Yasal prosedüre göre yerel seçimler beş yılda bir gerçekleştirilmektedir. En son 2019 yılında yapılan yerel seçimler tarihi baz alındığında, yeni yerel seçimlerin 2024 yılında gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İktidar ve muhalefet tarafından yürütülen süreç ve yapılan çalışmalar da seçimlerin olağan tarihinde gerçekleştirileceğine işaret etmektedir. Buna karşın, iktidarın planları ve seçimlerde öngördüğü başarı-başarısızlık durumuna bağlı olarak seçim tarihiyle oynanması mümkündür. Her halükârda bir seçimin yaşanacağı kesinken, sürecin aktüel olduğu da alenidir…
Genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Erdoğan ve AKP/MHP iktidarının yerel seçimleri de kazanarak sarsılan iktidarını pekiştirip gücünü tahkim etmek isteyeceği-istediği aşikâr. Buradaki “başarıyla” yerel seçimler için psikolojik bir avantaj ve moral üstünlüğü elde ettiği de bir gerçektir. Burjuva muhalefetin ise, iktidarın tam tersine aldığı seçim yenilgisiyle girdiği kaotik süreç ve gelişmeler bağlamında güven vermekten giderek uzaklaştığı söylenebilir. Bu zeminde, iktidar cephesinin yerel seçimlerde başarı gösterme olasılığı vardır. İktidarın bütün hedefi, plan ve çalışması da bu başarıya dönüktür.
Yerel yönetimlerle altı doldurulamayan merkezi yönetimin (siyasi iktidarın) sağlam zemine oturamayacağını bilen iktidar, genel seçim başarısını yerel seçimlere taşımakta kararlıdır. Fakat iktidar tüm avantajlarına karşın, ekonomik göstergeler bakımından bağrında ciddi dezavantajlar da taşımaktadır. İktidarın mevcut ekonomik şartların ürünü olarak sakınamadığı zamlar dalgası ve pahalılık şampiyonluğu kitlelerde büyük bir tepkiye yol açmış durumdadır ki, iktidarın zayıf karnı tam da burasıdır. Lakin, iktidarın manipülasyon ve demagoji yeteneği göz önüne alındığında, aleyhine olan bu şartları lehine çevirme konusunda sorun yaşamayacağı bilinen gerçektir…
Görülmesi gereken şu ki, iktidarın yeteneği yalnızca manipülasyon ve demagojiyle sınırlı değildir. Kitlelerin gerçek yaşamda keskin biçimde hissettiği zamlar, pahalılık ve yoksulluk gibi zor yaşam şartlarına değil de Erdoğan’a inanması sosyal yasalarla açıklanabilir değildir. Aksine iktidara gösterilen bu destek Erdoğan’a gösterilen destektir ki bu da kaynağını Erdoğan ve iktidarının kitlelerin büyük bir bölümünde ideolojik-siyasi saiklere dayanan bir örgütlenmeye, bir güven ve bağlılığa sahip olduğunu gösterir.
İşin özeti, Türk-İslam sentezi ekseninde siyasal İslamcı olarak biçimlenen Erdoğan-AKP/MHP iktidarının, toplumsal kitlelerin din-inanç ve milliyetçilik orijinine dayanan geri duygularını manivela ederek, bizzat körükleyip topluma enjekte ettiği ve geniş toplumsal kitlelerde kök salarak ideolojik-siyasi formatta gelişmesini sağladığı siyasal İslamcı ve şoven-milliyetçi bir tabana oturduğu gerçekliğinin görülmesi ya da anlaşılmasıdır. Erdoğan ve iktidarı böyle bir kitle dayanağına, böyle bir tabana ve örgütlenmeye sahiptir. Her şeye rağmen seçim başarısını yitirmemesi bu ideolojik taban ve örgütlenme sayesinde mümkündür, mümkün olmuştur. Erdoğan’ın, seçim gladyatörlüğüyle elde ettiği “yenilmezlik” ünvanı temelinde geliştirdiği toplumsal algı, kitleler nezdinde elde ettiği güven ve bağlılığın “sırrı” bu ideolojik-siyasi örgütlenmededir.
