Haklılıktan haklılığa, meşruluktan meşruluğa, desteklemekten desteklemeye fark vardır ve her haklılık bir ve aynı değildir. Dolayısıyla, haklılığın niteliğine bağlı olarak desteklenmesi de farklı niteliklerde şekillenir. Su kadar berrak olan bir haklılık karşısında, bu haklılığa verilen destek de o kadar net, berrak ve pürüzsüz olur. Ama bulanık ve lekeler taşıyan bir haklılık karşısında, bu haklılığa verilen destek de şartlı, izafi ve yüzeysel olur.
Desteğin soyut kalması ile somut pratiğe dönüşmesi arasındaki ikili biçim ya da çelişki, tamamen haklılık tanımının içeriğiyle ya da bu içeriğin nasıl doldurulduğuyla alakalıdır. Her haklılık aynı değilse, bunlara verilen destek de aynı olmaz. Bu objektif gerçektir…
“Filistin davası mı, Hamas hesabı mı?” ikileminin destekleme tavrına yansıması
Filistin ya da Filistin davası Hamas’la eşit görülmemelidir. Hamas Filistin’i temsil etmez-edemez ve tek başına Filistin sorununu temsil etmesi gerçekliğe aykırıdır. Ancak sorunların bir parçası olabilir. Dahası, Filistin’in en gerici olan gücünü, bu nitelikteki bir parçasını oluşturur. Nitekim Hamas bu gerici niteliğiyle Filistin cephesinden bir aktör olarak Filistin sorununu siyasi amaçları temelinde sahiplenmekte, Filistin-İsrail çatışmasında yer almaktadır. Arkasına aldığı Filistin davası ya da Filistin-İsrail çelişkisi bağlamında Hamas haklı bir zemin elde etmiş olsa da Hamas’ın bu haklı davayı dinci faşist gericiliğini meşrulaştırmak, geniş desteğe kavuşturarak egemenliğini sağlamlaştırmak ve Filistin’i iktidarı altında gericiliğinin bir kalesine dönüştürme amacıyla kullandığı göz ardı edilemez.
Hamas’ın İsrail Siyonizm’ine karşı eylemde bulunduğu doğrudur ama aynı Hamas’ın Filistinli demokratik-devrimci güçlere baskı ve katliamlar uyguladığı da doğrudur. Bu, onun Filistin davası karşısındaki gerçek tutumu olmakla birlikte, kendi gerici-şeriatçı iktidarını sağlamlaştırarak, egemenliğini meşrulaştırma çabası içinde olduğunun da kanıtıdır. Bu gericiliğine rağmen, Hamas’ın İsrail Siyonizm’ine karşı mücadelesi veya kendi gericiliğine dayalı da olsa bağımsız Filistin devleti ya da Filistin’in bağımsızlığı için mücadelesini haksız kılmaz, aksine haklılığı işgal ve ilhak karşıtı meşruluğundan gelir.
Evet, Hamas yürüttüğü mücadeleyle dinci-gerici iktidarını kurmaktan ileri gitmeyecek, en iyi ihtimalle gerici bir Filistin devleti kuracaktır ve bunu yaparken Filistinli demokratik-devrimci güçlere acımasız baskılar, katliamlar uygulayacaktır. İşte bu safha, Hamas gericiliğine/dinci şeriatçı faşist gericiliğe ve bunun iktidarına karşı devrimci mücadelenin şart olup gündemde olacağı veya olması gereken bir safhadır. Lakin bunun öncesi, yani İsrail Siyonizm’ine karşı savaş ve bağımsız Filistin devleti için mücadele dönemi haklı bir mücadelenin yürütüldüğü dönemdir.
Hamas’ın işgal-ilhak karşıtı olarak bağımsız Filistin devleti için mücadele etmesi haklı bir muhteva barındırır. Desteklenmesi gereken ve haklı görülen de bu muhtevadır. Fakat Hamas’ın dinci gerici niteliği olmasaydı, somutta cereyan eden nitelikteki Filistin davasına destek daha güçlü ve tereddütsüz olurdu. Ancak, Hamas’ın dinci gerici niteliği ve buna bağlı olarak Filistinli demokratik devrimci halk güçleri üzerinde baskıcı ve katliamcı olması ve dinci faşist bir devlet ya da iktidardan ileri geçememe gerçeği, aynı biçimde İsrail halkına ve sivillere dönük de katliamcı tutumu, verilen desteği şartlı ve sınırlı kılmaktadır. Yani, sadece Filistin’in haklı davasıyla birleştiği oranda ve onun için mücadele ettiği için destek alabilmektedir; bu destek de Rojava örneğinde sergilenen destekle bir ve aynı olmamaktadır. Tekrar edersek her haklılık aynı içerikte anlam bulmadığı gibi, her destek de aynı değildir, olamaz da…
Bu durumu nasıl nereden ayrıştırır ve nasıl anlarız?
Önümüzde iki sıcak örnek var; biri, cihadist IŞİD’in şeriatçı dinci-faşist terörle kafa kesen ve canlı-canlı insan yakan karanlık portresiyle canileşen katliamcı, işgalciliği ve özellikle de kadınları savaş ganimeti olarak köle pazarına çıkarıp satmaya kadar derinleşen pervasızlığı, diğer yanda ise, ortaçağ zihniyetinden malul cani güruh durumundaki bu koyu-zifiri karanlığın, bu kıyımcı barbar hortlağın, bu azılı faşist suç çetelerinin karabasan gibi bölgenin üzerine çöken acımasız işgal ve kanlı zulmüne karşı, Kürtlerin ve diğer ulus-inançsal azınlıklardan bölge halklarının demokratik nitelikteki, tam bir meşruluk ve haklılıkla yükseltip kahramanca verdiği direniş ve haklı savaşla tarihe not edip yazdıkları büyük bir destansı mücadele örneğidir… Diğeri ise; son tahlilde haklı zemininde bulunan Filistin davası ve fakat dinci, gerici Hamas’ın başlattığı ve başat güç olarak merkezinde olduğu bir Filistin-İsrail savaşıdır.
Bunlardan birincisine, yani Rojava direnişine verilen destek, destek veren geniş demokratik-devrimci güçlerin bizzat Rojava’ya gidip savaşa katılması, savaş güçleri olarak destekte bulunmaları biçiminde gerçekleşirken, ikincisine; yani Hamas’ın başlattığı Filistin-İsrail savaşına Hamas lehine verilen destek ise, destekleyen güçlerin bizzat gidip Hamas saflarında savaşması, savaşa katılması biçiminde olmayan, yalnızca irade beyanında kalan destek biçimi olmuştur… Bu iki savaş ve bu iki savaş karşısında verilen desteğin farklı biçim ya da niteliklerde şekillenmesinin temelinde yatan şey, savaşa önderlik eden siyasi iradelerin nitelikleriyle ilgilidir. Rojava’da direnen-savaşan güçler sadece haklı bir davayı temsil etmemekteydi, aynı zamanda bu güçler demokratik-devrimci nitelikteki güçlerdi. Bunun aksine, mevcutta gelişen Filistin-İsrail çatışmasında ise, Filistin’in davası haklı da olsa, Filistin’in haklı davasını arkasına alan başat aktörün gerici olması ve İsrail halkına, sivillere dönük katliam boyutuna varan askeri şiddetidir. İşte bu realitedendir ki, IŞİD’e karşı Rojava direnişi dünyanın ezilenlerinden büyük destek görürken, İsrail Siyonizm’ine karşı savaşmasına rağmen dinci-şeriatçı Hamas gericiliği bu ölçüde ve bu nitelikte destek bulmadı…
Hamas, Filistin’in bağımsızlık mücadelesini temsil eder mi ya da Hamas bağımsızlıkçı bir hareket mi?
