YÖK Karşıtı Eylem Birliği üyesi çok sayıda öğrenci, Yükseköğrenim Kurulu’nu (YÖK) protesto etmek için İstanbul Üniversitesi Beyazıt Ana Kapı önünde bir araya geldi. “YÖK’ün 41’inci yılında haklarımız, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için mücadeleye” pankartı açıldı. Açıklamayı YÖK Karşıtı Eylem Birliği adına Şifanur Çetin yaptı.
Çetin, YÖK’ün 1980 öncesi üniversite gençliği üzerinde baskı kurmak ve üniversiteleri sermayelerin hizmetine daha fazla sokmak amacıyla kurulduğunu belirtti. YÖK’ün üniversitelerin kendi içindeki özerkliğini yok ettiğini söyleyen Çetin, “Medya, polis ve idare iş birliğiyle gençliğin haklı talepleri bastırılmaya çalışılıp, faşistler devrimci gençliğin/üniversite gençliğinin üzerine salındı. Haklı ve meşru olan parasız, demokratik, özerk, anadilinde, bilimsel üniversite talebi her daim yok sayıldı” ifadelerini kullandı. Çetin, binlerce öğrencinin bu taleplerinden ötürü soruşturmalara, işkenceye ve çeşitli yaptırımlara maruz kaldığını da sözlerine ekledi.
‘Neoliberalizm’i YÖK getirdi’
Üniversitelere neolibealizmin 12 Eylül’ün bir ürünü olarak YÖK tarafından getirildiğini dile getiren Çetin, sözlerini şöyle sürdürdü: “YÖK üniversiteye yönelik, darbe sürecine kadar olan tüm saldırıların niteliğini arttırdı ve iktidarın, üniversiteleri sermaye lehine dönüştürme süreçlerinin özel yetkili kurumu haline geldi. Böylelikle üniversitelerin sermaye için ucuz ve nitelikli kadro sağlayan, bilimsel çalışma üreten alanlar haline gelmesi için önemli bir eşik aşılmış oldu. Eğitim sistemi kapitalizmin ihtiyaçlarına doğrultusunda şekillenirken bunun dışında herhangi bir üretim faaliyeti de yasaklarla, kısıtlamalarla engellendi.”
Devletin gelişen direnişler karşısında korkuya kapıldığını ve bunun sonucunda daha da “saldırganlaştığını” vurgulayan Çetin, “Üniversitelerde polis ve ÖGB iş birliği ile öğrencilere yönelik denetim ve saldırı mekanizmaları arttırıldı. Üniversiteleri kar sağlamak için sarayın arka bahçesi olarak gören siyasi iktidar kampüsleri şantiye haline getirirken yarattığı ekonomik kriz nedeniyle barınma sorunu ile karşı karşıya kalan gençliği görmezden gelerek kampüslerin içinde Millet Bahçeleri açmaya devam etti. Ekonomik krizin derinleştiği ve öğrencilerin git gide yoksullaştığı bu mevcut konjonktürde devlet, KYK yurtlarının ücretlerine zam üstüne zam yaparak, odaları 8 kişilik koğuşlar haline getirdi” dedi.
KYK yurtlarında kalamayan öğrencileri tarikat-cemaat yurtlarına mecbur bırakıldığını sözlerine ekleyen Çetin, bu duruma tepki gösterdi.
İçişleri Bakanlığı’nın “Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri” başlıklı genelgesi ile üniversitelerin içerisindeki tüm muhalif seslerin yok edilmeye çalışıldığını söyleyen Çetin, “Mevcut düzenin, baskı ve şiddet unsurlarından başka onu ayakta tutabileceği hiçbir şeyi kalmadı. Bu nedenle savaş alanlarında insanlık suçu sayılan her türlü envanterin kullanılmasında bir beis görülmemekte, savaş suçunun işlendiğine dair bilimsel açıklamalar yapan Şebnem Korur Fincancı hocamız hukuksuzca tutuklanmaktadır. Bu saldırılar, YÖK’ün anadilinde eğitim talebine açtığı savaşla aynı akıl tarafından örgütlenmektedir” diye belirtti.
Öğrenci gençliğinin sisteme karşı her geçen gün büyüyen öfkesinin bütün ülkede yaratılmış tüm tahribatı yok edebilecek güçte olduğuna vurgu yapan Çetin “özerk-demokratik” üniversite için tüm öğrencileri mücadele etmeye çağırdı.
İran’daki direniş selamlandı
Açıklamanın ardından 16 Eylül’de İran’da “ahlak polisi” tarafından saçları gözüktüğü gerekçesiyle katledilen JÎna Mahsa Amini için eylem gerçekleştiren İran’daki üniversite öğrencilerine selam gönderildi. Öğrenciler Amini için marş okuyarak, “Bijî berxedana Rojhilat” sloganı attı.