Yerel seçimlere giderken ve seçim hazırlıkları yaparken, burjuva iktidar ve burjuva muhalefet arasındaki durum ve gelişmeler temel konumuz değildir, ancak siyasi sürecin olanakları ve burjuva klikler arası dalaştan doğan avantajların değerlendirilmesi bakımından genel siyasi tablonun göz ardı edilmeden analize tabi tutulması yanlış değildir. Seçimler sürecine dönük politika ve pozisyonlarımızı belirlerken, burjuva iktidar ve muhalefetle işimizi onların siyasal teşhirini yürütme göreviyle, yerel seçimlerde bu gerici cephenin geriletilerek demokratik ve devrimci cephenin kazanımlarını olanaklı kılan siyasetin benimsenmesiyle anlamlandırıp, komprador tekelci klikler arası meseleleri yaptığımız tahlillerle yeterli görüp kapatıyoruz. Onların kaygısı ve kavgası, burjuva iktidardan başka bir şey olamayacağı gibi, bencil çıkarları aşmaz. Bu uğruda kitleleri manipüle ederek kaldıraç olarak kullandıkları aşikardır. Devrimci siyasetin temel uğraş alanı bu tuzağın deşifre edilerek proletarya ve geniş halk kitlelerinin uyarılması, burjuva kliklerin peşine takılmalarını önlemektir. Bilumum burjuva partilerin siyasal teşhiri ve siyasi sistemlerinin devrimci temelde teşhir edilmesinin önemi buradan gelir…
Demokratik siyaset hangi ilkeler temelinde genişletilmelidir?
Biz proleter sınıf ve devrimci halk güçlerinin, Erdoğan ve iktidarının (zor-şiddet, provokasyon-komplo, manipülasyon-katliam ve devlet olanaklarını kullanma gerçeğini bir kenara bırakırsak), dayandığı kitle örgütlenmesiyle seçimlerde sergilediği başarı tablosundan çıkaracağı sonuç, toplumsal kitlelerin bire-bir örgütlenmesinin ve bu örgütlenmenin sınıf ekseninde ideolojik-siyasi zemine oturmasının önemidir. Bunun için burjuvaziden ders almamıza gerek yoktur fakat ihmal edilen bir gerçeğin altının çizilmesi bakımından bu hatırlatma gerekliydi. Bu, çalışmalarımızın hedefleri, yoğunlaşması ve biçimlenmesi açısından da faydalıdır. Kitlelerin esas alınması, sürece bilinçli ve örgütlü katılımlarının sağlanması, asli güçleri olarak sürecin her aşamasında etkin hale getirilmeleri önemlidir ve bu, devrimci siyasetin göz ardı etmemesi gereken çalışma tarzıdır…
Bundan hareketle, devrimci güçlerin yerel seçimlere özgü izlediği demokratik siyaseti belli ilkeler temelinde genişletmeliyiz.
Öncelikle belirtelim ki, devrimci güçlerin siyasi iktidar perspektifiyle yürüttüğü genel mücadelenin parçası olarak seçimlerde benimseyip uyguladığı siyaset demokratik siyasettir; demokratik alan siyasetinin bir parçasıdır. Genel ya da yerel seçimlerde devrimci güçlerce izlenen bu siyaset ve yürütülen örgütlenme çalışmaları, siyasi iktidarı hedefleyen esas biçimler değil, demokratik kazanımlarla sınırlı içerikte ana mücadele biçimini destekleyen çalışmalardır. Bu çalışmalar, esasta burjuva yasal boşlukların sunduğu elverişli şartlara tabi iken, anayasal sınırlılıkları zorlayarak genişletme perspektifiyle ele alınmaları şartıyla gerçek demokratik nitelik edinirler. Demokratik alan mücadeleleri ve çalışmalarından beklenmesi gereken de özünde budur. Bunun ilerisinde bu mücadele tarzından siyasi iktidar, yıkıcı mücadele muhtevası vb. vs. gibi bir beklenti içine girmek reformizmin ta kendisidir. Dolayısıyla, buradan demokratik kazanımlar, demokratik mevzilerin genişletilmesi ve demokratik yerel yönetimlerin elde edilmesinin ötesinde bir şey çıkmaz; çıkması tasavvur edilmez-edilemez.
