Türk egemenler sistemi burjuva klikleri arasındaki çatışmaların derinleştiği, her kliğin olası seçim sürecine göre hazırlık yaptığı bir tarihsel kesitte, HDP, aktif siyasal gelişmeler içinde, önemli bir süredir üzerinde çalıştığı ve önümüzdeki sürece dair izleyeceği yolu ortaya koyan “Tutum Belgesini”, 27 Eylül 2021 tarihinde kamuoyuna açıkladı. “Tutum Belgesinde”, ortaya konan siyasal talepler ve hedefler, seçim sürecine dair belirlenen “ittifak” anlayışı başta olmak üzere, “Kürt sorunu” dahil, tüm toplumsal sorunların çözüm adresinin “TC” Meclisi olarak tarif edilmesi, burjuva siyaset sahasında ve toplumunda birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.
Kuşkusuz, burjuva siyaset sahası ile, devrimci-demokrat ve sosyalist güçlerin, “tutum belgesini” ele alışları aynı zeminde değildir. AKP-MHP iktidar bloğu, bugüne kadar sürdürdüğü saldırgan tutumunu, aynı eksende “tutum belgesine” de alırken, “Millet ittifakı” çatısı altında birleşen burjuva muhalefet bloğu, “tutum belgesinin” ortaya koyduğu çerçeveyi kendi siyasal sürecine alan açma aracı haline getirmekte, iktidarın “terör ilişkilenmesi” üzerinden gerçekleştirdiği saldırılarını boşa düşürmek için kullanmaktadır.
Devrimci-demokrat-sosyalist güçlerin ittifak bileşeni olarak HDP, yakın tarihsel geçmişte, genel ve yerel seçimler dahil, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, “TC” gerici iktidarına karşı önemli dinamik bir mevzi oluşturmuş ve AKP-MHP iktidar bloğunun iktisadi-siyasal-sosyal-kültürel saldırılarına toplumsal dinamiklerin örgütlü gücüyle azımsanmayacak bir direnç ortaya koymuştur. AKP-MHP iktidarının tek adam sultası olan Erdoğan diktatörlüğünün, baskıcı-otoriter rejimi ile, Türkiye-Kuzey Kürdistan sahasında, tüm ulusal-sosyal-inançsal dinamikleri hedeflediği boyutu ile denetimi altına alamaması ve kendi rejiminin “bekasını” sağlayamaması, esasta sosyal-ulusal mücadelenin direncinden kaynaklıdır ve HDP’nin de bileşeni olduğu devrimci-demokrat-sosyalist güçlerin bu süreçte ortaya koyduğu irade bu toplumsal direncin önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
Bu anlamıyla, HDP’nin “tutum belgesi”, “TC” burjuva siyaset sahasında yarattığı etki ve tartışmanın ötesinde, devrimci-demokrat-sosyalist güçler açısından tartışılarak yaklaşım belirlemeye muhtaçtır. Bütün bu ihtiyaçtan öte, HDP’nin “tutum belgesi”, burjuva iktidar kliği ile muhalefet kliği arasında süren çatışmalara ve bu çatışmalarda özellikle iktidar bloğu olan “Cumhur ittifakının” oluşturmaya çalıştığı “dengeler” stratejisini darbelemiştir. Yani devrimci muhalefet ve tutum açısından önemli eksikler barındıran, gündeme getirdiği toplumsal talepleri hangi toplumsal dinamikler üzerinden yaşama geçireceği konusunda ciddi muğlaklıkları olan ve özellikle “ittifak” siyasetinde, siyasal tespitleri ile “millet ittifakı” olarak konumlanan burjuva kliğe göz kırpan “tutum belgesi”, tüm bu eksik ve zaaflı yanlarından öte, burjuva siyaset sahasında burjuva kliklerin oluşturmaya çalıştığı “dengelere” müdahale eden bir rol oynamıştır. Öncelikle “tutum belgesinin” tek adam diktatörlüğünün iktidar bloğu olan “Cumhur İttifakının” siyasetinde gedik açmıştır ve HDP’ye dönük “terör odağı” merkezli saldırısını önemli bir toplumsal kesim nazarında boşa çıkarmıştır. Bu anlamı ile HDP’nin, “Tutum Belgesinin”, AKP-MHP iktidarı karşısında önemli bir hamle olduğunu görmek durumundayız. Ama, tek adam diktatörlüğü karşısındaki bu hamlenin, toplumsal muhalefeti devrimci çizgide yönlendirme, başka bir burjuva kliğe yedeklememe ayağı eksiktir, tartışılıp doğru eksende örgütlenmesi, HDP ve devrimci ittifak bileşenlerinin gündemidir.
