Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), hapishanelerde yaşanan işkence, baskılara, saldırılara ve infaz yakmalara karşı İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısında konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, hapishanelerde koşulların giderek ağırlaştığını, baskının arttığını söyledi. İktidarın yeni bir infaz sistemini devreye koyduğunu kaydeden Piroğlu, hasta tutsaklara eziyet eden bir politika izlediğini belirtti. Tutsakların bağımsız koğuşlara geçmeleri için zorlandığı, infazların yakıldığına dikkat çeken Piroğlu, “İktidar bu uygulamalarıyla ülkedeki demokrasi mücadelesinin önünü kesmenin aracı olarak kullanıyor. İktidarın bu baskı ve zulüm politikalarına karşı durmaya çağırıyoruz” dedi.
Ardından basın açıklamasını TDİ adına Ertan Çıta, “Son dönemde ‘iyi halli olmadığı’ gerekçesiyle infaz yakma saldırıları da üst boyuta taşınırken, tutsakların tahliye şartları da hapishane yönetimlerinin keyfi kararlarına bırakıldı. Tredman politikalarının uygulayıcısı ‘gözlem kurulları’ aracılığıyla tutsaklara ‘pişmanlık’ dayatıldı. Görüştüğü, mektuplaştığı kişiler, okuduğu kitaplar, yazdığı dilekçeler, keyfi verilen disiplin cezaları ve ‘bağımsızlar koğuşu’na geçip geçmeme kararı dahi tutsağın ‘uygun halli olmadığı’na gerekçe gösterilerek tahliyeleri engellendi. Hapishanelerde her türlü baskı, tecrit, işkence ve kötü muamele uygulamalarını artıran devlet, infaz yakma politikası ile açık ki içeri girenin dışarı çıkamadığı, hukukun hiçbir biçimde işlemediği bir düzeni hâkim kılmaya çalışıyor” diye belirtti.
Çıta, “Zaten darbe girişiminin ardından hız kazanan bu saldırılar pandeminin ilk aylarından itibaren tutsakların açık görüş haklarına yönelerek tümden ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Kapalı görüşler ise sürekli değişen periyodlarla düzensiz bir biçimde hayata geçirilirken, kapalı görüş ve telefon görüşmesi sayısı artsa da bu göstermelik uygulamaların arka planında tutsaklara daha ağır bir tablo dayatıldı. Birçok hapishanede mektuplar ya kaybedildi veya aylar sonra verildi ya da tutsakların yazınsal çalışmaları yok edildi. Yanı sıra dilekçe ve hukuki başvuruları işleme alınmadı, kantinden hijyen ve beslenme ile ilgili ihtiyaçlarını yeterince gideremediler ve sık sık kalabalık gardiyan gruplarıyla yapılan baskın aramalara maruz kaldılar. Spor alanı dahil tüm sosyal alan kullanımları yasaklandı, iki ayda bir sadece bir koli açma dayatmasıyla karşılaştılar ve özellikle muhalif dergi ve gazetelere erişimleri de engellendi. Kitap kısıtlamaları artırıldı ve daha saymakla bitmeyecek irili ufaklı hak gaspıyla karşılaşıldı” diye kaydedildi.
Gelinen aşamada tutsakların her bir hakkı artık bahaneye bile gerek duyulmadan engellenmeye çalıştığını söyleyen Çıta, “Son dönemde neredeyse bütün hapishanelerden salgın durumuna, hijyen ve mesafe kurallarına dikkat edilmeksizin aramaların gerçekleştiği, tutsaklara yönelik tehditlerin arttığı ve hücrelerinin dağıtıldığı haberleri gelmektedir. Bu da apaçık göstermektedir ki hapishanelerde uygulanan yasaklar pandemi fırsatçılığıyla tutsaklar üzerinde baskıyı, tecrit ve tredmanı koyulaştırmak amacıyla hayata geçirilmektedir” ifadeleri kullanıldı.
Çıta konuşmasını şöyle sürdürdü: “2021 yılı başında yürürlüğe giren yasayla hapishanelerde oluşturulan kurullar, politik tutsakların infazlarını yakmak için bahaneler üretiyor. Halay çekmek, türkü söylemek sebebiyle açılan disiplin soruşturmaları, tutsak edilmeden önce yapılan sosyal medya paylaşımları dahi infaz yakma gerekçesi olarak kullanılabiliyor. Her gün bir yenisine tanık olduğumuz onlarca örnek var ki, disiplin soruşturmaları ve infaz yakmalar artık sudan bahanelerin birer gerekçesi olarak tutsaklar üzerinde birer cezalandırma aracına dönüştü, dönüşmeye de devam ediyor.
“Yukarıdakilere ek olarak, pandemi bahanesiyle daha da ağırlaştırılan hapishane koşullarında hasta tutsakların düzenli kontrol ve tedavileri bugün için hala bir engel olarak karşımızda duruyor. Doğru ve sağlıklı bir yöntemle yürütülemeyen pandeminin tüm bir faturası içerdeki tutsakların canı ve sağlığıyla ödeniyor. Çoğu hapishanede revirlerin donanımsız olduğu bilinirken hastanelerin risk barındırması bahanesiyle aylarca sevki ertelenen ya da yapılmayan hasta tutsakların tedavileri aksıyor, ameliyatları erteleniyor. Tedavi için hastaneye gidebilenlere ise kelepçeli muayene dayatması yapılabiliyor ve hapishaneye döndüklerinde uzun süre tecrit koşullarındaki karantina hücrelerine kapatılıyorlar.
“Hasta tutsakların tahliyeleri ya hastane ya Adli Tıp Kurumu (ATK) ya da savcılık engeline takılıyor. Hastanelerden tutsakların onca zorlukla alabildikleri raporlar çoğu zaman siyasi tutumla karar veren ATK tarafından kabul edilmiyor. Kabul edilse ve ATK raporu alınabilse dahi bu raporla verilmesi gereken tahliye kararı ‘toplum güvenliği bakımından tehlike’ bahanesiyle uygulanmayabiliyor. Son 6 yılda, ‘veda’ hakkı bile tanınmayan en az 103 tutsak hapishanede yaşamını yitirmişken ‘toplum güvenliği’ bahanesiyle tutsakların canlarının ‘tehlikede’ olduğu ortadadır.
“Farklı hapishanelerden art arda duyduğumuz ve çoğunlukla politik tutsaklara yönelik olan saldırılar, yaşamın her alanında yaşayacağımız başka saldırıların da habercisidir. Devlet yeni saldırı dalgasını yine hapishanelerden başlatmıştır ancak tarih gösterir ki bununla sınırlı kalmayacaktır.”
Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi olarak 19 Aralık’a kadar her an ve alanda “İnfaz yakmalara son”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” şiarıyla çalışma yürüteceklerini belirten Çıta, “Tutsak aileleri, yakınları, yoldaşları olarak bir kez daha söylüyoruz: Tutsakların tecrit duvarlarının arkasına gömülmesine ve tüm yaşamın hücreleştirilmesine izin vermeyeceğiz! Hapishanelerdeki baskı, saldırı ve işkenceye karşı toplumun her kesimini içerideki tutsakların dışarıdaki sesi olmaya, mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz” diye kaydetti.