Yadigar Aygün-Bahattin Seçilir/İstanbul
Seçimlere günler kaldı. Kısıtlı imkanlarla kampanyayı yürüten Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) sahada en çok görünen ve en çok ilgi gören parti. Yeşil Sol Parti İstanbul 2. Bölge adayı olan Halkların Demokratik Kongresi(HDK) Eş Sözcüsü, Cengiz Çiçek ile seçim gündemini, sahadaki havayı ve güncel süreci konuştuk. Çiçek, ekonomik krizin yanı sıra AKP-MHP iktidarının baskı politikaları hayatı cehenneme çevirdiğini belirterek, halktaki demokratik değişim isteğini dikkat çekiyor. Çiçek, 14 Mayıs günü AKP’nin gideceğini söylüyor.
Çiçek’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Kendinizi tanıtır mısınız?
1978 Dersim’de doğdum. 1985 yılında ekonomik nedenlerden dolayı İzmir’e göç ettik. Çok erken yaşta yoksul ve emekçi bir ailenin çocuğu olmaktan kaynaklı bir çocuk emekçi, genç emekçi olarak hayatımızı idame ettirmeye çalıştık. Hem okuyup hem de çalışmaya çalıştım. 1997 yılında Marmara Hukuk Fakültesi’ni kazandım. 1997’den bugüne İstanbul’da yaşıyorum. 1998 yılında mensup olduğum Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile tanıştım. O günden bugüne halkımın ve Türkiye’deki, Kürdistan’daki tüm ezilen halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesi için mütevazi ve emekçi olmaya çalışıyoruz. Bu söze layık olmaya çalışıyoruz. HADEP’ten bugüne gençlik faaliyetleri olmak üzere pek çok alanda çalışmalar yürüttüm. Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Eş Başkanlığı yaptım. Daha sonra partinin Merkez Yürütme Kurulu’nda yer aldım. PKK lideri sayın Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapıyorum. Halkların Demokratik Kongresi(HDK) Eş Sözcüsüyüm.
Türkiye şu an 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine kilitlenmiş durumda. Bu seçimlere ilişkin neler söylemek istersiniz? Seçim kampanyası sırasında hangi politikaları ön plana çıkarıyorsunuz?
Türkiye’de sadece Yeşil Sol Parti seçmeninde değil bir çok kesimlerde, emekçilerde, Türkiye halklarında, kadınlarda, gençlerde ciddi bir yeniye dair, demokrasiye, özgürlüğe dair bir arayış var. Haliyle toplum ile halk ile temaslarımızda insanların bu yeniye dair arayışlarını görmek bizler gibi toplumsal politika yürütenler için çok umut verici. Artık çok klasik, genel geçer söylemlerin yetmediği bir dönemden geçiyoruz. Toplum yeni bir yol arıyor. Türkiye çok kritik bir kavşakta yurttaşların geleceği söz konusu. Açlığın, yoksulluğun, işsizliğin geldiği düzey yine savaş politikaların geldiği düzeye baktığımızda hem Yeşil Sol Parti için hem de toplumsal muhalefet için devrimci demokratik ilerici güçler için son derece hem örgütlenme zemini hem de bu örgütlenme zemini üzerinden gerçek demokratik, özgürlük seçeneğini yaratabileceğimiz koşulların olgunlaştığını görebiliyoruz. Bu döneme tersine 7 Haziran diyorum. 7 Haziran 2015 seçimler sürecinde Türkiye’de toplumsal muhalefet kendisini seçimlerde ve yürüttüğü mücadelede çok ciddi bir seçenek haline getirdi. Devlet ve toplum arasında derinleşen bu çelişki yine ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte Türkiye’de tersine bir 7 Haziran’ı beraberinde getirdi. Türkiye’deki ilerici güçlerin devrimci demokratik güçlerin, sosyalistlerin, Kürt özgürlük hareketinin son derece kendisini örgütleyebileceği muazzam bir toplumsal alan var. Seçimlerde bu göz ile bakmak, seçim sürecini biraz bu yönü ile değerlendirmek gerekiyor. Faşizme karşı kalıcı örgütlenme perspektifiyle mücadele yürütmek bizim temel gündemlerimizden biri olmalıdır.
‘Sömürü ve tahakkümün karşısındayız’
Uzun yıllardır hiyerarşik her ilişki karşısında, sömürü ilişkilerin karşısında durduk. Egemenlik ilişkilerin olduğu her yerde HDP olarak, daha önceki Kürt partileri olarak karşı durduk. Bütün stratejik ittifak zemininde buluşan bütün güçler belli başlıklarda politikalar yürüttük. Yeni yaşama dair, demokratik yaşama dair bizim olmazsa olmaz ilkelerimiz var. Sermayenin, sömürünün karşısındayız. Hayatı üreten emekçiler üzerindeki hiyerarşik yaklaşımlara, egemenlik politikaların karşısında duruyoruz. Bu yeni bir durum değil. Erkek egemen sitemin, eril anlayışın, kadın üzerindeki sömürüye ilkesel olarak karşıyız. Uluslararası ve ulusal sermeyenin doğa üzerindeki tahakkümüne karşıyız. Yüzyıllık homojen ulus projesine, politikalarına baktığımızda bir halkın, bir etnik kökenin başka halklar üzerindeki egemenliğine karşıyız. Sonuç olarak bilmekteyiz ki bu ülkede sadece bir etnik yapı yok. Onlarca etnik yapı var. Farklı dillerden, farklı renklerden halklar, insanlar var. Devlet destekli bir inancın başka inançlar üzerindeki baskısına ve tahakkümüne karşıyız. Kadın ve gençlik mücadelesi bizim için olmazsa olmaz mücadele alanlarımızdan bir tanesidir. Türkiye’de, Orta Doğu’da, Avrupa’da ulus devletçi tekçiliğe ve kapitalist sisteme karşı mücadele gerekçelerimiz var. Nasıl bir yaşamı tahayyül ediyoruz noktasında sunduğumuz önermeler var. Bu ülkede ulusçu, devletçi, tekçiliğe karşı, faşizme karşı, tek adam diktatörlüğüne karşı demokratik cumhuriyetin nasıl olacağına dair başlıklar bunlar. Bu başlıklarımız, kapitalizme karşı, sömürüye karşı dünya halklarının, dünya emekçilerinin kendi yaşam formuna dair mücadele gerekçeleri ve hedefleri olarak değerlendirilebilir. Bu seçim dönemi politika doğal olarak toplumsallaştı. HDK ve HDP olarak temel sloganımız toplumun politikleşmesi politikanın toplumsallaşmasıydı. Seçim süreci ve tek adam diktatörlüğünün halklar üzerindeki politikaları politikanın daha toplumsal bir iş olarak görülmesine neden oldu.
Bir süredir sahadasınız. Sahayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sahadan nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Saha da gördüğümüz halk yeniye dair arayışın içerisinde. Örneğin, pazar çalışmamızda emeği ile geçinen birine işler nasıl diye sorduğumuzda ‘İşi boş verin bizi bunlardan kurtarın. Gerekirse aç kalırız, susuz kalırız, bizim hayatlarımızı altüst eden haydutlardan, bu korsanlardan, bu hırsızlardan birlikte kurtulmamız gerekiyor’ diyor. En büyük sorun ekonomik sorun ama insanların geldiği düzeyi görebiliyor musunuz? Ekonomik krizin yanına AKP-MHP iktidarının baskı politikaları hayatı da cehenneme çevirdi. Seçim çalışmalarında insanlar, en çok, toplumun kutuplaştırılmasından, etnik yapısının ayrıştırılmasından, halkları düşmanlaştırmadan rahatsız. Türkiye’de yaşayan halkların birlikte yaşama isteğine karşı politik bir suikast var. AKP yıllarını bir arada yaşama kültüründen bir sapma yılları olarak ve bir müdahale yılları olarak değerlendiriyoruz. Sokakta AKP’nin toplumun doğal dokusuna, birlikte yaşam umuduna olan müdahaleciliğine itirazı var.
Umudu zafere dönüştürme zamanıdır
Sahaya en erken çıkan partisiyiz. Bu yönüyle partimizin ne kadar emekçi, emeği kıstas alan bir parti olduğu tekrardan ortaya çıktı. Yeşil Sol Parti’nin etrafında buluşan milyonlar, bu ülkede demokratik değişim dönüşüm arzusunun en büyük öznesidir. Bu çok önemli bir şey. Bize oy vermeyen insanlar bile AKP-MHP iktidarından kurtulma umudumuz var ise bu sizin güttüğünüz mücadele sayesindedir diyor. Son yıllarda, son seçimlerde, HDP, bu umudu taşıdı ve yükseltti. Şimdi umudu zafere dönüştürme zamanıdır. İnsanlar ile bu umudu nasıl zafere dönüştüreceğimizi konuşuyoruz. Zafer dilini, zafer umudunu hepimizin daha fazla somutlaştırması gerekiyor. Bu umudun, sandığa yansıyacağını düşünüyorum. Sokakta temas ettiğimiz insanlar, kitleler, ‘Cumhurbaşkanı hep birlikte devireceğiz, Yeşil Sol Parti’nin de parlamentoya güçlü girmesi için oy vereceğiz’ diyor.
Seçim güvenliği konusunda bir çalışmanız var mı? Varsa nelerdir? Seçim güvenliği neden önemlidir?
Açtığımız tüm seçim bürolarında gönüllü olarak sandık güvenliği için görev almalarını söylüyoruz. Yeşil Sol Parti, resmi olarak sandık görevlisi veremiyor ama müşahitler ile kendi iradesini, oyunu koruyacak. Her türlü hırsızlık girişimlerine karşı son derece örgütlü, olgun olmamız gereken bir dönem. Dezavantajlı giriyoruz ama şu avantajımız var, ilk defa sandık hırsızlığı ile karşılaşmıyoruz. Kürdistan’da ve Türkiye’de bu sandık gaspına dönük girişimleriyle yıllar önce karşılaştık. Son derece tecrübeli bir yapıyız. Kendi arkadaşlarımız, yoldaşlarımız, parti üyelerimiz iktidar karşısında en tecrübeli yapı olarak tanımlanabilir. Bu seçimler, Türkiye’de ki egemen sınıflar açısından da kritik bir seçim. Bir felaket tellallığı yapmadan son derece özgüvenli ve soğukkanlı AKP-MHP iktidarının da bir beka seçimi olduğu geçeğinden hareket ile daha uyanık, daha örgütlü, daha öngörülü hareket etmeliyiz. Bunlar ne yaparsak yapalım gitmezler söylemini doğru bulmuyoruz. AKP seçimlerde gidecek. Gitmeli. Bu aynı zamanda bir zorunluluğun işareti, geleceğimiz için, toplumsal barış için, halkların eşitliği için, inançların eşitliği için gitmesi gerekiyor. Geri çekileceğimiz başka bir şey yok. Haklarımızdan oldukça taviz kopardılar. Artık bu saatten sonra sandığa, seçim gününe, sandık güvenliğine de bu perspektif ile bakmak gerekiyor. Kendi bekasını halkın bekasının önüne koymuş bu yapıdan her şeyi bekleyebiliriz. Her şeyi beklerken bizimde yapacaklarımız olduklarımızı onlara sürekli hatırlatmalıyız. Bu halkın cesareti var. Bu halkın özgürlüğe tutkusu var. Bu halkın artık köleliğe, sömürüye, egemenlik ilişkilerine bir dakika bile tahammülü yok çünkü artık söz konusu olan hayatlarımız, bizde karşı tarafı bu cesaret üzerinden, bu kararlılık üzerinden korkutmak ve yıldırmak zorundayız. Güçlüyüz, halkız. Dünya devrimler tarihinde, toplumsal hareketler tarihinde, günümüzde Latin Amerika’dan, Ortadoğu’ya, İran’da ki kadın isyanında ve birçok yerde örgütlü toplumda en ceberut yapıların, en faşizan yapıların nasıl devrildiğini, nasıl tarihin çöplüğüne gönderdiğini gördük.
Son olarak sizlerin eklemek istediği şeyler var mıdır?
Bu seçim faşist bloklara kaybettirecek, özgür yarınlarımız için bir temel atacağız. Kendi evimizi inşa edeceğiz. Bu temeli 14 Mayıs günü hep birlikte atacağız. 14 Mayıs Günü AKP-MHP faşizmini, tek adam rejimini, kaybedeceğini hem de parlamentoda sayısal azınlığa düşeceğine son derece inanıyorum. Sahadaki tüm gözlemlerimizde halkın artık bu sürece el koyacağını ‘Yeter artık’, ‘No Pasaran’ ‘Edi bese’ diyecek. 15 Mayıs günü birlikte umutlu bir geleceğe bakacağız. Baharın, Newroz coşkusu ile birlikte zirveye ulaşacağına inancım tam. Şimdiden tüm yoldaşlarımızın, tüm arkadaşlarımızın, Türkiye emekçilerinin, Kürdistan halklarının yolu açık olsun. Zaferi kutlu olsun. Piroz Be.