“TC” egemenler sistemi burjuva blokları arasında, derin çatışmalar ekseninde gündeme alınan seçim tartışmaları ile ittifak arayışları da karşılıklı hamlelerle siyasal yaşamı meşgul etmektedir. İktidar bloğu olan “Cumhur ittifakı” ile burjuva muhalefet bloğu olan “Millet ittifakı” arasında esasta cereyan eden ve her kesimin karşı kesimi zayıflatma, Kürt seçmeni başta olmak üzere, kendisine muhalif ve mevcut gelişmeler içinde önemli bir potansiyel haline gelen kararsız seçmeni kazanmak için taktik siyaset geliştirmekte ve bu siyasetini HDP ye karşı belirlenen tutumlar üzerinden sürdürmektedirler. AKP-MHP faşist bloğu, iktidar niteliği olan açık faşist diktatörlük eliyle, tüm toplumsal muhalefeti bastırmanın bir ayağı olarak HDP’yi fiili saldırılarla tasfiye etmek istemekte, siyasal çizgisini geriletmeye çalışarak, siyaset sahasında etkisizleştirmeye çalışmaktadır. HDP’nin tüm kurumsal bileşenine karşı gerçekleştirilen tutuklama furyası ve baskılar, HDP’nin kapatılması davaları, iktidarın seçim süreci dahil genel olarak iktidarının “bekası” için istediği toplumsal-siyasal “dengeleri” oluşturmak adına gündeme getirdiği saldırılardır.
İktidar bir yandan HDP ve devrimci-sosyalist ittifak bileşenlerine bu saldırıları gerçekleştirirken, diğer yandan rakip burjuva kliğin kümelendiği “millet ittifakını” zayıflatmak, bu ittifaktan parça koparmak için, 2019 yerel seçimlerindeki süreci referans alarak bu kliği “terör destekçisi-dirsek temasçısı” yaklaşımlarla, HDP- “Millet ittifakı” olası ilişkilenmesi üzerinden vurmayı planlamaktadır. Tamda bu siyasal atmosferde, CHP’nin, HDP’yi “TC” meclisindeki meşru organ ve Kürt sorununda muhatap görme açıklaması, İyi Parti’nin bu açıklamaya sessiz “onayı”, burjuva muhalefetin AKP-MHP bloğuna karşı iki boyutu ile önemli hamlesi olarak gündeme geldi.
Birincisi, AKP-MHP ‘inde talip olduğu Kürt oylarına, “çözüm” projemiz ve muhalif demokrasi güçlerinin meclisteki iradesini meşru görme siyaseti ile biz talibiz dedi. İkincisi, “terör ilişkilenmesi” üzerinden HDP’yi siyaset sahasının dışına itmeye çalışan ve HDP ile her zemindeki ilişkilenmeyi “terörle iş birliği-ülkeyi bölme” şovenist-ırkçı zihniyetinin mayası haline getiren iktidar bloğunun bu siyasetine, “Millet İttifakı” ilk olarak tavır alarak, önümüzdeki süreçte gündeme gelecek milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP ile olası ilişkilenmeye kendi açısından meşru zemin yaratmıştır. Kuşkusuz bu “Millet ittifakının”, “demokratik” niteliğinden ileri gelen bir siyasal duruş değildir. Siyasal sürecin ortaya çıkardığı avantajlarla, iktidarı olma yarışında Kürt oylarını kapma siyasetidir.
