Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Kutay Meriç Yazdı: 104 Emekli Amiral

İmzacı subaylar Avrasyacı-ulusalcı diye bilinen bir subay grubu. Ancak içlerinde liberal diyeceğimiz kişiler de var. NATO’culuk ise bu kişiler dahil ordunun genel karakteridir. Olan şey ya da farklılıkları, NATO’culuk yaparken “milli çıkarları (ikisi bir arada nasıl oluyorsa) da gözetelim ya da nasıl gözetelim” tartışmasıdır. Yani bu subaylar milli çıkarı savunuyor da, AKP ve bağlaşıkları savunmuyor değil. Düne kadar beraberdiler.

Meseleyi tartışırken önce, amirallerin düşünce ve ifade hürriyeti üzerine birkaç şey söyleyeyim: Bu amiraller ve hatta generaller, tek tek ya da üç beş kişi televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden fikirlerini açıklasalar (ki açıklıyorlardı) kimse usule dair bir eleştiri getirmez, sadece içeriği tartışırdı. Bu subayların-akımın temsilcileri, yıllardır her gün kimi televizyon kanallarında, gazetelerde fikirlerini açıklıyorlardı. Üstelik bu fikirlerin önemli bir bölümü mevcut iktidarın dış politikasını destekleyen açıklamalardı. Ama “Yüce Türk Milletine” başlıklı, bildiğimiz üslupla, aslında ülkenin aktüel gündemi olmayan ve kolay kolay olamayacak Montrö Sözleşmesi’nin iptali gibi bir olayı gündeme getirmek, ülke çıkarı ile alakalı değil.

Çelişkili birlik

Bir dönem önce devletin çelik çekirdeğini ele geçirme mücadelesi yürüten Cemaat tarafından çok sayıda kumpasla tasfiye edilmeye çalışılan bu subay grubu, 15 Temmuz sonrası hesaplarını görmek ve tekrar güç olabilmek için iktidarla çelişkili bir ittifak kurdu. Darbeden ürkmüş AKP’nin, ordu içinden böyle bir desteğe ihtiyacı vardı.

Bu subaylar milli çıkarlar, dış politika dedikleri konularda anlaşarak/uzlaşarak birlikte (Millet İttifakı da tabiî ki) hareket ettiler. Konjonktürel olarak AKP-MHP ittifakı ile yolları çakıştı.

Suriye’de Rusya ile birlikte çalışmak bunlardan birisiydi. Bu subay kadrosunun tarihsel bilincini oluşturan Rum-Yunan düşmanlığı ve rekabeti üzerine kurulu bir milli çıkar düşüncesi ile yazdıkları “Mavi Vatan Doktrini”, sıkışmış olan AKP iktidarının başarı yaratma öyküsü ile çakıştı ve yeni Osmanlı hayallerini terk etmeyen AKP’nin Libya macerasına altlık teşkil etti. Sahi, bu milli çıkar amirallerine sormak gerek, teorisini yazdığınız Mavi Vatan’la gerçekleştirilen ve bugünlerde hüsranla sonuçlandığı ortaya çıkan Libya macerasının ülkemize maliyeti ne oldu?

Beş yıldır bu subay grubunun yukarıdaki gibi konularda her gün televizyonlarda ve gazete köşelerinde iktidara akıl ve destek verdiklerini gördük. Hiç de fikirlerini açıklayamıyor değillerdi.

Montrö Antlaşması’nın iptali, kolayca gerçek gündem olamaz. Çünkü, Montrö tartışmasının güncel anlamı Boğazların Rusya’nın aleyhine, ABD’nin lehine kullandırılması tartışmasıdır. İktidar sıkışması yaşayan ve ABD’den doğru gelen S400 ve Halkbank saldırısını gören AKP iktidarı için, ABD ve Rusya arasında salınan politikanın sonuna gelindi. Balkanlar’dan Karadeniz’e kadar olan bir bölgede Rusya’ya karşı büyük bir oyun kuran ABD tarafından, artık net tavır göstermesi bekleniyor. Ama bu AKP için o kadar kolay bir tercih değil. Bunun bedeli, Türkiye’ye yönelen 3 milyon yeni mülteci ve Rusya’nın Kürtlere aktif desteği sonucu Suriye macerasında hezimetin çok kısa sürede ortaya çıkması olabilir. Ve sonrasında Rusya’nın desteği sadece Suriyeli Kürtlerle sınırlı kalmaz.

Montrö’nün iptali ya da Kanal İstanbul’la (yapılsa dahi) delinmesi sıradan basit bir tartışma değil; bir savaş nedenidir. Böyle bir çılgınlık da, maalesef imkansızdır diyemiyoruz ama daha ciddiyetli bir tartışmayı gerektirir.

