Başlığın ilgili bölümünden dolayı bir notla yazıya başlamak farzdır. Dindar ve inanan insanlar ile dinci iktidar veya dini siyasileştirenleri aynı görmüyor, birbirinden ayırıyoruz. Dindarları değil, dincileri işaret ediyoruz!
***
İslami gericilik ve sistemleri kadına paha biçmeyi öngörürler. ‘’Erkeğine sadık”, ‘’mahremine helal getirmez’’, çocuk yapar ve bakar, evinin daim bekçisidir kadın… Biçtikleri paha cinsiyetçi kölelilikle sınırlıdır. Bu kölelik kendi kapalı yaşam tarzlarında ne yazık ki kadına da sindirilmiş, kadın bu köleliği kendine hak sayarak kabul etmektedir. Vitrini kurtarmak için seçilmiş bir kısım kadını siyasete sokarken, bir kısmını da daha geniş kesimlere sirayet etmek için bu tarz iş ve ilişkilerde kullanmaktadırlar. Özünde ve ekseriyette ise, kadına evi tüm işleriyle tapulamakta, sayısını da belirlemek kaydıyla çocuk doğurup bakma, yemekler yaparak ‘’erkeğini’’-eşini mutlu etme, yer ve haddini bilme, tepeden tırnağa kendisini sarıp sarmalayarak ‘’günah işlememe’’, en sosyal aktivite olarak ise Reislerinin mitinglerinde hazır kıta durup deşarj olma biçiminde oldukça ‘’modern kadın profiliyle’’ kadını ‘’yüceltmektedirler.’’ Yarı-alaycı tarifi bir kenara bırakırsak, ortaçağdan peydahlanmış olan kadına dönük bu İslami/şer-i zihniyet, zifiri bir karanlığı tüm renkleriyle, her değeriyle ve tüm yaşam pratiğiyle yalın biçimde orta yere sermektedir.
Sadece büyük şehirlerin bazılarında hemen her gün birden fazla kadın İslami-dinci yaşam tarzı ve değer yargılarının ürünü olarak ve çeşitli vesilelerle hoyratça katledilmektedir. Sokak ortasında dövülerek saçlarından tutularak yerlerden sürüklenen dayanılmaz kadına işkence manzaraları, hiçbir canlıya gösterilemeyecek düzeyde büyük bir pervasızlıkla hiçleştirip değersizleştirerek onurunu ayaklar altına alma, alınıp-satılma, seks işçiliğine mahkûm edilerek basit bir zevk aracına dönüştürme, yaşamın her alanında vahşice ezip sömürme gibi devasa bir zulüm mekanizmasında yok edilen kadın gerçeğiyle karşılaşmaktayız. İslami-dinci değer yargılarının egemen olup sistem olarak hüküm sürdüğü ölçülerde kadının bu dramı katbekat ağırlaşarak koyu karanlık bir dehlize gömülerek her acıyı barındıran bir çığlığa dönüşmektedir.
İslami-dinci bu ortaçağ zihniyetinin iktidar eliyle ülkede egemen olduğunu söylemek sadece yaşanan gerçeği ifade etmek olur. Egemen ve iktidarda olan bu zihniyetin bir mahareti, yasa çıkararak veya çıkardığı yasalarla kadına dönük gerici-vahşi kuşatmayı derinleştirmek, bundan da önemlisi bu kadının sokulduğu bu cendereyi yasallaştırmak oldu.
Bu zihniyet güruhunun reisi üç çocuk yapın dedikten sonra talimatını beş çocuk yapına çıkararak el attı orta çağ zihniyetinin alenen hortlatılmasına… Sonra resmi nikah denen gerici belgeyle yetinmeyip, Müftü-imam nikahı geçerlidir diye yasalar çıkardılar… Çıkardıkları başka yasalarla boşanma hakkını ortadan kaldırırcasına zorlaştırdılar kadın aleyhine… Ve yine sonra, fetvalar verildi, dokuz yaşında kız çocukları hamile kalabilir diye… Takiben iktidar sözcüleri, ‘’fetvalar keyfinize göre değil, kurana göre verilir’’ diyerek ‘’it ölüsü gibi kokan’’ çürümüşlüğü cesurca savundu. “16 yaş ve üstü kız çocukları hamile kalabilir” diye yürüttüler tartışmalarını… Haremlikleri yaygınlaştırıp toplumsal yaşamı iki dünyaya böldüler… Sonra güç verilip yasalarla önünü açtıkları ‘’magandaları’’-sapıkları çıktı sahneye; şort giyiyor diye toplu taşıma araçlarında dövdüler genç kızları-kadınları… Sapık vakalar artarak devam etti, iktidar münferit diyerek örtbas etti. Göstermelik mahkemelere çıkarıp arka kapıdan kapı-dışarı ederek tekrar suç işlemeye saldı bu sapıkları… Kadınları katletmeye devam etti bu ortaçağ zihniyetiyle beslenen ‘’dini-bütün’’ sapık müminleri…
Bütün bunlara koşut, dinci değer yargıları ve prensiplerine uygun olarak kurulup yaygınlaştırılan eğitim alanları-okulları, bunların yurtlarında, merdiven altı yerleri de dahil kuran kurslarında, ibadet evlerinde vb. çocukların hocaları tarafından tacize uğradıkları artarda patlayıverdi. Ailelerin masum inan ve duygularla çocuklarını din eğitimi için teslim ettikleri bu okul, yurt ve benzeri yerlerde çocuklarına cinsel tacizler yapıldı vs… Anlaşıldı ki, reisleri talimat verdi ve bu haberlerin basına yansıtılmamasını emretti. Haberler derhal kesildi. Kamuoyu, birden bire her şeyin düzeldiğine inandırılmak istendi. Skandalların saklanarak teşhir olmaları önlenmeye çalışıldı. Diğer taraftan deşifre olan bu dinci hocalar vb. sapıklar zorunlu olarak çıkarıldıkları mahkemelerde arka kapıdan tahliye edilerek aynı suçlara vize verildi iktidar ve yargısı tarafından…
İktidar sahiplerinin temsil ettiği bu ortaçağ zihniyeti listelerin daha da kabarık olduğu söylenen ama saklanan çocuk yaşta hamile kalan kız çocuklarının hastanelerdeki kayıt listeleriyle karşımıza çıktı. Bu skandal ve utanç tablosu, iktidar sahibi karanlık zihniyete has iken, kadına biçtikleri pahanın ne olduğu da ispat bulmaktadır bu kokuşmuşluklarıyla… İnsana, emeğe ve insani değerlere düşman olan burjuva erkek egemen gerici iktidar ve zihniyeti, kadın hakkında da aynı karanlığı temsil edip amansız bir kadın düşmanı karaktere sahiptir. Bugün kadın düşmanı burjuva gerici egemenliğe, dinci gericilik ve bunun değer yargılarının ağır prangaları yüklenerek ezmektedir, ezilmiş, sömürülmüş, ötelenip hiçleştirilmiş kadını…
Kadına paha biçme hakkı, ne reislerine, ne orta çağ karanlığının temsilcisi iktidarlarına ve ne de dinci gericilikten peydahlanan değer yargılarına aittir. O hak sadece ve sadece kadının kendisindedir. Kadına değer biçecek hiçbir mevki, hiçbir makam ve hiçbir yaşam tarzı ya da yasa ve kanun yoktur. Kadın paha biçilemez bir değerdir, yücedir, kutsaldır, cinsiyeti ne olursa olsun her insan gibi…
Kadın mücadelesinin bu şartlarda gürbüz filizler gibi boy vermesi çelişki yasasının tabii gereğidir. Kadın ayağa kalkıp onuru, özgürlük ve kurtuluşu için savaşmadan özgür ve kendisi olamaz. Şüphesiz ki, bu mücadelesini sınıf mücadelesiyle bitişik ve sınıf örgütlenmesi içinde ele alması sınıflı toplum gerçeğinin gereğidir. Sınıflar öncesi sorun kadın ile erkek arasında tahkim edilebilirdi. Ancak sınıflı toplumda hiçbir sorun egemen olan sınıftan bağımsız tasavvur edilemez, ele alınıp çözülemez.
Kadın mücadelesiyle birleş, kadını sınıf mücadelesinin kapmaz parçası olarak mücadeleye dahil et; işte örgütsel perspektif budur. Kadına çağrısı; mücadeleye katılarak mücadeleni ve sınıf mücadelesini büyüterek zafere taşı! Bu iktidarın en büyük mağdurlarının, en büyük ezip sömürdüklerinin başında kadın gelmektedir. Bundandır ki, kadının sınıf mücadelesi saflarında örgütlenerek sınıf savaşımına daha cömert akmasının yeteri kadar sebebi vardır. Durmasının ise nedeni yoktur. Kadınsız devrim ve kurtuluş tasavvuru, düşünülemeyecek kadar yavan bir hayaldir.
Bakış Can