Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Tarihi Muhasebe Perspektifiyle Tecrübeden Öğrenmek Prensiptir!..

Eleştiri ve ideolojik mücadeleden geri durmamalı ama bunda sekter, yıkıcı ve öteleyici olmamalı, birleştirici olmalıyız. Eleştiri ve ideolojik mücadelenin temel işlevi birleştirici ve kazanıcı olma üzerine kurulmalıdır. Bundan şaşan her yaklaşım MLM rotadan uzaklaşandır…

İnsanlığın gelişim sürecinde değişmeksizin öğretmenlik yapan, toplumsal yaşamı ilerleten, insanın üretim ve mücadeleler sürecinde edindiği birikimleri gelişmenin dinamiği haline getiren özelliğiyle birlikte, daha yakıcı olarak sınıf bilinçli birey ve politik kurumların, yaratıcı özelliğini değiştirme gücüne ulaştırmak için başvurduğu ender rezervlerden biri tecrübedir. Tecrübe, neyin yanlış, neyin doğru yapıldığını gösteren diyalektik bir pusula, dolayısıyla yanlışın tekrar edilmesini önleyerek doğrunun yapılmasını koşullayan bir kılavuz, kesinlikle rehber alınıp yararlanılması gereken objektif bir aynadır… 

Önemine dikkat çekmek için amiyane tabirle; “tecrübe yenilen kazıkların toplamıdır” biçiminde yapılan tecrübe tanımı, tecrübenin özel durum ve niteliğine dönük esasta doğru bir izahat yapsa da bu açıklama kısmen dar ve eksiktir. Çünkü tecrübe sadece “yenilen kazıklardan” ders çıkarılması için başvurulan/vurulması gereken bir öğretmen değil, en masumundan en yabanılına kadar; acıtıcı ve uysal, siyasi ve teorik, pratik ve fikri, nesnel ve sübjektif, felsefi ve bilimsel, bilinçli ve bilinçsiz; kaçınılmaz ve iradi zeminde boy veren bütün yanılgı, yanılsama, kabahat ve noksanlıkların giderilmesine olanak veren genel yaşam terbiyecisi ve bu yaşamın bütününü kapsayan genel bir alandır… Yalnızca sınıflar mücadelesinde veya muhtelif karşıtlar arasında değil, sınıflara kayıtsız ya da spesifik bir sınıfa ait olmayan alanda da işleyerek her nevi insan etkinliğini ilgilendiren ve her tarihsel süreçte istisnasız olarak geçerli olan bir silahtır…

Öğrenmenin birçok biçimi ve yolu var. Bu biçim ve yolların hemen hepsi son tahlilde tecrübeye dayanır, tecrübenin ürünüdür ve birer tecrübe tezi ya da tecrübenin sentezlenmesinin ifadesidir. Üretim sürecinin tümü tecrübe zemininde gelişip ilerlemiştir. Sınıflar mücadelesi insanın üretim savaşımında elde ettiği deneyimlerden çıkarılan siyasi sonuçtur. Bilimsel deney tecrübeler birikiminin yarattığı bilimsel süreçtir. Teori bu süreçlerden bağımsız olmayan ve bizzat bu süreçlerin düşünsel sentezidir. İstisnasız olarak hepsinde tecrübe besleyici kaynak, taşıyıcı omurgadır. O halde, tecrübenin yer almadığı tarihsel tek bir süreç, ışık tutmadığı tek bir gelişme ve tayin etmediği tek bir ilerleme yoktur demek yanlış olmaz. Şayet öğreneceksek, mutlaka ve mutlaka tecrübeye dayanmak ve ondan yararlanmak durumundayız. Aksi halde el yordamıyla karanlıkta yürümekten ileriye geçemeyiz.

Bahsini ettiğimiz tecrübe, dar anlamda bizzat kendimizin deneyimlediği pratik süreç değil, teorik, siyasi, üretimsel vb. her süreci içerir. Daha da önemlisi bütün insanlık tarihinin ortak birikimler toplamının aktarımlarını ifade eder. Özcesi, bütün bunlar temelinde, tecrübeden öğrenmek bilimsel bir tutumdur ve tecrübeden öğrenmenin bir prensip olduğu da bu bakış açısına göre doğruluk kazanır, bu toplamdan ileri gelir. Evet, tecrübeden öğrenmek devrimci prensiptir. Çünkü değiştirme pratiğinin kendisi olan devrimcilik, eğer tecrübeden öğrenirse bu değiştirme süreci ve eylemine kılavuzluk yapabilir. Öğrenmeden anlayamaz, anlamadan değiştiremez, değiştirme pratiğini sergileyemezsin. Öğrenmek için de yukarıda geniş anlam ve içerikte tanımlamaya çalıştığımız nitelikteki tecrübeye başvurmak, ihmal etmeden döne-döne ona bakmak zorundayız… Ki, unutmamak gerekir ki, öğrenmenin en kolay ve en sağlam yolu tecrübeden öğrenme biçimidir… 

Aslında, bütün öğrenme biçimleri son tahlilde tecrübeye dayanır, tecrübe kaynaklıdır. Bu bağlamda, öğrenmek ya da öğrenmeye çalışmak kendiliğinden tecrübeye başvurma durumu veya tavrıdır. Öğrenmek esastır ve yeter ki öğrenmeye heves edelim. Ancak her şeyin başı dürüstlüktür. Çünkü bilim dürüsttür, dürüst olan bilimseldir. Dürüst olmak doğruya ulaşmanın da başarmanın da temel anahtarıdır. 

Tecrübeden öğrenmenin en sağlam öğrenme metodu olduğunu söyledik. Bu doğrudur. Lakin her şart ve durumda bu genel doğru geçerli olmamaktadır. Bunun nedeni ise, tecrübeden doğru öğrenmeme ve tecrübeye objektif çıplaklıkta yaklaşmama durumudur ki, bu bilimsel kaygıdan ziyade sübjektif yaklaşımla dar-grupsal çıkara endeksli kaygının esas alınmasıyla alakalıdır. Özgün olarak da ideolojik etkileşim ve “bilgi kirliliği” temelinde yapılan bilinç bulandırma, manipülasyon, dedikodu, bilginin test edilmeden alınması gibi bilimsel sorumsuzlukla biçimlenen deformasyon şartları tecrübeden doğru sonuçlar çıkarmama tavrında etken olmaktadır. Kısacası bilimsel tutum ve anlayıştan kopmanın sonucudur. Aynı şeylerden farklı sonuçlar çıkarmak, bu dar kaygının güdümüne girerek sübjektivizmin batağına saplanmanın hüneridir…

Bu yazıda üstünde durarak konu konu yaptığımız tecrübeden öğrenme sorunu, geniş çerçevede genellemeci soyut yaklaşımlarla teorik tartışmalar yürütmekten ziyade, esasta siyasi mücadelede yaşadığımız yakın tecrübeler pratiğini inceleyerek buradaki hatalı yaklaşımların düzeltilmesini amaç edinmektedir. Gerçek ve somut sorunlara eğilmeyen her tartışma aslen verimsiz ve soyuttur. Gerçekten ve gerçeklerden öğrenmek, gerecek sorunların incelenmesiyle mümkündür. Ne ki, teorinin aydınlatıcı ışığından yararlanmak da reddedilemez bir doğrudur…

Sorunlar bağlamında demokrasi ve tecrübe

Demokrasi anlayışı zemininde meşru mekanizmalar içinde biçimlenen tartışma ve eleştiri kültürü her siyasi parti için bir ayrıcalık, üstünlük ve avantaj olarak elzemdir. Tersini düşünmek, başta demokrasi olmak üzere, ideolojik mücadele ve eleştiri silahından uzaklaşmak, dolayısıyla gelişme dinamiklerini öteleyerek körelme yoluna girmektir. Son tahlilde bu yaklaşım, demokrasiyi rafa kaldırma, ideolojik mücadeleyi yasaklama ve eleştiriyi bastırma zemininde, objektif ya da sübjektif olarak ben-merkezci, şefçi, otoriter ve katı merkeziyetçi bir yapı tesis etme rotasında ilerlemekle maluldür…

Tıpkı bunun gibi, demokrasinin devrimci amaçlara bağlı içeriğini boşaltıp yozlaştırmak ve sulandırarak iğdiş etmek, onu aşırıya vardırıp burjuva özgürlükçü anlayışlara manivela yaparak kaos ve karmaşaya basamak yapmak; dolayısıyla gerçek muhtevasıyla ve tarihsel şartlara bağlı ve bu şartlar içinde onu kullanan politik partiler vb. için bir üstünlük olan, yani sınıf mücadelesinin kazanımı olup sınıflar mücadelesinin verili tarihsel şartlarında bir mevzi olarak ona hizmet eden demokrasi silahını bozmak, devrimci makinanın cıvatalarını burjuvazi yararına gevşetmekten başka bir şey olmaz. İdeolojik mücadele ve eleştiri hakkını kalkan yaparak amacı dışında ya da hatalı olarak kullanmak da demokrasi meselesinde yaşanan aynı deformasyona burada da yol açmaktadır. İdeolojik mücadele ve eleştirinin iknaya dayalı değiştirip-dönüştürme, kazanma ve ilerletme hedefine uygun yapıcı perspektifle ele alınmaması, özetle, ideolojik-kültürel-örgütsel erozyonu derinleştirerek safları gevşetip bozmaya yol açmaktan başka işlev görmez… 

