Bizimle iletişime geçin

Ekoloji

Ekin Su yazdı | 5 Haziran Dünya Çevre Gününe Giderken Nasıl Bir Ekoloji

Ne kapitalizm ne de onun ‘yeşil’ politikaları dünyayı kurtarmaz. Kapitalizme karşı tek alternatifimiz sosyalizm. Dünyayı zora sokan üretim-tüketim ilişkileri, meta arayışı ve aşırı kar hırsının burjuva sınıfta yarattığı doyumsuzluktur. Dünyayı değiştirmek istiyorsak önce onu kaybetmememiz lazım. Yoksa ne yaşanacak ne de değiştirecek bir dünya da kalmayacak.

BM Çevre Konferansı çevrenin korunması amacıyla 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü olarak kutlamaya başladı. Başta iyi bir amaçla yapıldığı düşünülse de dünyanın bugünkü haline faydasının olmadığının anlaşılması fazla zaman almadı. BM başta olmak üzere insanlık dünyayı nasıl yaşanılabilir hale getirebilir, bu mümkün müdür? Bu çabalar gerçekten yararlı mı yoksa sözde mi kalıyor? Bunları enine boyuna anlamak için tartışmak gerekiyor.

İklim krizine yönelik eylemliliklerin ardı arkası kesilmiyor. Dünyanın her bir yerinde özellikle gençler dünyanın yok olmaması için, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek amacıyla harekete geçiyor. Dünyada süregelen iklim değişikliği, plastik atıklar, türlerin yok olma tehlikesi, israf gibi daha birçok neden dünyanın sonunun geldiğinin işaretlerini veriyor. Hal böyleyken özellikle genç nesil bir önceki nesli bu konuda eylemliliğe geçmediği için suçluyor, daha sürdürülebilir bir yaşam için kendi çabalarıyla organize oluyorlar.

Dünyada hava kirliliği yüzünden hastalananların sayısı gün geçtikçe artmakta. Özellikle metropollerde hava kirliliği pik noktalarda geziyor. Avrupa ülkeleri her yıl Hindistan, Mısır ve Türkiye başta olmak üzere ‘üçüncü dünya ülkelerine’ çöp satıyor. Hal böyleyken AB ülkelerinin başta plastik olmak üzere diğer atıkları nasıl ‘dönüştürdüğü’ ortada. Yine bu ülkeler belirli aralıklarla toplantılar, paneller ve konferanslar düzenleyerek iklim krizine dair neler yapılabileceğini tartışıyor. Ancak buralarda aldıkları karar ne iklim krizine ne de canlıların yaşamına faydalı. Sırf kendi paçalarını kurtarmak adına yaptıkları bir dize işten ibaret. Paris İklim Anlaşması başta olmak üzere ne imzalanan diğer anlaşmalar ne de atıkların dönüştürülmesi projesi dünyadaki canlılar için bir işe yarıyor.

Türkiye’yi de bunun dışında görmemek gerekir. Geçtiğimiz aylarda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, “Her tarafı yemyeşil, zümrüt gibi olan Anadolu coğrafyasını adeta talan ettik. Ağaçlarımızı yok ettik, ormanlarımızı da kel hale getirdik.’’ Diyor. Çevreden sorumlu bakan doğayı ve doğada yaşayan canlıları sermayeye peşkeş çektiğini itiraf ediyor. Bunu yapmasındaki neden özeleştiri vermesi değil. Doğayı sonuna kadar sömürdükten sonra kaynak arayışına girmesi. İnsanda dahil tüm canlı türlerin yaşam bulduğu ve varlığını sürdürdüğü doğa, sermayedarların kar uğruna sömürdüğü bir meta haline geldi.

Son günlerde ise sokaktaki hayvanların yaşamlarına göz dikmiş durumdalar. Sokakta zor koşullar altında yaşayan milyonlarca hayvan var. Hükümet bu hayvanları kısırlaştırılıp sağlıklarını takip etmek yerine onların öldürülmesi tartışılıyor. Sokaktaki bu canlılar da ekolojik tahribata maruz kalıyor. Yazın yüksek sıcaklarda su bulamıyor, çöpteki yemek artıklarından kaynaklı enfeksiyon gibi çeşitli hastalıklarla mücadele ediyorlar. Onların öldürülmesi bir çözüm değil. Çözüm bir birlik içinde oluşan yaşamı, bu birliğin zincirindeki her tür canlının yaşam ortamını korumaktır. Her canlının yaşaması sadece bir hak değil, insanın da yaşamda kalabilmesinin zorunluluğudur.

“Gölgesini satamadığı ağacı kesen” kapitalizme karşı ekolojik mücadeleye omuz vermek gerekiyor. Kapitalizmin ekolojik mücadeleye alternatif yaratamayacağını, aksine uyguladığı pratiklerle daha da can alıcı bir noktaya itiyor. Devletler ekolojik mücadeleye gözlerini kapayamazlar elbette ancak, hepsinin sermayenin temsilcileri oldukları göz önünde bulundurulursa, zaman zaman aksiyon alıyormuş gibi görünmeleri de halkın tepkisini yatıştırmaya ve özelde de kimi doğa ve çevre aktivistlerinin örgütlenmesini boşa düşürme hedeflidir. Zira ekolojik mücadele de son tahlilde politik bir mücadeledir. Çünkü bugünkü, dünyayı her anlamıyla ve her aracıyla yaşanılmaz kılan kapitalist sistemin kendisidir. Ekolojik sorunları da bundan ayıramayız. Kapitalist sistem bireyin tek başına ‘küçük adımlarla’ aksiyon almasına izin verir. Oysa ekolojik sorunların bütün dünyayı etkileyen yerde durduğunu biliyoruz. Bu yüzden kolektif ve enternasyonal mücadele pratikleri ekoloji mücadelesine güç verir.

Ne kapitalizm ne de onun ‘yeşil’ politikaları dünyayı kurtarmaz. Kapitalizme karşı tek alternatifimiz sosyalizm. Dünyayı zora sokan üretim-tüketim ilişkileri, meta arayışı ve aşırı kar hırsının burjuva sınıfta yarattığı doyumsuzluktur. Dünyayı değiştirmek istiyorsak önce onu kaybetmememiz lazım. Yoksa ne yaşanacak ne de değiştirecek bir dünya da kalmayacak.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Ekoloji Haberler