyi düşünmeli ve önceki tanımlar içinde kalan bir açıklama sunmalıyız.
Eğer “…ekonomi politik, tarihsel olarak gelişen toplumsal üretim tarzlarının bilimidir” diye yazarsak, ekonomi ve insanlar arasındaki ilişkiden söz ettiğimiz hemen anlaşılmayacaktır. Bu nedenle, ekonomi politiğin toplumsal üretim ilişkilerinin, yani insanlar arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişiminin bilimi olduğunu ifade etmek daha iyi olacaktır. Bu tanımlama hem kişisel ihtiyaç amaçlı hem de üretim amaçlı zorunlu tüketim araçlarının üretimini ve bölüşümünü düzenleyen yasaları açıklar.” Bölüşümden kastım, kelimenin dar anlamıyla bölüşüm, yani bireysel tüketim araçlarının bölüşümü kavramı değildir. Burada, Engels’in Anti Dühring’de bölüşümü, üretim araçlarının ve bireysel tüketim araçlarının mülkiyet biçimi olarak tahlil ettiği anlamıyla bir bölüşüm kavramından söz ediyoruz. Bir sonraki sayfada, ikinci paragraftan sonra, şu kelimeleri içeren bir ek yapmamız gerekir: “Yani, üretim araçlarının ve bunun sonucu olarak halkın yaşamı için zorunlu olan maddi malların toplumun üyeleri arasında bölüşüm biçimi…”
Kapital’in dördüncü cildi için Marks’ın yaptığı hazırlık notlarından haberdarsınız elbette. Orada ekonomi politiğin inceleme nesnesi tanımlanmıştır. Marks üretimden söz ettiğinde ulaşımı da kapsar (ulaşımın uzun ya da kısa mesafe olmasından, Türkistan’dan pamuğun nakliyesi -ulaşımı- ya da bir fabrikanın kendi içindeki iç ulaşım olmasından bağımsız olarak). Marks’ta, bölüşümle ilgili tüm sorunlar üretim konseptine dâhil edilmiştir. Buradakilerin düşüncesi nedir: Burada sunulan tanımlama doğru mudur?
Görüş: Şüphesiz, taslaktaki değişiklikler esaslı bir iyileşme sağlıyor.
Soru: Tanımda “toplumsal üretim” ilişkileri ifadesini kullanmak doğru olur mu? “Toplumsal” kelimesi burada yersiz değil mi? Üretim zaten toplumsaldır. Burada bir totoloji olmayacak mı?
Cevap: Hayır, üretimde teknik ilişkiler de olabileceği için ve burada özellikle toplumsal üretim ilişkilerinden söz etmemiz gerektiği için “toplumsal-ilişkiler”i bir tire ile yazmalıyız.
Soru: Tüketimden, “kişisel ve üretim” kelimeleri yerine “kişisel ve üretici” şeklinde söz etmek daha uygun olmaz mı?
Kısa bir görüş alışverişinden sonra “kişisel ve üretim” kelimeleri tercih edildi.
Eğer inceleme nesnesini önerilen şekliyle formülasyonunu kabul edersek, bütün toplumsal formülasyonlarda bölüşüm sorununa daha fazla dikkat çekilmesi şeklinde bir genel sonuç çıkarılmalı. Aksi takdirde burada bankalar, borsalar ve piyasalar konusunda çok az şey söylenmiş olur. Bu yetmez. Özellikle sosyalizm bölümü de bu nedenle yetersiz kalıyor.
Beşinci sayfada biçimle ilgili düzensizlikler var. Bunlar kaldırılmalı. “Farklı üretim tarzlarını inceleyen ve açıklayan ve bunları birbirinden ayıran özgün özellikleri ortaya koyan tarihsel bir bilimdir” diye yazılmış. Düzgün bir Rusça ile yazılmalı; ‘inceleyen’ ve ‘açıklayan’ şeklinde değil de bilim, inceler ve açıklar şeklinde.
Değer yasası üzerine
Sosyalizm ile ilgili bölüme geliyorum. Birkaç şey daha iyi yazılmış. Fakat bu bölüm önceki haliyle karşılaştırıldığında birçok şeyin de bozulduğunu görüyoruz. Bu bölümde değer yasasının aşıldığı yazılmış. Bu durumda, maliyet kategorisinin nereden ortaya çıktığı anlaşılmaz olur. Onsuz hesaplama ve emeğe göre bölüşüm yapılamaz ve fiyatlar belirlenemez. Değer yasası henüz aşılmış değildir. Fiyatların yardımıyla kumanda ettiğimiz doğru değildir; bunu yapmak istesek de yapamayız. Fiyatların yardımıyla (ekonomiyi) idare etmek için muazzam rezervlerin, bir meta bolluğunun olması gerekir. Ancak o zaman fiyatlarımızı dikte edebiliriz. İllegal bir piyasa ve kolektif çiftliklerin ürünlerini sunduğu bir piyasa olduğu sürece, piyasa fiyatları var olacaktır.
Eğer değer yoksa gelirleri ölçebilecek bir şey de yoktur. Gelirler emekle ölçülmez. Herkese ihtiyacına göre bölüşümü uygulamaya başladığımızda bu bütünüyle farklı bir mesele olacaktır.
Fakat bugün için değer yasası aşılmış değildir. Biz onu bilinçli bir şekilde kullanmak istiyoruz. Fiyatları bu yasa çerçevesinde belirlemek durumundayız. 1940’ta (Rusya’da) Estonya ve Litvanya’dan daha az hasat vardı.
Yeterli ekmek olmadığından fiyatlar fırladı. 200 bin (pud) ekmek piyasaya sokunca fiyatlar hemen düştü. Ama bunu ülkenin her yerinde bütün metalar için yapabilir miyiz? Hayır, bütün metalar için fiyatları dikte etmekten uzağız. Bu nedenle çok daha fazla üretmek zorundayız; bugünkünden çok daha fazla. Fakat bugün fiyatların yardımıyla (ekonomiyi) kumanda edecek durumda değiliz. Ayrıca kolektif çiftlik piyasasında yapılan satışlardan sağlanan gelirler kolektif çiftlik köylüsüne gidiyor. Elbette Sovyetler Birliği’nde bu gelirle üretim araçları satın alınamaz ve bu gelir sadece kişisel tüketimi arttırma yönünde kullanılabilir.
