Gerici de olsa savaşın gücü ekonomi ve siyasetin gücünü aşıyor. Siyasetin savaş niteliği diğer siyasetlerden üstün olmakla birlikte, yumuşak güç denilen ekonomik güç siyasetinden de açık ara üstündür. Ekonomik güç eksenli ambargo-yaptırım vb. gibi ekonomik güç siyasetinin genellikle savaş saldırganlığından önce gündeme gelmesi ve ekonomik gücün etkisiz kalmasından sonra açık askeri savaş ve saldırganlıklara başvurulması bunu gösterir. Ekonomik güç ve baskının çözemediği sorunlar savaş saldırganlığıyla çözülmektedir. Aynı şekilde savaş niteliğine bürünmemiş siyaset de genellikle sorunlar karşısında bocalamakta, başarısız kalarak savaşı davet etmektedir. Sava siyasetin çözemediği sorunları çözerek rüştünü ispatlamaktadır. Gerici işgal-ilhak ve savaş saldırganlıklarının eksilmeyen temposu bundandır, savaşın tayin edici güç olduğunu doğrular…
Savaş ister gerici olsun, isterse devrimci olsun, her iki nitelikte de en etkili ve en üstün çözüm gücüdür. Ne ki, gerici savaşın çözümü tırnak içi bir çözümdür. Gerici çözümdür, gerici çıkarları ve kendileri lehine bir çözümdür. Bütün gerici savaşların tarihi bunu gösterir. Bugünkü işgalci saldırganlık ve emperyalist dalaş da bunu teyit eder.
Devrimci savaşla gerici savaş arasında temelden fark vardır. Gerici savaşlar haksız savaşlardır ve çözümleri de bundan bağımsız değildir. Sorunları gerçekte çözmez, en iyi ihtimalde ertelerler. Çözüm adına çözümsüzlük üretir, daha büyük haksızlık ve sorunları doğururlar. Bütün gerici savaşların tarihi bir kez daha gösterir ki, gerici savaşların çözümü dünya halkları ve mazlum ulusları nazarında geçerli ve meşru değildir. Devrimci savaşlar ise haklı savaşlardır. Gerici savaşların tam tersine gerçek çözümlere ulaşır, sorunları ve çelişkileri çözer, erteleyerek büyütmez. Dünya proletaryası ve halkları ile mazlum uluslarının çıkarlarını temsil eder. Dolayısıyla bu dünyanın desteğini alır, bu dünyanın nazarında meşrudurlar.
Bütün bunlardan yola çıkarak şu sentezlere ulaşabiliriz: 1)- Ekonominin belirleyici olduğu görüşü salt iç çelişkiler zemininde ve evrimci yol olarak doğrudur ama uzlaşmaz siyasi çelişki ve devrimci değişim siyaseti açısından yanlıştır. Tam da bundandır ki, ekonomi ve alt-yapının belirleyiciliği yanında, belirli koşullar altında dış etkinin ya da üst-yapının belirleyici olduğu şeklindeki Maoist tez doğrulanarak kılavuz alınması gerekendir. 2)- Tamamen uzlaşmaz olan ve siyasi iktidar sorununda kilitlenen iki düşman sınıf arasındaki çelişkisinin çözümü mutlaka zor-şiddet ve savaş metoduyla mümkündür. Bunu yadsıyan her teori boş bir safsatadan ibarettir. 3)- Devrimci savaş gerici savaşların panzehiridir. Bir savaş gerekçesi varsa, bu devrimci savaşa gerekçedir, devrimci savaş devreye girmelidir.
Bunlar yeni tespit ya da sentezler değil, sadece somut pratik tarafından yeniden kanıtlanarak doğruluk kazanan genel devrimci teorinin bilinen içerikleridir. Sağ tasfiyeci eğilim ya da buna denk gelen pratik sorunlar genel teorinin bu prensiplerini hatırlatmayı gerekli kılarken, burjuva ideolog ya da demagoglardan liberal yaftalı simalar öncülüğünde “sol arayışlar”, “solda çıkış arayışları” kılıfıyla gündeme sürülüp devrimci teoriyi sağdan sulandıran burjuva tasfiyeci ideolojik saldırıların yarattığı kafa karışıklıklarına dikkat çekmek için de gereklidir bu devrimci ilke hatırlatmaları.
