Siyaseti çok iyi bilmek durumu kurtarıyor mu? Sanmıyorum. Siyasetin zeminini genel kültürle, felsefe ve tarıhle, sanat ve edebiyatla güçlendirmeyen insanların veya kurmayların yapacakları devrimler köklü olmaz.
Her devrimin derinliği, onu yapanların, yani mimarlarının derinliğine bağlıdır. Yığınların devrimci enerjilerinin patlamasıyla bilgi patlamasının iç içe, birbirlerini tamamlayarak, aynı anda gerçekleşmesini düşünün. Tarihin görkemli anlarıdır bu anlar. Bunun iki tipik örneği, Fransız devrimiyle Ekim devrimidir.
Günümüzün devrimcisi, büyük devrimleri yapabilecek durumda değildir. Herşeyden önce, yenilenme ve ideolojik atılım cesaretini yitirmiştir. Genel kültürle, felsefe, tarih, sanat ve edebiyatla güçlendirememiştir siyasetinin zeminini, Geleceğe dair çizdiği proje, eskinin tekrarıdır. Projeyi okuyan yığınlar, “Biz bunu daha önce gördük, “diye mırıldanıyor… Aslında projeyi çizenin de, proje konusundaki kuşkuları haylice fazladır. İnanmakla inanmamakla, yenilenmekle yenilenememek; kuşku duymakla, savunur görünmek arasında şaşkındır.
Her çağın, her dönemin bir devrimci tipi vardır. Devrimci, sürekli , kesintisiz bir faaliyet içinde olmasına rağmen, tarihsel momentleri, can alıcı, kritik anları kollamaya önem verir. Günümüz devrimcisinin, kritik anları kollama güdüsü oldukça zayıflamıştır. Devrim yapma ateşinin zayıflamasıyla ilgili bir sorundur bu…
Geri çekilme, güç toplama, hazırlanma seferberliğinde de beklenen enerjiyi, gösteremiyor, devrimci güçler.Peki ne olacak? Bu sorunun cevabını insanda ve onu var eden tarihsel şartların rahminde aramak gerekiyor.
1905 sonrasındaki karanlık yıllarda, çok az insan, Rusya’da bir devrimin patlayacağına inanıyordu. 1917 şubat devrimi, bu azınlığı çoğunluk haline getirdi ve bunu da Ekim devrimi izledi. Devrimleri yaratan, tarihi şartlardır. Devrimler, bu şartları biçimlendirir, onlara derinlik kazandırır, ileriye doğru çekerler. Devrimleri yenen ilkin, onların izledikleri kendi politikalarıdır.
İkinci olarak tarihi şartlardır. Tabi bu sıralamayı mutlaklaştıramayız. Bu iki nokta, duruma göre yer değiştirebilir. Spartaküs hareketinin yenilmesinde, tarihi şartlar esas rol oynadı. Ama yirminci yüzyıl devrimlerı için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Bu devrimlerı esas olarak, bunların izledikleri yanlış politikalar yendi. Tabi bu politikaların ideolojide de kökleri vardı. Günümüzün devrimcilerini korkutan da işte bu köklere inmek oradaki hataları gün ışığına çıkarma sorunudur. Bu tabi ki, cesareti, bilgi enginliğini, ön görüyü, geniş perspektifi gerektiriyor.
Dünyanın durumu ortadadır. Halklar, büyük ulusların büyük propagandalarla allayıp pulladıkları “demokratik”, “uygar”, “özgür” işgalleri kabul etmiyorlar. Dünyanın umudu ve şansı bu kabullenmemede yatıyor. Biçimi, şiarları ne olursa olsun, zorla dayatılan ve boyun eğmeyi ahlak olarak sunan büyük ulusların işgallerine karşı yükselen direnişler öğreticidir. Hiç bir ulus, diğerinden daha akıllı değildir.
Ve “Sizi adam edeceğim,” deme hakkına sahip değildir. Biz hep egemen sınıfları suçlar, uluslara, halklara dokunmayız. Hitler ve avanesi suçludur ama, Alman ulusu ve halkı masumdur. Hitler’in siperlerini dolduran, bir ıslıkla bir anda ordulaşan bir ulusu, eleştiri neşterinin adaletinden uzak tutamayız.
Sağlam bir devrimin temeli, uzun bir süreçte izlenen irili ufaklı doğru politikaların, bu politikalara dayanan çok yönlü bilgilenmelerin ve zorlu mücadelelerin ateşiyle inşa edilir. Çabuk ortaya çıkıp, çabuk büyüyenler, çabuk giderler. Devrimcilik sorunu, bir yaşam tarzı sorunudur. Halkın değer yargılarına dayanmaz; onun kendine özgü değer yargıları vardır. Hem sisteme, hem de halkla birlikte, halka ve kendi saflarındaki devrim statükocularına karşı yürür. Çağının en modern, en özgür hareketidir.
Sistemden, geleneklerden ve inançlardan tam bir kopuşun adıdır. Kolay iş değildir.
Tatlı ve çetin bir iştir.
Bu yazı daha önce farklı sitelerde yayımlanmıştır