Bu, basit ya da önemsiz midir? Kesinlikle hayır. Yerel yönetimlerin yarı-özerk özelliği, bu zeminde demokratik-devrimci güçlerin yönetme meşruiyeti elde etmesi, yönetme hakkının kazanılmasıyla elde edilen inisiyatif, halkın demokratik iradesinin temsil edilmesi ve alternatif bir anlayışın örgütlenmesi… dikkate alındığında, demokratik kazanım ve mevzilerin ilerletilmesi, özellikle de yerel yönetimin kazanılması asla küçümsenemez bir kazanımdır. Bu zeminin, genel mücadeleye sunduğu olanak ve katkılar da önemsiz görülemez…
Yerel seçimler siyaseti ve bu bağlamda demokratik mücadele siyaseti, yukarıda ifade ettiğimiz içeriğiyle etkin olarak yürütülmesi olanaklı olup, kitlelerin desteğini almaya ve onlarla birleşmeye uygun bir mücadele biçimidir. Kitlelerin yasal meşruluk zemininde biçimlenen demokratik siyasetle birleşmesi daha elverişli bir zemin iken, demokratik siyasetin kitlelerin taleplerine göre biçimlenmesi ve kitlelere dayanarak onları öne çıkarması son derece önemlidir. Kitlelerle birleşmeyen, onlara mal olmayan ve onlar tarafından benimsenmeyen bir mücadele ve siyaset tarzının başarı şansı az iken, kitleleri özne yapan ya da öznesi kitleler olan siyasetin başarısı kaçınılmazdır. Dahası, kitleleri siyasetin öznesi haline getirmek ve kitle siyaseti izlemek demokratik siyasetin olduğu kadar, devrimci siyasetin de temel mantığıdır…
Demokratik mücadele ve siyasette demokrasinin mümkün olan en geniş biçimiyle uygulanması gerekli, olanaklı ve doğru olandır. Bu, ilgili mücadele ve çalışmaları kapsayan demokratik süreçlere en geniş kitlelerin dahil edilmesini gerektirir. Kitlelerin siyasette etkin kılınmasının yolu buradan geçer. İlgili olan herkesin dahil olduğu bir süreç daha zengin ve daha geniş ufukluyken, ilgili öznelerin dışarıda tutulması dar anlayış olup, soyut sorun ve tartışmalar üreten zeminidir. Örgütlenmenin mantığına aykırıdır. Burjuvazinin tanıdığı olanaklarla yasal meşruluk zemininde yürütülen demokratik mücadele ve çalışma biçimlerine kitleleri etkin unsur olarak katmak doğru iken, katmamak anlamsız ve problemlidir. Gücümüz kitlelerden gelir, kitleler demokrasi zemininde kazanılır, birleşir, pekişirler.
Her bireyin çıkarının kurumsal çıkarda birleşeceği unutulmamalıdır!
Yerel seçimler özgülünde yürütülen somut sürece gelirsek; siyasi parti veya kurumsal yapılar olarak bu süreçte geliştireceğimiz siyasetlerde kitlelere kulak vermeyi ihmal edemeyiz, etmemeliyiz. Onların öngörülerinden, gözlem ve somut değerlendirmelerine kadar ayrıntılı görüşlerini dinlemeli, bunları dikkate alarak adımlar atmalıyız. Kitlelere rağmen geliştireceğimiz siyaset veya uygulayacağımız metotların esasta boşa düşeceği unutulmamalıdır. Kitlelerde karşılığı olmayan hiçbir adımı atmamalı, onlarla birlikte ve ikna temeline dayalı birleştirici kararlar alıp uygulamalıyız. İradeleştireceğimiz her kararın kitlemizce benimsenmesine azami dikkat göstermeliyiz…
