Emperyalist-kapitalist sistemin ürettiği ve dünya çapında iç içe geçmiş olarak yaşanan çelişmeler, devrim olanaklarını da en geniş yelpazede hazırlamakta; ülkelerle ifade edilen dünyanın her parçasını devrimin odağı haline getirmektedir. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin krizleri ve kriz sonuçları bizzat emperyalizmin kalbinde hissedildiği gibi, daha ağır biçimde uzantı iktidarlara da tesir etmektedir. Devrim koşulları açısından kimi ülkelerde kısmi nüanslardan söz edilse de bu koşullar tüm dünya sathında vardır. Kapitalizm ve dolayısıyla işçi sınıfının gelişmesine endekslenen bir devrim beklentisinin geçerli bir görüş olmadığı bugün çok daha güçlü olarak açığa çıkmıştır. Öte taraftan, işgal-ilhak eksenli yürütülen sömürgeci savaşlar ya da dünya hegemonyası uğruna yürütülen gerici savaşlar devrimlere uygun nesnel koşullar yaratırken, emperyalist sistemin ekonomik kriz girdabı da dünya ve tek tek parçalarına nüfuz eden etkileriyle devrimlerin emperyalist-kapitalist ülkeler ve her coğrafyada patlak vermesini olanaklı kılmaktadır. Dolayısıyla, devrim için uygun olan ve devrimci patlamalara yatkın olan sadece belirli ülkeler değil, dünya ölçeğinde geniş bir yelpaze vardır…
En genel ifadeyle, emperyalist zincirin zayıf halkaları devrimlerin fırtına merkezleridir. Lakin sosyal hareket ve gelişmeleri koşullayan zemin tek yanlı değil, bugün çok daha türevli ve zengindir. Özellikle, devrimin sübjektif şartı bağlamında düşünüldüğünde, bilişim teknolojisinin kullanılması veya kullanım yaygınlığı kitlesel dalgalanma ve hareketlerin patlak vermesinde önemli bir rol oynamaktadır. Ki, buralarda ekonomik krizin yansımaları devrimci şartları da olgunlaştırmaktadır. Özcesi, devrimci durum ve şartlar, zayıf halkalarda güçlü olmakla birlikte, tüm dünya çapında da uygundur. Emperyalist gericilik kriz ve gerici savaşlarının faturasını geniş coğrafya yoksul halkları ve mazlum uluslarına yükleyerek ve yaşadığı krizin ve keskinleşen dalaşlarının ürünü olarak sahte burjuva demokrasilerini bir kenara atarak derinleştirdikleri ağır baskı ve faşizm şartlarıyla devrimci durumu dünya ölçeğinde geliştirmektedir. Nesnel şartlar itibarıyla uygun olan koşula, devrim için gerekli olan sübjektif koşulun eklenmesiyle devrimlerin patlak vermesi hayal olmayacaktır…
Devrim ve örgüt mantalitesi
Devrim bir gereksinim olmaktan öteye, gelişme yasası temelinde işleyen-ilerleyen diyalektik bir süreç olarak ve bu zeminde filizlenen sınıf mücadelelerin eseri olarak kaçınılmazdır, bir zorunluluktur. Çünkü devrim, son tahlilde insan iradesiyle gerçekleşen siyasi bir eylem olsa da üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki çelişkinin, uygunluk şartıyla dayattığı zorunlu çözümden bağımsız değil, bilakis bunun ürünüdür. Ki, insanın bilinçli dinamik rolüyle gerçekleştirdiği değiştirme eylemi, ancak nesnel koşulun varlığı ve uygunluğu zemininde sonuç verebilir…
