Seyit Aldoğan/Atina
Uzun süreden beridir Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan diplomatik gerginlikler ve sahada neden olduğu “dalaşmalar” devam ederken her iki ülke dışişleri bakanlarının görüşmesi gündeme geldi. Aslında bölgedeki sorunların nedenleri ve uluslararası rekabetin oluşturduğu çıkar dengeleriyle ilişkileri bağlamında ele alındığında Doğu akdeniz, Kıbrıs ve Ege sorunlarında “pozitif” bir gidişatı başlatacak adımların atılmasının mümkün olamayacağı ortadaydı. Her iki dışişleri bakanının diplomaside çok örneği olmayan bir tarzda anlaşamadıkları üzerinde “anlaşmaları” bu gerçeğin tartışma götürmez göstergesi oldu.
Öncelikle türk- yunan ilişkileri geçmiş yıllarla kıyaslandığında daha bir çıkmaza girmiş bulunuyor. Bölgede emperyalist – kapitalist çıkar politikaları etrafında oluşturulan ittifaklar yeni sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor ve çözüm politikalarından uzaklaşılıyor. Doğu Akdenizde ilan edilen ekonomik münhasır bölgelerle ilgili anlaşmazlıklar ve yüksek miktarlarda olduğu söylenen hidrokarbon gazlarının paylaşılması kavgası her iki ülke yönetimlerini ekonomik, politik ve askeri bağımlılığa itiyor ve sorunların içinden çıkılamaz duruma getiriyor.
Kıbrıs, doğu akdeniz, adaların silahlandırılması ve münhasır bölge hakkına sahip olmaları sorunu, Kıta sahanlığı alanındaki belirsizlik ve çelişkiler, münhasır bölge anlaşmaları bu sorunların başlıcaları arasında yer alıyor. Gelinen aşamada ABD, NATO, AB ve Rusyanın geniş bölgede izledikleri politikalardan ayrı ele alınamaz oluyor. Öncelikle Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge politikaları nedeniyle Kıbrıs’ta ortak bir çözüme yanaşması artık olanaklı gözükmüyor. Yunanistan ise tersine Türkiye’ nin adadan çekilmesini ve ortak bir çözümün tek yol olduğunu daha çok dayatacağı politikaları önplana çıkarıyor. Yunanistan bu yolla Türkiye’yi münhasır bölgeler konusunda sıkıştırma politikasına yatırım yapıyor Türkiye ise türk toplumunun çıkarlarını savunur gözükerek uluslararası müzakerelerde elini güçlü tutmaya ve tutumunu “gerekçelendirmeye” çalışıyor.
ABD nin Biden’in seçilmesi sonrası bölgede izleyeceği politikalara ilişkin verilerin netleşerek ortaya çıkması bölgedeki sorunlar etrafında oluşan ve oluşacak olan denge ve unsurları hakkında da yeterli kanıt sunuyor. Yunanistan ABD, NATO ve AB politikalarına daha fazla bağlanırken, Türkiye, Libya örneğinde olduğu gibi tam bir belirsizlik içeren anlaşmalar ve adımlarla “değerli yalnızlık” politikalarının bariyerlerine çarpıyor. ABD , NATO, AB ve Rusya arasında gündeme gelen rekabet dalgaları üzerinde, iki sandala birden basma politikalarının yolaçacağı çıkmazın zorlukları ile karşı karşıya kaldıkça “Möntro”, “Kanal istanbul” gibi plan ve politikalarla emperyalist merkezlere ve NATO’ ya daha fazla bağlanacağının teminatını veren politikalara yöneliyor.
Yunanistan ise Zaten İsrail, Mısır, BAE, Kıbrıs ile bölgede kurduğu ekonomik, politik ve askeri ittifaka dayanarak ve AB sözcülüğünü üstlenerek Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışıyor. Yunanistan’ın imzaladığı münhasır bölge planlarının başta İtalya, Fransa ve diğer ülkelere bağlı uluslarararası enerji tekelllerinin desteğini aldığını ve işin içinde büyük çıkar hesaplarının olduğunu belirtmek gerekir.