Açıklığa kavuşturulmaya ihtiyaç duyan sorulardan biri de Hamas’ın Filistin’in bağımsızlığı veya bağımsız Filistin devleti için mücadele edip etmediğidir. Ama cevabı Hamas’ın siyasal pratiğindedir. Hamas’ın pratiği, sadece İsrail Siyonizm’ine karşı mücadeleyle sınırlı değil; çocuğu, yaşlısı, kadını, siviliyle bütün bir İsrail halkına karşı savaştığı, dinci gericiliğinden beslenen siyaseti ve ideolojisiyle tüm eylemi, açıkça ortadadır. Gazze kıyımı, sivil ayrımı yapmayıp çocukların katledilmesi ve beyaz fosfor bombalarının kullanılması, savaş kuralları ve mahkemelerinin olmadığına dönük açıklamaları gibi bir dizi savaş ve insanlık suçu, işgalci terörist Siyonist İsrail devletine karşı mücadele etmeyi tartışmasız biçimde ortaya koyar ve direnişin haklılığını yeniden ve yeniden teyit eder. Ancak, Filistin cephesinden Hamas faktörü tarafından verilen ve özü haklı olan bu savaş, savaş dışı sivil güçlere, masum çocuk, yaşlı, kadın ve halka dönük katliamlar gerçekleştirerek insanlık ve savaş suçları işleyerek yürütülemez, bu suçları Filistin davasının haklılığıyla saklayamaz. Hiçbir haklılık, savaş dışı güçlerin hedef alınmasını haklı kılamaz! Nitekim İsrail Siyonizm’i yalnızca emperyalist güçlerce desteklenirken, Filistin davası zemininde cereyan eden Hamas’ın mücadelesi ise, (sivil katliamlarını ve insanlık suçlarını ayrı tutma ve bunlara karşı da tavır alma temelinde) sadece haklı Filistin davası yönüyle sınırlı kalan, demokratik-devrimci güç ve halklar tarafından desteklenmektedir…
Hamas, yalnızca Siyonist İsrail devletine karşı savaştığı taktirde ve Filistinli demokratik-devrimci güçlere gerici baskılar uygulamadıkça, ilerici ve demokratik bir nitelik edinebilir ve tam manasıyla destek alabilir. Filistinli demokratik devrimci güçlere demokrasi ve özgürlükler tanımayan, bilakis baskı ve katliamlar uygulayarak dinci gerici iktidarını kurmayı amaçlayan Hamas’ın bağımsızlıkçı bir hareket olamayacağı kesindir. Dinci, şeriatçı, ırkçı faşist devletler ve hareketlerle iş birliği içinde olan bir hareketin milli ve bağımsızlıkçı olması ya da bağımsız Filistin devletini kurması düşünülemez. Ancak dinci gericiliğin bir parçası veya yerel bir iktidarı olarak bu gericiliğin bir kıtası olabilir ama bağımsız bir Filistin devleti olamaz. Dinci gericilik temelinde şekillenip Filistin halkı ve demokratik-devrimci sınıf güçlerini yadsıyan ve baskı altına alarak, onlar üzerinde dinci gerici bir devlet olarak inşa olan bir iktidar bağımsız bir Filistin devleti olamaz. Filistin halklarını temsil etmeyen, bilakis Filistinli dinci gericiliği temsil eden bir iktidar, bağımsız Filistin iktidarı olamayacağı gibi, Filistin’in bağımsız devleti için mücadele eden bir hareket de olamaz. Hamas, uluslararası İslami dinci gericiliğin bir parçası, onunla iş birliği içinde olan bir hareket durumundadır. Bu nitelikteki bir hareketin gerçek manada bağımsız olamayacağı açıktır.
Dahası şu ki, Hamas da IŞİD de bizzat ABD ve MOSSAD tarafından kurulmuş olan konjonktürel aktörler ve hareketlerdir. ABD emperyalizminden ve Siyonist İsrail devletinin istihbarat örgütü (MOSSAD) ne kadar bağımsızlıkçı iseler, bunların kurdukları Hamas da o kadar bağımsızlıkçı olabilir. Hamas’ın yaptığı ya da üstlendiği şey, Filistinli demokratik devrimci hareketi ve bu temelde verilen mücadeleyi boşa çıkararak tasfiye etmektir. Kuruluş amaçları ve siyasal misyonları özünde bundan ibarettir. Dolayısıyla bunlar konjonktürel hareketlerdir ve misyonlarını tamamladıklarında bizzat kurucuları olan emperyalist güçler tarafından hedef alınıp tasfiye edilirler. Rollerini tamamladıklarında emperyalist güçlerce tasfiye sürecine tabi tutulurlar. İşte tam da bu süreçte, bu hareketler kurucuları olan emperyalist güçlerle karşı karşıya gelerek çatışmaya girer gibi görünseler de gerçekte gerçek bunun tam tersidir. Onların emperyalistlerle çatışma süreci, bizzat emperyalistler tarafından tasfiye edilmeleri sürecinin başlamasıyla alakalıdır. IŞİD’in kurulma amacını tamamladıktan sonra esasta tasfiye edilmesi gibi…
Özcesi, Hamas’ın Filistin’in bağımsızlığı için veya bağımsız Filistin devleti için mücadele ettiği gerçek değil, safsatadır. Hamas bağımsız değil, bağımsızlıkçı bir hareket de değildir. Bilakis, kukla-maşa bir harekettir; konjonktürel olarak yaratılıp kullanılan paravan bir harekettir. Tasfiyesi gerçekleştirilmektedir fakat bu süreç Filistin halkının katledilmesine gerekçe yapılmaktadır. Birinci olasılık olarak; misyonunu oynayan mevcut Hamas esasta tasfiye edilecek geriye yalnızca tortuları kalacaktır. İkinci olasılık şu; iktidar sarhoşluğuyla kontrolden çıkma eğilimine giren Hamas, bu süreçte ezilerek, kontrol altına alınacak tam biat temelinde istenilen Hamas’a dönüştürülecektir.