Tamda bu tarihsel kesitte, HDP’nin “Tutum Belgesi”, iktidar bloğunu zayıflatan, ama aynı zamanda burjuva muhalefet bloğuna alan açan bir rol oynaması, değerlendirmeye muhtaçtır. Kuşkusuz HDP’nin bu tutumunda, burjuva muhalefet cephesine yedeklendiği tespiti, erken ve yanılgılıdır. Her şeyden bağımsız, burjuva klikler arasındaki çatışmada, bir siyasal duruşla, iktidar bloğunu zayıflatan bir politika geliştirmek, iktidar bloğunun tekçi-dinci-şovenist çizgisini darbelemek son derece kıymetlidir. Burjuva klikler arasındaki çatışmaları fırsata çevirmek ve esas olarak, iktidar bloğunu hedef almak, bu alandan kendi alternatif politikasını toplumla buluşturmaya çalışmak, devrimci taktikte bir niteliği ifade eder. Ama iktidar bloğuna karşı bu duruşun bir başka burjuva kliği “alternatif” haline getirmesi durumu, burjuva klikler arasında süren derin çatışmaları fırsata çevirme siyasetinde bir risk pozisyonudur. Bu pozisyona düşmemek, itinalı bir devrimci siyaset sorunudur.
Bu bağlamda, iktidar bloğuna karşı var olan toplumsal hoşnutsuzlukları, bir başka burjuva kliğin siyasetine yedeklemek, ya da buna alan açan muğlak politika belirlemek, ezilen ve sömürülen halklarımız için bir çözüm ifade etmediği tarihsel tecrübe ile sabittir. Sürecin konjonktürel dengeleri, kullanılan araçların niteliği, (burjuva seçimler, burjuva parlamento vb. gibi taktiksel sahalar), mevcut güçler dengesi vs. gibi durumlar göz önüne alındığında, devrimci-demokrat-sosyalist güçlerin ortaya koyduğu bazı siyasal-ekonomik-kültürel talepler, bir başka burjuva kliğin ya da siyasal iradenin ortaya koyduğu taleplerle aynılaşabilir.
Bu tamamıyla toplumun yaşadığı acil sorunların öne çıkardığı bir durumdur. Ama burjuva kliklerin bu toplumsal talepleri ele alışlarıyla, devrimci-sosyalist güçlerin ele alışları taban tabana birbirine zıttır. Burjuva klikler, temsil ettikleri sermaye gruplarının siyasal iradeleri olarak, bu toplumsal talepleri, iktidara gelmek için kullanırken, devrimci-sosyalist güçler, bu toplumsal talepleri, toplumsal dinamiklerle birleştirerek, taleplerin gerçek sahiplerinin iradesi ile devrimci çözüm gücü ortaya çıkarmak için ele alırlar. Biri, ezilen-sömürülen toplumsal güçleri burjuva siyasete yedeklemek iken, bir diğeri toplumsal güçleri devrimci çözüm siyasetinde özneleştirmektir. Bu ayrım son derece hassas bir ayrımdır ve her zeminde sürdürdüğümüz siyaset, bu ilke üzerinden icra edilmelidir.
On Bir Başlıkta İfade Edilen Siyasal Sorunlar ve Çözüm Perspektifi Üzerine!
