Kıtanın cüzzamlılarını görmek için bir seyahat rotası çizdiğinde henüz “Che” değildi. Ne romantik bir kahramandı ne de bir gerillaydı. İnsanların acısına, yoksulluğuna, damgalanmasına, tecrit edilmesine ve korkularına “dokunmak” isteyen hassas bir doktordu.
Alberto Granado ile birlikte kıtada yaptıkları yolculuklarında, mevcut sağlık mantığıyla tanışıp ona meydan okudular ve Córdoba’dan Peru’ya ve Brezilya’yadaki cüzamlıları ziyaret ettiler. Perulu doktor Hugo Pesce ile diyaloglarında, José Carlos Mariátegui’dan – dogmaları sorgulayan ve tutkuyu devrimin kurucusu yapan asi komünist – paylaştıkları yazılarda cüzzama karşı verilecek gündelik mücadele için cevap arıyorlardı.
O yıllarda Ernesto babasına şunları yazdı:
[…] Lima’daki Cüzzam hastaları tarafından yapılan veda, bizi yola devam etmeye davet eden nedenlerden biri […] Tüm şefkatimizle, önlük veya eldiven giymeden yanlarına gidiyoruz, herhangi bir komşunun oğlu gibi el sıkışıyoruz, aralarında oturup herhangi bir konuda sohbet ediyoruz ve onlarla futbol oynuyoruz. Belki sana amaçsız bir kabalık gibi görünecek söylediklerim. Ama; vahşi hayvan muamelesi gören bu hastaların normal varlık muamelesi görmesinin değeri paha biçilemez ve girdiğimiz risk ise bize çok ama çok uzakta.
Genç Guevara’nın; acil ihtiyaçlara kolektif çözümler üretilmediğinde, tecrit koşullarının bozulmayacağını, böylece acıların köklerine “dokunmayacağını” ve böyle bir tıbbın sorunlara gerçek bir derman olamayacağı inancını dile getirdiği başka birçok metni de var. Hiçbir sosyal tıp yoktur ki hastalık eken ve sefaleti çoğaltarak zenginleşen kapitalizmi sorgulamasın.
Peki bu genç Fuser[1] (arkadaşlarının deyimiyle Kuduruk Serna), cüzzamlıları ziyaret edip korkmadan tedavi ettiğinde ve hayatta kalanlara önyargısız davrandığında sorumsuz bir çocuk muydu?
Peki Che, José Martí’nin dediği gibi kaderini dünyanın tüm yoksullarıyla birleştirmeye karar verip ve bunun için gerilla mücadelesine katıldığında da sorumsuz muydu?
Birçok kişi, Che’yi dünyadaki insanların kalbinde muazzam bir yer edinmesinin öncesinde sorumsuzlukla suçluyordu. 1965 yılında ailesine yazdığı veda mektubunda, ironik tarzıyla şunları söylüyordu: “Birçok kişi bana maceracı diyecek ve evet öyleyim, ama farklı bir türden, inançlarını doğrulamak için postunu tehlikeye atan türden.”
Che, kapitalizm virüsüyle savaşmak için postunu, bedenini ve ruhunu ortaya koydu. Çünkü kapitalizmin bu genişleme ve yayılmasının giderek daha tehlikeli savaşlara, istilalara, diktatörlüklere, salgınlara ve sosyal hastalıklara yol açacağını biliyordu. Onun cömertliğinin tohumları insanların vicdanlarına kazındı.
Herkesin; teninde ve vicdanında, kazanılan ve kaybedilen savaşların birer meyvesi olan yara izlerini görünür kılan bu günlerde, koronavirüs bulaşmış bir İngiliz gemisindeki insanlara sınırlarını tek açan ülkenin Küba olmasında Che’nin ayak izlerinin olduğunu düşünüyorum. Sanırım Brezilya’ya seyahat eden Kübalı doktorlar da Bolsonaro hükümeti tarafından şiddetle kovulduktan, suçlu gibi aşağılandıktan ve zulme uğratıldıktan sonra Madrid, Lombardiya ve virüs tehdidinin çoğaldığı diğer ülkelere seyahat ettiler. Peki ama daha “güvenli” halde, daha fazla “umursamaz” ve adalarına kapanıp sınırlarını kapatarak yaşayamazlar mıydı?
Burada, dünyayı bir bütün olarak hissedenler ve yaşayanların derin enternasyonalizmine karşı, sanki virüs onları atlayamazmış gibi duvarlar inşa eden milliyetçilikler ve dar yerellikler sınanıyor.
Bence Che’nin ayak izleri, büyük risklere karşı vücudunu ortaya koyan doktorlara, hemşirelere ve sağlık çalışanlarına alkıştan çok daha fazlasını ortaya koymakta saklıdır. Sağlık için yeterli bütçenin tahsis edilmesinde, sağlıklı beslenme koşullarının ve evlerde hijyenli ortamların sağlanmasında, hastanelerde, odalarda ve ambulansların gelmediği gecekondu mahallelerinde asgari bakım koşullarının oluşturulmasındadır.
Büyük bir kriz var. Yeni yanıtlar gerekli. Devletin temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için dışarı çıktığımızda polis devriyelerinin bize zulmetmeyi bırakmalarına, sağlık gıdalarının ulaşılabilir olması ve temel kaynakların tahsis edilmesini talep etmeye ihtiyacımız var. Wichi[2] halkının suya ihtiyacı var. Mahkumlara ve siyasi tutukluların özgürlüğe. Gözaltında olanların hayatta kalmasını sağlamaya.
İktidarı ele geçirmeyi istemeli ama aynı zamanda özerklik kurmalıyız. Bence Che’nin ayak izleri, karantina altında olması gerekenlere bakım sağlayan, gıda ve hijyen malzemelerinin dağıtılmasını organize eden halk hareketlerinin aktivistleriyle çoğalıyor. Sağlık gerillaları – aynı zamanda zihinsel sağlık – cüzzamlılarla, korkunun, utancın, açlığın ve umutsuzluğun aşılandığı kişilerle tokalaşmalı. Halkın kucaklaşma, bakım ve inatçı başkaldırı gerillaları, yaşamın tüm boyutlarında devletin militarizasyonuna karşı.
Yalnızlıktan yalnızlığa köprüler kuran toplumcu ve halkçı feministlerden imdada yetişenlerden, bahsediyorum. Halk aşevlerinde her gün yiyecekler hazırlayarak her gün hayatta kalmanın mücadelesini verenlere ulaşmanın yollarını arayan kadınlardan bahsediyorum. Direniş hafızasını çoğaltmaktan, sosyal ağlar oluşturmak ve etkisini arttırmaktan bahsediyorum. 30000 kaybedilenimiz[3] burada olduğumuzu bilsinler, gerekirse Meydanları (Plaza de Mayo) evlerde inşa edeceğimizi de. Devrimler solmasın diye tarihi Guevara’laştırmaktan söz ediyorum. Dün olduğu gibi bugün de gözlerini arkada kalmayacak. Hiçbir virüsün “tacı”[4] kalmayana kadar Che’nin ayak izlerini takip edeceğiz. Kolektif zafere kadar, yalnızlığa karşı.
[1] “Fuser” Alberto Granado’nun Che’ye taktığı isim, “Serna” ise Che’nin annesinin kısaltılmış soyadı, John Lee Anderson – Che Guevara: Devrimci Bir yaşam, sf. 40
[2] Ç.N: Arjantin’in kuzeyinde yaşayan bir yerli halk, son birkaç aydır 10 yakın küçük Wichi çocuk yetersiz beslenme ve su kaynaklarının yeterince temiz olmaması nedeniyle öldüler ve hükümet bu nedenle oldukça eleştirildi.
[3] Ç.N: Arjantin’de diktatörlükte kaybedilenlerden bahsediliyor
[4] Ç.N: Corona ispanyolcada taç demek, burada mecazen “iktidarın asalaklığını” kastediyor
Kaynak: Sendika.Org/Yener Çıracı