Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesinin koronavirüs salgınının sosyal medyadaki ırkçı yansımalarını ele aldığı araştırmada Türkiye’den Türkçe 29 Mart- 2 Haziran tarihleri arasında 690 bin 356 ırkçı tweet atıldığı belirlendi.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, 2019 sonunda Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs (COVID-19) salgınının, sosyal medyadaki ırkçı yansımalarını ele aldığı bir çalışmaya yaptı. Uluslararası Af Örgütü’nün, Mullen Lowe İstanbul iş birliği ile gerçekleştirdiği proje kapsamında belirlenen anahtar kelimeler kullanılarak Türkiye’den, Türkçe atılan tweetler listelendi. Bu kapsamda 29 Mart- 2 Haziran tarihleri arasında 690 bin 356 ırkçı tweet atıldığı belirlendi.
Konuya ilişkin Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada kurumun, on yıllardır ırkçılık ile mücadele ettiğini vurgulandı. Pandemi döneminde dayanışma ve insan hakları için çalışmaya devam eden Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) herkesin haklarıyla, güvende ve dayanışma içinde olması için çalıştığını vurguladı.
“Virüsün dünyaya yayılması bir ders verdi: Tüm dünyada hepimiz birbirimize bağlıyız ve birbirimize destek olabiliriz.” denilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Sivil toplum örgütleri yıllardır ırkçılığa karşı çalışmalar yürütüyor olsa da ortaya çıkan bu tablo Türkiye’de acil ve kapsamlı bir ırkçılıkla mücadele ihtiyacını göstermektedir. İnsanın insana öfkesindense insan haklarıyla, barış içinde birlikte yaşama çabamız ‘Hepimiz güvende olana kadar hiçbirimiz güvende değiliz’ gerçeğini bildiğimiz içindir.”
“Çin vatandaşları ırkçılığın hedefindeydi”
Özellikle pandeminin ilk görüldüğü ülke olan Çin vatandaşlarının ırkçılığın hedefinde olduğu belirtilen açıklamada; “Salgın tüm dünyayı etkisi altına alsa da özellikle göçmenler, kadınlar ve LGBTİ+’lar gibi daha kırılgan gruplar bu süreçte salgından daha fazla etkilenirken ayrıca ırkçı ve ötekileştirici söylemlerin hedefi oldu. Hükümetler, salgınla mücadelelerinde sorumluluklarını yerine getirirken, tüm önlemleri insan haklarını merkeze koyarak almalıdır. Aynı şekilde ırkçılıkla kapsamlı bir mücadele için acil olarak yöntemler geliştirmelidir. Bu yöntemlerin toplumsal bakış açısında dönüşümler yaratması ancak sansür uygulamalarıyla ifade özgürlüğünün boğulmaması gerekmektedir” denildi.