İnsanlar arası ilişki olan üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki uyumsuzluktan doğan çelişki, ya da üretim ilişkilerinin gelişmişlik düzeyi ile üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi arasındaki ters orantı, nesnel olarak ikisinin uyumunu talep eder, dayatır. Başka ifadeyle, alt-yapı ile üst-yapı arasındaki derin çelişki veya uyumsuzluk, bu iki unsur arasında bir çatışma konusu olup nesnel olarak bir mücadeleyi gündeme getirir. Mücadele, bu nesnel çelişkinin ürünü olarak filizlenip bir çatışma noktasına doğru yol alır. Bu çelişki çözülene kadar, yani üretim ilişkileriyle üretici güçlerin uyum sağlamasına kadar cereyan eder. Bu süreç, insandan yalıtık değil, bilakis insanı doğrudan ilgilendiren ve onun devrede olduğu bir mücadele olarak anlam kazanır. Devrimin kaçınılmazlığı budur, buradan ileri gelir…
Devrim, alt-yapı ile üst-yapı arasındaki nesnel çelişkiden doğduğu gibi, bu çelişkinin dışa vurumu olarak insan eyleminde karşılık bulur. Nesnel çelişki bir çatışmayı-mücadeleyi işaret edip dayatsa da bu durum kendiliğinden devrime çıkmaz. Devrim, bu nesnel çelişkiler zemininde olmak kaydıyla, insanın bilinçli dinamik rolüyle gerçekleştirdiği eylemin adıdır ki, bu eylem mutlak biçimde zor ve şiddet içeren bir alt-üst oluş hareketidir… Sınıf çelişkilerinin keskinleştiği koşullar devrim için uygun olan koşullardır ve devrim uygun olan bu şartlar zemininde patlak verir. Devrim için uygun koşullar, yalnızca nesnel koşulları ifade eder ki, bu tek başına devrim için yetmez. Devrim için, nesnel koşulların uygunluğu ile birlikte, insan ögesine bağlı olan sübjektif koşulların yeterliliği de gerekli olan diğer ihtiyaçtır. Objektif koşullar ile sübjektif koşulların büyük uyumu ve esastaki yeterliliği devrimin gerçekleşmesini olanaklı kılar…
Devrimin zorunlu koşulları objektif-nesnel ve sübjektif-iradi etmenler olmak üzere iki koşulda toplanır. Bunlar devrimin gerçekleşmesinde temel belirleyenler olarak yer ve rol alır. Dünya halklarının desteği, enternasyonal dayanışma, içerdeki toplumsal kitlelerin desteği ve konjonktürel koşullar gibi etmenler de devrimin başarısında rol oynayan diğer genel şartlardandır. Kuşkusuz ki, her devrim kendi dinamiklerine dayanır. Komünist önderlik altında birleşen kitleler devrimde gerçek mimardırlar. Devrim kitleleri kucakladığı gibi, kendi öz gücüne dayanır. Fakat, karşı-devrimin tecrit edilmesi, devrimin ulusal ve uluslararası alanda destek bularak meşruluğunu kabul ettirmesi ve karşı-devrimci sınıflar karşısında avantajlar elde etmesi devrimin zaferi için göz ardı edilmemesi gerekenlerdir. Parti-örgüt bütün bu süreçlerde stratejik rol oynayan temel araçlardı. Örgüt olmadan devrimin gereksinimleri karşılanamaz, devrim örgütlenip gerçekleştirilemez…
Örgüt, nedensiz bir sonuç, bilinçsiz bir tercih, işlevsiz ve karşılıksız bir aparat değil, kesinlikle belli amaç ve hedeflerle biçimlenen sınıfsal ihtiyaçların dayattığı iradi çabanın ürünüdür. Arka planı bu gereksinime yaslanmakla birlikte, bilimsel nitelikte tutarlı bir mantığa dayanan örgüt; sınıfsal, politik, yönetsel, kolektif ve fonksiyoneldir. Bu muhtevasıyla örgüt, kolektif niteliğine uygun olarak birleştirip güç yaratan, bilinciyle amaca uygun görev ve sorumluluklar yükleyerek yöneten, hedefleri temelinde değiştirme pratiğine giren stratejik bir araçtır. Ve örgüt denen bu yoğunlaşmış sosyal gücün bu çağdaki en büyük biçimi de devlettir. Devletin de sosyal gelişme yasalarıyla; üretim ilişkileri ve üretici güçler ilişkisi ve altyapı ve üst yapı arasındaki ilişkide uyumluluk seviyesini yakalamaya ve onu tarihsel olarak gerçekleştirmeye yetenekli ilk ve son biçimi de işçi ve emekçiler devleti olan sosyalist devlettir.
