Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Zeytin Dalı’nın vadetmediği barış

Türkiye bu tür bir kudret gösterisiyle ‘oyunu bozan’ olabilir ama ‘oyun kurucu’ olamaz. Suriye’deki mevcut dengeler buna izin vermez. Bütün göstergeler ortada koşullu bir sarı ışığa işaret ediyor. Müdahale büyür ve bu bölgedeki diğer aktörlerin planlarına dokunursa Türkiye’nin önüne katmanlı badireler çıkabilir.

Savaşa karşı barışı yücelten bir tema olarak zeytin dalının yeri bir güvercinin gagasıdır. İliştirildiği yer can almaya giden bir mızrağın ucu değildir. Türkiye zeytinlikleriyle ünlü Afrin’e yönelik harekâta savaş tarihine “ironi” ya da “istihza” olarak geçecek bir ismi seçti: “Zeytin Dalı”.

Bundan kasıt “barış için savaş” ise bu daha büyük bir ironi. Afrin’de savaş yoktu. Ya da “Şam’la barış için Kürtlerle savaş mı?” diye sormalı.

2011’den bu yana Suriye’nin her bir yanı yanarken Afrin kendi öz savunma mekanizmasıyla ateşi sokaklarından uzak tuttu. Bugün Afrin’i komşu devlete hedef yapan sebep, halkının, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü bir siyasi hareketten yana tercihidir.

Suriye’nin kuzeyinde Kamışlı gibi yerler Irak Kürdistan Demokrat Partisi ve Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin izdüşümü sayılan partilerin merkeziyken Kürtlerin yaklaşık 1000 yıldır yaşadığı Afrin, eski adıyla Kürt Dağı, 1980’lerden itibaren PKK lideri Abdullah Öcalan’ın düşünceleriyle siyasal kimliğini şekillendirdi.

Demokratik Birlik Partisi (PYD) 2003 sonrası bu siyasal birikim üzerinde örgütlendi. Afrin, Kürtlerin Temmuz 2012’de kuzeyde kontrolü ele aldıktan sonra kurdukları demokratik özerk yapıdaki üç kantondan biriydi. Bu yüzden başından beri Türkiye’nin özel ilgisine mazhar oldu! Bu ilgi uzun süre Türkiye’nin desteklediği örgütler üzerinden bir tür ‘vekâlet savaşı’ ile kendini gösterdi. Ancak Halk Koruma Birlikleri (YPG), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve diğer İslamcı örgütlerin Afrin’e girmesini önledi.

Türkiye’yi vekil örgütlerle yetinmeyen ve doğrudan müdahaleye iten önemli gelişmeler yaşandı: 2014 ve 2015’te ABD’in desteğiyle IŞİD’in Kobani’de püskürtülmesi, 2016’da Tel Ebyad’ın temizlenerek Kobani ve Cezire kantonlarının birleşmesi, ardından YPG’nin Kobani ile Afrin arasında kalan ve Kürtlerin ‘Şehba’ dediği bölgeye yönelmesi, Ankara’yı harekete geçirdi. Türkiye bunu “Akdeniz’e kadar uzanan bir Kürt koridoru” oluşturma hamlesi olarak okumayı tercih etti. 2016’da Irak Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) sınırlardan uzaklaştırma gerekçesine dayandırılan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın asıl hedefi de bu koridorun önlenmesiydi.

Plan önlendiğine göre neden Zeytin Dalı? Yeni tetikleyici faktör ne?

Müdahalenin önünü açan gelişmeler

Ankara, Fırat Kalkanı’na yeşil ışık yakan Rusya ile işbirliğinden yararlanarak Afrin’e operasyon için fırsat kolluyordu. Afrin daha izole ve simgesel bir yer. Senaryoya göre burada elde edilecek bir zafer ABD’nin Rakka operasyonuyla iyice derinleştirdiği YPG ile ortaklığına yanıt olacak, Astana ve Cenevre’de Suriye’nin geleceği şekillenirken Azez-Cerablus-El Bab cebiyle birlikte Afrin de Ankara’nın elinde koza dönüşecek, Türkiye’nin eli güçlenecek ve bu sayede ‘de facto’ özerk yapının anayasal bir statü kazanması önlenmiş olacak.

Türkiye, Astana mutabakatı çerçevesinde cihatçıların elindeki İdlib’de çatışmasızlık bölgesi kurulması planını geçen güz Afrin’i güneyden kuşatma hamlesine dönüştürdü. Bu şekilde Rusya ile “İdlib’e karşı Afrin” pazarlığı başladı. Suriye ordusunun aralığın sonuna doğru İdlib operasyonunu başlatmasından rahatsız olan Türkiye buna karşı Afrin kartını öne sürdü. İdlib kurtarıldıktan sonra sıra Kürtlerin kontrol ettiği bölgelere geldiğinde Şam’ın önünde iki seçenek olacak: Ya savaş ya da Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu olarak şekillenen siyasi entiteyi tanımak. Şam’ın ikinci seçeneği benimsemesi, Kürtlerin özerklik hayaline tahammül edemeyen Ankara için berbat bir senaryo. Bu yüzden Türkiye sahadaki koşulları değiştirmek için şansını zorlamaya başladı.