Gericiliğin suç batağında şavkıyan komünizmin güneş yüzü!…
Bu sürecin açığa çıkararak, geniş toplumsal kitlelerin ve özellikle de eleştirel kamuoyunun dikkatine sunduğu ve elbette gericilerin gözüne soktuğu Komünistlere has devrimci bir gerçek var ki, bunun üzerinde durulması fevkalade önemdedir.
Tüm dünya Filistin-İsrail savaşında riyakâr ve iki yüzlü olduğu kadar, sınıf karakterine uygun ve dini güdülerinin esiri olarak inançsal aidiyetleri temelinde taraflı, tek yanlı tutum ve tavır aldı, almaktadır. Hıristiyan orijinli Avrupa, ABD ve Batılı blok, İsrail yanlısı tavır alıp vahşi katliamlar gerçekleştiren İsrail’i desteklerken, bu dünyayla çelişkili olan belli emperyalist odaklar orta yolcu tavır almayı yeğledi ve İslam dünyasının ilgili ülkeleri-devletleri ise esasta Hamas yanlısı tavır aldı. Siyasal İslamcı Erdoğan-AKP/MHP iktidarı ve muhalefetiyle Türk burjuvazisi de Hamas yanlısı tavır aldı esasta. Aydın, demokrat, ilerici vb. geçinen değişik ünvanlı yazar, entelektüel ve tartışmacı çevrelerin tümü de aynı taraflı tutumdan mustarip olan tavırlar aldılar, alıyorlar… Kısacası, gerçek anlamda demokrat ve aydın olan belli bir azınlığı dışta tutarsak, ne o cenahtan ve ne de bu cenahtan tarafsız, objektif ve demokratik tavır alanlar olmadı-olamadı!..
İsrail Siyonizm’ini, acımasız katliamlarını vb. vs. eleştirip tavır almaları kuşkusuz ki doğru, haklı ve gerekliydi. Lakin bunu yaparken Hamas’ın sivil katliamlarına vb. dil ucuyla değinip geçmekten öteye gerçek anlamda tavır alıp eleştiri yürütmemeleri sorunluydu. Bu onların taraflı tutum almalarıyla birlikte, bu tavır-tutumları hangi saikler ve duygularla aldıkları bakımından da önemlidir. Makro milliyetçilik ve İslam-din kardeşliği alınan taraflı tavırların temel sebebiydi…
Hamas’ın İsrailli sivillere dönük katliam gerçekleştirerek sergilediği savaş ve insanlık suçu “it ölüsü” gibi koku salıp çıplak biçimde sırıtan gerici yüzünü adeta saklayarak, tek taraflı olarak İsrail Siyonizm’inin vahşetiyle ilgilenen yaklaşım tarzı ne demokratiktir, ne objektiftir ve ne de tarafsızdır. Elbette, esas eleştiri veya eleştirinin sivri ucu büyük zorbaya, canice kan döküp acımasızca katliam gerçekleştiren ve hiçbir etik, kural, sınır tanımayan Siyonizm’e çevirmeleri doğrudur. Ancak bu, Hamas gericiliğinin kutsanmasını, siyasal dinci gericiliğin fanatizmiyle dinci-gerici protestolarda bulunulmasını, Hamas’ın sivillere dönük katliamlarla işlediği savaş ve insanlık suçlarını aklamayı gerektirmez, Hamas’ın dinci faşist karakterini masum göstererek haklı çıkarmayı hiç gerektirmez…
Özetle, en genel manada Filistin-Hamas ve İsrail tarafgirliği olmak üzere, dünya ölçeğinde iki tavırlı destek cephesi oluştu. Burjuva dünya, siyasal İslam ve Siyonist İsrail zemininde iki bloğa bölündü esasta. Fakat bu iki blok, destekleme saikleri itibarıyla iki gerici cepheyi aşmayan ve gerici özleri itibarıyla tekleşip sadece gerici taraflar arasında tercih yapan gerici bloklardır… Ve bu taraflılık, siyasal tutum ve tercih açıdan olduğu kadar, objektif olarak da işlenen savaş ve insanlık suçlarına ortak olma anlamına gelmektedir. Objektif ve sübjektif bakımdan burjuva sınıf zemininde gelişen bu gerici destek blokları suç batağına saplanmış, işlenen suçların ortağı olmuştur…
