Mardin’in Dargeçit ilçesine bağlı Çelik köyünde 3 Temmuz 1993’te ‘PKK’li’ denilerek katledilip ardından da yakılan Ahmet Kavakçıoğlu, Mehmet Kavaçıoğlu, Alaattin Acar, Fahrettin Acar, Mahmut Erol, Süleyman Erol ve Zülfer Akkurt’un yakınları, 1 Kasım 2013’te Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunmuştu.
JİTEM tarafından 90’lı yıllarda işlenen katliamlara dair soruşturmalar başlatılması üzerine yapılan başvurunun ardından, dönemin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Ali Tapan hakkında “Birden fazla kişiyi kasten öldürme” suçuyla soruşturma başlatılmıştı. Ancak, Tapan hakkında başlatılan soruşturma takipsizlikle sonuçlanmıştı.
Soruşturmanın başlamasından 6 yıl sonra “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı veren Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı, öldürülen köylüleri “PKK’li milisler” olarak tanımlamış ve dosyanın “zamanaşımına” uğradığını iddia etmişti.
Karara tepki gösteren avukat Erdal Kuzu, “Savcı, olay yerinde keşif yapmayarak, köye operasyona giden hiçbir görevlinin ifadesini almayarak, cezasızlık politikasına katkı sundu” demişti. Karara ilişkin ailelerin avukatları aracılığıyla, Midyat Sulh Ceza Hakimliği’ne yaptığı itiraz yerinde bulunarak, takipsizlik kararı kaldırıldı.
Kararın gerekçeleri
Mezopotamya Ajansı’ndan Ahmet Kanbal’ın haberine göre avukatlar dilekçelerinde, Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı’nın etkin bir soruşturma yürütmediğini, delil toplama yükümlülüğünü yerine getirmediğini, şüphelilerin üzerine atılı suçun insanlığa karşı suç olduğu için zamanaşımı uygulanamayacağını belirtirken, Hakimlik tüm tespitleri yerinde buldu.
Kararının gerekçesinde Hakimlik, savcılığın kararının “yasaya ve usule uygun olmadığına” kanaat getirdi.
Hakimlik kararının gerekçesinde, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ilgili maddelerine atıfta bulunularak, “(…) etkin bir soruşturma olmadan, zamanaşımına dayalı olarak soruşturmanın neticelenmesi devlete yüklenen ölümü soruşturma yükümlüğünün ihlali olacaktır” denildi.
Savcılığın takipsizlik gerekçesinde “müştekilerin ve tanıkların beyanlarının soyut” olarak değerlendirilmesinin eksik olduğu belirtilen kararda, “Dosyadaki toplanan delillere göre müştekilerin ve tanıkların beyanlarının soyut olup olmadığının tespite yer verilmesi için başka araştırmanın yapılması gerekir. (…) Çelik Karakolu baskınına katılan askerler ile haklarında yargılama yapılıp beraat ve mahkumiyet kararları verilen sanıkların dinlenmeden bu tespite ulaşılabilmesi mümkün değildir” ifadeleri kullanıldı.
Ayrıca kararda, öldürülen yedi kişinin “örgüt mensubu” olup olmadığı konusunda “maddi gerçeği ortaya çıkarmak adına etkin bir soruşturmanın yürütülmediği görülmüştür” ifadelerine de yer verildi.
Yargıtay kararları da eleştirildi
Bu arada Yargıtay’ın “etkin soruşturmanın ihlaline” ilişkin kimi kararlarında zamanaşımı süresi içinde aydınlatılamayan olaylarda “etkin soruşturmanın ihlalinden söz edilemeyeceği” şeklinde karar verdiğini de hatırlatan Hakimlik, Yargıtay kararlarına da eleştiriler getirdi:
Devletin, tekrar etkisiz soruşturma nedeni ile yaşam hakkının ihlalinin engellenmesi için iç hukukta gereken adımları atması gerekir. O halde yer verilen Yargıtay kararındaki görüşe iştirak etmek mümkün olamayacaktır.
“Emsal ve cesaretli bir karar”
Verilen kararı değerlendiren avukat Erdal Kuzu, hakimliğin kararının ’emsal’ olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:
Yaşadığımız şu adalet sistemi içerisinde son derece cesur ve hepimizin yıllardan beridir dile getirdiği tespitlere yer veriliyor. Soruşturmada Cumhuriyet Savcılığı’nın hiçbir işlem yapmayarak, dosyanın zamanaşımı nedeniyle kapatılmasında mesuliyeti olduğunu söylüyor. Söz konusu kişilerin sivil olduğunu, bu sivil insanlara karşı işlenen suçun insanlığa karşı suçlar kapsamında kalacağını, zamanaşımına uğramayacağı tespiti yapıyor. Bu anlamda cesaretli bir karar. Bu tespiti yaparken de Anayasa’nın 90’ıncı maddesine atıf yaparak uluslararası sözleşmelerin bağlayıcı olduğunu, bu anlamda insanlığa karşı işlenmiş suçların ya da devlet görevlileri tarafından sivillere karşı işlenmiş suçların bu gerekçelerle zamanaşımına konulamayacağı ve böyle bir karar verilemeyeceğini söylüyor. İnsan hakları savunucularının kayıp yakınlarının yıllardan beridir söylediği yaptığı itirazların net bir tespitini yapıyor. Bunu yaparken Yargıtay kararlarını eleştiriyor.
Kararın cezasızlık politikasına da bir itiraz olduğunu belirten Kuzu, “Karar benzer mahiyette alınmış kararların da hukuki olmadığını gözler önüne seriyor. Emsal teşkil edebilecek bir karar. Aradan yıllar geçtikten sonra bir hakimlik Kürt yurttaşlara yapılmış olan bu fiillerin insanlığa karşı suç olduğunu tespit etmesi ve bunun zamanaşımına uğramayacağını kabul etmesi ve hakimlik kararı haline gelmesi iyiye işaret olarak görüyoruz” diye konuştu.
Avukat Kuzu, savcılığın bundan sonra ya dosya üzerinde yeniden etkin bir soruşturma yürütmesi ya da iddianame hazırlayarak mahkemeye sunması gerektiğini belirtti.