Sorunu doğru tespit etmek çözümün yarısıdır. Çözümün diğer yarısı ise, doğru yöntem ve araçların tespit edilerek siyasi pratiğe dökülmesidir. Yani sorunu tüm ayrıntılarıyla inceleyip bilimsel normlar ışığında tahlil ederek doğru sentezle ortaya koymak ve sorunun çözülerek ortadan kaldırılmasını sağlayacak yetenekte isabetli müdahale yöntemlerinin tespit edilerek pratiğe dökülmesi, bütün sosyal-siyasal, teorik-pratik ve büyük-küçük sorunların çözümünde geçerli olan diyalektik metottur… Sorunun yanlış tespit edilmesi doğru orantılı olarak çözüm iradesinin de yanlış biçimlenmesini koşullar. Çelişme doğru tahlil edilmez ise, çelişmenin çözülmesine dönük müdahale de doğru olmaz. Kapitalist toplumu hatalı olarak feodal toplum niteliğinde tahlil edersen, devrimin niteliğinden program ve stratejisine vb. kadar bütün müdahale ve mücadele argümanların da hatalı olur.
Demek ki, sorunun objektif yaklaşımla doğru tespit edilmesi çözüm iradesinin ortaya koyulmasının ilk adımı olarak yaşamsal değerdedir. Bunun gibi, sorunu doğru tespit etmek ama sorunun çözümüne dönük doğru mücadele yöntemleri ve çözüm iradesini ortaya koymamak da söz konusu sorunu çözmeye yetmez. Sorunu tasfiyecilik olarak tespit etmek çözümün yarısı değerindedir ama tasfiyeciliğin hangi mücadele yöntemleriyle bertaraf edilebileceğini ortaya koymamak, tasfiyeciliğe karşı mücadeleyi başarıya götürmez. Demek ki, sorunu doğru tespit etmek yetmez, bilakis sorunun nasıl ve hangi yöntemlerle çözüleceğini ortaya koymak ve bunu pratik siyasete dökmek elzemdir.
Bugün devrimci hareketi büyük bir basınçla tesir altına alıp yaşamsal alanlarını daraltarak onu marjinal kulvara iten başat tehdit tasfiyeciliktir. Tasfiyecilik devrimci hareketi kemiren en büyük baltalayıcı, en yakıcı sorun ve kelimenin tam manasında yaşamsal bir tehdit durumundadır. Bu tehdit her bakımdan büyük bir mücadele konusu olmakla birlikte, alarm veren derinliğiyle alenen eşiğe dayanmış ciddiyettedir. Öyle ki, bu illete karşı mücadele bir varlık-yokluk sorununa dayanmıştır ya tasfiyecilik devrimi kefene saracak ya da devrimcilik tasfiyeciliği mezara gömecektir! Lakin devrim hiçbir kavgada pes etmemiştir. Devrimcinin stratejik zafere olan bilimsel inancı tartışmasız ve tamdır. Bunda bir tereddüt yoktur! Ancak sorun derin, kapsamlı ve daha başkadır…
Tasfiyeci çarkın dişlileri ara vermeden öğütmeye devam etmektedir!
Devrimci sınıf hareketi ve mücadelesinin önünde yükselip ideolojik-siyasi-örgütsel-kültürel problemlere yol açan ve doğrudan bu problemlerin varlık gerekçesini dönüşen temel sorun tasfiyeciliktir. Tasfiyecilik her açıdan dört başı mamur bir tehdit olarak devrimci mücadelenin önüne dikilmiş, onu gün be gün kemiren aktüel bir sorun, keskin mücadele gerektiren devasa bir düşman, gerici tesire sahip bir olgudur…
Örgütlü devrimci hareket toplamının mustarip olmakla birlikte, ender olarak hem fikir olduğu müşterek tespit, tasfiyeci sürecin yaşandığı gerçeğidir. Tasfiyeciliğin adeta bir silindir gibi devrimci hareketi daraltıp ezercesine üstünden geçtiği mevcut koşullarda bu tespiti yapmak maharet değildir. Maharet tasfiyeci süreci en azından gerçeğe yakın bir objektifle tespit edilmesi ve karşı mücadelenin örgütlenerek sahnelenmesindedir. Sürecin kavranmasında eksiklikler varken, çözümün üretilerek pratikleştirilmesinde de bir basiretsizliğin olduğu söylenebilir.
