Devrim ezilip sömürülen yığınlar için aktüel bir gereksinimdir. Devrimin ön koşulu örgütlü devrimci mücadele ve bu mücadeleyi komuta edecek olan örgüt-parti ögesidir. Hiç kuşkusuz ki, bütün bunlarda tayin edici özne kitlelerdir. Partinin kitlelerle birleşmesi, örgütlenmiş kitlelerin devrime kalkışması her devrimin izlediği ve izleyeceği yoldur. ‘’Devrim kitlelerin eseridir! Tarihi yaratan büyük halk kitleleridir!’’ Buna karşın devrimde kitlelerin rolünü açığa çıkaran, bilinçli örgütlü mücadeleye seferber eden, bu mücadeleye önderlik yapan, mücadelenin siyasi doğrultusunu saptayan, devrim planını her aşamada formüle eden, devrim hareketine yön vererek bilinçli yönelime taşıyan üst-yapı unsuru olan siyaset ve siyasetin kurumsal karşılığını temsil eden partidir. Ancak bu partinin dayandığı sınıf niteliği, ideolojik-siyasi argümanları, bilimsel temel ve örgütsel ilkeleri, demokratik yapısı can alıcı önemdedir. Öyleyse bu partinin temel bileşenleri ve insan öznesiyle bağları açısından doğru kavranması şarttır. Bu kavranmadan devrimi omuzlayacak parti niteliği inşa edilemez, devrim geliştirilemez. Zira, kitleleri aydınlatıp bilinçlendiren, örgütleyerek gücünü açığa çıkaran ve her aşamada önderlik rolü sergileyerek devrime kaldıracak olan siyasi formasyon, yalnızca ve yalnızca belirli bir niteliğe sahip olan partidir.
Siyasi doğrultuda, siyasi iktidarın proletarya partisi önderliğinde zor yoluyla ele geçirilmesi, kurulan proleter devlet-iktidar altında barışçıl mücadele ekseriyetine paralel olarak, şiddete dayalı devrimlerin de ilerleme yolunda ekseri bir geçerlilik olarak ele alınıp sürdürülmesi ve bu devrimler vasıtasıyla komünizm yürüyüşünün sürdürülerek komünist toplumun inşa edilmesi perspektifine sahip olmak komünist çizgi ve yönelim açısından yaşamsal bir sorundur. Bir ilke sorunudur. Proleter ideolojiye bağlı biçimlenen komünist ilkelerle vücut bulan proleter devrimci çizgi ile sağ reformist burjuva ideolojik çizgi türevleri arasında en kadim tartışma ve ayrışmadır bu ilke meselesi. Dolayısıyla her komünist devrimci çizginin siyasi iktidara ve onun da ötesinde komünist topluma dönük tasavvuru, istisnasız olarak bu ilkelerle kurgulanmak durumundadır. Zira bu ideoloji ve ilkelerden uzaklaşılması durumunda, ne devrimin gerçekleştirilip iktidarın ele geçirilmesi, ne de iktidarın sürdürülerek büyük özgürlükler toplumuna ulaşılması mümkün değildir. Devrimin gerçekleştirilmesi ve iktidarın ele geçirilmesi mümkün olsa da bu iktidarın elde tutulması ve sürdürülerek amaçlarına ulaştırılması mümkün olamaz. Dolayısıyla gerçekleştirilen devrim ve ele geçirilen iktidarın niteliği tartışma konusu olacağı gibi, devrimin yenilgiye uğrayarak iktidarın kaybedilmesi ya da geriye dönüş sağlanarak burjuva karaktere geçmesi de bir kader ya da rastlantı olmayacaktır. Dünya devrimler tarihi tecrübesinden çıkan ve çıkarılan ders budur. Bu ders ışığında komünist devrimci teori ve çizginin sağladığı tarihsel kazanım işte bu öğreti ve ilkelerdir. Bugünün proleter devrimcileri de somut mücadele ve stratejik yönelimlerinde bu tecrübenin yetkin ilke ve öğretilerine yaslanmak, bunlarda ödünsüz olmak durumundadırlar…
Komünist/devrimci ilkelere sahip olmak önemlidir ama her şey için yeterli değildir. Bu ilkelerin sosyal yaşam ya da pratikte somut araç ve siyasetlerle maddi güce kavuşturulması elzemdir. Bu gücün sınıflar mücadelesi yasasına uygun olarak toplumlar tarihinin ilerletilmesinde devrimci rolünü oynaması şarttır. Dünyayı yorumlamakla yetinmeyip onu değiştirme pratiğinin kılavuzu olan bilimsel teorimiz tam da bunu emreder. Eylem ve irade birliği ilkesi bu bilinçten doğar. Tutarlı olmayan çizgi ampiriktir. Çizgileşmemiş yönelim bölük-pörçük, sistemleşmemiş düşünce dağınıktır. Sağlam halkalardan oluşmayan zincir kırılmalara açık-yatkındır. Pratiğe dökülmeyen teori değiştirme gücünden yoksundur. Siyasetle beslenmeyen strateji donuktur. Örgüte kavuşturulmayan mücadele sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Nihayetinde, devrimsiz mücadele, ilkesiz siyaset, siyasetsiz strateji, stratejisiz taktik ve örgütsüz güç hedefsiz bir hengâme, kaba bir kalabalık ve kaotik gürültüden maluldür. O halde, teoriden pratiğe, sözden eyleme, amaçtan araca, araçtan amaca, hedeften ilkeye, ilkeden stratejiye, stratejiden siyasete, siyasetten taktiğe, mücadeleden örgüte, örgütten güce kadar her halkada birleşerek pekişmiş bir çizgi bütünlüğünü tesis etmek zorunludur. Bu sağlanmadan ya da buna dayanmadan devrimci hedef ve amaçlar hakkında iddia ortaya koymak gerçekte karşılıksızdır.
Komünist parti en ileri sınıfın ideolojisini temsil eden stratejik bir araçtır!
Bilimsel teori ve ideoloji, bunun güdümünde biçimlenmiş siyaset ve strateji, bunların tabi olduğu amaç ve ilkeler, bütün bunlar temelinde ve bütününde biçimlenmiş araç, komünist parti niteliğinde ifade bulmak durumundadır. Komünist parti bu özellikleri barındıran en ileri sınıfın ideolojisini temsil eden stratejik bir araçtır. Bu araç işçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımında kullanacağı en vazgeçilmez ve olmazsa olmaz değerde stratejik bir silahtır. Bu silah olmaksızın proletarya ve emekçi sınıfların burjuva gerici egemen sınıflara karşı savaşımında başarılı olması imkânsız derecede olanaksızdır. Ve yine bu silah olmaksızın, devrimin temel ihtiyacı olan diğer stratejik silahların yaratılması olası değildir. Bundandır ki, Komünist Parti örgütü tayin edici bir araçtır.
Komünist Partinin şu ya da bu nedenle zayıflatılması, şu ya da bu gerekçeyle sulandırılıp yozlaştırılması ya da reddedilmesi, burjuvaziye karşı savaşta proletaryanın silahsızlandırılması demektir. Komünist parti temel özelliklerini tırpanlamak, gevşetmek, erozyona uğratmak, temel niteliklerini sağ-sol sapmalarla bozup iğdiş etmek ya da burjuva ideolojiyle harmanlamak ve onlara açık hale getirerek gerici saldırılar karşısında savunmasız hale getirmek de aynı kapıya çıkar.
Komünist partinin amaç ve ilkelerine sıkı sıkıya sarılmak, strateji ve politikalarını benimsemek yetmez. Aslolan onların hayata geçirilmesidir. Hayata geçirme sorunu doğrudan pratik veya uygulama sorunu olarak araç ve metotlar yeteneğidir. Düşünce kendiliğinden alet üretmez. Plan kendiliğinden başarıya ulaşmaz. İnsan yeteneği ile birlikte araç ve yöntemlerin devreye girmesi şarttır. Yani, teorik işlevin yanında pratik işlevin devreye girmesi de zorunlu olandır. Araç ve metotlar amaç ve ilkelerden bağımsız olmamak kaydıyla pratik işlevin yegâne unsurları ve doğrudan koşulların ihtiyacına cevap veren öğelerdir. Her araç belli bir ihtiyacın karşılığıdır ve bu ihtiyacın buyurduğu özelliklerle donatılıdır. Her çelişki kendine özgü spesifik bir metotla çözülür. Bunun gibi her araç da çözeceği çelişkiye uygun ya da göreceği işleve uygun şartlarla anlamlıdır. Aracın ihtiyaca cevap vermesi böyle mümkün olur. Adı komünist parti de olsa, eğer demokrasiden yoksunsa ya da disiplinden yoksunsa işlevini görmesi iddia edilemez. Komünist partinin temel örgütlenme ilkesi, buna göre biçimlenen demokrasi ve disiplin anlayışı, bunlarla biçimlenen işleyiş ve çalışma tarzı vb gibi uzuvları olmaksızın işlevini görmesi düşünülemez, bu özellikleri benimsenip uygulanmadan onun amaç ve ilkeleri ya da strateji ve siyaseti hayata geçirilemez.
Komünist Parti amaç karşısında ve amaca giden yolda kullanılan bir araç da olsa, onu stratejik, tayin edici yetkinlikte olmazsa olmaz bir şart kılan, son tahlilde diğer araçlardan çok daha hayati öneme kavuşturan temel niteliği onun doğrudan insan öğesinden oluşmasıdır. O, bir dünya görüşü, bu dünya görüşüne bağlı amaç ve ilkeler, siyasi tasavvur ve hedefler, plan ve strateji-siyasetler gibi bir dizi yapısal özellikler içeriğine sahip bir araç olmakla birlikte, cansız maddeden teşekkül alelade bir araç değil, insandan, insan yetenekleri ve yaratıcılıklarından teşekkül olan bir araçtır. O, işçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımında kullandığı biricik araç örgüttür yüklemiyle ve siyasi iktidarın ele geçirilip komünizm yürüyüşünün sürdürülmesi görevinde oynadığı mutlak rolle, yaşamsal önemde olduğunu yeterince kanıtlamaktadır.
Proleter sınıf ideolojisi, teorisi ve bilimini devrimci sınıf mücadelesi pratiği içinde birleştiren insan öğesinin bizzat çark dişlisi, motoru ve beyin yapısını oluşturduğu canlı bir organizmanın paha biçilmez bir araç olduğu kendiliğinden sabit iken, canlı organizma olan bu insan merkezli aracın tüm muntazamlığına karşın çelişkilerden de muaf olmadığı-olamayacağı unutulamaz. Bu anlamda not edilmesi gerekir ki, insanın çelişkileri insandan yapma parti denilen bu canlı organizmaya, bu canlı organizmanın tarihsel olarak koşullanmış tezatları da onu oluşturan insana bulaşır-yansır. Karşılıklı bu yansımanın esas tarafı inandır. Bahis konusu insan sınıfsal bir varlık olup sınıf etkileşimine karşı mutlak dirençli aşıya sahip değildir. Olmadığına göre, yaşadığı sınıflı toplumun kültür ve ideolojinden etkilendiği oranda bu alışkanlıkları vb parti organizmasına taşır. Parti içinde iki çizgi ya da ideolojik mücadele doğru-yanlış zemininde kesintisiz olarak cereyan eder. Doğru-yanlış mücadelesi olarak rüşeym halindeki bu mücadele doğru metotlarla ele alınmadığında takdirde farklı niteliğe bürünerek yıkıcı tahripkâr sonuçlara yol açar ve belli koşullar altında açık bir sınıf mücadelesine dönüşür. Kültür devrimleri, geriye dönüşler, parti içinde sağ-sol çizgiler ve iktidar koşullarında yeni burjuvazi gerçeği tam da bu zeminde karşılık bulur. Böyle de olsa, bütün bu tezatlarla mücadele daha sağlam donatılmaya muhtaç olsa da yine parti aracıyla ve elbette ki, son tahlilde kitlelerle birlikte yürütülmek durumundadır. Kısacası insan yine merkezde, yine tayin edici faktördür. İnsanın bilinçli dinamik rolü; işte bütün ‘’sır’’ buradadır. Gericiliği yaratan da yıkan da insandır. Lakin gericiliğin kaynağı olan insan ile gericiliği yıkan insan arasında temel fark vardır ki, bu fark sınıf niteliğinden bağımsız değildir. Ancak saf ve arı bir sınıf kişiliği sınıflı toplumlar aşamasında olanaksız derecede zordur. O halde bu saflığa ulaşmak ve bu saflık zemininde gericiliğin kökünü kazıyarak sözü geçen sınıf orijinli tezatları ortadan kaldırmak büyük bir sürecin-mücadele tarihinin işidir. Yani, komünist toplumun eşiğine kadar devam edecek bir mücadele sürecidir bu. Bütün bunlar gösterir ki, bu süreç boyunca ilerlemenin yolu veya bu sürece ulaşmanın objektif gerçeği, oraya kadar bu mücadelenin sürdürülmesi ve bu süreç boyunca mücadele içinde olmanın kaçınılmaz olarak gündemde olacağıdır. Bunu kavrayarak pozisyon almak bugünün ideolojik mücadelelerini doğru ve/veya doğru yöntemlerle ele almanın da anahtarını edinmektir. ‘’Çelişkisiz, mücadelesiz bir yaşam yoktur’’ sözü bu derinliği anlatan doğrudur. Bunun kavranarak uygulanması hayatidir.
Siyasi mücadele ile ideolojik mücadele asla birbirbirine karıştırılamaz!
Metot diğer unsurlarla birlikte belirleyici etkiye sahiptir ki, kavrayışın doğru metot-yöntem sorununda da sağlanması şarttır. Çelişki ve sorunların varlığı ters ya da aşılmaz bir durum değildir. Bilakis çelişki ve bu zemindeki mücadele gelişmenin dinamiğidir. Ancak, mücadelenin doğru-devrimci, amaçlara dönük olmak kaydıyla doğru yöntemlerle uygulanması zorunludur. Aksi halde çelişki ve sorunlar gelişmenin değil, gerilemenin dinamiği haline gelir, gelebilirler. Doğru yöntemle çelişkilerin çözülmesi mümkünken, hatalı yöntemler çelişkilerin büyütülmesine yol açarlar. Burada en temel sorun siyasi mücadele ile ideolojik mücadelenin birbirine karıştırılmasıdır. İç ideolojik mücadelenin düşmana karşı mücadeleden öne çıkarılması biçimdeki yaklaşım da aynı hatanın sürdürülmesidir. Daha ayrıntıda ideolojik mücadelenin zemininden taşırılarak örgütsel tutuma dönüştürülmesi, teşhir-karalama-deşifrasyon düzeyinde son derece olumsuz mecraya taşınması, yoldaşlık ilişkileri ve birliği zedeleyen yaklaşımlara vardırılmasıdır. Bütün bunlar istenilen devrim ve parti gerçekliğine aykırı olarak negatif sonuçlara hizmet etmekte, devrimci enerjiyi pasifleştirip törpülemektedirler.
Oysa bugün daha ağır ve pervasız faşist baskılarla hükmeden açık faşizm koşulları altında bulunuyoruz. Bu koşullar kendi kurum ve mevzilerimizi daha da sağlamlaştırmaya, daha doğru yöntemlerle devrimci dinamiği besleyip büyütmemizi dayatmaktadır. Ağır bedel ve büyük emekler pahasına elde edilen kazanımların basit sebeplerle yıkılmasına değil, korunmasına kenetlenilmektir doğru tavır. Kurum ve kazanımlarımızın zayıflatılması ve yoldaşlarımızın zayıflatılması son tahlilde çalışmalarımızın ve partinin zayıflatılmasıdır. Biçimsel veya ilkesel olmayan hata ve eksiklikler gerekçe edilerek ve ideolojik mücadele adına kendimizle mücadeleyi esaslaştıramaz, bu mücadeleyi yıkıcı boyutlara taşıyamayız. Parti bilinci, devrim bilinci ve kaygısı, ne küçük sorunlara, ne küçük hesaplara ve ne de bencil anlayış ve anlamsız hırslara heba edilemez. Devrimci sorumluluk, görev ve tarihsel yükümlülükler unutulamaz, bencil çıkara kurban edilemezler. Yanlış, hata vb adına kendimizle mücadeleye harcadığımız enerjiyi düşmana karşı kullanmayı tercih etmek, siyaseten de devrimci anlayış gereği de doğru olanıdır. Devrimcilik adına, devrimci çalışma adına ve ideolojik mücadele adına aymazca kurumumuzu-kendimizi zayıflatma pozisyonuna düşemeyiz. Parti ve devrim bilincinde aşınmaların olduğu ne yazık ki bir gerçektir. Metotta ciddi sorunlar olduğu bir gerçektir. Komünist anlayışın parlatılıp paslarından kurtarılarak doğru yöntemlere bağlı kalmanın özellikle bugün önemli bir ihtiyaç olduğu görülmelidir.