Baskı, zulüm ve sömürü üzerine kurulu olan ‘’TC’’ devleti aynı faşist ve gerici genetik kodlarını kuşanarak varlığını halklar üzeninde zor aygıtıyla tahkim ederek bugünlere kadar gelmiştir. Aynı faşist ve gerici genetik kodları kuşanan Erdoğan/AKP iktidarı da bu çizgiyi ve siyasal paradigmayı yeni Osmanlıcılıkla harmanlayarak daha da pekiştirmiştir. Sonuç olarak kuruluşundan günümüze kadar ‘’TC’’ devletinin genetik kodları olan tek devlet, tek millet, tek inanç ve tek dil ile malul faşist geleneği çeşitli tarihsel süreçlerde değişik biçimlere bürünse de özünden hiçbir şey kaybetmeden varlığını sürdürmüştür.
Bir devlet geleneği olarak işkence ve gözaltında katletme siyaseti
‘’TC’’ devleti gerici ve faşist iktidarını ayakta tutmak için çeşitli ulus, milliyet, cinsiyet ve inançlardan halklar ve halkların öncü devrimci, demokratik, ilerici ve komünist güçleri üzerinde zorbalığı hiç eksik etmemiştir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin gelişen her mücadelesi ve hak alma talebi zorbalık ve kanla bastırılmıştır. Bu anlamda ‘’TC’’ devletinin tarihi aynı zamanda soykırımlar, katliamlar ve zulüm tarihidir. ‘’TC’’ devletinin kuruluş mayasında mazlum halkların, aydınların, devrimcilerin ve komünistlerin kanı vardır. Dolayışı ile burjuva cumhuriyet ve burjuva aydınlanmacı çizgi ile kendini var eden sözüm ona devrimci ve hatta kendini komünist olarak niteleyenlerin burjuva faşist cumhuriyeti aklama ve güzellemeler düzerek sahiplenmelerinin bilimsel sosyalizm teorisi nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
‘’TC’’ devletinin halklar ve öncüleri üzerindeki zor ve sindirme politikalarının en kirli araçlarından birini işkence ve gözaltında katletme oluşturmaktadır. Ki Türkiye-Kuzey Kürdistan’da işkenceye uğramayan, süngü ve copla tanışmayan neredeyse kimse yoktur. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek bir devlet geleneği olan işkence sonucu binlerce, on binlerce kişi katledilmiştir. Özellikle toplumsal ve ulusal kurtuluş mücadelesinin yükseldiği süreçlerde işkence ve gözaltında katletme kirli siyaseti egemenlerin en etkili siyaseti halini almıştır. Bu süreçlerde yüzlerce, binlerce devrimci, komünist ve yurtsever gözaltına alınarak ve işkencelerden geçirilerek katledilmiş ve kaybedilmiştir. Yüzlerce kişinin cenazelerinin hala nerede olduğu bilinmemektedir. En uzun hak arama mücadelelerinden biri olan ve 800’üncü haftayı bulan Cumartesi Annelerinin görkemli direnişi tamda bu zeminde doğmuştur.
Devletin gözaltında katletme siyasetinin kamuoyu tarafından teşhir olmasında ve hak arama mücadelesinde simgeleşen devrimcilerin başında Hasan Gülünay, Hüseyin Toraman, Talat Türkoğlu, Rıdvan Karakoç, Ayşenur Şimşek ve Hasan Ocak gelmektedir.
İşkencelerde direniş manifestosunu bayraklaştıran bir komünist; Süleyman Cihan
İşkence ve gözaltında katletme ile özdeşleşenlerin başlıcalarından biride Süleyman Cihandır. 12 Eylül askeri Faşist Cuntası koşullarında devrimci mücadeleyi omuzlayan ve faşizme karşı direniş geleneğini ilmik ilmik ören komünist/devrimcilerin başında Süleyman Cihan gelmektedir. Ki bu durumu iyi bilen egemenler ve onların cellatları Süleyman Cihan’ı yakalamak için adeta sürek avı başlatmıştır. Afişli resimleri neredeyse ülkenin her tarafında asılarak hedef haline getirilmiştir. Bu sürek avı sonucunda Süleyman Cihan 29 Temmuz 1981 günü Edirne’den İstanbul’a yolcu otobüsü ile seyahat ederken İstanbul yakınlarında siyasi polis tarafından gözaltına alınır. İşkence ile özdeşleşen İstanbul Gayrettepe’ye götürülen Süleyman Cihan burada günlerce vahşi işkenceler gördü. Ailesi ve avukatların tüm girişimlerine rağmen gözaltında olduğu kabul edilmez. Aile, avukatları ve demokratik kamuoyunun ısrarlı yürüttüğü mücadele ve çaba sonucu Süleyman Cihan’ın gözaltına alındığı ve işkenceyle katledildiği 85 gün sonra öğrenildi. Cihan’ın kimliği bilinmesine rağmen ‘’Meçhul kişi’’ olarak kimsesizler mezarlığına gömüldüğü açığa çıktı.
Gözaltında olduğu ve vahşi işkenceler altında katledildiği tanık beyanları başta olmak üzere demokratik ve insan hakları kurumları tarafından açığa çıkarılmasına ve açılan davalar bugüne kadar devam etmesine rağmen somut hiçbir gelişme ve sonuç açığa çıkmamıştır. Süleyman Cihan’ın işkence ile katledilmesinde birinci dereceden sorumlu olanlar bilinmesine rağmen haklarında şimdiye kadar hiçbir hukuki soruşturma vb. yürütülmemiştir. Süleyman Cihan’ın işkence ile katledilmesinde birinci dereceden sorumlu olanların başında dönemin İstanbul Emniyet 2. Müdürü Mehmet Ağar gelmektedir. Mehmet Ağar yüzlerce devrimcinin işkence ve gözaltında katledilmesinde birinci dereceden rol oynayan isim olarak bilinmektedir ve hakkında açılmış yüzlerce dava bulunmaktadır.
Süleyman Cihan için ailesinin ve Cumartesi Anneleri’nin hak arama mücadelesi hala sürmektedir.
Süleyman Cihan katledildiğinde MKP önceli TKP(ML)’nin ikinci genel sekreteriydi. Komünist önderi İbrahim Kaypakkaya’dan devraldığı ‘’ser verip sır vermeme’’ geleneğini işkencehanelerde bayraklaştıran ve “işkencehanelerde kızıl direnme ruhunu kuşan” geleneğini bayraklaştırarak ölümsüzleşen komünist önder Süleyman Cihan’ın 39’ncu ölümsüzlük yılında devrimci hatırası önünde saygıyla eğliyoruz. Süleyman Cihan ve yüzlerce devrimcinin katledilmesinde sorumlu olan burjuva faşist sisteme karşı mücadele ve hesap sorma bilincimiz asla kararmayacaktır.