Gazeteci Fehim Taştekin, ABD, Fransa ve İngiltere’nin Suriye’yi füzelerle ve savaş uçaklarıyla vurmasını yazdı.
Gazete Duvar’da yer alan yazısında Taştekin, “Suriyeliler saldırıya ‘Üçlü Saldırı’ adını verdi. Bununla 1956’daki Süveyş Kanalı krizi üzerine Fransa, Britanya ve İsrail’in Mısır’ı vurmasına gönderme yapılıyor. Sanki Arap hafızasına “Artık anlayın” diye seslenen bir anımsatma. 1956 saldırısı, Ortadoğu’nun bağımsız iradesini boğma girişimiydi.
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin memnun kalmasına karşın Arap dünyasından çok sayıda örgüt saldırıyı kınadı. Doha ve Ankara’nın gazıyla 2012’de Şam’a sırtını çevirmiş olan Hamas dahil. Bu da geçen yıllara göre havanın değiştiğine delalet ediyor.” dedi.
“Rusya ve İranlı liderlerle verilen üçlü fotoğraf çizik yedi”
Taştekin yazısında, “Öyle bir hava estirildi ki saldırıyla Suriye’nin askeri kapasitesi yerle bir edilecek, Ortadoğu’da oyunbozanlık yapan Rusya’ya dersi verilecek, İran’ın nüfuzu geriletilecek ve Hizbullah’ın beli kırılacaktı!” ifadelerine yer verdi ve şöyle devam etti;
“Ne var ki Rusya’nın sert duruşu, buna bağlı olarak bir dünya savaşının ateşlenme riski, birçok ülkenin saldırıya kuşkuyla bakması, Almanya gibi Batılı müttefiklerin “Biz yokuz” demesi, bizatihi Trump’ın ekibinde çatlak oluşması koalisyonu sınırlı ve tek atışlık bir operasyon seçeneğine itti. Amerikan basınına göre Rusya ve İran’la çatışma riskini ciddiye alan Mattis’in daraltılmış hedef listesi Trump’ı tatmin etmedi. Yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton yıkıcı bir operasyondan yanaydı. Trump daha çok hedef belirlenmesinde ısrar etti ama tam olarak istediği olmadı. Operasyon tamamlandıktan sonra Mattis’in “Rus güçlerinin dahil olma riskini azaltmak için özellikle bu hedefleri seçtik” demesi Rusya’nın caydırıcı bir faktör olduğunun göstergesi.
İsrailliler saldırının düşük yoğunluklu olmasından ve bir işe yaramadığından yakınırken son zamanlarda Batılı müttefiklerine veryansın edip ‘antiemperyalist’ pozlar kesen Türk hükümeti ve ‘cemaati’ salvoları olumlu ama yetersiz buldu. Böylece daha geçen gün Rusya ve İranlı liderlerle verilen üçlü fotoğraf çizik yedi.
Saldırılar Esad’ın pozisyonunu güçlendiriyor
Taştekin yazısında son olarak şunları ifade etti; “Kendi kendilerini tuzağa açık hale getirecek şekilde kırmızı çizgiler ilan etmiş olan ABD ve ortakları, Rusya ile kafa kafaya gelmeden tek vuruşluk saldırıyla günü kurtarmış oldular. Sahadaki gidişatın bundan etkileneceğini söylemek mümkün değil. Ki rejim üzerindeki etkisini kullanması yönünde Rusya’ya yapılan çağrılara yeniden geri dönüldü. 2013’de Doğu Guta’da daha büyük bir felaket yaşandığında Obama yönetimi saldırı planlarını hazırlamış ancak son dakikada çark ederek Rusya’nın kimyasal silahların imha edilmesi önerisini kabul etmişti. O zaman yıkıcı bir darbeyle birlikte muhalif güçlerin Şam’ı ele geçirebileceğinin hesabı yapılıyordu. Tabii koşullar hayli değişti. Şam’ı tehdit eden Doğu Guta son iki ayda tekrar ordunun kontrolüne geçti. Trump saldırı planları üzerinde çalışırken müdahaleden medet uman İslam Ordusu, muhaliflerin Doğu Guta’daki son kalesi Duma’yı terk etmeye başlamıştı. Yani saldırının yaratacağı şokla muhaliflerin Şam’a yürüme şansı zaten kalmadı. Doğu Guta’dan sonra Dera ve İdlib’e yönelmeye hazırlanan ordunun planlarını değiştirdiğine dair hiçbir emare yok. Bu bakımdan saldırının caydırıcı bir etki yarattığı söylenemez.
Ayrıca bu tür saldırılar Beşşar el Esad’ın içerideki pozisyonunu güçlendiriyor. Bu saldırıyla birlikte ‘insani müdahale’ kılıfıyla yapılan operasyonların daha fazla sorgulandığını da görüyoruz. Düne kadar bu tür müdahalelere seyirci kalan birçok ülke artık rahatsızlığını açıkça dillendiriyor. Bu da Suriye ve dostlarının kazanç hanesine yazılacak bir sonuçtur.
ABD ve ortakları için İran ve Hizbullah da açık hedefti. Bu tür bir saldırının İran ya da Hizbullah’ı çekilmeye zorlayacak koşulları yaratması zor. Elbette Suriye’de krizin sonunu görmek için daha çok kavşak var. Saldırı tehdidini sürdürerek hem Şam yönetimine hem de Rusya’ya İran nüfuzunun daraltılması yönünde baskı yapabilirler. Bu saldırı bundan sonraki süreçlerde pazarlık çıtasını yükseğe çeken bir faktör olarak da etkisini gösterebilir. Olmayacak olan ise bu tür manevralarla rejim değiştirme hikâyesine yeniden can verilmesi.”