Diyarbakır Barosu, Sakarya’nın Kocaali ilçesi Ortaköy Mahallesi’nde çalışan Kürt mevsimlik tarım işçilerine 4 Eylül’de yapılan ırkçı saldırıya ilişkin Adli Yardım binasında açıklama yaptı. Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi Dava Takip Komisyonu Eşbaşkanı Sidar Avşar, Mazıdağı Jandarma Komutanlığı’na ifadeleri alınmak üzere çağrılan mağdur aileye hukuki destek sunmak için Diyarbakır ve Mardin Barosu’ndan karakola giden avukatların kolluk görevlilerinin engellemelerine, hakaret ve tacizlerine maruz kaldıklarını belirtti.
Valiler olayı bağlamından kopartıyor
Mağdurların ifadeleri alındığı sırada Mardin Valisi ve Mazıdağı Kaymakamının da dahil olduğu birçok üst düzey kamu görevlisinin karakola geldiğini aktaran Avşar, vali ve kaymakam gibi bürokratların mağdurlarla yapmış olduğu görüşmeler nedeniyle ifade işlemlerine sık sık ara verildiğini söyledi. Sakarya’nın son yıllarda benzer birçok ırkçı saldırı ve linç girişimleriyle gündeme geldiğini belirten Avşar, 2018’de Kürtçe konuştukları iddiasıyla Kadir Sakçı’nın öldürüldüğü, oğlunun ağır yaralandığı saldırı ile 2019’da yine mevsimlik içi olarak çalışan Şirin Tosun’un öldürülme olayını hatırlattı.
Amaçlarının topyekûn bir kenti suçlamak olmadığını, ırkçı saldırıların yoğunluğuna dikkat çekmek olduğunu ifade eden Avşar, “Yaşanan olayların adli niteliği dikkate alınmadan başsavcılıkların yerine çoğunlukla valilerin açıklama yaptığı, olayı gerçek bağlamından koparmaya çalıştıkları, bu şekilde soruşturmayı başından itibaren etkiledikleri ve yönlendirdikleri gözlenmektedir” dedi.
‘Et tırnak metaforu sorunu çözmez’
Bu tür saldırıları “ırkçı saldırılar ve nefret suçları” kapsamında değerlendirenlerin ağır ithamlara maruz kaldığını söyleyen Avşar, “Sakarya’da yaşanan ırkçı saldırıların benzerleri, siyasetin kullandığı kutuplaştırıcı ve ayrımcı dil ile paralel olarak Türkiye’nin başka illerinde de yaşandığı gözlenmektedir. Sadece söylem düzeyindeki ‘kardeşlik ve et-tırnak’ metaforunun sorunu çözmeye yetmediği ortaya çıkmıştır. Bunun yerine tüm yurttaşların, farklılıklarıyla kabul edilerek, doğuştan gelen haklarının Anayasa ve yasayla güvence altına alınması ve korunmasıdır. Kimliklerin ve farklılıkların inkârı, halk yığınlarını kimliklere ve farklılıklara düşmanca yaklaşmalarına zemin hazırlamaktadır” diye ekledi.
Adli ve idari yetkililerin ırkçı saldırılar ve nefret suçlarıyla yüzleşerek sorumluları cezalandırılmaları konusunda cesaretli olmaya davet eden Avşar, “Görmezden gelmek, gizlemek ve cezasızlık gibi günü kurtarma amaçlı politikaları sorunu çözmekten uzak tercihler olması yanı sıra; bu suçların giderek artması ve yaygınlaşmasına da sebep olacaktır” diye konuştu.
Saldırının dinamikleri
Yapılan açıklamanın ardından basın mensuplarıyla paylaşılan raporda, Diyarbakır ve Mardin barosunun mağdur aileyle yapılan görüşmeler, Jandarma Komutanlığında yaşananlarla birlikte heyetin tespit ve değerlendirmeleri yer aldı. Raporda, saldırıların temel sebeplerinden biri olarak Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) nefret ve ırkçı saiklerle yapılan saldırıların suç olarak düzenlenmeyişinin faillerin rahat hareket etmesini sağladığı vurgulandı. Raporun sonuç kısmında ise ülkede yaşanan gelir adaletsizliği, kötü çalışma koşulları, cinsiyet eşitsizliği, çocuk işçi çalıştırmanın bir insan hakları sorununa dönüştüğü, ayrımcılık yasağına aykırı davranışlar ve bu davranışların cezasızlıkla sonuçlanması, faillerin korunmasına sebep olan cezasızlık politikaları, anadil meselesinin yasal güvenceye kavuşturulmaması nedeniyle çok dilli bir toplumun farklılıklarına tahammül edilmemesi sorununun varlığı, avukatların görevlerini yerine getirirken karşılaştığı sorunlar, 4 Eylül’de meydana gelen saldırının dinamiği ve sonuçlarını oluşturulduğu kaydedildi. (MA)