HDP’nin kurucu MYK üyesi, eski İzmir Milletvekili Müslüm Doğan seçimden kısa bir süre sonra partisinden istifa etti. Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın haberine göre, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası kurulan seçim hükümetinde Kalkınma Bakanı olarak da bir süre görev yapan Doğan istifa nedeni olarak parti içindeki “oligarşik yapı”yı gösterdi.
Gazete Duvar’ın röportajın’da soruları yanıtlayan Müslüm Doğan soruları şöyle yanıtladı;
Ne zaman istifa ettiniz?
Seçimlerden sonra 12 Temmuz’da istifa ettim. Dilekçemde sadece, “Gördüğüm lüzum üzerine partiden istifa ediyorum. İlgili mercilere bildirilmesi hususunda rica ederim” ifadeleri vardı. Bu da bir tepkiydi aslında. Seçim sonrası bir değerlendirme yapılması gerekiyordu. Ancak ne ben ne de aday gösterilmeyen, seçilmeyen diğer vekil arkadaşlarım bir toplantıya çağrılmadı. Bu partinin kurucu MYK üyesiyim. Bu partinin paradigması dahil, bu siyasetin ileri noktalara taşınması için emek veren bir insanım. Kimse aramadı. “Nedir, konuşalım” denilmedi.
‘Partide oligarşik bir yapı oluştu’
Peki, kurucu MYK üyesi olduğunuz partiden neden istifa ettiniz?
Partinin paradigması konusunda zerre kadar kuşkum yok. Ama burada ortaya konan paradigmayı ileri süreçlere aktarabilecek kadrolara güven meselesi önemli. Parti içinde bir oligarşik yapı oluştu. Bu oligarşik yapı partinin demokratikleşmesine, parti paradigmasının gelişmesine olanak vermiyor. Parti içi eleştirilerimiz ciddiye alınmıyor.
Oligarşik yapıdan kastınız nedir?
Bu, demokratik teamüllerin dışında, sözümona siyasi bir irade kendi adına, paradigma dışında, partinin politikası dışında, genel siyaset dışında davranarak kendi iktidarcı anlayışının egemen kılınmasıdır. Bu benim tarafımdan kabul edilecek bir durum değildi.
“Oligarşik yapı” nelere yol açtı?
Parti organlarının seçimi, grup başkanvekillerinin seçimi örnek. Bu arkadaşlarımız yetenekli olabilir. Eğer demokratik bir yapıysanız o arkadaşların yeteneklerini heyete sunmalısınız. Siyaset tarzını, yeteneklerini paradigmaya faydalarını anlatmalısınız. Ama siz bunu dışarıda oluşturup dayatırsanız biz bunu kabul etmeyiz. Kadının özgürleşmesi Kürtler açısından son derece önemlidir. Bu konuda demokratik bir devrim yaşanmıştır. Ama kadın hareketi açısından karar mekanizmalarında, “bizim kararımızı kimse tartışamaz” tutumu son derece yanlıştır. Örgütler içinde kadın kolları vardır ama irade oluşurken böyle bir ayrım söz konusu olamaz. Dayatma usulü siyaset tarzı kabul edilemez.
‘İfade vermemek doğru değildi’
Başka eleştirileriniz var mıydı?
Bu hastalıkları dile getirirken, bu oligarşik yapıdan çok partinin içindeki öncü kadroların parti içindeki söz, karar, yetki konusunda etkili insanların mevcut hukuk sisteminin demokratikleşmesi yerine onu reddetmesini de çok doğru bulmadım. Bu eleştirileri ben yaparken ‘makyevalizmle’ suçlandım. Mevcut hukuk sisteminin demokratikleşmesi çabası içinde yer almak var, bir de onu kabaca reddetmek var. Kabaca reddetmek bir siyaset tarzı, demokratik parlamenter sistem içindeki siyaset kurumunun tavrı olamaz.
Dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekillerinin ifade vermeye gitmemesi tavrına dönük mü bu eleştiriniz?