Ve elbette, gerici işgal saldırganlığı ve emperyalist dalaşın yol açtığı katliamcı sonuçlara karşı, devrimci savaşın meşru olarak devreye girmesinin zorunluluğu için, gerici savaş ve işgal saldırganlığının meşru olmamakla birlikte çözüm olamayacağı için, bu gerici saldırganlığın gerçek yüzünün teşhir edilip devrimci savaş cephesinden yanıt olmak için bu devrimci ilkeleri tekrarlamak ihtiyaçtır.
Erdoğan iktidarı gerici savaş-işgal saldırganlığıyla ne yaptı, nelerle karşı karşıya kalacak? Gerici savaşların sorunlara gerçek anlamda çözüm getiremeyeceği, en iyi ihtimalle gerici çıkarlara dayalı geçici çözümler getirip esasta sorunları çözmeyerek erteleyeceği ve daha büyük sorunlara yol açacağını, bu anlamda çözümlerinin tırnak içi çözümler olduğunu söyledik… İşte bütün bunlar Erdoğan iktidarının gerici işgal ve savaş saldırganlığı için birebir geçerlidir. Öte taraftan, bu gerici savaş ve saldırganlıkların devrimci savaşlarla yanıtlanmaları gerektiğini söyledik. Bu da kesinlikle Erdoğan iktidarının gerici işgal saldırganlığına karşı tavır açısından doğrudur… Erdoğan iktidarı işgal saldırganlığıyla gerici iktidar çıkarları için geçici olarak pozitif bir atmosfer yarattı. İcazetlerle de olsa, emperyalist efendilerine ciddi tavizler vererek de olsa, hedeflediği şekilde işgal hareketini gerçekleştirdi ve geçici de olsa kısmi sonuçlar da elde etti. İç siyaset açısından bir başarı sağladı ki, bütün gerici sınıf kliklerini yedekledi… Emperyalist baş aktörleri devreye sokmayı, onlar tarafından muhatap alınmayı ve onlarla anlaşmalar yapmayı başardı. Bunlar nispeten Erdoğan’ın kazanımları veya yaptıkları-başardıkları olarak değerlendirilebilir.
Bunları yaparken, başka ne yaptı ve ne oldu? Dünya tarafından tepkiyle karşılandı, teşhir olarak yalnızlaştı, haklı olarak işgalci unvanı aldı, katliam ve sürgün göçlerin müsebbibi oldu, devrimci dünyanın nefretini kazandı, dünya ölçeğinde olmayan itibarını daha derinden yitirmiş oldu. Kürtlere zulüm edip katliam uygulayan bir barbar olduğunu bir kez daha teyit etti. Katliamcı karakterine işgalciliği de ekledi… Türkiye-Kuzey Kürdistan halkları, mazlum ulus ve tüm ezilen kimlikleri Erdoğan iktidarına öfkeyle dolmuştur. Savaşın siyasi baskı, katliam ve ekonomik faturasını ödeyenler hesabını da soracaktır…
Bu kadarı da yetmez. İşgal saldırganlığında bulunmak için emperyalist efendilerine gizli anlaşmalarla büyük tavizler vererek altından kalkamayacağı yükümlülükler alıp kendisini açmazlara soktu. Girdiği işgalci savaş zemininde daha büyük savaş tehditleriyle karşı karşıya geldi, girdiği savaş batağında nereye evrileceği belli olmayan gerici bir serüvene yol almış oldu. ABD emperyalizmine de Rusya emperyalizmine de yuları kurtaramayacağı biçimde kaptırdı. Bu labirentte nelerle karşılaşacağı meçhul olmakla birlikte, her şey göze alarak uğruna savaş çıkarmaktan bile sakınmadığı o kanlı iktidarını yitirmekle doğrudan yüz yüzedir. İşte Erdoğan iktidarı yaptıklarıyla bunu da yaptı, yani içinden çıkamayacağı bir maceraya girdi ve iktidarı kaybetmekle yüz yüze geldi…
Suriye ve (Kürtler de dahil) dar bölgede ABD emperyalizmi ile Rusya emperyalizmi esasta anlaşmış ya da belli politikaları temelinde bir uzlaşmaya varmış durumdadır. Erdoğan iktidarı Suriye’de de Rojava‘da da bu duvarla karşı karşıyadır ve daha fazla karşı karşıya kalacaktır. Ne ABD emperyalizmiyle, ne de Rusya emperyalizmiyle “kurtlarla dans” edemeyeceğini yaşayarak görecek, geç kalmış da olsa sonunda öğrenecek Erdoğan. Emperyalistlerin ipiyle kuyuya inen, kuyuda kalır. Erdoğan iktidarı için başlamış olan ‘‘sonun başlangıcı‘‘ Rojava işgalinde çöküşe varacak…