Sorunun sanılandan daha derin, daha köklü ve daha tahripkâr olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tasfiyeci süreç olarak tespit edilen sorunun, özünde devrimci krizin kapısına dayanarak ölümcül bir tehlike barındırdığı aşikardır. Demokratik tepki ve mücadele biçimleri dışında, devrimci mücadele ve pratiğin uzun zamandır sönümlendiği kabul gören ortak doğrudur. Devrimci hareketin devrimci biçimden uzaklaşarak demokratik harekete dönüştüğünü iddia etmek abartı olmaz. Öyle ki, devrimci hareket gerçek mücadelede devrimci pratik ve eylemde bulunamadığı gibi, daha da önemli olarak düşünce, siyaset ve örgütlenme tarzında da devrimciliğin yerine demokratikliğin ikame olduğu görülmektedir. Kuşkusuz ki, devrimciliği salt bir eylem olarak algılamak veya pratik eyleme indirgemek doğru değildir. Fakat, devrimci pratik ve eylemden yoksun olan bir devrimciliğin ya da bir siyasetin soyut teori ve lafazanlıktan malul kalacağı da aşikardır.
Devrimci teori devrimci pratiğin kılavuzu olarak anlamlıdır; gerçekte değer taşır. Devrimci pratik yoksa devrimcilik kendisini üretemez, gelişemez, gerçekte devrimci fonksiyon oynayamaz. Evet, devrimcilik eyleme indirgenemez. Ancak devrimci eylemsizlik ve pratiksizliğin sistemleşmesi, en vahimi de bunun teorize edilerek siyaset haline getirilmesi derinleşen tasfiyeciliğin devrimci krize vardığının işareti olmakla birlikte, demokratikliğin devrimciliğin yerine ikame ettiğini gösterir. Sayılabilecek kadar az devrimci kararlı bir mücadele tutumu sergileyerek büyük bir direnç ortaya koymaktadır. Lakin bu durum, son derece cılız bir dinamiğe ait olmakla birlikte, tasfiyeciliğe bent olacak nicelikte de değildir. Tasfiyeci rüzgâr amiyane deyimle fırtınaya dönüşmüş, tasfiyeci çarkın dişlileri ara vermeden öğütmeye devam etmektedir.
Devrimci anlayışa uygun düşünmenin yerini demokratik mantalitede düşünme hali almıştır. Devrimci eylem ve pratik mücadeleden söz etmenin hayal olarak karşılandığı, daha da acı olan zorlayıcı demokratik mücadele tavrının olanaksız görüldüğü ve militan devrimci tarzın abartılı bir lüks olarak değerlendirildiği bir devrimci hareket realitesi gelişmekte, yaşanmaktadır. Tasfiyecilik bu denli derin, tahripkâr ve kemirici bir gelişim seyri içindedir. Devrimci hareketin tarihsel hafızası ya da yaşayan canlı belleği olup, önderlik pozisyonunda bulunan kadro ve simaların kendi örgütlerinden ayrılmak suretiyle örgütlü mücadeleyi bırakması veya sınıf mücadelesinde geriye düşmesi bir tesadüf değildir. Bedel ödemeyi göze almayan bir devrimci niteliğin egemen olması es geçilecek kadar önemsiz bir sorun değildir. Örgütlü devrimcilerin bir kesiminde olsa bile, savrularak deforme olması ve örgütlerinde sorun odakları haline gelmeleri tasfiyeci çürümeden başka bir şey değildir. Ne yazık ki, örgütlü görülen birçok devrimci bizzat tasfiyeciliği besleyen bir realite sergilemektedir. Devrimcilikte bilimsel ısrar ve istikrar gösteren devrimci sayısı gün be gün azalmaktadır. Bu tasfiyeciliğin bir boyutu.
Şartlar devrimin belirli bir gelişim aşamasına kadar hep devrimin aleyhine biçimlenir!