Metodoloji ya da yöntem sorunu
Diyalektiği elden bırakmamalıyız. Diyalektik yöntem devrimleri başarıya götüren en temel yöntemdir çünkü. Devrim bir metot olduğuna göre, kesinlikle diyalektiğe muhtaçtır. Diyalektik yöntem değişik niteliklerde gelişerek farklı-farklı biçimlenen her süreç, her çelişki, her sorun, her olay ve olgunun açıklanmasında hakem roldedir. Her şey bir kurala göre işler, bir kurala tabi ve bağlıdır. Hiçbir şey diyalektik kural dışında bir rastlantı eseri olmadığı gibi, diğer şeylere kayıtsız ve onlardan yalıtık da değildir. Devrim gibi teori de diyalektik dışı değildir ve teori kesinlikle yönteme sahiptir, bir yöntem izler. Tüm yaşam diyalektik bir süreç olarak tasavvur edildiğine göre, diyalektikten muaf kalan hiçbir şey yoktur. Metodun temel bir sorun ve gereksinim olduğu aşikardır. Yöntemsiz olan her şey eğreti ve aleladedir, hatalı yöntem ya da yöntem hatası ise başarısızlığa mahkumdur. Doğru yöntem ise, başarıyı koşullayan başlıca etmenlerden biridir.
Genel ile özel arasında diyalektik ilişki de yöntem bilimle anlaşılabilir. Bu yöntem diyalektik kavrayışla tanımlandığındı, genel ile özel, arasında büyük bir benzerlik ve gerçek ilişi gözlemlenir. Genel olan, her özgül parçada parçayı kapsayan genel ilkeleri temelinde bir geçerlilik kazanırken, özel olan ise, nüanslarıyla biçimlenen özgün ilkeleri bağlamında genel karşısında taşıdığı imtiyaz ve ayrıcalıklara rağmen, genelin ilklerine tabi olan ve onunla birleşen özgün ilkeleriyle geçerlik edinir. Genel kapsayıcı, genelden ayrışan özel ise nispeten dardır. Özcesi, genelin sorunları parçaya-özele yansır, onu etkiler ama özelin sorunları geneli doğrudan etkilemez, onu belirlemez. Bu bağlamda, özelin sorunları tartışılırken, bu sorunlar genelin sorunlarından bağımsız mütalaa edilemez fakat özelin kendine has sorunları da kendine özgü olarak mütalaa edilirler. Parçanın/özelin belli sorunları genel sorun kapsamındayken, belli sorunları da kendine özgüdür. Genel ve somut sorunların ele alınmasını bu kavrayış temelinde biçimlendirmekle birlikte, son tahlilde bütün bu sorunlar, içinden geçilen süreç zemininde irdelenmek durumundadır. Özgün sorunları göz ardı edip yok saymadan ya da genel süreç gerekçesine sığınmadan, ikisinin ilişkisi ve özgünlükleri incelenmek zorundadır.
Genelden özele inen özelden genele çıkan, nedenden sonuca çıkan sonuçtan nedene inen ve basitten karmaşığa doğru giden yöntem sağlam diyalektik yöntemdir. Bütün sorun ve çelişkiler, olay ve olgular bu metotla açıklanabilir. Sadece sonucu gören ama nedenle ilgilenmeyen, tersinden sadece nedeni gören ama sonuçla ilgilenmeyen yaklaşım tarzı ya da yöntem tek yanlı sorunlu yaklaşımdır. Durumu tespit ederken, sebepleri inceleyip açıklayan analiz ışığında senteze-sonuca gitmek soruna doğru yaklaşmaktır. Sorunun sebepleriyle birlikte ortaya koyulması, sorunun çözülmesi için şarttır. Sonuca yol açan nedenler görülüp ortadan kaldırılmadan sorun ortadan kaldırılamaz. Sonu tespit ederken çözümünü de tespit etmek durumundayız. Sorunun çözümünü ortaya koymak ise, soruna yol açan sebepleri incelemek-görmekle mümkündür. Hiçbir şey nedensiz değildir, her şeyin bir nedeni ve beslendiği bir arka plan vardır. Bu neden ya da arka plan açıklanmadan sonuçlar doğru tahlil edilemez, sorunlar çözülemez. Sonuçlar mutlak suretle nedenlere bağlıdır, nedenlerin ürünüdür. Sorunlara yaklaşımda neden-sonuç ilişkisinden hareket etmek bilimsel diyalektik metot olup, metodoloji biliminin en sağlam ilkesidir. Doğru bir metodoloji olmadan, doğru çözüm yöntemlerinden bahsedilemez. Ki, bu metot en köklü sorunlardan, en yüzeysel sorunlara, en küçükten en büyüğüne kadar her sorun ve her çelişkili süreç için istisnasız olarak geçerlidir. Dünya Komünist hareketinin sorunları için de verili olarak bir coğrafya sınırlarında biçimlenen devrimci hareket için de evrensel olarak geçerlidir. O halde, genel sorun penceresinden somut sorunlarımıza, somut sorunlarımız penceresinden genel sorunlara bakarak, bu bağ içinde sorunlu durumu resmetmeye ve sınırlı da olsa sorunun çözümüne dönük bir kritik yapmaya çalışalım.
Geçici olan objektif durum
Dünya ve her bir parça coğrafyasında geçerli olmak kaydıyla, sınıflar gerçeği ve sınıf çelişkilerinin ürünü olarak koşullanan devrimler ve devrim ihtiyacından doğan örgütlü sınıf hareketleri, üzerinde yoğunlaşarak ciddi tartışmalar yürütülmesini gerektiren düzeyde önemli ve küçümsenemez kadar büyük ama bir o kadar da devrimci hareket lehine kuvvetli nesnel dinamikler barındıran, zorlukları tamamen geçici olan sorunlu-sancılı bir süreçten geçmektedir. Kısmen durağan olup önemli tıkanıklıklar barındıran bu geçici ve ama sancılı-sorunlu koşullarla nüfuz eden bu durum, tabi olarak her devrimci yapı ve bileşen tarafından tarihsel devrimci sorumluluk tavrıyla muhasebeye tabi tutulup samimiyetle konu edilmektedir.
Sorun ve tıkanıklığın aşılması için sınıf hareketi cephesinde yürütülen bu muhasebe/yargı süreci, pek tabii olarak devrimci arayışlara tanık olmakla birlikte, burjuva liberal arayışlara kulaç atan ideolojik-teorik-siyasi sapmalara da tanıklık yapmaktadır. İdeolojik-teorik sapmalar eşliğinde tam tasfiyeci karakterle kıyıya vuran bu arayışların ilgili kısmı, derin bir kopuş ve liberal kırılma niteliğinde buzlu sulara gömülüp burjuva siyasi platforma iltihak edendir. Komünist teori ve ilkelere bağlılık gösteren devrimci arayış kulvarı ise, bilimsel dürüstlük ve devrimci kararlılıktan feyiz alan yönelimle teorik-pratik görevler zeminde kimi gelişmelere adım atan ciddi bir irade gösterse de henüz sancılı süreci atlatmış veya esasta atlatmış değildir. Bu durumun daha fazla uzayarak devam etmesi, bugüne kadar yaşanmış olan ideolojik-teorik kafa karışıklığı ya da tıkanıklığı aşarak derin bunalımlara vesile olabilir.
Devrim esas ve aktüel akımdır
Ne ki, kısa sayılmayacak uzun arayışlar döneminin genel sonuçları, bu tartışma sürecinin sağladığı teorik-siyasi birikim ya da kazanımları ve sınıf çelişkilerinin günbegün keskinleşerek devrimci koşulları olgunlaştıran nesnel sonuç ve yankıları, esasta zincirin zayıf halkalarında olmak üzere, bölgesel ve dünya ölçeğinde devrimler dalgasını aktüel kılmaktadır. Dünya çapında devrimlerin patlak vermesi, sübjektif etmenlerin belli bir plana endeksli kararlaştırdığı sabitlenmiş bir zaman mekaniğine bağlı değil, nesnel yasalara uygun olarak yaşanması beklenen gelişmelerin koşulladığı kitlesel hareket dalgasının varacağı muhtemel siyasal zemininde her an gündeme gelecek patlamaları haber verir. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün, üç yıl değilse, beş yıl sonra devrim dalgasının patlak vermesi kaçınılmazdır. Emperyalist sistemin ekonomik krizleri ve bunun parçalara yansıyan etki boyutu devrim dalgasının patlak vermesinin nesnel koşuludur. Yakın dönemin kitlesel hareket ve büyük dalgalanmaları, kadın hareketi ve mücadelesinin kabarışı ve daha fazlası bu patlamaların gerçekleşeceğine işarettir. “Sosyal patlamalar yüzyılı” tespiti sebepsiz ve boş bir lafız değil, emperyalist burjuvazinin haklı korkusunun ifadesidir…
Devrim, sorunları çözmenin en üstün biçimidir
Toplumsal üretim faaliyeti ve üretici güçlerin gerici üretim ilişkileriyle uyumlu olmayan gelişmesi, bilimsel deney ve gelişeler, elbette sınıf savaşımlarının her saniye yol açtığı ve bu birikimlerden beslenerek hasıl olan tarihsel kesitlerin büyük dalgalarla ortaya koyduğu değişim rüzgarı, dinamik bir hareket yaratarak çeşitli arayışlara, bu arayışlar zemininde mücadele ve sonuçlara neden olur. Tutarlı mecrada gelişen bu arayışlar temelinde açığa çıkan iradi müdahale pratiğiyle cereyan eden büyük akım, önlenemez biçimde değişim ve yeni gelişmelere yol açarak, ilerleme ve yenilikler rotasında köklü atılım ve sıçramalara damga vuran doğru orantılı sonuçlar doğurur. Devrim fırtınası neden-sonuç ilişkisi içinde eserek köklü değişim mekaniğini izleyen eylemle büyük alt-üst oluşları yaratır, yaratacaktır…
Devrimin şartları
Lakin devrim, salt devrim için uygun olan nesnel şartların ürünü olarak kendiliğinden gerçekleşmez. Kendiliğinden şartlar devrim için uygun koşulları sunup, çeşitli gelişme, ilerleme ve reformsal iyileşmeler niteliğinde ekonomik ve hatta kimi siyasi sonuçlara vesile olsa da bu sonuçlar devrimsel karakter düzeyinde devrimci özde siyasi sonuçlara ulaşamaz. O halde devrimlerin gerçekleşmesi için ikinci bir koşul daha gereklidir ki, devrim sübjektif öge olan bu ikinci koşula mutlak suretle muhtaçtır. Devrimler için uygun nesnel şartların yanında, sübjektif etmen olarak ideolojik-siyasi-askeri formasyonda siyasi mücadele ve müdahale gücü olan bir örgüt ve önderliğin olması, devrim için olmazsa olmazdır. İşte devrimler sürecinin temel problemi bu düğüme ya da bu düğümün çözülmesine bağlıdır ki, bugün devrimin nesnel koşulları yeterli düzeyde hazır olmasına karşın, devrimlerin gerçekleşememesi bu düğümde yaşanan sorun-sancılarda anlam taşır…
Devrimin stratejik araç ve silahları
Bu bağlamda, proletaryanın en ileri sınıf örgütlenmesi olarak, proletaryanın devrimdeki önderliğini tarihsel sorumluluk ve zorunluluk çerçevesinde temsil eden Komünist Parti, özellikle de Maoist Parti niteliği, devrimlerin gelişmesi ve gerçekleştirilmesinde hayati bir ihtiyaç olarak öne çıkar. Parti, devrimin kullandığı üç stratejik silahtan biri olup, ordu ve cephe silahlarına komuta eden ya da onları olanaklı kılan, dolayısıyla sınıfı ve emekçi halk kitlelerini devrim doğrultusunda birleştiren stratejik bir araçtır. Proletaryanın burjuvaziye karşı savaşımında örgütten başka kullanacağı bir silah yok ise, bu silahın Komünist teori, ideoloji ve ilkeler ışığında, proleter sınıf savaşının siyasi-askeri nitelikte tüm stratejik ve taktik görevlerini üstlenen, donanımlı ve yetkin bir kurmay olarak devrime önderlik yapması kaçınılmazdır…
