Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine dair Danıştay’a görüşlerini iletti. 20 Ağustos tarihli görüş, BM Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet, Sebepleri ve Sonuçları Özel Raportörü Reem Alsalem, BM Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Ayrımcılık Çalışma Grubu Başkanı-Raportörü Melissa Upreti ve BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi (CEDAW Komitesi) Başkanı Gladys Acosta Vargas’ın imzasını taşıyor.
İktidarın İstanbul Sözleşmesi ile ilgili artan dezenformasyon kampanyalarını önlemediğinin ve Sözleşme’nin Türkiye açısından öneminin yeterince açıklanmadığının belirtildiği görüşte, Sözleşme’nin sosyal ve ailevi değerleriyle bağdaşmadığı şeklinde kasten yapılan yanlış yorumlamalara olanak tanındığı belirtildi. Yayımlanan görüşte, “Bu gruplar kasıtlı ve yanlış bir şekilde ‘toplumsal cinsiyet‘ ve ‘toplumsal cinsiyete dayalı şiddet’ terimlerine yorum getirmişlerdir. Sözleşme, kadınlara yönelik şiddetle ilgili diğer uluslararası anlaşmalarda ve insan hakları belgelerinde yer alan bu terimler için uluslararası kabul görmüş tanımları takip etmektedir” denildi.
Ayrım gözetilmeden uygulanmalı
İstanbul Sözleşmesi’nin, 4’üncü maddesinde sözleşme taraflarını, toplumsal cinsiyet de dahil olmak üzere herhangi bir ayrım gözetmeksizin uygulamaya çağırdığı hatırlatılan görüşte, Sözleşmenin herhangi bir toplumsal cinsiyet ideolojisini ve ya cinsel yönelimi savunmadığı belirtildi. Görüşte, “Hiçbir nedenle ayrımcılık yapmama görevi, insan hakları hukukunun temel bir ilkesidir ve CEDAW dahil olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu birçok sözleşmede ve kendi Anayasasında yer almaktadır. Şiddete ilişkin meselelerin ‘ailenin korunması’ kapsamında ele alınmaya devam edilmesi, kadınların ve çocukların, kendi aileleri içerisinde gerçekleşenler de dahil, bireyler olarak maruz kaldıkları şiddet risklerinin etkili bir şekilde tespit edilememesine neden olmaktadır” diye ifade edildi.
Sözleşmeden çekilmek faillere cesaret verdi
Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddete dair Özel Raportörü’ne Temmuz 2022’deki ziyaretinde, faillerin, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kendilerini nasıl cesaretlendirdiğine ve artık suçlarından dolayı sorumlu tutulmayacaklarına inandıklarına dair birçok açıklama anlatıldığı da aktarıldı. Görüşte devamla, “Toplumsal cinsiyete dayalı önyargılara sahip kolluk kuvvetleri ve yargı mensupları, artık kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet eylemlerini ve ya şiddet tehditlerini soruşturmama ve kovuşturmama eğilimlerini meşrulaştırdığı için Sözleşme’den çekilmeye güvenmektedir. 6284 sayılı Kanun İstanbul Sözleşmesi’ne dayandığından Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle birleştiğinde, bu toplumsal cinsiyete dayalı şiddette cezasızlığın endişe verici düzeylere yükselmesine yol açabilir” ifadelerine yer verildi.
Görüşün devamında devlet yetkililerinin bildirdiği kadın katliamı verilerine ve kadın ve kız çocuklarına dönük artan erkek şiddetine dair şu ifadelere yer verildi: “Devlet kaynaklarına göre, Türkiye’de 2010- 2020 yılları arasında en az 3 bin 175 kadın cinayeti bildirilmiş ve 2021’de 300’den fazla kadın, çoğunlukla birlikte oldukları ve ya eskiden birlikte oldukları yakın partnerleri ve ya eşleri ya da aile üyeleri tarafından öldürülmüştür. Türkiye’de kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet, ciddi ve çok yönlü tezahürleriyle devam etmektedir. Bunun örnekleri: Kadın ve erkeğin toplumdaki rollerine ilişkin yerleşik ataerkil kalıp yargılar. Ev içi şiddet riski altında olan ve ya bu şiddete maruz bırakılan kadınlar ve kız çocukları için etkili önleme ve koruma tedbirlerinin olmaması, endişe verici nitelikteki zorla ve erken yaşta evlilikler, eksik bildirim yapılan ancak ciddi bir sorun olan cinsel sömürü ve istismar da dahil olmak üzere çok amaçlı kadın ve kız çocuğu ticareti, siyasetteki kadınlar, LGBTİ kadınlar ve hapishanelerdeki kadınlar gibi belirli azınlıklara mensup kadınların maruz bırakıldığı şiddet, Kürtçe konuşan kadınlar, göçmen ve mülteci kadınlar dahil pek çok kadının hizmetlere ve desteğe erişimde karşılaştığı ciddi engeller.”
Diğer sözleşmeler tehdit altında
İstanbul Sözleşmesi’nden çekinilmesinin, aynı zamanda CEDAW’ın uygulamasını ve Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nin (Lanzarote Sözleşmesi) uygulanmasının tehdit ettiğinin belirtildiği görüşte, “Kadın insan hakları savunucularının, kadın cinayetlerine ve ‘namus suçlarına’ karşı, İstanbul Sözleşmesi lehine ve sözleşmeden çekilme aleyhine savunuculuk yürütmek de dahil olmak üzere ifade ve meşru faaliyetlerde bulunma özgürlüklerinin güvence altına alınması gerekmektedir” denildi.
Yanlıştan dönülmeli
İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayanın Meclis olması dolayısıyla çekilmenin de Meclis kararıyla olması gerektiğinin belirtildiği görüşte, Sözleşmeden çekilmeden önce tartışmalar yürütülmemesinin de üzüntü verici olduğu kaydedildi. “Türkiye’nin gidişatı tersine çevirmesi ve tarihin doğru tarafında yer alması için çok geç değil” denilerek Türkiye’ye yanlıştan dönme çağrısı yapıldı.
Raportör görüşü: sözleşmeye geri dönülmeli
Görüşte, Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet Özel Raportörü’nün Türkiye ziyaretini bitirdikten sonra yaptığı yoruma da yer verildi. Raportör görüşü de şu şekilde: “Türkiye birçok yönden tarihinin önemli bir kavşağında. Ya bilinçli ve kasıtlı olarak kadınların ve kız çocuklarının haklarının geliştirilmesinde elde edilen kazanımları korumayı seçebilir ya da bu önemli ilerlemede geri adım atıp kadınları ve kız çocuklarını geride bırakma riskini üstlenebilir. Danıştay’ı Cumhurbaşkanı Kararını onaylayan ilk derece mahkemesi kararını bozmaya ve Türkiye’nin bir imzacı olarak İstanbul Sözleşmesi’ne bir an önce geri dönmesinin önünü açmaya davet ediyoruz.”