Tam bu arada Astana’nın diğer iki garantör ülkesi Rusya ve İran’ı yumuşatan ikinci bir gelişme yaşandı: ABD Türkiye ve Irak sınırlarının yanı sıra Fırat Nehri boyunca konuşlandırmak üzere Sınır Güvenliği Gücü adı altında 30 bin kişilik bir güç kuracağını ilan etti. Bu adım da Fırat hattı üzerinden Suriye’yi bölmenin ön hazırlığı ve çözüm sürecini sabote eden bir plan olarak yorumlandı. Anlaşılan o ki Rusya, İran ve Suriye Afrin’de Ankara’yı mutlu edecek bir taviz İdlib düğümünü çözecekse, Türkiye’ye, istenildiğinde tuzağa da dönüşebilecek bir oyun alanını açmaya kerhen razı oldu. Fakat “yeşil ışık yakıldı” tespiti yapılırken bu üç ülkenin tutumu dikkatle okunmayı gerektiriyor.

Yeşil ışığın sınırları ve kırmızıya dönme ihtimali

Rusya, İran ve Suriye’nin Türkiye’ye tezat tercihleri, Zeytin Dalı’nın sınırlarını tayin ediyor. Henüz MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Moskova’daki temasları sırasında hangi koşullarda mutabakat sağlandığını bilmiyoruz ama mevcut dengelere bakıldığında şu söylenebilir: Rus yeşil ışığı bir bakıma sarı ışık sayılır ve her an kırmızıya dönebilir. Çünkü sabit kaygılar var.

Türkiye’nin girdiği yerden kolayca çıkmadığına dair tarihsel sicil bu kaygıların başında geliyor. Irak’taki Başika üssü bunun son örneği.

Ayrıca Ankara Cerablus-El Bab hattında Diyanet ve emniyet teşkilatından Milli Eğitim’e kadar bütün kurumlarıyla ‘paralel’ bir yapı kurdu. O yüzden kara harekatı istenmeyen bir seçenek. Buna da yeşil ışık yakıldıysa (ki bilmiyoruz) bu durumda Astana’daki ortakların ivedilikle beklentisi, Türkiye’nin Afrin’i kısa sürede altın tepside Suriye’ye sunması olacaktır. Buna karşın Türkiye’nin muhtemel şartı da Kürtlerin inşa ettiği demokratik özerkliğin el birliğiyle bitirilmesi olacaktır.

Türkiye’nin elindeki ‘Demokles’in Kılıcı’, Kürtlere ABD’den uzaklaşıp Şam’la uzlaşmaktan başka çarelerinin kalmadığını kavratacaksa Rusya, Afrin’e sınırlı müdahaleyi işlevsel bulabilir. Aynı şey Suriye için de geçerli. ABD’nin Fırat’ın doğusunda üslenmesinden dolayı Şam’da YPG ile ilgili algı “Suriye devletinin verdiği silahlarla topraklarını savunan” örgütten “işgalci güçle çalışan hain” örgüte dönüşüverdi. Donald Trump yönetiminin İran’ı baskılama planında Kürtlere rol biçmesi de Tahran için ilave bir alarm nedeni oldu.

Fakat Türk kınındaki Demokles’in Kılıcı, Astana ve Soçi süreçlerini parçalayacak sonuçlar üretebilir. Sarı ışığın kırmızıya döneceği diğer nokta işte burası. Rusya Eylül 2015’teki askeri müdahaleyi başarıyla tamamlayıp Suriye defterini kapatabilmek için 13 aydır Astana sürecine yatırım yapıyor. Buna ay sonunda Soçi’de yapılması planlanan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi eklendi. Afrin’e müdahale bu iki süreci rayından çıkartabilir. Şu anda Suriye’nin en önemli tarım, petrol ve doğalgaz alanlarını içeren üçte birlik bir toprak parçasına hükmeden Kürtler ve ortakları olmadan siyasi çözüm üretmek imkânsız. Kürtlerin dışlandığı bir masa, bölünme senaryosuna kapı aralar.

Ankara’nın temel çelişkisi de burada: Hem Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alıyor hem de Kürtleri ısrarla ABD’nin planına itiyor.

Çatışma uzar ya da Fırat’ın batısına sıçrarsa bu bir bakıma Suriye’yi Türkiye’nin bataklığına dönüştürebilir, diğer yanıyla da Türkiye’yi Suriye’de ‘kalıcı’ hale getirebilir. Rakip cephede birincisini isteyen olabilir ama ikincisine oynayan çıkmaz.