Gerici bloklara alternatif olan ve bu anlamda gerçek manada ikici bloğu oluşturan tavır ise, sadece ve sadece komünistlerin tavrı ya da oluşturdukları bloktu! Neydi bu tavır? İsrail Komünist Partisi’nin tavrında güneş gibi yükselen; özü her türden gericiliğe karşı mücadeleye dayanan ve okun sivri ucunu milli sorun temelinde haksız olup esas saldırganlık tehdidi durumunda olan büyük gericiliğe/Siyonizm’e doğrultan, dolayısıyla “kendi” burjuvazisini temsil eden İsrail Siyonizm’ine karşı tavır alarak Filistin halkının yanında olduğunu deklere eden, en önemlisi de koyu gerici Siyonist saldırganlığın hortladığı sıcak savaş gibi kritik şartlara bu tavrı deklere etmekten sakınmayan o tarihsel tutumdu; objektif, bilimsel ve komünist tavırdı…
Bu tavırda, ideolojik-siyasal ve ahlaki değerler temelinde komünist etik, erdem, ilke ve normlar başta olmak üzere, doğru-yanlış/haklı-haksız ayrımı, objektif bilimsel yaklaşım en keskin biçimde var iken, zerre kadar milliyetçilik, dinsel güdü ve tek bir gerici duygu yoktu! Komünistler toplumsal kitlelere, işçi sınıfı ve halklara neyi taahhüt etti ve ediyor ise, yalın biçimde ona uygun davrandı, tavır aldı. Ve elbette ki, komünistler hiçbir burjuva sınıf ve gerici cepheyle kıyaslanamazlar. Komünistlerin tavrı, bu gerici külliyatın tavrıyla asla bir ve aynı olamaz; iki sınıf tavrı asla kıyaslanamaz! Bir burjuva için, (İsrailli) komünistlerin takındığı bu tavır anlaşılır olamaz, anlaşılamaz. Burjuvazinin komünistleri anlaması beklenemeyeceği gibi, komünistlerin bir burjuva gibi davranması-tavır alması da beklenemezdi…
Burjuva baylar, İsrailli komünistlerin tavrı karşısında şaşkına döndüler, çünkü onların ahlakında bu tavrın yeri yoktu. Komünistlerin tavrı karşısında ufku tutulan burjuvazinin komünist ufukla sorunlara bakması düşünülemez. Sınıfsız-sınırsız-sömürüsüz bir dünya tasavvuruna sahip olan komünistlerin ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen çelişkisi bağlamında iki sınıf arasında, din ya da milli duygulara endeksli olarak tavır alması tasavvur edilemez. İsrail Komünist Partisi, bu tarihsel tutumuyla bilumum burjuva zevata ders vererek, dünya işçilerinin birliği ve halkların kardeşliği şiarını yükseltmiş, proletarya enternasyonalizmine bağlılığını güneş gibi yükseltmiştir. Komünist teori, ilke ve bilimin özüne uygun sergilediği tavrıyla dünya halkları ve mazlum uluslarına ilham ve umut vermiştir. Evet, komünistler dışında bu objektif ve demokratik tavır gösteren hiç kimse ve hiç bir güç olmamıştır. Bu, komünistlerin ve komünist teorinin açık üstünlüğünü ortaya koyan ve pratik tavırlarıyla kanıtlayan tarihsel bir tecrübe olmuştur… Bütün gericilik, gerici güdülerle taraflılığın batağına saplanıp çürümüşlüğünü ortaya koyarken, komünistler vadettikleriyle güneş gibi doğup yükselmiştir…
Tarih, tarihi kesitler ve bu kesitlerdeki siyasi tecrübeler komünistleri doğrulamaktadır. Gelişmenin yönü ve çelişkilerin eğilimi bunu gösterip bunu koşullamaktadır. Gerçeğin bastırılarak doğruların yasaklanması, diyalektik sürecin önüne gerici zora dayalı yapay engellerin dikilmesi sonsuz değildir. Sınıf çelişki ve çatışmaları diyalektik değişim sürecini hızlandıran dinamiğiyle toplumlar tarihini ilerleten devrimci değişim birikimini er ya da geç açığa çıkaracaktır. Nesnel yasalara uygun olup devrimci gerçeğe yaslanan gelişme dinamiği sonsuza dek engellenemez. Nesnel gerçek olan değişim süreci gerici zorla engellenemez ama devrimci zorla geliştirilip hızlandırılır. Komünist teori-ideoloji geleceği temsil eden ve sınıf çelişkileri temelinde gelişen siyasal süreçlerde iddiasını ispatlayandır.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.