Metinde afiş propagandası tarzı yazım kendini gösteriyor. Böyle olmaz. Bir ekonomist gerçekleri incelemeli. Ve birdenbire “Troçkist-Buharinist hainler” karşımıza çıkıyor; mahkemenin şunu bunu kararlaştırdığını belirtmenin anlamı ne? Bunun ekonomiyle ilgisi nedir? Propaganda kısımları çıkarılmalıdır. Ekonomi politik ciddi bir konudur.
Bir Ses: Uzun zaman önce, mahkeme sürerken yazılmıştı.
Cevap: Ne zaman yazıldığı önemli değil. Şimdi yeni şekli sunuluyor; orada da var ve yersiz. Bilimde akıl kullanılır bu kötü tarz aşılmalıdır.
Planlama üzerine
Ekonomik planlama konusunda birçok kötü söz yığılmış. Ama her şey yazılmamış. “Sosyalist toplumda emeğin doğrudan toplumsal karakteri. Değer yasasının aşılması ve üretimde anarşinin ortadan kaldırılması. Sosyalizmin üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin doğasına uygun hale getirilmesinin bir aracı olarak ekonominin planlı yürütülmesi.”
Bir tür kusursuz bir planlı ekonomi resmi çizilmiş. Oysa sadece şöyle denebilir: Kapitalizmde, tüm toplum çapında üretim gerçekleştirmek mümkün değildir; orada, ayrım yaratan rekabet, özel mülkiyet vardır. Oysa bizim sistemimizde işletmeler sosyalist mülkiyet temelinde entegre bir bütünlük oluştururlar. Planlı ekonomi, bizim istediğimiz bir şey değil, bir zorunluluktur; aksi takdirde her şey çöker. Piyasa ve borsa gibi burjuvazinin oransızlıkları düzeltmede kullandığı barometreleri ortadan kaldırdık. Her şeyi kendi üzerimize aldık. Bizim sistemimizde, planlı ekonomi, ekmek tüketimi gibi vazgeçilmez bir şeydir. Biz “iyi çocuklar” olduğumuzdan, her şeyi yapma yeteneğimiz olduğundan değil, sistemimizde işletmeler entegre olduğu için böyledir bu. Onların sisteminde entegrasyon ancak tröst ve karteller içinde, yani dar bir sınır içinde mümkündür; fakat tüm halkın ekonomisini organize edemezler. (Burada Kautsky’nin süper kapitalizm teorisine Lenin’in getirdiği eleştiriyi kendimize hatırlatmak yerinde olacaktır).
Kapitalist, sanayiyi, tarımı ve ulaşımı plana göre işletemez. Kapitalizmde şehir kırı yutmalıdır. Onda, özel mülkiyet bir engeldir.
Yani basit ifade edin: Bizim sistemimizde entegrasyon vardır, onların sisteminde ise bölünme. Burada (sayfa 369’da) şöyle yazılmış: “sosyalizmin üretim ilişkilerini üretici güçlerin karakteriyle uyumlu hale getirmenin aracı olarak ekonominin planlı işleyişi”. Bu saçma bir yazım, bir öğrenci gevezeliğidir. (Marks ve Engels çok önce çelişkilerden söz etmiştir). Fakat bize böyle genellemeler yapmanız ne demek oluyor? Sade ifade edin: Onların sisteminde, ekonomide bölünme vardır, mülkiyet biçimleri bölünmeye yol açar; bizim sistemimizde ise entegrasyon vardır. Dümen sizde ve iktidar sizin. Basit ifade edin. Planlama merkezinin amaçlarını iyi tanımlamalıyız. Sadece oranları saptamamalı. Oranlar esas önemi taşımaz; gereklidirler, ama yine de ikincil durumdadırlar.
Planlamanın temel amaçları nelerdir?
Planlamada birinci amaç, sosyalist ekonominin bağımsızlığını kapitalist kuşatmadan korumakla ilgilidir. Bu zorunludur ve en önemli olan da budur. Dünya kapitalizmine karşı mücadelelerin bir biçimidir. Kapitalist sistemin bir uzantısı haline gelmemek için elimizde metal ve makinaların olmasını sağlamalıyız. Planlamanın temeli budur. Bu esastır. GOELRO ve sonraki planlar bu temelde yapılmıştır.
Planlamayı nasıl örgütlemek gerekir? Onların sisteminde, sermaye, kara bağlı olarak ekonominin çeşitli dalları arasında kendiliğinden dağılır. Çeşitli sektörleri karlılığa göre teşvik edip geliştirseydik, gelişmiş bir un öğütme sektörü, oyuncak üretimi (bunlar pahalıdır ve yüksek kar getirir), tekstil sektörümüz olacak, ama hiç ağır sanayimiz olmayacaktı. Ağır sanayi büyük yatırımlar gerektirir ve başlangıçta zarar eder. Ağır sanayiyi geliştirmekten vazgeçmek, Rikovcuların önerisiyle eşanlamlıdır. Kapitalist ekonominin gelişme yasalarını baş aşağı çevirdik, aslında ayakları üstüne oturttuk. Ağır sanayinin geliştirilmesine makina yapımı ile başladık. Ekonomiyi planlanmadan hiçbir şey hallolmaz.
Onların sisteminde nasıl oluyor? Bazı devletler diğerlerini soyuyor, sömürgeleri yağmalıyor ve cebren borç alıyorlar. Bizde ise başka türlü. Dünya kapitalist sisteminin bir uzantısı haline gelmememiz planlamanın en temel yönüdür.
Planlamanın ikinci amacı ise, sosyalist ekonomi sisteminin mutlak hâkimiyetini perçinlemede ve kapitalizmin yükseleceği bütün kaynakları ve delikleri kapatmada yatar. Rikov ve Troçki bir zamanlar, karsız olmalarından dolayı bazı gelişmiş ve önemli işletmelerin (Putilov fabrikası vb.) kapatılmasını önermişlerdi. Bunu yapmak “sosyalizmin kapatılması” anlamına gelecekti. Yatırımlar, karlı olduğu için un öğütme ve oyuncak üretimine yapılacaktı. Bu yolu izleyemezdik.
Planlamanın üçüncü amacı orantısızlıklardan kaçınmaktır. Fakat ekonomi çok geniş olduğundan, her zaman uyumsuzluklar ortaya çıkabilir. Bu nedenle geniş rezervlere ihtiyacımız var. Sadece fon olarak değil, emek gücü olarak da.
Okuyucuya yeni bir şeyler sunmalıyız, üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki karşılıklı ilişkinin sonsuz tekrarını değil. Bu hiçbir sonuç getirmez. Kendi sistemimizi övüp göklere çıkarmaya ve ona olmayan başarıları yüklemeye gerek yoktur. Değer vardır, diferansiyel rant vardır; fakat farklı bir biçimde kullanılırlar. Kar bölümünü düşünüyordum -onu çıkaralım mı, kalsın mı?
Görüş: Kar yerine “gelir” kelimesini kullanmak belki daha iyi olur.
Molotov: Gelir farklı bir türdür.
Görüş: (N.A. Voznesensky) Sosyalist birikim olabilir.
Cevap: Kar yoksa birikim olmaz. Kar, üretimin bir sonucudur.
Soru: Kitapta, sosyalist toplumda artı-ürün olduğunu belirtelim mi? Bu konuda Komisyon’da görüş ayrılıkları vardı.
Molotov: İşçilerin, sadece kendi aileleri için değil, toplumun bütünü için çalıştıklarını bilmesi için onları eğitmeliyiz.
Cevap: Artı-ürün olmadan yeni sistemi inşa edemezsiniz. İşçilerin, kapitalizmde, ellerine geçen ücrete ilgi duyduklarını anlaması gerekir. Fakat sosyalizmde kendi toplumlarına bakarlar ve işçiyi eğiten de budur. Gelir (kar) var olmaya devam eder, fakat başka bir karakter kazanır. Artı-ürün vardır; fakat sömürücülere gitmez, halkın refahının yükseltilmesi, savunmanın güçlendirilmesi için kullanılır. Artı-ürün dönüşmüştür.
Ülkemizde bölüşüm emeğe göre gerçekleşmektedir. Kalifiye ve kalifiye olmayan emek var. Bir mühendisin işini nasıl tanımlamalıyız? O, çok yönlü basit emeklerin katlanmış halidir. Bizde gelirler emeğe göre bölüştürülür. Bu bölüşüm değer yasasından bağımsız olarak gerçekleşmez. Tüm ekonominin plana göre işlediğini düşünürüz; fakat her zaman öyle olmaz. Bizde de birçok kendiliğinden durum vardır. Kendiliğinden değil, bilinçli olarak değer yasasına göre hesaplamalar yapıyoruz. Onların sisteminde değer yasası kendiliğinden işler, yıkıma neden olur ve büyük fedakârlıklar gerektirir. Bizim sistemimizde ise, değer yasasının karakteri bir değişime uğrar, yeni bir içerik ve biçim kazanır. Biz bilinçli olarak, kendiliğinden değil, fiyatları saptarız. Engels sıçramalardan söz eder. Riskli bir formülasyondur; ama gereklilik dünyasından özgürlük dünyasına sıçrayışı doğru bir biçimde anlıyorsak kabul edilebilir. Biz irade özgürlüğünü, zorunluluğun bilincine varılması olarak anlamalıyız ki burada sıçrama, kendiliğinden zorunluluktan, zorunluluğun görülmesine geçiş anlamına gelir. Onların sisteminde değer yasası kendiliğinden işler ve geniş çaplı tahribata yol açar. Ama bizim her şeyi daha az fedakârlık gerektiren bir şekilde idare etmemiz gerekir. Değer yasasının işleyişinden kaynaklanan zorunluluğu, biz bilinçli bir şekilde kullanmalıyız.
Soru: Komisyonda, Sovyet ekonomisinde metanın olup olmadığına dair tartışmalar ve yanlış anlamalar ortaya çıktı. Komisyonda çoğunluğun görüşünün aksine, yazar, metalardan değil ürünlerden söz ediyor.
Cevap: Paraya dayanan (monetarize) bir ekonomi varsa, metalar da var demektir. Kapitalizmde var olan bütün kategoriler var olmaya devam ediyor; ama yeni bir karakter kazanmış durumdalar. Onların sisteminde para, sömürünün aracı olarak hizmet görürken, bizim sistemimizde farklı bir içeriğe sahiptir.
Soru: Şimdiye kadar değer yasası, emek gücünün kendiliğinden bölüşümünü belirleyen kendiliğinden bir piyasada işleyen bir yasa olarak yorumlanmıştır.
Cevap: Bu doğru değil. Sorunun formülasyon alanı daraltılmamalı. Troçki sürekli olarak parayı, bir hesaplama aracına indirgedi. NEP’e geçiş öncesinde ve sonrasında bu konuda ısrar etti. Bu yanlıştır. Ona cevabımız şuydu: Bir işçi bir şey satın aldığında, para yardımı ile mi hesap yapıyor yoksa başka bir şey mi yapıyor? Lenin sürekli olarak Politbüro’da, sorunun bu şekilde formüle edilmesinin yanlış olduğunu, paranın rolünün, sadece bir hesaplama aracı olmasına indirgenmemesi gerektiğine işaret etmiştir.
Görüş: Sosyalist toplumda artı-ürün utanç verici bir kavram.
Cevap: Tam tersine, işçiyi, artı-ürüne ihtiyacımız olduğu, daha fazla sorumluluk gerektiği konusunda eğitmek zorundayız. İşçi, sadece kendisi ve ailesi için değil, rezervlerin oluşması ve savunmanın güçlendirilmesi vb. için de ürettiğini anlamalıdır.
Görüş: Gotha Programının Eleştirisi’nde Marks artı-üründen söz etmemiştir.
Cevap: Her şeyin cevabını Marks’ta ararsanız hiçbir yere varamazsınız. Bugün önünüzde yirmi yıldan fazladır var olan SSCB gibi bir laboratuvarınız var; ama sosyalizm konusunda Marks’ın sizden daha çok bilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Gotha Programının Eleştirisi’nde Marks’ın her şeyi öngörme durumunda olmadığını anlamıyor musunuz? Aktarma ve alıntıları bir araya getirmek değil, kafayı kullanmak gerekir. Yeni olgular ortada; yeni bir güçler bileşimi var ve -eğer bir mahsuru yoksa- beynin kullanılması lazım.