Yaşanan tasfiyeci sürecin yalnızca devrimci hareket bileşenin yetersizlikleri, basiretsizliği ve eylemsizliği gibi unsurlarla açıklanamayacağı de bir gerçekliktir. Buna karşın devrimci hareketin bu zayıflık ya da zaafları ve karşı mücadeleyi pratikleştirememesi tasfiyeciliğin derinleşmesinde küçümsenemez bir rol oynar, oynamaktadır. Bunu atlamak kendimizi aklamak olur ki, bu temel bir hata olur. Ancak tasfiyeciliğin devrimci hareketin sorunlarının ötesinde daha derin koşullara dayandığı ve dünyasal şartlara bağlı nedenler ihtiva ettiği de inkâr edilemez bir gerçektir. Emperyalist dünya gericiliği sistemsel krizini hafifletmek için faturayı ‘‘ötekilere” yükleyip büyük bir barbarlık, savaş ve katliamlarla hortlarken, bu gericiliğin uzantısı olan yerel gericilikler de aynı baskı, sömürü ve faşizmi katılaştırarak uygulamaktan geri durmamakta, her türlüğü vahşi saldırganlıkla geniş halk kitleleri ve devrimci güçleri soluksuz bırakma düzeyinde kuşatıp sınırlamaktadırlar. Bilinen gerçekle, aynı egemen burjuvazi teknik ve teknolojik üstünlüklerini de devrimci hareketi tasfiye etme amacıyla en yetkin biçimde kullanmaktadırlar. Yapay zekayla donatılmış akıllı cihazlar, kodlanmış yüz okuma ve tanıma kameraları, denetim unsurları ve doğrudan askeri savaş makinaları devrimci güç ve alternatif mücadeleyi büyük engellerle tanıştırmakta, geçici olmak kaydıyla devrimci mücadele karşısında bir üstünlük kurmakta, devrimci gelişmeye asla tahammül etmeyen katı bir tahakküm inşa etmektedirler…
Bütün bunlar devrimin altını oyarak büyük bir erozyonun, gerilemenin, ideolojik-siyasi-örgütsel krizin gelişmesine neden ya da gerekçe oluşturmaktadır. Peki devrimcilik veya devrimci tavır şartlara boyun eğmeyi hazmeder mi? Kesinlikle hayır. Mücadele ve direniş esastır! Bu çelişki yasasıdır; mücadele, başkaldırı ve ayaklanma kaçınılmazdır. Devrimcilik vazgeçilmezdir!…
Şartlar devrimin belirli bir gelişim aşamasına kadar hep devrimin aleyhine biçimlenir. Şartları analiz ederek tasfiyeci süreçle bağını kurmak ihtiyaçtır. Ancak tasfiyeciliğe bağlı mücadele sorunlarını sadece şartlara bağlayarak onların arkasına sığınmak zaaf ve sorunlarımızı büyütmekten başka bir işe yaramaz. Kendimize bağlı tasfiyeciliği besleyerek derinleştiren sorunlu hali değiştirmek için pekâlâ belli görevler yürütebilir, belli bir mücadele dinamiği ortaya koyarak geliştirebiliriz. Bunun için kafalara nüfuz eden tasfiyeci etki ve erozyonu devrimci bilince dayanan pratik mücadele tutumuyla durdurabiliriz. Sorunu hepten ortadan kaldırmak, bugünden yarına başarılacak kadar kolay değildir. Bilakis, stratejik ve taktik zeminde oluşturulmuş, akıl ile cesareti birleştiren tutarlı, gerçekçi ve somut görevlerle biçimlendirilmiş bir planlama temelinde verilecek uzun ve zorlu bir mücadele sürecini gerektirir…
Öncelikle diyalektik metodun izlenmesi şarttır. Büyük tesire sahip, kriz aşamasına gelmiş olan köklü tasfiyecilik sorununu bir eylem veya bir siyaset yeteneğiyle bir çırpıda aşıp bütünlüklü bir çözüme kavuşturmak olası değil, gerçekçi de değildir. O halde, sorunları parça-parça, tek-tek, basitten-karmaşığa, küçükten-büyüğe doğru ilerleyen yöntemle ele alıp çözmeye çalışmak tek doğru yoldur. Bütüncül yönelim ve stratejik bir plan ilk şarttır. Buna bağlı ve bunun altında olmak kaydıyla, somut siyaset olarak bütünü değiştirmek için parçayı değiştirmekten başlamak, büyük sorunu ortadan kaldırmak için küçük sorun-ları ortadan kaldırmak ve başarılabilir görevlerle işe başlamak rasyonel olandır. Tabloyu değiştirecek ve güç biriktirip güven verecek olan şey, küçükten-büyüğe, basitten-karmaşığa doğru gelişme yolunu izlemektir; bu yöntemle sağlanacak ve sağlanabilir olan kazanımlar tablonun değişmesine muktedir olan ilerleme yoludur…
Gerçeği değiştirecek olan tek dinamik devrimcilik, devrimci mücadele ve devrimdir
Bu zeminde; tasfiyeciliğe karşı devrimci mücadele duruşu gösteren, en önemlisi de ideolojik-siyasi-örgütsel dokuda yakın olan örgütsel güçlerin ya da bu nitelikteki parti ve örgütlerin en azından ortak mücadele görevlerinde birleştirilmesi elzemdir; tasfiyeciliğe karşı güç oluşturmanın öncelikli yollarındadandır, bu bir. İki; en geniş devrimci hareket yelpazesinde tasfiyecilikle mücadele kararlılığına sahip devrimci güçlerin ittifak ve ortak mücadele cephesinde birleştirilmesi ötelenemez gereksinimdir. Üç; devrimci kaygıya sahip her parti ve örgütün iç dinamiklerini diri tutacak veya devrimci motivasyonunu tahkim edecek eğitimlerden somut çalışmalara kadar bir dizi görevi yürütmesi ve yoğun bir örgütlenme faaliyetini güçlü adımlarla tesis etmesi gerekmektedir. Bu, bilinmez, belirsiz, hedefsiz ve soyut bir görev değildir. Aksine, yorgunluk, kendiliğindencilik, tembellik, ruhsuzluk ve her türden tutuk davranışı terk edip örgütsel potansiyeli harekete geçirerek dinamize eden, mevcut durum, çalışma ve görevleri bir çıta daha yükselten, örgütlülüğe yeni bir devrimci ekleyerek katkı yapan, konuşma ile iş yapma arasında doğru orantı kuran, bilinçlerdeki bulanıklığı devrimci teoriyle gideren vb. vs. gibi asgari devrimci faaliyetlerle yürütülebilir ve başarılabilir somut bir görevdir…
Büyük gerçeğe giden yolun genellikle küçük değişim ve başarılarda saklı olduğu tarihsel gelişim ve ilerleme çizgisi tarafından kanıtlanmış doğrudur. Küçük bir çekirdek ve hatta dar bir dinamikte de olsa, devrimci berraklığa sahip net ve sağlam bir pratik bilincin taşınması büyük gelişmelere yol açabilir, beklenmedik gelişmelerin yolunu açabilir. Kararlı, bilinçli bir mücadele dinamiğinin korunarak temsil edilmesi ve geliştirilmesi devrimci hayatiyet olarak elzemdir. ‘‘Ağacın kurdu” olmaktan vazgeçilmedikçe, o ‘‘ihtişamlı devasa ağacın” çürütülerek yıkılması kaçınılmaz sondur. Buna bağlı olarak stratejik perspektifte, geçici şartlarda çok daha geçerli olan mücadeleyi kitlelerle yürütme, mümkün olan en geniş kitlesel hareketler geliştirme ve kitleleri örgütleyerek onların içinde kaybolma esprisine uygun bir hareket tarzı benimsemek ve uygulamak yakıcı zorunluluklardandır…
Bütün tartışmaların ötesinde, tasfiyecilik ve devrimci kriz hali olarak yaşanan büyük-küçük her sorunda ve bu sorunların çözüme kavuşturulmasında belirleyici olan unsur son tahlilde devrimci çizgi ve bunu temsil edecek olan her düzeydeki önderlik kademesidir. Devrimci hareket krizine evrilmiş bir tasfiyeci süreçten söz ediliyor ise, önderlik krizinden bahsetmek sadece mantıki tutarlılığı takip etmek olur. Ve bu bir gerçektir. Önderlik krizinin olduğu şartlarda tek-tek örgütlü devrimcinin, şu veya bu kademenin muntazam bir devrimcilik sergilemesi tatbiki tasavvur edilemez. O halde sorunu önderlik düzeyinde ele almak isabet olur.
Evrensel durum tasfiyeci hal barındırırken, bunun parçalar temsili tasfiyecilikten muaf kalamaz. Dünya nesnel olarak tasfiyeciliği yaşarken, bizlerin bundan tecrit olması düşünülemez. Lakin, bütün bu gerçeğe karşın, gerçeği değiştirecek olan tek dinamik devrimcilik, devrimci mücadele ve devrimdir. Tasfiyeciliğin her boyut ve niteliğine karşı, başvurulması gereken ve başvurulacak tek güç devrimci mücadeledir!
‘‘Değerlerinizden uzaklaşın, bencil burjuva gerici düzene entegre olun ve devrimi terk edin” diyor burjuva baylar, tasfiyeci saldırı silahını bileyerek! İtildiğimiz devrimci krizi kader olarak yaşamamızı buyuruyor, düzen içi mücadelelerle yetinmemizi salık veriyor bilumum burjuva ideolojik akımlar! Onlar böyle diyor! Lakin önemli olan bizlerin ne dediğidir! Ne geçici-taktik üstünlüğünüze boyun eğen uysal köleler olacağız ve ne de ideolojik düşmanların burjuva yaşam davetine icazet göstereceğiz! Tasfiyeciliği kırarak devrime mutlaka ulaşacağız! Çünkü, bugünkü tasfiyeci realiteye karşın, dünya proletaryası ve mazlum halkları devrimcidir!
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.