Bunun daha dar anlamda uygulanması ise, ilgili siyasi parti ya da kurumların merkezi siyaset belirleyip kararlar alırken, önce alt örgütlenmelerden ve geniş kitle tabanından görüşler almayı önemsemesi, bu usulü benimsemesi ve bu yöntemle sonuca gitmesi biçiminde olmalıdır… Anlaşılır somutlukta ifade edersek; yerel yönetim adayları belirlenirken tamamen demokratik normlara göre hareket edilip, kitlelerin tercihlerine azami hassasiyetin gösterilmesi ihmal edilmemelidir. Fikir ve kararların alttan yukarıya doğru demokratik mekanizmalar işletilerek açığa çıkarılan demokratik irade ışığında merkezileşmesi en doğrusudur. Demokrasi merkeziyetçiliğin temeli, merkeziyetçilik demokrasinin yansımasıdır. Olanakların elverdiği oranda en geniş demokrasinin uygulanması hayata geçirilmelidir. Bu merkeziyetçiliği yadsımaz, bilakis güçlendirir…
Bütün bunlardan da önemlisi, yerel yönetimler anlayışının etkili biçimde propaganda edilerek kitlelere tanıtılmasıdır. Halkçı demokratik yerel yönetimler anlayışımızın güçlü olarak tanıtılıp propaganda edilmesi en büyük kazanımdır. Temel propagandamızı bu anlayış ve program temelinde yoğunlaştırırken, kitlelerin desteği bu program ve anlayış temelinde “söz-yetki-karar halka” şiarı öne çıkarılarak talep edilmelidir. Kuşkusuz ki, yerel yönetimlere aday olacak her aday da asgari olarak yerel yönetimler programı ve anlayışımızı uygulayacak yeterliliğe sahip olmalıdır. Bu temsiliyetin, a)-mücadelede tutarlılık, b)-örgütsel çalışmada istikrar, c)-kolektif bilinç ve disipline uyum, d)-tutarlı bir demokrasi savunusu, e)-kadın sorunu ve cinsiyetçi ayrımcılığa karşı mücadele başta olmak üzere, tüm sınıf sorunları ve ayrışımlarında demokratik-devrimci hassasiyet taşıması, f)-halka ve halkın değer yargılarına saygılı olma, savurganlık ve halkın benimsemediği geri alışkanlık biçimlerinden uzak durma, halkın yaşam standartlarına azami derecede uygun olan bir yaşam tarzını benimseme, g)-yüz kızartıcı suçlara bulaşmama, h)-SMF’nin yerel yönetimler anlayışı ve SMF’nin program ve tüzüğü başta olmak üzere, SMF’nin ideolojik-siyasi dokusunu savunarak örgütsel faaliyetlerini yürütme gibi belli kriterler temelinde taşınması önemlidir.
Hiç tartışmasız ki, yürütülen süreçte ideolojik-siyasi kazanım esastır. Lakin sürecin mantığına uygun olarak ya da tabii sonuçları olarak maddi kazanımlar da göz ardı edilemez. Bunda adayların temsiliyet düzeyi ve kitleler nezdindeki güvenilirliği önem kazanmaktadır. Maddi kazanımların ya da yerel yönetimlerin ideolojik-siyasi kazanımları besleyen özelliği yerel yönetimler anlayışımıza dayansa da son tahlilde adayların profil ya da temsiliyet durumu bu kazanımlarda belli bir rol oynar. İsabetli adayların tespiti ve adayların belli kriterler gözetilerek belirlenmesi bu nedenlerle önem taşır…
Adaylar konusunda, tecrübelerimize dayanarak tam demokratik zeminde ve demokratik tartışma kültürü içinde kurumsal kaygı ve kurumsal düşünüşü öne çıkaran iknaya dayalı bir aday belirleme sürecinin işletilmesinin gerekli olduğu kanaati hasıl olmuştur. Bütün aday adayları demokratik hakkı olarak bu hakkını özgürce kullanır, fakat adayın demokratik zeminde kararlaşması sürecine saygı göstererek demokratik sürecin belirlediği adayı olgunlukla kabul edip desteklemesi, belirlenmiş olan aday için çalışmayı kurumsal bilinç ve sorumluluk temelinde ele alarak aynı azim ve kararlılıkla sürdürmesi beklenen ya da olması gerekendir. Bunu kabul etmeyen hiçbir aday kurumsal iradenin adayı olamaz-olmamalıdır.