Ücretler ve işgünü üzerine
Ücretler, işgünü ve işçilerin, kolektif çiftçilerin ve aydınlar topluluğunun gelirleri konusunda birkaç söz söyleyelim. Metinde, insanların sadece Marksistler iktidarda olduğu için ve planlı bir ekonomi söz konusu olduğu için değil, aynı zamanda kendi çıkarlarına olduğu için işe gittiği ve bizim bu çıkarları yakaladığımız konusu dikkate alınmamış. İşçiler ne idealisttir ne de ideal insanlardır. Bazı insanlar, gelirleri/ücretleri eşitleme temelinde ekonominin işletilebileceğini düşünüyor. Bu tür teoriler ileri sürüldü: Kolektif ücretler, üretim komünleri gibi… Bunlarla üretimi ilerletemezsiniz. İşçiler, plan hedeflerini yerine getiriyor ve aşıyor, çünkü işçiler için parça-başı sistemi, denetlemeciler için prim sistemimiz ve daha iyi çalışan çiftçiler için de prim ödemelerimiz var. Bir süre önce yasayı Ukrayna’da da kullanmaya başladık.
Size iki olaydan söz edeceğim. Birkaç yıl önce kömür sanayinde, yerüstünde çalışanlar madenlerde çalışanlardan daha fazla gelir elde edince bir durum ortaya çıktı. Ofiste oturan mühendis, madende çalışan işçiden bir buçuk kat daha fazla kazanıyordu. Üst yönetim, en iyi mühendisleri kendi bölümlerine, kendi yanlarına çekmek istiyordu. Fakat işin ilerlemesi için, insanların orada kendi çıkarlarını görmesi lazım. Ancak yeraltında çalışan işçinin ücretini yükselttiğimiz zaman işi arttırdılar. Ücretler sorunu büyük bir öneme sahiptir.
Başka bir örnek: Pamuk üretimi. Son dört yıldır tırmanışa geçmesinin nedeni, prim ödeme sisteminin gözden geçirilmiş olmasıdır. Belli bir birim toprakta ne kadar daha fazla üretirlerse o kadar fazla kazanırlar. Şimdi bundan bir çıkarları var. Ukrayna’daki kolektif çiftçiler için prim yasasının özel bir önemi vardır. Eğer insanların çıkarları doğrultusunda hareket ederseniz, onlar da ilerler, yeteneklerini geliştirirler, daha iyi çalışırlar ve bunun kendilerine daha çok kazandırdığını görürler. Bir zamanlar, bir aydın ya da kalifiye işçi istenmeyen toplumsal grup olarak görülürdü. Bu bizim akılsızlığımızdı; o zaman üretimin ciddi bir örgütlenmesi söz konusu değildi.
İnsanlar, Stalin’in altı koşulundan söz ediyor. Bir düşünün-ne haber! Orada sözü edilen, bütün dünyada bilinen, ama bizimle unutulanlardır. İşçi için parça-başı, mühendislik ve teknik personele prim sistemi ve kolektif çiftçiye primler; bunlar sanayinin ve tarımın gelişmesinin kaldıracıdır. Bu kaldıraçları kullanın, o zaman üretim artışının sınırı olmaz ve bunlarsız hiçbir şey hallolmaz. Engels, bu konuda kafa karışıklığı yaratmıştır. Bir zamanlar teknik personelin ve mühendislerin kalifiye işçilerden daha fazla (ücret) almayacağını söylüyorduk. Engels üretim konusunda bir şey anlamamış, bizim de kafamızı karıştırdı. Bu, yüksek yönetici personelin sık sık değiştirilmesi fikri kadar saçmadır. Bu şekilde yapsaydık her şeyi kaybederdik. Doğrudan komünizme sıçramak istiyorsunuz. Marks ve Engels tam komünizmi düşünerek yazdılar. Sosyalizmden komünizme geçiş oldukça karmaşık bir meseledir. Sosyalizm henüz etimize kanımıza girmedi; sosyalizmde hala her şeyi iyi bir şekilde organize etmek, hala emeğe göre bölüşümü belirlemek iyileştirmek zorundayız.
Fabrikalarımızda pislikler var, fakat biz doğrudan komünizme geçmek istiyoruz. Ama buna kim izin verecek? Çöplük ortamlarda çalışıyoruz ve hala komünizm istiyoruz. İki yıl kadar önce büyük bir işletmede kümes hayvanı -piliç ve kaz- üretilmeye başlandı. Bütün bunlar size neyi düşündürüyor? Kirli insanlara komünizme geçiş izni verilmeyecek. Moloz olmayı bırakın. Ve o zaman komünizme geçişten söz edin. Engels doğrudan komünizme geçmek istedi. Kendini kaptırmıştı.
Molotov: Sayfa 333’te şöyle yazılmış: “Artel’in belirleyici avantajı onun, kolektif çiftçilerin bireysel çıkarları ile toplumsal çıkarlarını doğru bir şekilde birleştirmesinde, kolektif çiftçilerin bireysel çıkarları ile toplumun çıkarlarını başarılı bir şekilde uyumlu hale getirmesinde yatar.”
Sorunun bu şekilde formüle edilmesi, sorunu göz ardı ediyor. “Kolektif çiftçilerin bireysel çıkarlarını toplumun çıkarları ile doğru bir şekilde birleştirme” nedir? Fazla somut bir içeriği olmayan yüzeysel bir cümle bu. Bundan, ‘var olan her şeyin rasyonel olduğu’ sonucu çıkıyor. Gerçekte ise öyle olmaktan çok uzaktır. İlke açısından bu sorunların doğru çözümünü bulduk, fakat pratikte yanlış ve yersiz olan birçok şey var. Bunun açıklanması gerekir. Önce toplumsal ekonomi yerli yerine oturtulmalı.