HDP’nin “tutum belgesinde”, “çözümün adresi Meclis’tir. Tüm toplumsal taraflarla ve siyasal aktörlerle görüşmeye ve müzakere etmeye hazırız anlayışını ana vurgu yaparak, Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki temel siyasal sorunları 11 başlık altında ifade etmekte ve bu başlıklardan birini çözüm “stratejisi” olarak ortaya koymaktadır. Bu başlıklar “Güçlü demokrasi, tarafsız ve bağımsız yargı, kayyım rejimi değil halk iradesi, Kürt sorununda demokratik çözüm, barışçıl dış politika, ekonomide adalet, kamu yönetiminde liyakat, doğaya saygı, kadına özgürlük ve eşitlik, gençler için özgür yaşam, demokratik anayasa”
Genel anlamda ortaya konan bu sorunlar, toplumun genel siyasal-ekonomik-demokratik taleplerini ifade etmektedir. HDP gibi demokratik-ilerici siyasal bir öznenin, toplumun bu taleplerini, siyasal yol haritası olarak belirlemesi son derece önemlidir. Ama sorun bununla bitmiyor. Bu toplumsal talepleri, hangi siyasal dinamiklerle somut çözüm iradesi haline getireceğiz, bu toplumsal talepleri elde etmek için, ittifak kurulacak ve karşı durulacak sosyal-sınıfsal güçler hangileridir. AKP-MHP-Erdoğan karşıtlığı üzerinden, muhalif burjuva klikleri, bu toplumsal taleplerin öznesi olarak ele almak, hem bu toplumsal taleplerin çözüm adresinde siyasal-ideolojik eksen kırılması olur, hem de bu toplumsal taleplerin özneleri olan sosyal-sınıfsal-ulusal dinamikleri, başka bir burjuva kliğe yedeklemek olur.
Meseleyi geniş politik çerçeveden ve AKP-MHP iktidar bloğu karşıtlığından ele alacak olursak; CHP ve İYİ Parti’nin ana bileşeni olduğu “Millet İttifakı” ve DEVA, Gelecek Partisi gibi burjuva siyasal aktörleri birleştiren temel anlayış, “Cumhurbaşkanlığı İktidar Sistemi” diktatörlüğüne karşı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” savunusudur. HDP, “tutum belgesinde”, içeriğini kendi siyasal anlayışına göre doldursa da tüm sorunların çözüm adresini, “otoriter ve tekçi sistem yerine, güçlü demokrasinin, çoğulcu demokratik sistemin tesis edildiği” burjuva parlamenter sistemde bulmaktadır. Bunun “sivil ve çoğulcu” bir anayasa ile garanti altına alınması, çözüm perspektifini tamamlayan öge olarak gündeme getirilmektedir. Yani politik düzlemde, HDP, “Millet ittifakı” ve aynı siyasal çizgide olan burjuva aktörlerle buluşmaktadır.
AKP-MHP bloğunun “Cumhurbaşkanlığı İktidar Sistemi”, Sünni İslam-Türk ırkçılığı sentezli, tekçi açık faşist bir diktatörlüktür. Buna karşı geniş toplumsal muhalefeti mücadele sahasına çekmek, burjuva seçimler dahil, tüm mücadele alanlarında okun sivri ucunu bu iktidara yöneltmek devrimci bir siyasettir. Ama buna alternatif, ezilen kitlelerin ufkuna sunulacak çözüm modeli, “TC” nin kuruluş mayası olan ve bugünkü iktidarın üstünde kendisini özgün tarihsel koşullara göre icra ettiği tekçi sistemin başka biçimi olan “Parlamenter Sistem midir?”. Ya da muhalif burjuva kliklerin güncellediği haliyle “Güçlendirilmiş parlamenter Sistem midir?”
Bu soruyu bir başka açıdan sorarak anlayışımızı ortaya koymaya çalışalım. Burjuvazinin esas kaynağı olduğu geniş demokratik-ekonomik-kültürel-ulusal-akademik toplumsal sorunlarda, burjuvazi ya da burjuvazinin herhangi bir kliğinin, ilerici düzeyde çözüm gücü olma barutu mevcut mudur? Tüm bu sorulara vereceğimiz doğru cevap, burjuva iktidar biçimleri ve burjuva sınıfına karşı tutumumuzun niteliğini belirleyecektir.