Tabii ki. Mahkemeleri reddetmesi. Sonra ne oldu, gidip ifade verildi. Bu doğru bir siyasi tavır değildi. Siyasi tavır mevcut hukuk sistemini reddetmek değil, onun demokratikleşmesini sağlamaktır. O zaman parlamentoda siyaset yapmayacaksınız. Halka sunduğu paradigma ile çelişkili bir durum söz konusu. Bu ülkenin demokratikleşmesini istiyoruz, ortak vatan diyoruz. Birlikte yarattık bu ortak vatanı, diyoruz. Bir demokratik ulus yaratalım, biz bir ulus olmuşuz, diyoruz. Bin yıllık bir arada yaşam deneyimimiz var. Bu ulusun altında halklar olarak da özgürleşme mücadelesi çok doğru bir mücadele. Ama demokratik ulus tanımı yaparken bazı şeyleri reddederseniz o zaman demokratik süreçlere hizmet etmezsiniz. Mesele buydu.
‘Milletvekiliyken de eleştirdim’
Tüm bu konularda eleştirileriniz karşılıksız kaldığı için mi istifa ettiniz?
Tabii. Bu oligarşik yapıya karşı eleştirilerimiz dikkate alınmadı. Bu parti içinde demokratik yapılar zorlandı. Benim yaptığım siyaset tarzı gittikçe kuşatıldı. Bu kuşatılmışlıkta yarar göremedim. Sosyal medyada, “Milletvekili seçilemediniz eleştirmeye başladınız” diyenler var. Hayır, ben milletvekili iken de bu eleştirileri yaptım.
HDP’deki sıkıntılarda son 2-3 yılda yaşanan çok sayıda gözaltı, tutuklamanın etkisi yok mu?
Parti paradigması doğru ama pratiği yanlış. Siyaseten bir zihin bulanıklığı var. Yeni politik hat açmada bir zihin bulanıklığı var. Bu bulanıklık, bu siyaset tarzı mevcut süreci aşmamıza olanak vermiyor. Kadrolar üzerinde evet sıkıntı olabilir ama bunu ülkede demokratik siyaset yapan tüm partiler hissediyor. CHP üzerinde de var. Sosyalistler üzerinde de var. Dışarıdaki insanlar üzerinde de baskı var. Mücadele demokratik kurallar içinde gittiğinde bunlar karşılanabilir.
‘Parti yamalı bohçaya benziyor’
Bu arada sistem değişikliği yaşandı. Bunun parti üzerindeki etkisi ne oldu?
Devlet 15 Temmuz sonrası tüm demokratik süreçlerden uzaklaştı. Cumhuriyetin birikimi, değerleri yok edildi. Biz siyasal İslam dediğimizde havaya zıplıyordu arkadaşlar. Ama kurulan siyasal İslamdır. Meclis’teki konuşmalarımda bu sistemin siyasal İslam olduğunu, Cumhuriyetin birikimlerine, değerlerine karşı olduğunu, cumhuriyetin halklar için aslında önemli bir rejim olduğunu, bunun değerini bilmemiz gerektiğini, o nedenle cumhuriyetin yaşaması için cumhuriyetin demokratikleşmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. Şöyle bir şey söylesem haksızlık olur mu bilemiyorum. Paradigma doğru ama oy istemeye gittiğinizde parti yamalı bohçaya benziyor. Siyasal İslamcıları küstürmeyin, muhafazakarları küstürmeyin, egemen Sünnileri küstürmeyin. İşte şunları, bunları küstürmeyin. Böyle bir siyaset tarzı olamaz. İleri batılı ülkelerdeki siyaset kurumlarının parti programlarını incelediğinizde düzgün bir hat görürsünüz. Yamalı bohçaya benzeyen ideolojik bir yapılanma hiçbir partiye yarar getirmez.
‘Demirtaş olmasa baraj aşılamayabilirdi’
HDP’nin bu tarzıyla o paradigmasını güçlendirecek pratiği ortaya koymadığı sürece siyasette egemen olma şansı yoktur. Her zaman böyle oy alma şansınız yok. “Biz parlamentoya girmezsek şöyle olur” gibi. Bu doğru bir siyaset tarzı değil. O zaman Aleviler diyor ki, ‘Yine mi kandırıldık?’ Parti içindeki tartışmalara bakalım. Selahattin Bey’in çok önemli bir birikim olduğunu burada ifade etmek isterim. Kürt siyasi hareketinin demokratik zeminde yaptığı siyasetin en önemli figürüdür Demirtaş. Siz o değeri parti organları içinde eleştirebilirsiniz ama dışarıda eleştiremezsiniz. Selahattin Bey olmasaydı yüzde 10 barajın aşılması mümkün olmayabilirdi. O değerin korunmasını, paradigmaya sahip olmanın da bir ölçüsü olarak görüyorum. O paradigmayı en iyi anlatan Selahattin Demirtaş’tı.