Bu sorunları aşmak ve hiç değilse asgariye indirmek, günümüz sorunları açısından isabetli bir görevdir, bu bir. İki, demokrasi ve eleştiri kültüründe yaşanan kırılma ve yabancılaşma eğilimleri tecrübeye dayanılarak alt edilebilir sorunlardır. Üç, “Tarihi Muhasebe” bu tecrübelerin en kapsamlı belgesi olarak günümüz sorunlarına ayna tutan yakıcı önemiyle incelenmesi gerekendir…

Yukarıdaki genel-geçer çerçeveden hareketle, bizlerde sorunun nasıl ve hangi hatalı yöntemlerle cereyan edip tecrübelerden yararlanmayı nasıl ihmal ettiğimize göz atmak, sorunun somutuna inerek esas mecrasında tartışıp asgari çözümler üretmek açısından faydalı olacaktır… Bu zeminde, partimiz açısından kesinlikle dayanılması gereken temel kaynaklardan biri olan “Tarihi Muhasebe”mize sıklıkla başvurup onun projektörüyle sorunlarımıza ışık tutmaya çalışacağız… 

Hemen söyleyelim: “Tarihi Muhasebe” adına aktaracaklarımız cümlesi cümlesine alınmış alıntılar biçimi değil, muhasebe anlayışlarının mealen aktarılması biçiminde olacaktır…

Bir şey daha ekleyelim: Muhasebeden öğrenme ihtiyacı, hatalı yöntemleri terk etme zorunluluğu, demokrasi ve eleştiri kültüründe düzelme gereksinimi, sorunları doğru yöntemlerle çözme, sorun çözme değil sorun olma realitesini aşma ve ideolojik mücadele ile eleştiri silahını amacına uygun kullanma bilinci zemininde eleştiri konusu yaptığımız problemler, salt birilerine atfen söylenen yükümlülükler tablosu değil, kurumsal kolektifimizin ortak sorunlarına atfen ve bu bilinçle söylenen görev yükümlülükleridir…

“Tarihi Muhasebe” ve tecrübelerinden öğrenelim

“Tarihi Muhasebe”mizin görev edinerek incelediği ve net biçimde ortaya koyduğu bilimsel sonuçlardan biri; özellikle dönemsel önderlikler şahsında yaşanan, bir sonrakinin kendisinden önceki önderliği anti-diyalektik ve anti-bilimsel yüzeysel değerlendirmelerle damgalayıp, “sağ-sol-oportünist” gibi nitelemelerle mahkûm etmesi, bu anlayış-yöntem-değerlendirme tarzının tipik yansıması ve ürünü olarak, parti içinde gündeme gelen her farklı fikir ve eğilimin temel bir sapma ve çizgi sorunu olarak oportünist-revizyonist-parti düşmanı gibi nitelemelerle damgalanıp çoğu kez ve esasta dışlama yoluna gidilmesi; bunun yol açtığı sonuçlar bağlamında, partimizin kendi güç ve dinamiklerini bu kaba metotlar nedeniyle dağıtıp zayıflattığına dönük tespit-tespitlerdir… Kısacası partimiz, MLM kavrayışa aykırı olan bu yıkıcı, dağıtıcı ve kaba sekter siyaset ve anlayışı temelinde adeta geriye bir harabe bıraktı. Bu bir tecrübeydi. Muhasebe bu durumla yeterince ilgilendi ve bu tecrübeyi bilimsel zeminde özetleyerek ondan öğrendi ve öğrenmemiz gerektiğine dair net vurgular yaptı…

Bugünkü tartışma ve eleştiri kültürüne bakıldığında, “Tarihi Muhasebe”mizin özetlediği önemli tecrübeden uzaklaşıldığı görülmektedir. Her sorun ya da hata, tasfiyecilik ve sağ çizgi ile yaftalanmakta, yer yer teşhir edilerek hedefe koyulmakta, fiilen eleştiri ve ideolojik mücadele zemini köreltilip zehirlenmektedir… Daha da önemlisi, bu hatalı yöntem ve yaklaşımlar yoldaşlar arasındaki ilişkileri olumsuz zemine çekmekte ve yoldaşlar arası birlik ve sahiplenme tavrı ciddi oranda darbelenmektedir. Hâlbuki birbirini sahiplenmeyen bir bilinç, yoldaşlık hukuku ve ilişkilerinde tanımlanamaz. Bu noktada önemli zayıflıkların olduğu, mevcut pratik süreçler ve özellikle de eleştiri şartları göz önüne alındığında teyit bulmaktadır…

Burada, “Tarihi Muhasebe”mizin dikkat çektiği ikinci temel tutumu hatırlamak gerekir ki, bu tutum, farklı fikirler zemininde gündeme gelen çizgi sorunları sağ veya revizyonist niteliğe tekabül etse de gerekli mücadele süreci bilimsel anlayış zemininde tüketilmeden koparma veya kopuş eğilimine girmenin hatalı olup MLM olmadığı tespitidir.

Bizlerdeki kopuş pratiklerine bakıldığında, tamamen örgütsel sorunlardan hareketle örgütsel kopuşların tercih edildiği ve parti güçlerinin bölünerek heba edildiği egemen bir tutum olarak öne çıkmaktadır. Öte taraftan, sağ veya revizyonist izler taşısa da bu eğilim veya çizgilerle doğru mücadele, ancak doğru tartışma metoduyla ikna etmeye dönük yapıcı zemindeki eleştiri-mücadele biçimleriyle sürdürülebilir. Erkenden damgalama yoluna gitmek, ilgili eğilim ve çizgileri karşıt zeminde konumlanmaya iterek, ideolojik mücadele sürecini olumsuz yönde biçimlendirir. Bu yaklaşımlar sıklıkla düşülen ve egemen olan mevcut eğilimleri ifade etmektedir. Ve tecrübeler ışığında bunlardan kopmamız zorunludur…

Yine, “Tarihi Muhasebe”mizin dikkat çektiği diğer bir tespiti de hatırlamak yerinde olur. Muhasebenin özetiyle: “Sağa karşı sol, sola karşı sağ” tepkinin gelişmesinden sakınmak gerekir ki, bu tehlike genel olarak mevcuttur ve bu hataya düşmek mümkündür… Bu yaklaşımdan neyi öğrenmeliyiz: Hatalı eleştiri ve yaklaşımların mahkûm edilmesi, tersinden eleştirinin yürütülmemesine yol açmamalıdır. O halde doğru tutum nedir: Eleştiri ve ideolojik mücadeleden geri durmamalı ama bunda sekter, yıkıcı ve öteleyici olmamalı, birleştirici olmalıyız. Eleştiri ve ideolojik mücadelenin temel işlevi birleştirici ve kazanıcı olma üzerine kurulmalıdır. Bundan şaşan her yaklaşım MLM rotadan uzaklaşandır…

Bir kez daha “Tarihi Muhasebe”nin tanıklığına başvuracak olursak; özellikle dönem önderliklerinin tarihi kendisiyle başlatıp kendinden önceki tarihi sahiplenmeme yaklaşımına ne diyordu muhasebemiz: Tarihi doğruları-yanlışlarıyla, olumluluk-olumsuzluklarıyla, hataları-başarılarıyla bir bütündür ve böyle ele almalı, bu bilinçle sahiplenmelidir. Tersi bilimsel değil, çarpık tarih bilincidir… Daha ayrıntıda şunları söylüyordu “Tarihi Muhasebe”: Her önderlik “günah keçisi arama” ve sorunları ona yıkarak işin içinden çıkma yöntemiyle hareket etmiş ve bazen de sorunların sorumlusu olarak kişileri mahkûm etmiş, bu yolla tarihi açıklamaya çalışmıştır… 

Bugün bizlerin sorunlara yaklaşım, ideolojik mücadele ve eleştiri kültüründe hortlayan eğilim, esasta muhasebenin mahkûm ettiği ilgili tutuma denk gelmekte, adeta ona geri dönüş yapmaktadır. Kişiler hedeflenerek muhtelif kişiler sorunların müsebbibi olarak gösterilmekte, yer yer teşhir edilmekte, böylece esas olan kurumsal yükümlülük hiçleştirilmektedir. Fiilen, “doğru bana, yanlış başkasına aittir”, “başarıyı sahiplenirim başarısızlığı sahiplenmem” anlayışı sergilenmiş olmaktadır… En önemlisi de bir ceza biçimi olarak muhasebede mahkûm edilen teşhir tavrı, sorumsuzca sergilenebilmekte, siyasal kimlik ve kişilik hakları hoyratça ayaklar altına alınıp “yargısız infazlar” gerçekleştirilmektedir…

Sonuç olarak; yapılan hatalar karşısında “burun sürtme”, başarısızlıkların sorumluluğunu taşıma yerine onları kendimizi ispat etme amacıyla kullanma, hata yapan yoldaşımıza mahkûm etme hedefiyle yaklaşma, başarısızlıkları dar anlayışla birilerine yıkıp başarısızlıktan sevinç duyma aymazlığına düşme vb. gibi çürük anlayışlardan beslenmemeliyiz… Yoldaşların hata, zayıflık ve başarısızlıklarından “keyif alma” şuursuzluğu derin bir yabancılaşma örneğidir. İflah olmaz bu körelme hali asla sindirilemez hastalıklı bir haldir. Yoldaşlarını hataları ve başarısızlıklarıyla sahiplenen tutum ise, gerçek yoldaşlığın örneği olarak en değerli tutumdur. Şayet kutsal denen bir ilişki niteliği varsa, o, yoldaşlık ilişkisinden başkası değildir… 

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler