Çocukların kaçırıldığı ve istismar edildiği acı olaylar üzerine hükümet “Hadımı getireceğiz” açıklamalarıyla, seçimin hemen öncesinde hazırladığı yasal düzenlemeye işaret etti.
Buna göre; Danıştay tarafından iptal edilen “kimyasal hadım” bir ceza yöntemi olarak yasada yer alacak. Çocuklara yönelik cinsel istismar suçunda ceza artırımları söz konusu olacak. Ancak çocuk istismarında çocuklar arasında bir ayrım yapılarak 12 yaşından küçük çocuklara yönelik istismarda daha ağır cezalar verilecek. Çocuk İzlem Merkezleri yaygınlaştırılacak. Çocuk istismarı suçundan daha önce hüküm giymiş sabıkalıların çocuklarla ilgili alanlarda çalışması yasaklanacak.
Ağırlıklı olarak “hadım” üzerinde yürüyen çocuk istismarı tartışması ise gerçek çözümlerin tartışılmasının önüne geçiyor.
Ekmek ve Gül’den Gizem Örnek ve Elvan Başkala’nın haberine göre; Çocuk İhmal ve İstismarını Önleme Platformundan Av. Seda Akço ve çocuk hakları savunucusu Esin Koman, gerçek çözümün cezaların arttırılmasında değil, koruyucu ve önleyici önlemlerin etkili bir biçimde uygulanması için somut adımlar atılmasında olduğunu söylüyor.
‘Hadım söyleminin yaygınlaşması toplu bir tavır problemi’
Hadım, idam gibi söylemlerin medya ve kamuoyu tarafından da değer bulduğuna dikkat çeken Akço, “Cezanın miktarı üzerinden tartıştığımız sürece çocuk istismarını önleyici bir sistemi konuşma şansını yitiriyoruz” diyor. Çocuk istismarının bu yaklaşımlarla çözülemeyeceğinin altını çizen Akço, bu söylemin yaygınlaşmasında ve idam, hadım gibi önerilerin bir talep haline gelmesinde “Cezalar artırılsın” söyleminin etkili olduğunu belirtiyor. Bu talebi sıkça dile getiren hak örgütlerini ve bu tür haberlerde “Cezalar artırılsın” söylemini öne çıkaran medyayı da eleştirerek şöyle diyor: “Bu tür vakaları haber konusu yaparken hep cezaların az olması, failin tutuklanmaması gibi konular öne çıkarılıyor. Bunu duyan vatandaş da tutuklansın, hapis cezası verilsin, daha ağır verilsin diyor. Siyasetçi açısından bunun karşılığını vermek de kolay; ‘Cezayı ağırlaştırıyorum, hadımı getiriyorum…’ Bu, toplu bir tavır problemi.”
‘Önlemeye yönelik yükümlülükleri konuşamıyoruz’
Çocuk istismarı davalarında “cezasızlık” sorunuyla karşı karşıya olunduğunun da altını çizen Akço, cezasızlığın asıl sebebinin kanunda yazılan cezanın miktarı olmadığını ancak sorunun asıl kaynağının tartışmaya açılmasından da kaçınıldığına dikkat çekiyor: “İstismarı önlemeyi tartışmak, hem asıl sorumluları işaret etmek hem de yapılması gerekenler açısından karmaşık bir tartışma. Hep olay olduktan sonra herkeste infial durumu varken bu sorunu tartışıyoruz. Bu sırada da idarenin önlemeye dair yükümlülükleri değil, cezalar tartışılıyor. Cezanın miktarı üzerinden tartıştığımız sürece çocuk istismarını önleyici bir sistemi konuşma şansını yitiriyoruz.”
‘Hükümetin işine yarıyor’
“Yöneticiler doğru politikalar üretebilir ama bu hem zorlu hem de kısa sürede sonuç verebilecek şeyler değil. Dolayısıyla medya ve kamuoyunun bu tutumu yöneticilerin de işlerine yarıyor” diyen Akço, “Bu andan sonra çözüm hükümetin elinde. Aile Bakanlığı tarafından 2014-2019 yılları için hazırlanan Çocuk Koruma Hizmetlerinde Koordinasyon Strateji Belgesi var. Belgede erken uyarı sisteminin kurulması, müdahale aşamasında yapılması gereken iyileştirmeler ve kurumlar arası koordinasyona ilişkin yöntemler var. Çözüme ilişkin ciddi bir yöntem sağlıyor bu belge. Bunun hayata geçirilmesi gerekir” diyor.
‘Cezanın ağır değil, adil olması mağduru korur’
Her yıl kaybolan çocuk sayısının arttığını hatırlatan Akço, “Kaçıran caniyi asalım, demek yerine ‘Bu çocukların kaybolmaması, kaçırılmaması için ne yapılıyor, neden bu sayı artıyor’ sorusunu gündeme getirmemiz gerekir” diyor. “Cezanın ağır değil, adil olması mağduru korur” diyen Akço, yargılama sonrası etkili bir sonuca varılmamasını ise “Burada kanundaki cezayla ilgili bir sorun yok, yargılama usulüyle ilgili bir sorun var ve bu sorgulanmalı” diye açıklıyor.
Öncelikli sorun ‘çocuk algısı’
KHK ile kapatılan Gündem Çocuk Derneğinden Esin Koman, asıl sorunun toplumda ve devlette değişmeyen çocuk algısında olduğuna dikkat çekiyor: “Çocukların yaşam haklarının elinden alındığını ve biz yetişkinlerin buna hakkımız olmadığının topluma anlatılması gerekiyor. Çocukların korunması gerekiyor risklerden, tecavüzden, savaştan, ekonomik krizden… Koruyucu bir mekanizma kurmak ve buna ihtiyacımız olduğunu topluma anlatmak gerekiyor. Yasanın hazırlanması konusunda da devlet, uzmanlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde olmalı, görüşlerini almalı, bu işe dokunan herkesle kontak halinde olmalı, planlamaları bu şekilde yapmalı.”
İstismarın sadece yüzde 5’i ortaya çıkıyor
Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği ve Acıbadem Üniversitesi Suç ve Şiddetle Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi 2016 yılı Çocuk İstismarı Raporuna göre;
– Son 10 yılda çocuk istismarı vakaları yüzde 700 arttı ve 10 yılda 300 bin istismar vakası yaşandı.
– Çocuk tecavüzlerinin sadece yüzde 5’i ortaya çıkıyor yüzde 95’i gizli kalıyor. Ensest vakalarının ise ancak binde 1’i ortaya çıkıyor. Buna rağmen adliyelerdeki her 4 tecavüz davasından biri çocuklarla ilgili. Yani gerçek rakamlar ortaya çıkan vakalardan kat kat fazla!
– İstismarcıların yüzde 66’sı akraba, komşu gibi çocuğun tanıdığı kişiler ve istismarcıların yüzde 9’u çocukla aynı evde yaşıyor.
– Dünya Sağlık Örgütü ve Ankara Üniversitesinin hazırladığı bir araştırma raporuna göre erkeklerin yüzde 8.7’si; kadınların yüzde 7.2’si çocukluklarında cinsel tacize uğradı.
Kayıp çocuk sayısı her yıl artıyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2008-2016 yılları arasında resmi olarak kayıp başvurusu yapılan çocuk sayısı 104 bin 531’e ulaştı.
2008’de 4 bin 517,
2009’da 5 bin 81,
2010’da 8 bin 81 çocuk kayboldu.
Kayıp çocuk 2011 yılından itibaren ise çift haneli rakamlara ulaştı.
2011’de 10 bin 67,
2012’de 12 bin 474,
2013’te 16 bin 218,
2014’te 18 bin 696,
2015’te 17 bin 706
2016’da ise 11 bin 691 çocuk kayıp olarak bildirildi.
Bu rakamlara göre Türkiye’de kayıp çocuk sayısı pek çok ülkenin nüfusundan fazla. Türkiye’de 31 bin nüfuslu San Marino, 36 bin 656 nüfuslu Lihtenştayn ve 56 bin 810 nüfuslu Grönland’ın da aralarında bulunduğu 16 ülkenin nüfusundan daha fazla çocuk kayboldu.