“TC” Egemenler Sisteminde, İster Parlamenter Maskeli Olsun, İsterse Askeri veya Sivil Açık Faşizm Koşullarında Olsun, Egemen Devletin Niteliği Faşisttir
“TC” egemenler sisteminde, ister parlamenter maskeli olsun, isterse askeri veya sivil açık faşizm koşullarında olsun, egemen devlet niteliği faşisttir. Her iki iktidar biçimi arasında tabi ki farklar vardır. Biri koyu faşizm koşullarını ifade ederken, biri nispi demokratik kırıntıların varlığını ifade eder. Bu ikili durum, devrimci-sosyalist-ilerici devrimci muhalefetin hareket sahasına dair bazı avantajlar ve dezavantajlar ortaya çıkarır. Ama burjuva iktidarlardaki biçim farklılığından hareketle, birini diğerinin alternatifi haline getirmez. Ayrıca, bazı dönemler devrimci-sosyalist güçlerin reformlar için mücadelesi, taktiksel planda öne çıkabilir. Reformalar için sürdürülen mücadele, daha geniş ve kapsayıcı siyasal araçlarla yürütülse de, ezilen kitlelere hiçbir zaman burjuva karargahlar çözüm adresi olarak gösterilemez. Devrimci- sosyalist güçler, her mücadele biçiminde, alternatif dünya görüşü sosyalizmi kitlelere adres olarak gösterirler/göstermeliler. Bu temel yaklaşımdan hareketle, bugün AKP-MHP iktidar bloğunun koyu karanlık koşullarını yaşayan ezilen-sömürülen yığınlara, yeniden diriltilerek çözüm olarak sunulan “parlamenter sistem”, burjuva muhalif kliğin iktidara gelmek için benimsediği siyasal yol haritasından başka bir şey değildir. Bu nitelikteki bir burjuva çözüm projesi ile, toplumun güncel olarak öne çıkan ve “tutum belgesinde” başlıklar halinde ifade edilen sorunları çözüme kavuşturmak, en iyi niyetle yanılgılı bir yaklaşımdır.
“TC” egemenler sistemi tarihi bunun aynasıdır. “Cumhuriyet”, “Çoğulcu Parlamenter Sistem” sloganı ile, Mustafa Suphilerin katliamı ile sınıfsal niteliğini ortaya koydu, 21 Anayasasındaki “çoğulculuk” manipülasyonu, 1924 anayasası ile yırtılarak, Takrir-i Sükun, Tunceli Kanunu, Şark Islahat Planı yasalarıyla tekçi-ırkçı zihniyetini Kürt ulusunun katliam fermanları ve sömürülen sınıf-halk katmanlarını üzerinde sürdürdüğü sistemli baskılarla kurumsallaştırdı. “Tek Millet-Tek Dinin “bayrak edindiği bu devlet egemenliği, Kürtler, Aleviler, Müslüman olmayan halklar, devrimci-sosyalist-aydınlar, işçi sınıfı-köylülük başta olmak üzere, ezilen halklar için bir zulüm düzenidir. 1950’li yıllarda, “Çok partili sisteme” geçiş süreciyle, DP, bir parçası olduğu bu zulüm düzeninin, yarattığı toplumsal enkaz üzerinden kendisini var etti. 1980 darbesi, sonrası Özal dönemi ve 1994 savaş konseptinin ANAP-DYP koalisyonu, burjuva kliklerin yarattığı toplumsal enkaz üzerinden yeşererek, gerici burjuva cenahtan halklara kendisini “alternatif” olarak pazarladı. AKP’nin iktidara geliş süreci de aynı denklemde olmuştur. “Parlamenter sistem” ya da “tek adam diktatörlüğü”, her biçimde de işçi ve emekçiler hep ezildiğinden, Kürt ulusuna inkar ve imha siyaseti, askeri katliamlarla dayatıldığından, sosyalist-devrimci hareketlere karşı amansız bir katliam-baskı uygulandığından, burjuva sistem buradan kendisini hep üretmiş ve “alternatifleri” kendi sınıfsal niteliğinden besleyerek topluma sunmuştur.