Daha da önemlisi, kurumsal bilinç ve kaygıyla hareket edip bu sorumluluğu samimi olarak taşıyan her aday adayı yoldaş, adayların gereğinden fazla çıkarak gereksiz tartışma ve kurumsal zayıflamalara zemin oluşturduğu durumda adaylıktan çekilme sorumluluğuyla da hareket etmelidir. Bu tavrın kurumsal olarak daha değerli olduğu-olacağı bilinmelidir… Kişisel menfaat, mevki ve çıkarlar için değil, kurumsal çıkarlar için çalışmak ve buna uygun pozisyon almak en büyük erdemdir. Her bireyin çıkarının kurumsal çıkarda birleşeceği unutulmamalıdır. Kurumsal birey olarak çıkarlarımız ve varlığımız anlamlıdır. Burjuva bencil çıkarlar itibarsız, köhne ve geleceksizdir. Hiçbir SMF’li kurumsal çıkarları kişisel çıkarlarına feda edecek eğilime girmez, girmemelidir.
Eklemekte fayda var ki, adayların belirlenmesi gibi süreçlerin genelinde kitlelerin, örgütsel taban ve alt örgütlenmelerin görüş ve önerileri özenle dikkate alınsa da bütün bunların son tahlilde SMF merkezi yönetiminde sonuçlandırılarak kesinleştirileceği unutulmamalıdır. Zira belirlenen siyaset ve alınan kararlar lokal-yerel politikalar değil, merkezi politika ve kararlardır. Dahası kitlelerin, yerelin veya tabanın bu sürece etkin olarak dahil edilerek özne haline getirilmesi görüş ve önerilerin alınması biçiminde işleyebilir. Son tahlilde alınacak merkezi kararlar esasta bu eğilim ve görüşler ışığında belirlenecektir. SMF merkezi yönetimi demokratik normlar ışığında SMF’nin üye iradesi tarafından seçildiği için irade temsiliyeti vardır ve bu zeminde görüş ve önerileri son tahlilde karara bağlaması demokratik süreçtir. Yerel yönetime gelmeden önce uygulanabilir geniş demokrasi bu biçimde mümkünken, yerel yönetime geldiğinde ise, halkın ve kitlenin doğrudan yaşamına dönük alacağı kararları ise, doğrudan halka sorarak ve halk meclisleri vasıtasıyla alıp uygulayacaktır… Kurumsal bilinç ve irade esastır. Kişisel her karar anti-demokratik ve yanlıştır. Kurumu bağlayan tüm kararlar kurumsal mekanizma içinde alınırlar…
İttifak politikamız
Yerel yönetimler sürecinin temel siyasetlerinden biri de stratejik anlayışla ele aldığımız ittifak anlayışı ve demokratik ittifak politikamızdır. Sürecin örgütlenmesinde, stratejik değerde rol oynayan ittifak anlayışımız ve buna dönük somut politikada taktik içerik edinen tek-tek ittifaklar siyasetimiz önem kazanır. İttifak tek taraflı bir süreç değil, iki veya daha fazla tarafın yer aldığı uzlaşıya dayalı bir birlik biçimi ya da demokratik norm ve ilkelerle şartlı birlik biçiminin kurumsal-örgütsel ifadesidir. Tarafların karşılıklı anlaşma ya da ortak müştereklerde buluşmalarının bir sonucu veya yansımasıdır. Bu bağlamda tam demokratik zeminde olmak kaydıyla, genel içerikte belli ilkelere dayanır. İttifak, dar maddi çıkar ve grupsal menfaatler uğruna güdülen bir siyaset değil, esasta demokratik devrimci sınıf ve halk güçleri ile genel demokrasi mücadelesinin ortak menfaatlerini kaygı edinen, bu anlamda demokratik devrimci cephenin faşizm ve egemen gericiliğe karşı ortak mücadele ve görevlerini omuzlayan bir bilincin ürünüdür. Devrimci sınıf ve halk güçlerinin ortak düşmana karşı güçlerini birleştirerek ortak mücadele görevlerini daha güçlü yürütme ihtiyacının aracı ya da örgütsel iradesidir. Bu irade ve ortaklığın sağlanması halkın ve devrimin yararınadır; devrimin gelişmesinin ve gerçekleştirilmesinin geçmesi gereken yoldur. Halka rağmen bir devrim tasavvur edilemeyeceği gibi, halk sınıf güçleri veya halkın örgütlü siyasi güçlerini yadsıyan bir devrim de tasavvur edilemez.