Bundan hareketle, devrimin gerçekleşmesinde sübjektif koşul olarak eksik kalan önderlik rolünün devreye sokulması veya sorunlu ve sancılı olarak yaşanan tıkanıklık sürecine müdahale ederek devrimci gelişmeyi sağlamanın ihtiyacı olan sübjektif etmenin yaratılmasına dönük çaba, Komünist çizgi ve önderlik zemininde proleter parti çaresine başvurmakla anlamlıdır. Proleter sınıf devrimlerinin içinden geçtiği mevcut süreçte, devrim kaygısına dayanan bilimsel arayış, çıkış ve değişim iradesinin yolu buradan geçer. Bunu sulandıran her değişim ve yenilik arayışının rotası sağ tasfiyeci, reformist ve burjuva liberal handikaba saplıdır…
Devrim tasfiyeciliği
İdeolojik-teorik erozyonun ürünü olarak yaşanan siyasi kırılma ve örgütsel daralmalara paralel olarak yaşanan tıkanmalar karşısında adeta sorunlara gömülerek acze düşen sınıf hareketinin belli kesimi ciddi savrulmalara maruz kalmıştır. Aynı şartların ürünü olarak daralma ve tıkanmadan mustarip olan sınıf hareketinin belli bileşenleri ise, sağ eğilimin tipik sol versiyonu olarak dar tepkici tavır ve reaksiyonlara maruz kalmıştır. Her iki eğilim de son tahlilde yaşanan sorunları aşmaktan ziyade bu sorunları derinleştiren mecrada bulunmaktadır. Sorunları aşarak çıkış yaratma iddiasının arkasına saklanarak, ideolojik ve örgütsel zeminde tam bir tasfiyeci, yıkıcı ve bölücü pratik izlemişlerdir…
“Yenilik, değişim, gelişim” iddiasını bayraklaştırsa da bir bilim olan Marksizm-Leninizm-Maoizm ideolojisine dayanmayan her değişim arayışı ve bu bilimsel doku üzerinde yükselmeyip gelişim yasası temelinde nesnel değişimler gerçekleştiremeyen her çıkış, her teori ve her perspektif ölü doğmuş demektir. Nitekim, şatafatlı iddia ve söylemlerinin tersine, tamamen yapay olan bilim dışı bu sübjektif kurgular devrimci pratik karşısında sönüp gitmeye mahkum olur.
Devrim mantığı taşımayan her arayış ve değişim menşei, burjuva mantaliteye sahip boş bir safsatadan ibarettir. Tarihsel devrimci birikim ve tecrübeyi yadsıyarak ret ve inkar eden, dolayısıyla bilimsel MLM teori-pratik belleği zayıf, ideolojik-teorik devrimci hafızası cılız olan köksüz siyasi aktörlerin devrim ve devrimsel değişim başta olmak üzere, yenilik ve ilerleme adına ileri sürdükleri tüm iddia da boş bir fiyakadan ibarettir. ‘’Demokratik Enternasyonal’’, ‘’üçüncü yol’’, ‘’Radikal Demokrasi’’, ‘’doğrudan demokrasi’’ gibi popülist ve liberal akımların tüm marifeti, sınıf çelişkilerini yumuşatan, proleter sınıf mücadelesi ve sınıf devrimlerini sulandıran ideolojik-teorik-siyasi deformasyondan başka bir şey değildir. Post-modern ve neo-liberal emperyalist ideolojik safsatalarla geliştirilen tasfiyeci manipülasyon saldırıları büyük kafa karışıklığı yaratarak tam bir teorik kaos batağına dönüşmektedir.
Maalesef ki, bu ideolojik-teorik kaos her ölçekte devrimci hareketi etkileyerek kemiren bir işlev göstermektedir. Devrim bilincinde kırılmalara yol açan bu bilinç bulanıklığı daha dar anlamda ise, devrimci hareketin tek-tek parçalarına sirayet ederek örgüt bilinci, örgütsel anlayış ve örgütsel ilkeler zemininde kemirgen bir sorun olarak vücut bulmaktadır. Dar örgütsel kavgalara gömülen küçük hesaplar ufkuyla özürlü olan bu yabancılaşma hali, örgütsel bölünme ve parçalanmalarda sırıtırken, kapasite ve cürmüne bağlı olarak devrimci hareketi parçaları şahsında zayıflatıp örgütsel güçlerin erimesine hizmet etmektedir. Totaldeki daralmanın da etkisini yansıtan parçalardaki bu daralmalar, öyle ya da böyle devrim mücadelesini zayıflatan kırılmalardır. Devrimin devasa mizacı ve kolay lokma olarak yutulamaz büyük dinamizmi karşısında, aciz çırpışlardan ibaret çapsız girişimlerden malul olsa da sınıf mücadelesinin bir yansıması olarak içerde cereyan etmeleri nedeniyle yarattığı sorunlarla cürümleri oranında zararlı, baltalayıcı ve yıkıcıdır…
Sonuç olarak
Uzun sözün kısası, devrim ile karşı-devrim en büyük kapışmalardan en küçüğüne kadar hem dünya devrim cephesi ölçeğinde hem de tek-tek parça devrimleri cephesinde durmak bilmeyen bir mücadele içindedir. Bu mücadele, dünya gericiliğinin devlet ve iktidar örgütlenmeleri ve sistemine, buradan elde ettiği askeri, ekonomik, siyasi, yargı-hukuk, hapishane, ordu, polis, medya, kültür, eğitim, militarist tüm kurumsal güç ve teknik-teknoloji, makine, araç ve mülkiyet sahipliği gibi devasa olanaklarla avantajlı olduğu tamamen eşitsiz koşullarda sürmektedir. Baskı ve zor örgütü ile yasal ve yasa dışı örgütlenme ve kurumlarıyla uyguladığı gerici siyasi şiddet zemininde siyasi egemenliğini sürdürüp devrimi bastırmaya çalışırken, buna paralele olarak ideolojik-teorik-kültürel saldırılarla bu baskıcı sistem ve egemenliğini pekiştirmeye çalışmaktadır. Devrim aleyhine olan bu şartlarda devrim mücadelesinin gelişmesi ve devrimlerin gerçekleşmesi büyük zorluk ve sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ne ki, devrimin stratejik üstünlüğü, burjuvazinin taktiksel üstünlüğüne son verecek büyük bir enerjidir. Bu enerjinin kaynağı devrimin haklılık zemini ve geleceği temsil eden bilimsel niteliğidir. Hiçbir gerici zor, çelişki yasasına bağlı olarak işleyen tarihsel ilerleme çarkını durdurmaya yetemez. Bunun gibi, kitlelerin devrim talebiyle yükselen kahredici eylemini sonuna kadar engellemeye de yetmez. Taktiksel üstünlüklerine rağmen, stratejik olarak kof ve çürük olan bu gericilik, proletarya önderliğinde halk kitlelerinin kahredici darbeleriyle yenilmekten kurtulamaz, tarihin köhne karanlığına yolcu edilmesini engelleyemez. Bu süreçte rol alıp söz sahibi olabilmek için, dağınıklık ve gevşeklikleri gidererek safları sıklaştırıp büyütmek zorunludur…
Bugün geçici ve taktiksel düzeyde gericilik üstünlüğünü koruyup egemenliğini sürdürmektedir. Dünyayı tahrip ederken, yoksul emekçi dünya halkları ve mazlum uluslarını kan-revan içinde bırakan pervasız ve bir o kadar da hoyrat barbarlığını sürdürmektedir. Lakin, milyonlar ateşin korunda dövülen kızgın demir gibi tava gelmektedir. Bir kıvılcım bozkırı tutuşturmaya yeterdir. O kıvılcım ha çaktı ha çakacak! Karamsarlığa yer yoktur!
Her şeye karşın devrim dalgasının patlak vermesi belirsiz ve kestirilemez değil; emperyalist haydutluğun kanlı postalları altında ezilerek kanı emilen yoksul dünyanın ayağa kalkmaktan başka çıkarı ve çaresi yoktur. Ezilip sömürülen milyonların dipten yankılanan öfkesi, duyulan ayak sesleriyle patlamaya çok uzak değildir artık. Devrim gerici sınıf iktidarlarını tasfiye ederek sorunları kökleri ve köken ilişkileriyle birlikte çözecek tek gerçek harekettir. Mücadelenin tüm biçimleri ve süreçleri boyunca biriken tecrübenin ve enerjinin en yüksek ve en kararlı olarak ortaya konacağı an da bu anlar olacaktır. Bu nedenle bu tarihi fırsatta kullanılmak üzere biriken en küçük gücü de tecrübeyi de küçümsemeden o güne doğru ısrarı devem ettirmek devrimciliği tanımlayacak en temel özellik; bu ısrar halinde sebat etmek de devrimciyi tanımlayan kimliktir.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü gazetesinde yayınlanmıştır