Yunanistan’ın son zamanlarda Türkiye’ye karşı daha radikal ve uzlaşmaz politikalarla ortaya çıktığı biliniyor. Bunun nedeni kuşkusuz oluşan dengelerden kaynaklanıyor.
Nıkos Dendias ve Mevlüt Çavuşoğlu arasındaki “canlı yayın kavgasını” bu bağlamlarda değerlendirmek gerekirken her iki ülke hükümetlerinin izlediği politikaların halkaların dostluk ve eşit ilişkilere dayalı çıkarlarıyla ilişkisi olmadığını vurgulamak en doğru değerlendirme olacaktır.
Ankara ve Atina hükümetleri ise tersi yönde bir propagandayı önplana çıkararak miliyetçiliği ve gerginliği körükleyen açıklamalara ağırlık veriyorlar. Erdoğan’ın “Çavuşoğlu haddini bildirdi” açıkmasını aratmayan söylemler yunan hükümeti tarafından da gündeme getirildi. Türkiye de yandaş medya ve Yunanistan da hükümet yanlısı medya hükümetlerce ”had” bildirmeyi yeterli bulmamış olacaklarki birde kendileri manşetlerden “had” bildirme yolunu seçtiler.
Geniş değerlendirmelerin yapıldığı yunan medyasında daha çok demokratik hak ve özgürlükler sorununa yönelik değerlendirmelere ve yaşanan ekonomik sorunlara dikkat çekilerek , Erdoğan ve Çavuşoğlunun açıklamalarının iç kamuoyuna yönelik olduğu vurgulandı. Ayrıca “deplasmanda” ders verilmesi “gurur” kaynağı yapıldı. Bazı değerlendirmelerde ise ABD başkanının hala Erdoğan’ı aramamış olması, Türkiye’nin AB içinde desteksiz kalması ve bölge ülkeleri ile sorunlar yaşaması üzerinde duruldu ve yunan hükümetinin dış politikada önemli başarılar elde etiğine dikkat çekildi.
Anamuhalefet partisi Siriza Dişişleri bakanı Nikos Dendias’ın tutumunu desteklediğini açıklarken hükümeti daha sistemli bir dış politika sürdürmeye çağırdı.
Yunanistan komünist partisi ise “pratik, Yunanistan ve Türkiye hükümetlerinin ve burjuva sınıflarının ekonomik işbirliklerinin ve rekabetlerinin her iki halkın yararına olmadığını ortaya koymuştur ” açıklamasını yaptı.
TA NEA gazetesi “Ankara da Çavuşoğlu’nun tahriklerine sert cevap”, ELEFTEROS TIPOS gazetesi “Buraya kadar”, Siriza ya yakınlığı ile bilinen AVGİ “Çavuşoğlu ve Dendia’dan kameralar önünde restleşme ”, SİNTAKTON gazetesi “Canlı yayında Çatışma. Şimdi ne olacak” manşetlerini önplana çıkardılar. Günlük gazeteler içinde en farklı yorum Yunanistan komünist partisinin yayın organı RİZOSPASTİS tarafından yapıldı. Gazete “ABD, NATO ve AB denetiminde pazarlık. Yunanistan ve Türkiye hükümetlerininde içinde yer aldığı tehlikeli emperyalist rekabet devam ediyor” manşetini attı.
Bu arada yunan medyasında genişçe ”Erdoğancı türk medyasının” teşhiri yapılıyor ve yorumlara konu oluyor.
Kiryakos Miçotakis hükümeti Ankara da yaşananları milliyetçi söylemlerle süsleyerek kamuoyuna servis ediyor ve bunun üzerinden gündemi değiştirmeye çalışıyor. Oysa halkın gündemi pandemi, yoksulluk, işsizlik, sağlık, eğitim vb. sorunlardan oluşuyor.