Bütün bunlardan hareketle, tasavvur ettiğimiz sınıf devrimi ve iktidarının zaferi için, ortak sınıf bileşenleri, sınıf müttefikleri ve güçleri durumundaki dost güçlerle ittifak yapmayı iktidar tahayyülümüze uygun bir siyaset ve kurulacak iktidar anlayışımızın bugünden hayata geçirilmesi olarak telakki ediyoruz. Dolayısıyla ittifak anlayışımız stratejik olup genel olarak geçerlidir. Fakat ittifakın somutta alacağı biçim tamamen somut bir meseledir. Ki bu, gösterilecek adaylar meselesini de etkileyip biçimlendirir. Ortak aday mı, yoksa bağımsız aday mı/ittifak adayı mı, kendi bağımsız adayımız mı sorusu, ittifak anlayışımıza uygun bir ittifak sürecinin işlemesi-işletilmesi ve ilgili muhataplarla demokratik normlara uygun ortaklaşma zeminin yakalanmasıyla doğrudan alakalıdır… İttifak anlayışımız stratejik de olsa, ittifakların somuttaki gelişmesi ya da somut ittifaklar tamamen ittifak anlayışımıza uygun şartlarda mümkün olup kabul görecektir. Ne tarihsel miras ve ideolojik geleneğimizi yansıtan siyasi irademizi ve ne de örgütsel gücümüzü yok sayarak bir ittifaka giremeyiz…
İttifak muhataplarının karşılıklı olarak ittifak bileşenlerinin gücünü dikkate alarak gerçekliğe uygun davranması, buna bağlı olarak aday konusunda rasyonel bir yaklaşım sergilemesi, ortak aday belirlenmesinde demokratik süreç işleterek demokratik sürecin sonuçlarına saygı göstermesi, ittifak bileşenlerinin iradesine kesin saygı göstermesi, somut ve gerçekçi taleplerine uygun yaklaşması, ben merkezci ve dayatmacı yaklaşımlardan uzak durarak eşit temsiliyet ve irade temelinde demokratik bir süreç işletmesi ve ittifak kültürüne uygun dostane samimi yaklaşımlar göstererek hile ve oyunlara tenezzül etmeyip dürüst davranması, yıpratıcı ve dostluk dışı yaklaşımlara girmemesi gibi unsurlar ittifakların geliştirilmesinin belli şartlarıdır.
Bu ilişkilerde dürüstlük şarttır, güven bu zeminde somutlanır. Dürüst ve dostane olmayan hiçbir yöntem meşru değildir, kabul edilemez. Adayların belirlenmesi bileşenlerin güç gerçekliğine uygun olarak ele alınıp halledilebilir bir meseledir. Bunda krizlerin yaratılması ittifak anlayışı ve ruhuna terstir. Ne yazık ki, geride bıraktığımız süreçlerde güven zedeleyici yaklaşımlar gündeme gelmiş, ittifak siyasetini tartışılır hale getirmiştir. Sözlere bağlı kalınmadığı ve ittifak bileşenlerini rencide edici tutum ve pratikler mümkün olmuştur. Bu nedenle, ittifakın açıklanabilir her ayrıntısıyla kitlelere aleni olarak sunulan imzalı mutabakat metinleriyle kamuoyuna deklere edilmesi yakıcı bir ihtiyaçtır. Gerçekliğe uygun olmayan bir dayatma ya da somut gerçeğe aykırı bir anlaşma kabul edilemez. Anlaşma veya ittifak metinlerine bağlı kalmak değiştirilemez katı şarttır. Demokratik ve hakkaniyetli yaklaşım mümkün olan anlaşma zeminidir, tersi ittifakı baltalamaktır. Bu, gerekli olduğunda öngörülen ittifaklardan çekilme veya katılmama tavrında tasarruf hakkımızı kullanacağımız anlamına gelir. Yine bu, ittifaka uygun davranmayan güçlerle ittifakı zorlamaya girmeden, ittifak kültürüne uygun davranan güçlerle ittifaklar gerçekleştirme tercihine yoğunlaşmamız-yoğunlaşacağımız anlamına gelir…
İttifakların salt destek yaklaşımıyla ele alınması kabul edilemez anlayıştır. “Ben büyük gücüm, koşulsuz olarak beni destekle” yaklaşımı ittifak değil, egemen bakış açısıyla biçimlenen entegrasyonu dayatmadır. İttifak anlayışına ters, ittifak kültürüne aykırı ve ittifak ruhu dışında hiçbir şart kabul edilemez. Her ideolojik-siyasi güç, demokratik kurum ve partinin söz hakkı temelinde eşit temsiliyet ve bağımsız iradesi ittifakta esastır. Kısacası, ittifak anlayışımız her şeye rağmen bir ittifak anlayışı değildir. İttifak anlayışımızın dayandığı demokratik kültür ve yol açtığı olumlu yaklaşımımızın ihmal edilmesine daha fazla müsamaha edemeyiz. Ödün vermek ve tavizde bulunmak, tek taraflı olarak devrimci anlayış ve pozitif yaklaşıma yüklenecek bir sorumluluk değil, bilakis ittifak güçlerinin karşılıklı olarak göstermesi gereken sorumluluktur. Anlayış ve esneklik ancak ittifak bileşenlerince karşılıklı gösterilirse anlamlıdır; tek taraftan beklenmesi haksızlıktır, anti-demokratiktir…
Yaşadığımız seçim tecrübeleri, ittifak güçleri ve dostlarımızın bu hukuka uygun davranmadığının örnekleriyle hafızamızda yer tutmaktadır. İyi niyet ve sorumlu devrimci anlayışımızın suistimal edilerek kullanıldığına tanık olduğumuz kadar, dostane olmayan yaklaşımlarla da karşılaştık. Öyle ki, yer-yer gerici propaganda usulleriyle teşhir edilip ağır saldırılara maruz kaldık ve yer yer de gerici düzen partileriyle zımni anlaşmalar temelinde karşımızda pozisyon alındığına şahit olduk. Bazen de basit hile ve oyunlara maruz kaldık… Bütün bunlara karşın, demokratik ve devrimci dost güçlerle ittifak politikamızdan vazgeçmedik, geri adım atmadık. Lakin, dediğimiz gibi, bu anlayış ve yaklaşımımızın daha fazla ihmal edilmesine rıza gösteremeyiz. Dolayısıyla ittifak politikamızın somut uygulanmasında daha net ve açık şartlar temelinde yükselen bir ittifak politikası benimsemekten imtina etmeyecek-edemeyeceğiz…
Her ittifaktan bir başarı çıkar ama Kaypakkaya eksenli ittifaktan büyük bir enerjinin çıkacağı muhakkaktır
Son olarak; ittifak siyasetimizde ittifak güçleri arasında gördüğümüz demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerden hiçbirine karşı önyargılı değiliz; ittifaklara önyargıyla yaklaşmıyoruz. İttifak yapılabilir olan bu nitelikteki tüm güçlerle sakınmadan ittifak yapmaya hazırız. En geniş ve en güçlü ittifakların kurulması temel hedefimizdir. Eskiden kurulup devam eden ittifaklarımız mevcuttur. Bu yelpazeyi genişletmek izlenmesi gereken perspektiftir… İttifak veya ittifak güçleri birlerin tercihleriyle belirlenmez, ittifak zemini nesneldir. Demokratik nitelik ve halk güçlerini temsil eden her güç ittifak gücüdür… Elbette ittifaklarda önceliklerimiz vardır fakat bu hiçbir ittifak gücünün ötelenmesi veya dışlanması manasına gelmez. İttifakın gerçekleşmesi yürütülecek somut görüşme ve tartışmalardan alınan sonuçlara bağlı somut bir meseledir…
Burada özel bir parantez açarak, güçlü bir isteme dönüşmüş olmakla birlikte, bizzat bizlerin de önemseyerek istediği Kaypakkaya’nın ideolojik-siyasi geleneğini temsil ederek devamcısı olan tüm Maoist güçlerle geniş-güçlü bir ideolojik-politik ittifak merkezi kurma “düşümüzü” paylaşarak, mümkün gördüğümüz bu “düşün” gerçekleşmesi için ilgili tüm muhataplara çağrıda bulunmayı görev addediyoruz. Her ittifaktan bir başarı çıkar ama Kaypakkaya eksenli ittifaktan büyük bir enerjinin çıkacağı muhakkaktır!…
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.