Türkiye açısından riskler

Türkiye açısından operasyonun başarısı ya da olası sonuçlarıyla ilgili ihtimal senaryolarına gelirsek:

– Operasyonun deklare edilen hedefi “PYD-YPG-PKK’nin kökünü kazımak”. Hesaba katılmayan şey şu: Afrin’i demokratik özerk modelin bir parçası haline getiren aktörler yerel. PYD burada güçlü bir tabana sahip. Son 5 yılda da gerek öz savunma gerek yerinden yönetim deneyimleriyle halk bu sürece katıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) havadan ve karadan girip Afrin’i dağıtabilir. Ancak bu yapının destek unsurları kalıcı bir şekilde sökülüp atılamaz.

– Afrin direnme kapasitesi yüksek bir bölge: Dağlık coğrafi yapısı savunmaya elverişli. Burası hem ideolojik formasyonu derinlere inmiş hem de öz savunma kapasitesi arttırılmış bir yer. Öngörüldüğü gibi direniş olursa karşılıklı kayıplar ciddi boyutlara ulaşabilir.

– “Hedef Kürtlere değil terör örgütü” denilse de bu propagandanın Kürtler nezdinde geçerliliği yok. Türkiye’nin öne çıkarmaya çalıştığı ve PYD’nin Afrin’de nefes aldırmadığı Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) bile operasyona karşı. Operasyon bütün Kürdistan bölgelerinde Kürtlere karşı saldırganlık olarak görülüyor. Cepheden fecaat haberleri geldikçe diğer bölgeler de karışabilir. Bunun ciddi bir şiddet dalgası yaratma ihtimali dışlanamaz.

– Çatışmaların Menbic ya da Fırat’ın doğusuna taşınması Türkiye’yi ABD ile karşı karşıya getirebilir. ABD başından beri Rusya’nın etkinlik alanı olarak gördüğü Afrin için garantör olmadı. Ancak Menbic’te Fırat Kalkanı’nın önünde veya Tel Ebyad taraflarında bayrak dalgalandırarak bu yakada tutumunun farklı olabileceğini göstermişti. Bu tür bir gelişme iki NATO müttefikinin ilişkilerini ciddi bir sınava sokabilir.

– Bu operasyon onlarca yıl telafi edilemeyecek düşmanlıklar yaratabilir.

– Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler tarihsel ve coğrafi olarak Türkiye’deki Kürt nüfusla en fazla etkileşim içinde olan kesimdir. Demir yolunun altındaki Kürt’ün ahını demiryolunun üzerindeki Kürt derinden hisseder.

– Afrin’de açılan yara Türkiye’nin kendi Kürt sorunuyla ilgili çözümsüzlüğü daha da derinleştirebilir. Sur, Cizre ve Nusaybin’deki yıkım acı, öfke ve hayal kırıklığından başka bir şey bırakmadıysa Afrin de Kürtlerle ilgili çözüme dair olumlu hiçbir şey üretmeyecektir.

– Türkiye’de bir süreden beri çok tehlikeli bir süreç yaşanıyor: Çatışmalar Kürtlerle Türklerin birbirine tutunduğu bağları çözüyor; toplum katmanlarında ırkçılığı, şovenizmi, saldırganlığı ve tahammülsüzlüğü kamçılıyor. Afrin iç siyasi tüketime yönelik malzeme olarak da görülüyorsa bunun ülkeyi götüreceği yerin parçalanma olduğu da bilinmelidir.

– TSK’nin yedeğinde götürdüğü ÖSO etiketli örgütler de sorunlu. Bir kısmı cihatçı gruplardan devşirilmiş bu düzensiz unsurlarla Afrin’de düzen kurulamaz. Bu örgütler Cerablus-El Bab hattında çok sayıda probleme yol açtı.

‘Oyun bozucu’ ile ‘oyun kurucu’ olmanın farkı

Sonuç olarak NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye bu tür bir kudret gösterisiyle ‘oyunu ozan’ olabilir ama ‘oyun kurucu’ olamaz. Suriye’deki mevcut dengeler buna izin vermez. Bütün göstergeler ortada koşullu bir sarı ışığa işaret ediyor. Müdahale büyür ve bu bölgedeki diğer aktörlerin planlarına dokunursa Türkiye’nin önüne katmanlı badireler çıkabilir. “Zor oyunu bozar” diyenler nedense zorun getirdiği sükûnetin barış olmadığını söylemezler. Başından itibaren yok etmek yerine Kürtleri kazanma cihetine gidilseydi ortaya çıkacak sonuç Türkiye’nin hem iç hem dış politikasına anlamlı bir katma değer olarak girebilirdi.

Fehim Taştekin’in BBC‘de yayınlanan yazısıdır.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler