Bizimle iletişime geçin

Güncel

Cizre ve “adalet”: Gözler kör, diller lal ve kulaklar sağır

Hafızalara kazınan yasak döneminde 177 insanın diri diri yakıldığı Cizre’deki soruşturmalarından bir arpa boy yol alınmadı. Yüzlerce delil, ses, fotoğraf ve görüntülere rağmen yargı üç maymunları oynuyor

Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçesinde 14 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının üzerinden 4 yıl geçti. Cizre’de 2 Mart 2016’da sona eren 79 günlük yasak sırasında tanklar ve zırhlı araçların yanı sıra ağır silahlarla onlarca bina yıkılırken, kent harabeye çevrildi. Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç’un “Biz diz çökmedik. Kalan insanların bizimle gurur duyması lazım” sözleriyle kentte yaşananlar hafızalara kazındı.

Cizre Halk Meclisi Eş Başkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel ile dedesiyle birlikte öldürülen Miray bebeğin de aralarında olduğu 177’si üç ayrı binanın bodrum katında yakılmak üzere 288 kişi yaşamını yitirdi. Bu veriler, ailelerin verdiği bilgiler ve yaptıkları başvurularda ortaya çıktı. Ancak yerle bir edilen şehirde yaşamını yitirenlerin sayısı, bu rakamlardan daha fazla…

İnsan hakları örgütlerinin hazırladıkları raporlara göre; öldürülenlerin 1’i bebek olmak üzere 41’i çocuk, 22’si kadın. Yaşamını yitirenlerden Cemile Çağırga, cenazesi 3 gün boyunca dondurucuda bekletilmesi ile gündeme geldi. Kentte yaşananlara tepki göstermek için farklı kentlerden dayanışma için gelen onlarca öğrenci ile birlikte 177 kişi sığındıkları üç ayrı binanın bodrum katında yakılarak öldürüldü.

14 cenaze halen bulunamadı

Öldürülenlerin yanmış bedenleri ailelerine teslim edilirken, Feride Yıldız, Sakine Durmiş, Mardin Çelebi, Hacer Aslan, Osman Gökhan, Hüseyin Derviş, Servet Aslan, İdris Susin, Ali Aslan, Cemal Pürlek, Emrah Aşkan, Osman Esmeray,  Mustafa Keçanlu ve Emrah Aşkın isimli 14 kişinin cenazeleri ailelerinin vermiş olduğu DNA örneklerine rağmen henüz bulunamadı.

86 dosya AYM’ye taşındı

Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmalarda ise bugüne kadar 86 dosya hakkında “takipsizlik” kararı verildi. Karara yapılan itirazlar da reddedilirken, 86 dosya Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşındı. İçişleri Bakanlığı’na yapılan maddi-manevi tazminat başvurularının 59’u hakkında “ret” kararı çıktı.

Cizre’de sokağa çıkma yasakları döneminde yaşamını yitirenlerin avukatlarından Hüseyin Tül, sokağa çıkma yasağı sırasında yaşamını yitirenlerin dosyalarına dair hukuki gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’na değerlendirdi.

İhlaller yasaktan sonra da sürdü

Yasaklarla birlikte birçok hak ihlalinin ortaya çıktığını dile getiren Tül, “En başta yaşam hakkından tutalım da eğitim hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı. Yine sağlık hakkı gibi birçok hak ihlal edildi. Sadece yasak dönemini kapsayan ihlaller değildi bunlar. Yasak sonrası devam eden ihlallerdi. Nitekim yasak sonrası dahi hayatını kaybedenler oldu. İhlal uygulamaları da devam etti” dedi. Cizre’de sokağa çıkma yasakları sırasında yaşamını yitirenlerin sayısını halen net olarak bilemediklerini de sözlerine ekleyen Tül, net bir sayı olmamakla beraber 16 kişinin halen cenazesinin henüz cenazesinin tespit edilemediğini kaydetti.

Tek “şüpheli” yok

Yaşananların ardından savcılığın kendiliğinden harekete geçerek, ilk yapması gerekenin delilleri toplamak olduğunu dile getiren Tül, “Yapılması gereken; olayın yaşandığı yerde olay yeri incelemesi yapıp, fotoğraflayıp, delil toplamaktı. Hiçbir savcı olay yerine gitmedi. Israrla talep etmemize rağmen gitmedi. O dönemde birçok sivil toplum kuruluşu avukat örgütlenmeleri hepsi geldi. Başsavcıyla da görüşmemize rağmen sonuçsuz kaldı ve hiçbir şekilde savcılığın bizatihi katıldığı bir olay yeri incelemesi yapılmadı. Tabi delilleri toplayan kişiler bu anlamda önem arz ediyor. Nitekim Cizre’de sokağa çıkma yasaklarında hayatını kaybedenlerin hepsinin olay yeri incelemesinde olayda fail, şüpheli olabilecek polis memurları inceleme yaptı. Yani soruşturmaya en başından beri gölge düştü. Delilleri karartmaktan tutun da delil yaratmaya kadar şüpheler oluştu. Ne yazık ki; şu ana kadar 5’inci yılına girmesine rağmen bırakın kamu davası açılmasını, tek bir polis memurunun bile şüpheli konumunda ifadesi alınmış değil. Muhtemelen de alınmayacaktır” ifadelerini kullandı.

Soruşturma süreçleri

Soruşturmalarda yaşamını yitirenlere “örgüt üyesi” şeklinde bir yaklaşım sergilendiğini ifade eden Tül, soruşturmaların yapılış şeklini “Ölümün üzerinden bir soruşturmadan ziyade bir örgüt üyesinin soruşturmasına dönüştürüldü. Nihayetinde de birçok dosyada da takipsizlik kararları verildi. Takipsizlik kararı verilmesinde tam da ‘örgüt üyesi birinin öldürüldüğü’ ve bunun ‘meşru müdafaa’ kapsamında kaldığı, ‘hukuka uygun bir ölüm olduğu’ şeklinde gerekçelendirilerek, takipsizlik kararları verildi. Yine açık ve gizli tanık beyanları da gerekçe yapıldı. Açık tanıkların kendi yargılandıkları dosyalarda verdikleri beyanları baskı altında verdiklerini, kendilerine işkence yapıldığını, bu şekilde iradelerinin sakat bir hale getirildiğini ısrarla ifade etmelerine rağmen dayanak gösterildi. Şu an takipsizlik kararı verilen 86 dosya Anayasa Mahkemesi’nde. Muhtemelen yakın bir zamanda da incelenecektir” sözleriyle anlattı.

Emniyet delil kaçırıyor

Savcılığın Cizre’de sokağa çıkma yasağı döneminde yaşamını yitirenlerin dosyasına bakış açısının soruşturmanın başlamasıyla birlikte kendisini gösterdiğini kaydeden avukat Hüseyin Tül, savcılıkların sunduğu gerekçelere dair ortada bir delil olmadığını söyledi. Savcılığın iddialarını çürütecek delillerin söz konusu olduğunu kaydeden Tül, bunların o dönem kullanılan zırhlı araçlar, tank ve insansız hava araçları üzerindeki kameraların aldığı kayıtlar olduğuna dikkat çekti. Ancak söz konusu görüntü kayıtlarının dosyalarda mevcut olmadığını dile getiren Tül, savcılığın emniyet kaynaklarından istemesine karşı emniyetin görüntülerin olmadığı yönünde cevap vererek, görüntüleri göndermediğini söyledi. Görüntülerin olduğunu bildiklerini dile getiren Tül, AİHM’de görülen ancak “İç hukuk yolları tükenmediği” gerekçesiyle reddedilen davayı hatırlatarak, “Türkiye’nin verdiği savunmalara baktığımızda bu görüntülerin olduğunu anlıyoruz. AİHM’deki savunmada Bakanlık görüntülerin olduğunu söylüyor. Bu tam da delil kaçırma ve saklamadır” ifadelerini kullandı.

“Faili meçhule sürükleniyor”

Yasak döneminde öldürülenlerin dosyalarında verilen “takipsizlik” kararlarıyla birlikte dosyaların “faili meçhule” sürüklendiğini belirten Tül, Türkiye’de yüzlerce “faili meçhul” dosyanın daha ortaya çıkma riskiyle karşı karşıya kalındığını dile getirdi. Tül, şunları söyledi:

Bu dosyaların hiçbirinde fail tespit edilmedi. Tespite yönelik etkili bir soruşturma da yürütülmedi. Görünen pratik de yürütülmeyeceği yönünde bir kanı da maalesef bizde oluştu. Biz AYM başvurularını yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. En nihayetinde AİHM’ye götürmeyi düşünüyoruz. Tabi bu hukuki süreçleri işletmek ne yazık ki faillerin bulunmasında etkili olmuyor. Ne yazık ki siyasi iradenin de bu konuda etkili olması gerekiyor.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Güncel Haberler