Ayrıca parça-başı ücret sorununu ortaya atmak gerekir. Bir zamanlar bu sorun çok karmaşıktı ve parça-başı sistemi anlaşılmadı. Örneğin bizi ziyaret eden Fransız sendikacıların işçi delegeleri, kapitalist koşullarda işçiler buna karşı mücadele ettiği halde bizim neden parça-başı ve prim sistemini desteklediğimizi soracaktır. Bugün herkes anlıyor ki, başarıya göre yükselen bir ücret ödeme sistemi, parça-başı sistemi olmadan Stahanovistçiler ve ileri işçiler olmayacaktı. Ama pratikte çok rezil şeyler de yaşanıyor. 1949’da 1933 kararlarına geri dönmek ve tekrarlamak zorunda kaldık. Kendiliğindenlik bizi zıt yöne doğru çekiyor. Üst kademedekiler, en iyi mühendislerin kendi yanlarında olmasını istiyorlar. Henüz istediğimiz oranda düzenli hale gelemedik. Gerçeğimiz oldukça süsleniyor ve istediğimiz temizliğe ve düzenliliğe hiç ulaşmış değiliz. Pratiğimizi eleştirmek gerekir.
Faşizm üzerine
Faşist felsefe üzerine birkaç gözlem daha sunayım. Sanki sosyalizmleri varmış gibi yazıyorlar. Bu ekonomik açıdan ifşa edilmeli. Hitler şunları söylüyor: “Devlet, halk! Kapitalistlerimiz sadece yüzde 8 alıyor. Bu onlara yeter!” Bu sorunun formülasyonuna ek olarak, kapitalistlerin, ultra-emperyalizm teorisinin yardımıyla rekabetten kurtulma çabaları ile üretimdeki anarşi ve rekabet sorununa ışık tutulmalı. Onların zorunlu olarak varacakları yer gösterilmeli. Korporatif bir ekonomik sistemi propaganda ediyorlar; sanki bu sistem işçi sınıfını ortadan kaldırıyormuş gibi ve kapitalistler ve devlet işçilere ilgi gösteriyorlarmış gibi yazıyorlar. Hatta tek tek bazı kapitalistleri tutukluyorlar (Thyssen’in kaçabildiği doğrudur). Bütün bunların demagojiden ibaret olduğu, sınıf disiplinine uymak istemeyen tek tek kapitalistler üzerinde burjuva devletin bir baskısı olduğu belirtilmelidir. Kartelleşme ile ilgili bölümde ve planlamadaki başarısızlıkları anlatılırken bunlar belirtilmelidir. Sosyalizm bölümünde bunları bir kez daha belirtin. Sizin sisteminizde, sayın faşistler, üretim araçları kime aittir? Tek tek kapitalistlere ve kapitalist gruplara ve bu nedenle de ekonomi mülk sahipleri arasında bölüşüldüğü için, ekonominin küçük parçaları dışında gerçek planlama yapamazsınız.
Soru: “Faşistler” kelimesini kullanalım mı?
Cevap: Kendilerini nasıl adlandırıyorlarsa siz de öyle kullanın: İtalyanları faşistler, Almanları nasyonel-sosyalistler olarak…
Kabinede (H.G.) Wells ile görüştüm; bana ne işçilerin ne de kapitalistlerin iktidarından yana olduğunu söyledi. Mühendislerin önderliğinden yanaymış. İyi tanıdığı Roosevelt’i desteklediğini ve onun saygıdeğer ve işçi sınıfına sadık bir kişi olduğunu söyledi. Küçük burjuvalar arasında, sınıf uzlaşması hakkında küçük fikirler var ve oldukça yaygın. Bu görüşler faşistlerle özel bir anlam kazandı.
Ütopyacılardan söz ettiğiniz kısımda, sınıflar arası uzlaşma fikrine de eleştirel olarak yer verilmeli. Elbette ütopyacıların sorunu koyuş biçimiyle faşistler arasında, ütopyacılar lehine bir farklılık vardır, ama bu konuda tuzağa düşülmemeli. Faşistlerin safına konursa Owen kendisini çok kötü hissederdi, ama Owen da eleştirilmeli.
Tüm kitap bozuk stilden arındırılmalı. Ağız bozukluğuyla kimseyi ikna edemezsiniz. Aksi sonuçlar alabilirsiniz; okuyucu uyanık olacak ve ‘yazarın kötü bir dil kullanması her şeyin açık ve net olmadığı anlamına gelir’ diye düşünecektir.
Onların sistemindeki her şeyin kötü ve bizim sistemimizdeki her şeyin ise iyi olduğu izlenimi vermeyen bir biçimde yazılmalı, pembe tablolar çizilmemelidir.
Görüş: Burada devletin planı neredeyse herkes için formüle ettiği yazıyor.
Cevap: Saçma. Genelde sosyalizm bölümünde çok felsefe yapılmış. Daha basit yazılmalı.
Soru: “Kapitalist üretim tarzının hazırlanması” başlığı doğru mu? Biraz bilinçli bir hazırlanma izlenimi vermiyor mu?
Cevap: Bu terminolojik bir sorun. “Hazırlanmış” kelimesi kesinlikle kullanılabilir. Aslında konu, doğum ve önkoşulların hazırlanması ile ilgilidir.
Aslında sosyalist üretim tarzının hazırlanması ile ilgili bir başka sorun var. Yazıda sosyalizmin kapitalizm içinden doğup yükselmediği belirtilmiş. Ancak, maddi önkoşulların kapitalizm içinde ortaya çıktığı, objektif ve sübjektif önkoşulların kapitalizm içinde yaratıldığını açıklamak gerekir. Kapitalizmden doğup ortaya çıktığımız unutulmamalı.
(L.A. Leontyev, K.V. Ostrovityanov, A.I. Pashkov’un notlarından derlenmiştir.)
22 Şubat 1950 Tarihli Tartışmanın Tutanağı
(Saat: 23.15)
Ekonomi politik ders kitabının iki değişik taslağı var. Ancak ekonomi politik sorunlarına yaklaşım ve bu sorunların yorumu konusunda iki taslak arasında ilke olarak bir farklılık yok. Bu nedenle iki versiyonun olmasının bir temeli yok. Leontyev’in hazırladığı taslak var ve bu temel alınmalı.
Kitapta, Amerikan emperyalizminin çağdaş teorilerinin somut eleştirisini yapmalıyız. Bu konuda Bolşevik ve Voprosi Ekonomiki’de makaleler yayınlandı.
Ekonomiden anlamayan kişiler, Çin Halk Cumhuriyeti ile Orta ve Güney-Doğu Avrupa Halk Demokrasileri, örneğin Polonya Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında ayrım yapmıyorlar. Bunlar farklı şeylerdir.
Halk demokrasisi nedir? En azından şu özellikleri kapsar: 1) Siyasi iktidarın proletaryanın elinde olması; 2) sanayinin millileştirilmesi; 3) Komünist ve Emekçi partilerinin rehber rolü; 4) sadece şehirde değil, kırda da sosyalizmin inşası. Çin’de ise ne şehirde ne de kırda sosyalizmin inşasından söz edilebilir. Bazı işletmeler millileştirilmiştir; ama bunlar, okyanusta bir damladır sadece.
Halkın ihtiyacı olan sanayi ürünlerinin ana kütlesi zanaatkârlarca üretilmektedir.
Çin’de 30 milyon kadar zanaatkâr vardır. Halk Demokrasili ülkeler ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında önemli farklılıklar vardır: 1) Çin’de, Bolşeviklerin 1904-05’te sözünü ettiği şeye yakın bir proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü vardır. 2) Çin’de bir zamanlar yabancı burjuvazinin baskısı var olduğu için Çin milli burjuvazisi kısmen devrimcidir; bu nedenle milli burjuvazi ile bir koalisyona izin verilebilir; Çin’de komünistler ve burjuvazi bir blok oluşturmaktadır. Bunda olağandışı bir şey yoktur. 1848’de Neue Rheinische Zeitung’da editörlük yaptığı zaman Marks da burjuvazi ile koalisyon yapmıştı; fakat bu uzun sürmedi. 3) Çin’de onlar hala feodal ilişkilerin tasfiye esilmesi görevi ile karşı karşıyalar; bu bakımdan Çin Devrimi, 1789 Fransız Burjuva Devrimi’ni hatırlatır. 4) Çin Devrimi’nin özelliği, devletin başında Komünist Partisi’nin olmasıdır. Bu nedenle Çin’de, gelişmesinin ilk aşamasında olan bir Halk Demokratik Cumhuriyeti’nin varlığından söz edilebilir. Bu konudaki kafa karışıklığı, kadrolarımızın derin bir ekonomi eğitimine sahip olmaması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Bir aylık bir süre içinde kitap taslağındaki değişikliklerin tamamlanması için, Malenkov, Leontyev, Ostrovityanov ve Yudin yoldaşlardan oluşan Komisyon’a önerilmek üzere bir karar alındı.
(L.A. Leontyev, K.V. Ostrovityanov ve P.F. Yudin yoldaşların notlarına göre kaleme alınmıştır.)
24 Nisan 1950 Tarihli Tartışmanın Tutanakları
(Saat: 23.30)
Ekonomi politik kitabının yeni taslağı ile ilgili birkaç eleştiri yapmak istedim.
Kapitalizm öncesi oluşumlar ve kapitalizm ile ilgili 100 sayfa kadar bir bölüm okudum. Biraz da sosyalizm ile ilgili bölüme baktım. Sosyalizm hakkında başka zaman konuşacağım. Bugün kapitalizm ve kapitalizm öncesi bölümle ilgili eksiklerden söz etmek istiyorum. Komisyon’un çalışması yanlış bir yönde ilerliyor. Kitabın birinci taslağının esas alınması gerektiğini söylemiştim. Bu da kitabın herhangi bir düzeltmeye ihtiyacı olmadığı şeklinde anlaşılmış. Bu yanlıştır. Köklü değişiklikler gerekli.
Kitabın temel eksikliği ki bu Marksizm’in tamamıyla göz ardı edildiğini gösteriyor, kapitalizmdeki manifaktür ve makinalı üretim dönemleri ile ilgili. Manifaktür kapitalizmi dönemi ile ilgili bölüm şişirilmiş; bu bölüme 10 sayfa ayrılmış ve makinalı üretim döneminden daha öne çıkarılmış. Esasında makinaya dayalı kapitalist üretim dönemi (kitapta) yok. Ortadan kaybolmuş. Makinalı üretim dönemine ayrı bir bölüm ayrılmamış, “Sermaye ve Artı-değer ” bölümünde birkaç sayfada bu konuya değinilmiş. Marks’ın Kapital’ini ele alalım. Kapital’de, kapitalizmin manifaktür dönemine 28, makinalı üretim dönemine ise 110 sayfa ayrılmış.
Marks ayrıca diğer bölümlerde de makinalaşmış üretim döneminden epeyce söz ediyor. Lenin gibi bir Marksist Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi adlı kitabında makinalı döneme özel bir önem vermiştir. Makina olmadan kapitalizm olmaz. Makinalar, toplumu dönüştüren esas devrimci güçtür. Kitapta makinalar sisteminin içeriğinin ne olduğu gösterilmemiş. Makina sistemi hakkında bir tek söz söylenmiş. Bu nedenle, kapitalizmin gelişiminin bütün resmi çarpıtılmış.
Manifaktür, zanaatkârın el emeğine dayanır. Makina ise el emeğini bir kenara iter. Makinalı üretim geniş-çaplı üretimdir ve makina sistemine dayanır.
Kadrolarımızın, gençlerimizin, halkımızın 7-10 yıllık bir eğitim aldığını göz önünde bulundurmak zorundayız. Her şeye ilgi duyuyorlar. Marks’ın Kapital’ini ve Lenin’in eserlerini inceleyebiliyorlar. Sorunun neden Marks ve Lenin gibi ele alınmadığını sorabilirler. Esas eksiklik burada.
Kapitalizmin tarihini Marks ve Lenin’in yaptığı gibi ele almalıyız incelemeliyiz. Kitap taslağında makinalı üretime özel bir bölüm ayrılmalı ve manifaktür ile ilgili bölüm kısaltılmalı.
Kitabın ikinci ciddi eksikliği ise ücret konusunda hiçbir tahlilin olmamasıdır. Esas sorun açıklanmamış. Ücret konusu, Marks’ın yaptığı gibi tekel-öncesi kapitalizm bölümünde ele alınmış. Tekelci kapitalizm koşullarında ücret ile ilgili hiçbir şey yok. Oysa Marks’tan sonra oldukça uzun bir zaman geçti.
Ücret nedir? Ücret, yaşamı sürdürmek ve biraz tasarruf için bir asgari miktarı ifade eder. Asgari yaşamın ne olduğunu, nominal ve gerçek ücretleri canlı ve ikna edici bir şekilde göstermek gerekir. Kapitalizme karşı ücretler temelinde mücadele ediyoruz. Çağdaş yaşamın canlı gerçeklerini ele alalım. Para biriminin değeri düşen Fransa’da milyonlar alıyorsunuz, ama bir şey satın alamıyorsunuz. İngilizler ise en yüksek ücretlere ve ucuz mallara sahip olduklarının çığırtkanlığını yapıyor. Nominal ücretler yüksek olsa da bırakalım tasarrufu, asgari yaşamı bile idame etmekten uzak olduğu gerçeğini saklıyorlar hep.
İngiltere’de ekmek, et gibi belli ürünlerin fiyatları düşük; ama işçiler bunları çok az miktarda, karneyle alabiliyor. Diğer ürünler ise piyasada şişirilmiş fiyatlarla satın alınıyor. Değişik fiyatları var. Amerikalılar, yüksek yaşam standartları konusunda oldukça kibirliler; ama yine kendi verilerine göre, işçilerinin üçte ikisi asgari yaşam olanaklarından yoksun. Kapitalistlerin bütün bu hileleri teşhir edilmelidir. Somut gerçekler temelinde, uzun zamandır süper karlar ve sömürgeler üzerinden geçinen bu İngiliz işçilerine, kapitalizmde gerçek ücretlerin düşmesinin bir aksiyom olduğunu göstermek zorundayız.
Onlara, bizdeki iç savaş sırasında herkesin bir milyoner olduğunu, bu dönemde fiyatların en düşük seviyesinde olduğunu, ekmeğin, kilosu bir rubleden satıldığını, ama ürünlerin karne usulüyle alındığını anlatabiliriz.
Bizde ücretlerin hesaplanması farklıdır. Ülkedeki gerçek ücretlerle ilgili durumu somut gerçekler temelinde göstermek gerekir. Bu, büyük bir devrimci ve propaganda öneme sahiptir.
Ücretler sorununu tekelci kapitalizm ile ilgili bölümde ele almak ve günümüz koşullarında tekrar değinmek doğru olacaktır.
Kitap taslağında ilk birikime geniş bir bölüm ayrılmış. Bu konuya iki sayfada birkaç kelime ile değinebilirsiniz. Burada belli bir düşesin köylüleri nasıl toprağından sürdüğünden bahsediliyor. Bugün bütün bunlarla kimleri etkileyeceksiniz? Daha önemli konular ise bırakılmış. Emperyalizm çağı çok daha canlı örnekler sağlıyor oysa.
Kitap taslağının planına gelince. Kapitalizm ile ilgili bölüm iki kısma ayrılmalı: A- tekel-öncesi kapitalizm ve B- tekelci kapitalizm.
Ekonomi politiğin inceleme nesnesi konusunda ise kitaptan edindiğiniz (bilgi), ekonomi politiğin inceleme nesnesini koymaktan öte sadece ona bir giriş niteliğinde. Ekonomi politiğin inceleme nesnesini belirlemek ile onun sunulması arasında fark vardır. Bu anlamda ikinci taslak, her ne kadar orada da bir sunu ile karşılaşılsa da konuya daha yakın. Burada, Marks’ın kullandığı bazı ekonomi terimleri açıklanmış. Bu, okuyucuya, Marks ve Lenin’in ekonomi ile ilgili çalışmalarını anlamada yardımcı oluyor.
Ekonomi politiğin, üretim ilişkilerini tahlil ettiği yazılmış. Fakat bu herkes açısından anlaşılabilir değil. Ekonomi politiğin, üretim ve değişim ilişkilerini incelediğini söylüyorsunuz.
Bu yanlıştır. Değişimi ele alalım. İlkel toplumda değişim yoktu. Köleci toplumda da gelişmemişti. Dolaşım terimi de burada işe yaramıyor. Bütün bunlar sosyalizm için de pek faydalı değil. Şöyle ifade edilmeli: Ekonomi politik, maddi malların üretim ve bölüşümünü inceler. Bu, bütün dönemlere uygulanabilir. Üretim, insanın doğa ile ilişkisini kapsar; bölüşüm üretilen malların nereye gittiğini gösterir. Bu tamamıyla ekonomik açıdandır.
Kitapta ekonomi politiğin inceleme nesnesi ile ilkel toplum arasında ne gibi bir ilişki olduğu açıklanmamış. Marks Kapital’e meta ile başlar; siz neden ilkel toplum ile başlıyorsunuz? Bu açıklanmalı.
İki açıklama yöntemi vardır: Birincisi analitik ve soyut yöntemdir. Bu yöntem, tarihsel materyali de kullanarak genel ve soyut kavramların açıklanması ile başlar. Bu açıklama yöntemi (Marks Kapital’de kullanmıştır) daha donanımlı insanlar içindir.
Diğeri ise tarihsel yöntemdir. Bu yöntem, farklı ekonomik sistemlerin tarihsel gelişiminin açıklamasını yapar ve tarihsel materyale dayanarak genel kavramları verir. İnsanların artı-değeri anlamasını istiyorsanız, sorunu, artı-değerin ortaya çıktığı aşamayı ortaya koyarak açıklayın. Tarihsel yöntem daha az hazırlıklı insanlar için kullanılır. Daha iyi anlaşılır, çünkü okuyucuyu ustalıkla ekonomik gelişme yasalarını anlamaya yöneltir. (Analitik ve tarihsel yöntemin tanımını okur.)
Kitapta Engels’in vahşilik ve barbarlık modeli kullanılmış. Bu bir yere götürmez. Saçmadır. Engels, eserinde, o zaman materyalizme doğru yönelen Morgan’dan farklı düşmek istememiştir.
O Engels’e kalmış bir şeydir. Ama bizi ne şekilde ilgilendiriyor? Açıklamayı Engels’e göre yapmadığımız zaman insanlar bizim kötü Marksistler olduğumuzu düşünecektir. Böyle şey olmaz. Burada elimize geçen büyük bir yığındır: taş devri, bronz devri, akrabalık sistemi, anaerkillik, babaerkillik ve en üstte de vahşilik ve barbarlık. Bütün bunlar ancak okuyucunun kafasını karıştırır. Vahşilik ve barbarlık, “medeni” insanların kullandığı hor görme ifadeleridir.
Kitapta birçok karışık ve gereksiz sözler ve tarihsel olarak konudan sapma var. Okuduğum 100 sayfadan 10’unu iptal ettim, daha da fazla edebilirdim. Bir kitapta bir tek fazla ve gereksiz söz bile olmamalı, açıklama tam ifade edilmelidir.
Ve bölüm sonunda ise şu maskaralıklar var: Siz emperyalistler alçaksınız, sizde kölelik var, esir emeği var, vb. Tüm bunlar Komsomol gençlerinin maskaralığına ve afişlerine benziyor. Bunlar zaman kaybına ve kafa karışıklığına yol açıyor. İnsanların düşüncelerini etkilememiz lazım.
Thomas More ve Campanella ile ilgili olarak onların izole edilmiş olduklarını ve kitlelerle bağları olmadığını söylüyorsunuz. Bu ancak gülmeye neden olur. Bu alakalı mıdır?
Ne yani, kitlelere yakın olsalardı bile, bu yakınlık bize ne verecekti? Üretici güçlerin gelişme derecesi, mülkiyet ilişkilerinden kaynaklanan bir eşitsizlik gerektiriyordu. Bu eşitsizliği gidermek kesinlikle mümkün değildi. Ütopyacılar toplumsal gelişme yasalarını bilmiyordu. Burada idealist bir yorum var.
Kadrolarımızın, Marksist ekonomik teorinin bilgisi ile donanması gerekir.
Öncelikle, eski kuşak Bolşevikler, teorik olarak çok sağlamdı. Biz Kapital’i gönülden öğrendik, özetler çıkardık, tartışmalar yürüttük ve birbirimizin bilgisini sınadık. Biz gücümüzü buradan aldık ve bunun bize çok yardımı oldu.
İkinci kuşak daha az hazırlıklıydı. Pratik sorunlarla ve inşa ile meşguldüler. Marksizm’i broşürlerden ve kitapçıklardan öğrendiler.
Üçüncü kuşak ise hicivlerle ve gazete makaleleriyle yetişiyor. Derin bir bilgiye sahip değiller. Onlara kolay sindirilir yiyecekler vermek gerekir. Çoğunluk, Marks ve Lenin’i okuyarak değil alıntılarla yetişiyorlar.
Eğer bu şekilde devam ederse insanlar yakında yozlaşacaktır. Amerika’da insanlar şunu tartışıyor: Bizim dolara ihtiyacımız var, teoriyi ne yapacağız? Bilimi ne yapacağız? Bizde de insanlar benzer bir şekilde düşünebilir: “Sosyalizmi inşa ederken Kapital’e ne ihtiyacımız var?” Bu bizim için bir tehdit teşkil ediyor; bu bir küçülmedir, ölümdür. Kısmen bile olsa bu duruma düşmemek için, ekonomik bilgi seviyesini geliştirmek zorundayız.
Bu kadar sayfaya gerek yok; (kitap) 766 sayfaya şişirilmiş. 500 sayfadan fazlasına gerek yok ve bunun yarısı sosyalizm öncesi sistemlere, yarısı da sosyalizme ayrılmalı.
Birinci taslağın yazarları, Marks’ın Kapital’de kullandığı terminolojiyi açıklama gereği duymamış. Marks ve Lenin’in en çok kullandığı terimler en başta sunularak okuyucunun Kapital’i ve Marks ve Lenin’in diğer eserlerini anlaması sağlanmalıdır.
Teorik sorunlar konusunda Komisyon’da hiçbir tartışma ve kavganın olmaması kötü. Çalışmanızın tarihsel bir önem taşıdığını unutmayın. Herkes bu kitabı okuyor olacak. Sovyet iktidarı var olalı 33 yıl oldu, ama hala ekonomi politik ile ilgili bir kitabımız yok. Herkes bunu bekliyor.
Edebi açıdan kitap kötü düzenlenmiş. Pek çok karmaşık söz ve toplumsal ve kültürel tarihe doğru bir eğilim var. Bu kültür tarihi ile ilgili bir kitap değil. Tarihi konulara daha az sapma olmalı. Sadece teorik önermeleri açıklayabilmek için gerektiğinde bunlara başvurulmalı.
Marks’ın Kapital’ini ve Lenin’in Kapitalizmin Gelişmesi kitabını alın ve onları çalışmanıza rehber olarak kullanın. Kitap hazır olduğunda onu kamuoyunun yargısına sunacağız.
Bir başka gözlem. Kitap taslağında kapitalizm sadece sanayi sektöründe inceleniyor. Ekonomiyi bir bütün olarak ele almak gerekir. Kapital’de Marks da esas olarak sanayiyi ele alıyor; ama onun amacı farklıydı. Kapitalizmi ve onun kötülüklerini teşhir etmesi gerekiyordu. Marks bir bütün olarak ekonominin önemini anlıyordu. Quesnay’ın Tableau Economique’ine (Ekonomik Tablo) verdiği önem bunu gösterir.
Toprak rantı ile ilgili bölümde ise sadece tarımın sorunlarını açıklamakla kendimizi sınırlamayalım. Kapitalizmi teşhir etmekle kalmadık, onu yıktık ve şimdi iktidardayız. Ulusal ekonomi açısından tarımın payını ve önemini biliyoruz. Marks’ta olduğu gibi bizim programımızda da tarıma yeterli dikkat gösterilmiyor. Bu düzeltilmelidir. Ekonomi yasalarını bütünlükleri içinde incelemeliyiz. Tarım ilişkilerini kapitalizmde ve sosyalizmde ihmal etmemeliyiz.
(L.A. Leontyev, K.V. Ostrovityanov, D.T. Shepilov ve P.F. Yudin’in notlarına göre düzenlenmiştir.)
(Devam edecek)
Bu makale ilk olarak Halkın Günlüğü gazetesinde yayınlanmıştır.