Bugün de böylesine bir dönüm noktasındayız. AKP-MHP diktatörlüğünden kurtulma siyasetimiz, tıpkı tek parti rejiminden kaçıp Demokrat Parti zulmüne uğramak gibi, bir tarihsel tekerrür olmamalı. Bugün daha güçlü olanaklara sahibiz. Faşizmin tarihsel kapsamlı saldırıları sonucu, kurumsal olarak çok gelişmiş araçlara sahip olmasak da yaşanan önemli tarihsel deneyimler, çok zorlu mücadele süreçlerinden ortaya çıkmış pratikler ve önemli siyasal tecrübelerle yolumuzu almaktayız. Olağan üstü bir kuşatma ve sindirme siyasetine karşın, HDP ve devrimci ittifak bileşenleri, yerel ve genel seçimlerde burjuva siyaseti sarsan bir irade ortaya çıkarabilmekte, özellikle iktidara karşı direnme becerisi ve kritik müdahaleler ile, açık faşizm koşullarında dahi iktidarın politikalarını zayıflatabilmektedir. Kuşkusuz bu güç bir toplumsal dinamikten ileri gelmektedir. Ve bu toplumsal dinamik, “başka bir dünya yaratma” özlemiyle sürdürülen mücadeleye öznedir. Bu toplumsal dinamiği, burjuva “alternatifler” arasında heba etmek yerine, daha köklü devrimci alternatif siyasal projelerle topluma mal etmek, son derece ivedi bir durumdur. Süreç sadece geri kitleleri kazanma, faşist iktidarın yedeğinden koparıp alma süreci değil, daha da önemlisi ileri kitleleri örgütleyerek devrimci bir siyasetle toplumsal talepleri birleştirme sürecidir. Devrimci-sosyalist bir perspektifle, çözüm projeleri oluşturmak ve tüm ezilenlerle bu ufukla birleşmek, olası seçim sürecinde sonuç ne olursa olsun, esas kazanım siyasetidir.
“Tutum Belgesinde” ortaya konan siyasal taleplerin, burjuva ve burjuva organlarla birlikte gerçekleştirme beklentisi, tarihsel bir yanılgıdır. Hangi klik iktidar olursa olsun, burjuva yürütme-yasama-yargı, burjuva iktidarın egemenlik organları olarak işleyecektir. Her burjuva kliğin, kırmızı çizgi olarak merkez aldığı üniter devlet statükosu, tekçi-ırkçı-şovenist çizginin siyasal temsilidir. “Demokratik” nitelemesi ile anlamlandırdığımız tüm siyasal taleplerde, hangi demokrasiyi hedeflediğimiz belli olmayan bir çizgi muğlaklığı, son tahlilde burjuva ideolojinin “demokrasi” anlayışına hizmet edecektir, burjuva anlayışta bu coğrafyada gerçek demokrasiyi icra eden bir irade değildir. Burjuva egemenlik kurumu olan yasama organı açısında da durum aynıdır. Seçim ve burjuva parlamentoyu bir araç olarak kullanıp toplumsal talepleri yığınlarla buluşturmakla, burjuva parlamentoyu, köklü toplumsal sorunlarda çözüm organı olarak görmek bir ve aynı şeyler değildir. Biri taktiği, biri stratejiyi ifade eder. Bu anlamıyla, “tutum belgesindeki” çözüm anlayışı, ezilen kitlelere, mazlum Kürt ulusuna, Alevilere, Kadınlara, Gençlere, burjuvazinin ahırı olan “Parlamentoyu” alternatif olarak sunmaktadır, bu çizgi, burjuva parlamentoda, devrimci-ilerici irade esas olamayacağına göre, burjuva muhalif kliği çözüm adresi haline getirmektedir.
Alternatif; Devrimci Siyaset, Devrimci İttifak Politikası ve Sosyalizm Mücadelesidir!
“Bu ilkeler ışığında, yeni döneme nasıl baktığımızı, nasıl bir yönetim anlayışını görmek istediğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz. HDP olarak yukarıda ifade ettiğimiz ilkelerin yaşama geçirilmesinden yana tüm toplumsal taraflarla ve siyasi aktörlerle görüşmeye ve müzakere etmeye, birlikte yürümeye, ortak mücadeleye ve ortak yönetime hazır olduğumuzu vurguluyoruz. Türkiye’nin aydınlık geleceğini düşünen tüm kurum, kuruluş ve partilere, tek tek yurttaşlara çağrımızdır: Hep beraber sorumluluk alalım. Kişisel hesaplar, partizan faydacılık yerine ortak akıl ve birlikte inşa anlayışı esas olmalıdır. Türkiye halkları çözüm üretmeyen, ortak akıldan uzaklaşan politikalara ve yönetimlere; ayrımcılık, nefret söylemi ve toplumsal kutuplaşmaya mahkûm değildir.” çağrısı ile tutum belgesi noktalanıyor.
