Zorla kaybedilen 11 kişinin akıbetinin sorulduğu Kulp Davası’nda karar verildi. Dava zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle düşerken, dava sanığı dönemin Bolu Dağ Komando Tugayı Komutanı Yavuz Ertürk’ün beraatına karar verildi.
Kamuoyunda Kulp Davası olarak bilinen 8-25 Ekim 1993 tarihleri arasında Diyarbakır’ın Kulp ilçesi ve civarında Bolu Tugayı’nın yürüttüğü askeri operasyonlar sırasında 11 kişinin zorla kaybedilmesi ile ilgili davanın karar duruşması görüldü. Ankara 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında, dönemin Bolu Dağ Komanda Tugayı Komutanı Yavuz Ertürk, “birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik ve cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak”tan yargılanıyordu. Sanık Ertürk duruşma salonunda hazır bulunurken, duruşmayı Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı Milletvekili Abdullah Koç, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, Diyarbakır ve Batman Barosu avukatları da izledi.
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada, savcı mütalaasını açıkladı. Savcı, 24 Mayıs 2018 tarihinde görülen duruşmadaki mütalaasını tekrar ederek, “Davanın zaman aşımı nedeniyle düşmesine, kasten öldürme ve halkı kin ve nefrete sürükleme suçlarından delil yetersizliğinden” dolayı sanığın beraat edilmesini talep etti.
’25 yıldır hukuk mücadelesi veriyorum’
Yaşamını yitirenlerin yakınları, savcının mütalaasına itiraz ederek, sanığın cezalandırılmasını istedi. Yakınlardan Aslan Şimşek, “Bu davanın birçok duruşması görüldü. Sizin istediğiniz bilgi ve belgeler istediğiniz kurumlardan gelmediğini söylüyorsunuz. Size soruyoruz geldi mi gelmedi mi? 25 yıldır hukuk mücadelesi veriyorum. Cezalandırılmasını istiyorum” şeklinde itirazda bulundu.
‘Bu bir devlet politikasıdır’
Ardından duruşma müşteki avukatlarının savunmasıyla devam etti. Müşteki avukatlarından Erkan Şenses, 1993 yılında 11 kişinin gözaltına alınarak kaybettirilmesini, devletin o tarihlerde bölge illerinde uyguladığı bir konsept olduğunu söyledi. Şenses, “Bu dava, 93 yılında devletin terörle mücadele konsepti adı altında yaptığı ve bölgedeki insanlara köyleri boşalttırmak, dehşet duygusu yaratmak amacıyla kamu görevlilerinin işlediği cinayetler nedeniyle açılmış bir dava. Bu bir devlet politikasıdır. Sanığın, 7 Ağustos 2015 tarihindeki ifadesinde ‘Biz 30-32’ye yakın insanı Muş’a teslim ettik’ şeklinde bir beyanı var. Ama nedense 10 Ekim 2015 tarihinde İstanbul 1 Nolu hakimlik ifadesinde kimseyi gözaltına almadığını söylüyor. Sanık ısrarla mahkemeden gerçekleri gizlemektedir. Bolu Tugay Komutanlığı nezdinde sivil insanlar gözaltına alınıyor 15 gün açıkta bekletiliyor” dedi.
‘Mütalanın hukuki bir boyutu yoktur’
O dönemki tanıkların beyanlarına yer veren Şenses, “Kulp Askeri Mahkemesinde tanıklar ‘Askerler bizi gözaltına aldı daha sonra bizi bıraktı ama 11 kişiyi bırakmadı’ şeklinde beyanları var. Daha sonra 11 kişi öldürülüyor. Tanıklardan, yaşamını yitiren 11 kişiden biri olan Mehmet Salih Akdeniz’in eşi Pembe Akdeniz eşine gözaltındayken yemek götürdüğünü ve eşinin kendisine ‘Artık bize ekmek getirme. Bizi öldürecekler’ dediği yönünde beyanı var. Tanıklardan yaşamını yitiren Turan Demir’in annesi Zekiye Demir de oğlunun gözaltında olduğu sürede yemek götürdüğünü ve ‘oğlumun elleri kelepçeliydi. Boş bir alanda bekletiliyordu. O sırada bir telefon geldi oradaki askerlere ve ‘yarın sabah ormana götürüp hepsini öldürün. Oğlum o zaman ağladı’ şeklinde emir verdiğini duyduğu yönde beyanı var. Açık tanık beyanlarına rağmen iddia makamının beraat talep etmesini anlamıyoruz. 11 kişinin cenazeleri 2004 yılında bulunuyor ve kemikleri onlara ait çıkmıştır. AİHM açık bir şekilde bu 11 kişinin Boludağı Tugay Komutanlığı tarafından gözaltına alınıp daha sonra öldürülmelerinin muhtemel olduğunu kabul etmiş ve tazminata mahkum etmiştir. Bu mütalaanın hukuki bir boyutu yoktur” dedi.
Şenses, olayın 90’lı yıllarda bölgede yürütülen devlet konseptinden bağımsız ele alınmaması gerektiğini söylediği sırada mahkeme başkanı tarafından sözü kesilerek müdahale edildi. Şenses, delillerin eksik toplanmadığını, o tarihte operasyona katılmış subayların dinlenmesini istediklerini ve taleplerin mahkeme tarafından reddedildiğini söyledi. AİHM kararının sanığın aleyhine güçlü bir delil teşkil ettiğini söyleyen Şenses, sanığın cezalandırılmasını talep etti.
‘Cezasızlık politikası bu davalar yoluyla ispat edilmeli’
Ardından müşteki avukatlarından Nahit Eren söz aldı. Eren, bölgede 1990-95 yılları arasında ağır insan hak ihlallerinin kamu görevlilerinin devlet gücünü kullanarak sistematik bir şekilde işlendiğine dikkat çekti. Eren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 27 Ekim 2015 tarihinde bölgede davet ettiği kanaat önderlerine “Bazı kesimler olumlu gelişmelerden rahatsız. 90’lara dönülmesine asla izin verilmeyecek. Kirli odaklarla hukuk çerçevesinde mücadele sürecek” yönündeki açıklamasını hatırlattı. Kulp davasının Lice, Kızıltepe JİTEM, Cizre, Dargeçit JİTEM ve Musa Anter ve JİTEM Ana Davası’ndan bağımsız ele alınamayacağını dile getiren Eren, “11 kişi resmi bir gözaltı işlemine tabi tutulmaksızın 15 gün operasyon mahallinde tutularak kaybettirildi. Aradan 10 yıl geçti bir vadide yağmur sularıyla açılan toprakların altında kemikleri, üzerindeki eşyaları ve elbiseleri ile bulundular. Bu devlet eğer cezasızlık politikasından vazgeçtiğini bu davalar yoluyla ispat edemezse bu ülkede toplumsal barışı inşa etmek mümkün değildir” diye konuştu.
Mahkeme başkanı savunmaya müdahale etti
Eren, davanın diğer davalarla benzer olduğunu ve davanın 90’lı yıllarda işlenen cinayetler, zorla kaybettirmelerden bağımsız olmadığını, davanın 90’lı yıllarda yürütülen devlet konsepti bakımından ele alınması gerektiğini söyledi. Eren’in sözü savunmasını yaptığı sırada sık sık mahkeme başkanı tarafından benzer davaların dava ile ilişkisi olmadığı gerekçesiyle kesildi.
‘Tutumunuzu kabul etmiyoruz’
Eren, şunları söyledi: “Vakanın sanık veya komuta ettiği birlik tarafından icra edildiğini dosyada görmekteyiz. Heyetinizin de bu delillere istinaden iddianamedeki atılı suçlardan cezalandırılmasını talep ediyoruz. Aynı zamanda savunma hakkımızı engeller durumundaki tutumunuzu da kabul etmediğimizi belirtmek isteriz.”
Mahkeme başkanı: biz bir dönemi yargılamıyoruz
Avukat Abdullah Zeytun da savunmasına 90’lı yıllarda yaşanan ağır insan hak ihlallerine değinerek başladı. Ancak Zeytun’nun sözü de mahkeme başkanı tarafından kesildi. Mahkeme başkanı Zeytun’a “Biz bir dönemi yargılamıyoruz” dedi.
‘Bir dönemi yargılıyoruz’
Yaşanan kısa süreli gerginliğin ardından savunmasına devam eden Zeytun, “ Evet biz bir dönemi yargılıyoruz. Davanın tanımı zorla kaybedilme davası. Dosyada 11 kişinin yaşamını yitirmesi ile ilgili dava görülüyor ama o dönemde sadece 11 kişi değil bu ve benzeri olaylarda en az bin 250 kişinin üzerinde zorla kaybettirme yaşandı” dediği sırada mahkeme başkanı tekrar müdahale ederek Zeytun’un sözünü kesti. Müdahaleye tepki gösteren Zeytun, “Bu dava o dönem yaşananlardan bağımsız değildir. Biz o dönemi anlatmak istiyoruz” dedi. Mahkeme başkanı da, “ Biz o dönemi yaşadık, anlatmayın” diye karşılık verdi.
Zeytun, savunmasına devam ederek, sanığını cezalandırılmasını talep etti.
‘ Tanık beyanları yeterli’
Avukat Nilay Narman da mahkemeden adalet dilenmediklerini mevcut anayasa ve mevzuata göre sanığın işlediği suçlardan cezalandırılmasını talep etti. Narman, “Açık tanık beyanları, sanığın bu suçu işlediğine en azından azmettirici olduğuna dair tanık beyanları yeterlidir. Meclis raporlarında o dönem bölgede zorla kaybettirilmelere dair birçok tespit yapılmıştır. Bizce bu konuda bir şüphe yoktur. BM’de bu suçlar insanlığa karşı suç işlemek olarak tanımlıyor” dedi.
Sanık avukatı: başarılı bir operasyon
Sözü sanık Ertürk’ün avukatı Arda İşgören aldı. İşgören, 11 kişinin zorla kaybettirildiği Kulp Şenyayla bölgesinde yapılan operasyonun başarılı olduğunu ve hala bölgede bulunan görevlilerin örnek aldığı bir operasyon olduğunu söyledi.
Sanık avukatı provoke etti
İşgören, 2004 yılında bir vadide bulunan ve yapılan incelemeler sonucu kayıp 11 kişiye ait olduğu tespit edilen kemiklere ilişkin, “Kemiklerin nasıl bulunduğu şüpheli, bulduklarını söyledikleri yer bile şüpheli” şeklindeki açıklamasına yakınlarını kaybeden ailelerden tepki ve itiraz geldi. Aileler sanık avukatına “Yalan söylüyorsun” diye tepki gösterirken yaşanan gerginlikten dolayı duruşmaya ara verildi. Duruşma salonuna çıkarılan yakınlardan biri fenalaşarak bayıldı.
Dava düştü
Aradan sonra mahkeme sanık avukatlarının savunmalarını dinledi. Daha sonra kararını açıklayan mahkeme heyeti, davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, sanık Yavuz Ertürk’ün “kasten birden fazla kişiyi öldürme” ve “halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik” suçlarından yeterli delil elde edilmediği gerekçesiyle beraatına karar verdi.
Kaynak / Mezopotamya Ajansı