Kadın ölümleri sanki kadının dünyaya geliş sebebiymiş gibi hız kesmeden devam ediyor.
Son günlerde yayınlanan raporlar her bir gün içinde birkaç kadının öldürüldüğünü gösteriyor. Yaygınlaşan kadına yönelik şiddet kanıksandıkça ölümlerin sayısı da artıyor. Türkiye’de genel panoramaya baktığımızda kadın kıyımları hükümet tarafından ciddiyetle gündem yapılmazken kadın örgütleri de bu konuda yeterli oranda etkili olamıyor ve yeteri ses çıkaramıyor. Hükümetin kadını korumaktan çok öldürülmesine yol açan uygulamaları yaşanan bu sonuçlara zemin hazırlamakta.
Alınan önlemlerin veya çıkarılan yasaların hiçbir caydırıcı özelliğinin olmaması veya bu yasaların uygulanmaması, kadınların can güvenliğini çok daha fazla tehdit ediyor. Kadın ölümleri yayınlanan raporlara göre ağırlıklı olarak aile içindeki bireyler tarafından gerçekleştiriliyor. Celladıyla birlikte yaşamak zorunda bırakılan kadın, hiçbir güvenli merci olmadığından payına ölüm düşüyor. İktidar, kadını koruma noktasında sorumluluklarını yerine getirmezken, ne hikmetse ülkedeki her türlü gelişmeye söyleyecek söz bulmakta. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Tayyip iktidarı en basit konulara dair yorum yapmaktan veya talimat vermekten geri durmazken kadın ölümleri, çocukların istismar edilmesi ve yaygınlaşan şiddet karşısında özel hiçbir önlem alma gereksinimini ne hikmetse görmemektedir. AKP iktidarının bugüne kadar sergilediği ayrımcı, ötekileştirici, gerici politikalar ve kullandığı dil insanları daha çok kutuplaştırmakta ve şiddete yöneltmekte. LGBTİ Onur Yürüyüşünün engellenmesi, hamile kadınların uğradığı saldırılar, okullarda, iş yerlerinde uğranan taciz ve tüm bu şiddetten kaçarken kadınların yaşadıkları travma ile sığındıkları karakollarda erkek polislerin sorgusuna tabi tutulmalarıyla yaşadıkları, travmaları çok daha katmerleştirmektedir.
Aile içindeki erkekten kaçarken devletin erk-inin temsilcileri ile muhatap bırakılmakta ve bu ortamlardaki rahatsızlık, güvensizlik ve toplumsal bakış açısının sirayet ettiği anlayışlardan dolayı kadın kendisini savunmasız görmekte ve bu savunmasızlık hali onu süreç içerisinde intihara kadar götürebilmektedir.
Kadınlar sığınmak zorunda kaldıkları karakollardan tekrar gönderildikleri mahallelerde/mekanlarda yeniden ölüme sunulmaktadır.
2017 yılında dünya genelinde 50 bin kadın katledildi. Bu rakamın içinde ülkemizin yer aldığı Asya kıtasında toplamda 20 bin kadın eşleri veya aile içindeki bireyler tarafından öldürülmüştür.
Öldükçe daha çok öldürülüyoruz gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Sesimizi duyan var mı dedikçe sessizlik bir o kadar derinleşiyor. 2013’den bugüne rakamlara şöyle bir göz atarsak;
2013’de 237 kadın,
2014’te 294 kadın,
2015’de 303 kadın,
2016’da 328 kadın,
2017’de 409 kadın,
2018’de 440 kadın,
2019’un ilk 6 ayında ise 254 kadın katledildi.
Bu rakamlara baktığımızda her yıl kadın katliamında artış olduğunu görüyoruz.
Son 17 yıllık AKP iktidarı döneminde 15 bin kadın öldürülmüş, tacize tecavüze uğrayan kadın ve çocukların sayısını varın siz düşünün.
Tüm bu veriler neye işaret ediyor? Toplumsal değişim büyük bir ihtiyaç olarak ortada duruyor. Kadın kırımı bu ihtiyacın en çıplak dışa vurumudur. Emekçinin hakları gibi; hatta ondan çok daha fazlasıyla kadın kırımı konusunda büyük kampanyalar yürütmeli ve gündem yaratmalıyız. Söz gelimi “kadın kırımına hayır” gibi başlıklarla kampanyalar yürütebiliriz. Böylesi kampanyalar için tüm duyarlı kadın örgütleri birleşebilir. Hükümet ve tüm sorumlu kurumlar bu konuda harekete geçmek zorunda bırakılabilmelidir. Bunların yanı sıra sistemin muhalefet partileri ve tüm ilerici kurumlar kadın kampanyasını desteklemeye zorlanabilir. Bunun için şartlar olgundur.
Ki komünist ve devrimci kadın ve diğer kurumlar her türlü egemenlik ilişkisini özel olarak teşhir ederek, gerçek kadın özgürlüğünü sağlayacak olan, mülkiyetçi, ataerkil zihniyeti ortadan kaldıran toplumu propaganda eder. Ancak bu söylediklerimiz uzun vade de hedeflenen ve özünde tüm insanlığın kurtuluş mücadelesi iken, bugün acil görev kadının somut olarak yaşadığı bu sorunun çözümü noktasında harekete geçilmesidir, yoksa kadını kurtuluş mücadelesi içinde konumlandıramayız. Her gün ölüm tehlikesiyle yaşayan kadınların o anda güvenliklerini sağlayacak çözümleri eylem planı olarak gündemleştirip, kadına bu güveni veremezsek bir sonraki adıma geçmek neredeyse imkansız olacaktır.