HDP tüm bu eleştirilerinize karşın yüzde 11’i geçti.
Bu siyaset kurumunun bu kadar çelişki, zaaf içinde olmasına rağmen halkın ulaştığı bilinç düzeyiyle ilgili. AKP’nin kurduğu siyasal İslama karşı topyekun mücadele içinde HDP’nin son anda geliştirdiği, “Biz girmezsek AK Parti şu kadar alacak” siyaseti etkili oldu. Bu doğruydu da. Parlamentoda HDP’nin olması demokrasi adına çok önemli bir kazanımdır. HDP ve HDP gibi partiler olmalı. Güçlü bir CHP’nin de olması gerekiyor bundan sonra. CHP eğer ileri batılı ülkelerdeki sosyal demokrasi düzeyine ulaşma çabasını netleştirirse çok önemli bir taleple karşı karşıya kalabilir. Ama bugünkü siyaset düzeyi bundan uzak.
‘Ezilen ulus psikolojisi aşılmalı’
HDP ne yapmalı bu durumda?
HDP Türkiye’deki siyasi hareketler açısından baktığımızda önemli bir birikim. Her şeye rağmen ayakta duruyor ama paradigmasının hayat bulması için de yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Bu oligarşik yapıyı yıkıp daha demokratik bir yapıya dönüşmesi durumunda Aydın’da da, Çankırı’da da, Çorum’da da, Trabzon’da da çok farklı bir destek ve katkı beklenebilir.
Egemen ulus ile ezilen ulus psikolojisini de yeniden değerlendirmek lazım. Şimdi HDP ezilen ulus psikolojisi ile hareket ediyor. Bunu yıkmamız lazım. Partinin yeniden bir ulusal şekillenmeye ihtiyacı var. Ezilen ulus psikolojisi ile hareket edemeyiz artık. Biz halklar eşit ve demokratik bir geleceği inşa etmek istiyorsak bir kere bir özgüvenimiz olacak. Ezilen ulus psikolojisinden kurtulacağız. Trabzon’daki bir yurttaşımızla Siirt’teki bir yurttaşımızın hiçbir farkı olamaz. Son seçim sürecinde bir tepki de gelişti. Kürt coğrafyasında, örneğin Hakkari’de 10 yıl sonra HDP milletvekili kaybetti, AK Parti 1 milletvekili çıkardı. Şırnak’ta, Siirt’te oldu. Şimdi siz paradigma ile oynamışsınız, paradigmanın gerçekleşmesi için yeterince çaba sarf etmiyorsunuz. Ezilen ulus psikolojisini aşmadığınız sürece siyaset kurumlarında gelişme olanağı yok.
Bundan sonra sizin yol haritanız ne olacak?
Ben aydın, demokrat, yurtsever bir insan olarak genel toplumsal muhalefet içinde mücadelemi sürdüreceğim. Bu paradigmanın gelişmesi için de elimden geldiğince katkı sunacağım. Eleştirilerimi sunmaya devam edeceğim. Siyaset hayatımızın bir parçası. Karşımızda siyasal İslam olarak yeni bir devlet yapılanması ile karşı karşıyayız. Siyasal İslamla ilgili eleştirilerim HDP’yi zayıflatma, HDP’yi zaaf içinde görme anlayışı ile ilgili değil. Devlet yeni bir ideolojik tercihte bulundu. Siyasal İslam devletin resmi ideolojisidir. Bu ideolojiye karşı doğru konumlanmak, doğru bir cephe oluşturma siyaseti bizim vazgeçilmez durumumuzdur. Onun için bir birey, yurttaş olarak mücadeleme devam edeceğim.