Burjuva siyaset sahasındaki bir parti olan HDP için bu çağrı bir siyasal mantık içine oturur. Ama bu ittifaklar siyasetinde açık bir problemdir. Sınıf ayrımı yapmaksızın, her kesime ilkeler ekseninde görüşme-müzakere etme ve birlik çağrısı yapmaktadır. Her burjuva partinin, temsil ettiği sermayenin çıkarlarına göre ilkeleri vardır. Ezilen ve sömürülenlerin taleplerini temsil etme hedefinde olan HDP, halkın çıkarları ile sermayenin çıkarlarını hangi ilkeler düzleminde ortaklaştırabilmektedir. Bu ittifak siyasetinde bir yanılgıdır. Eski Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş, “sol-sosyalist güçlerin nasıl bir ortak tutum alabileceklerini tartışmak üzere bir konferans önerisi” sunması, bu konuda müdahale edici bir rol oynasa da bu problemli tutum hala varlığını korumaktadır.
İttifak siyasetimiz net olmalıdır. Ezilen ve sömürülen halkların taleplerini temsil ediyorsak, ittifak siyasetimiz de sömürülen sınıfların, ezilen ulusların-inançların, kadınların, ilerici çevre örgütlerinin vs. temsili organları başta olmak üzere sosyalist-devrimci güçler olmalıdır. Burjuva klik blokları dışında, toplumu, talepleri ekseninde birleştirecek ve alternatif siyasetini kitlelere taşıyacak devrimci-sosyalist blok, genel mücadele açısından olduğu kadar, seçim vb. gibi süreçler içinde ihtiyaçtır. Gerek genel mücadele sürecinde ve gerekse de seçim gibi özgün süreçlerde, anti-kapitalist, anti faşist bir program ve bu programın çözüm perspektifinde devrimci bir siyasal çizgi, politika ve ittifak siyasetinde tayin edici olmalıdır.
Hali hazırda, Birleşik Mücadele Güçleri, bu zeminde bir rol oynamaktadır ve gelişecek süreçlerin niteliğine göre, devrimci birlik zeminine bağlı kalınarak, daha kapsayıcı hale getirilmesi, esas alınması gereken zemindir. Aynı kesitte toplumsal talepleri, burjuva demokrasi esaretinden kurtarıp, alternatif dünya görüşümüz, sosyalist demokrasi içeriğinde toplumsal dinamiklerle buluşturulması, mücadelemiz açısından bir ayrım çizgisidir, alternatif toplum projemizdir.
Bugün HDP “tutum belgesi” ile, AKP-MHP iktidar bloğunun çizdiği stratejideki yönelim ve rolü güçlü biçimde boşa düşürmüştür. Aynı biçimde, burjuva muhalefet bloğu olan “Millet İttifakına” mahkûm olmadığını da beyan etmiş, tersine bu bloğun “mahkumiyetini” somut olarak ortaya koymuştur. Ama bu yazı konumuz yaptığımız riskleri ve yanlış-yanılgılı yönelimlerin varlığını ortadan kaldırmıyor. Bugün milli zulüm altındaki Kürt ulusu, sömürülen işçi sınıf ve halklar, aleviler başta olmak üzere baskı altındaki inanç kesimleri, kadınlar, gençler, aydınlar, akademisyenler, ekonomik-sosyal-demokratik-akademik hak taleplerini, burjuva dünyanın gerici çatışması arasında, burjuvaziye entegre edilmesini istememektedirler. Ezilen-sömürülen toplumsal güçler çözüm istemektedirler. Her mücadele aracımız ve politikamız, bu çözümün perspektifinin siyaseti olmalıdır.