İmzacı subaylar Avrasyacı-ulusalcı diye bilinen bir subay grubu. Ancak içlerinde liberal diyeceğimiz kişiler de var. NATO’culuk ise bu kişiler dahil ordunun genel karakteridir. Olan şey ya da farklılıkları, NATO’culuk yaparken “milli çıkarları (ikisi bir arada nasıl oluyorsa) da gözetelim ya da nasıl gözetelim” tartışmasıdır. Yani bu subaylar milli çıkarı savunuyor da, AKP ve bağlaşıkları savunmuyor değil. Düne kadar beraberdiler.

Peki ama neden şimdi ve sonuçları

Tasfiye olan bu bir dönem öncesi işbirlikçi subay grubu, mevcut siyasi dengeleri gözetmeyerek AKP’ye malzeme olmanın ötesinde bir anlam taşımayan bu hareketi yapmıştır.

Belli ki Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) bu subay grubu tasfiye edilecek, yeni Amerikan çıkarlarına daha uyumlu, AKP iktidarının gelecek projeleri yolunda (İslami faşist bir diktatörlüğe) daha uygun bir TSK oluşturulması için yeni adımlar atılacak. Bunu gören bu subayların emekli olmuşlarına güya ön kesmek için bir hamle yaptırdılar. Peki ama böyle bir açıklamanın muhalefeti de zorda bırakacağını, arkasında kimsenin duramayacağını[i] nasıl hesap etmezler? Bu açıklamanın hiçbir pratik karşılığının olamayacağını nasıl hesap etmezler? Üstelik ilişikli oldukları Millet İttifakı’nda kırılmalara yol açabileceklerini nasıl düşünmezler.[ii]

Bildirinin ardından Süleyman Soylu’ya bağlı askeri ve polis birimlerinin ardı ardına hazırlanmış kalıp bir açıklamayı paylaşmaları, Devlet Bahçeli’nin amirallerin maaşlarının kesilmesi, rütbelerinin sökülmesi çağrısı iktidar ittifakının bu kanadına gün doğduğu anlamına geliyor.[iii] Yakında açıklanacak kabinede alacakları yeni pozisyonlardan yaklaşan YAŞ’ta bunlara bağlı general ve amirallerin alacağı pozisyonlara kadar bir kez daha dört ayaküstüne düştüler.

E-muhtıra ve 15 Temmuz darbesinin ardından bir kez daha ordu-iktidar bloğu içinden gelen ve bütün muhalefeti zorda bırakan bir siyasi hamlenin bedelini hep beraber ödeyeceğiz. Kuşkusuz AKP’nin “normal” siyasetin dışında başka yolları aradığının güçlü işaretleri vardı. Amiraller bildirisi olmasa da yeni bir baskı dalgası örgütlemek için başka bir bahane yaratmaya çalışılacaktı. Şimdi darbecilik suçlamasıyla aranan kan bulundu ve can suyu verildi. Emekli amiraller elbette darbe yapamaz ama bu amirallerin içeride görevde olanların sözcüsü olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu Avrasyacı akımın daha ne kadar gücü kaldığını ilk YAŞ’ta görürüz. Perinçek mi? Onun denklemde fazla bir yeri yok. İktidar sadece görüntü için şimdilik yanlarında tutuyor.

Benim merakım şu: Meral Akşener’in “zevzekler” saptamasını anladım da faşizme karşı direnen Boğaziçili öğrencilere bile direnişi bırakın, “iktidarın değirmenine su taşımayalım” diyen Kılıçdaroğlu’ndan neden hiç ses çıkmadı?

Faşizme karşı mücadele, sokakta, hakkını arayan öğrencilerin, kadınların, işçilerin yanında olunmadıkça, onların taleplerinden doğru kurulmadıkça böyle açmazların oluşması kaçınılmaz. Milli çıkar deyip diktatörlüğe karşı mücadeleyi erteleyerek / alet olunarak muhalefet yapılamıyor. Sonra gündem saptırıyorlar demenin kimseye faydası yok.

Bizler halkın ekmek, barış, özgürlük özlemleri için mücadeleye devam edelim.

Dipnotlar:

[i] Muharrem İnce’nin tam destek açıklaması manidar. Çoğu ulusalcı eğilimli ve Muharrem İnce’ye yakın isimlerin olduğu “98 eski vekil” açıklaması da durumdan vazife çıkarıp bir pozisyon alma çalışması mı, yoksa daha derin bir operasyonun işareti mi?

[ii] Zanka TV’de dün Amiral Türker Ertürk’ün konuştuğu sırada programcının “şu anda Akşener size zevzek dedi” sözlerine Ertürk’ün, “Şimdi susayım kötü bir laf demeyeyim” tepkisi ilginçti.

[iii] Bu çağrılar sonuç veriyor ve ilginçtir gözaltılar Mavi Vatan doktrinini yazan Emekli Amiral Cem Gürdeniz ile başlıyor.

Bu makale ilk olarak Sendika Org’da yayınlanmıştır.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler