Irkçılığa, sınıf farkına ve cinsiyet eşitsizliğine karşı doğrulan bir tokat Lucy’nin sesi. Tarihten Kadın Portreleri’nde bu hafta polis tarafından ‘bin isyancıdan daha tehlikeli’ olarak görülen, işçi mücadelesi ve anarşizmin yılmaz savunucularından Lucy Parsons var.
“Biz kölelerin kölesiyiz. Biz erkeklere göre çok daha acımasızca sömürülmekteyiz.”
Lucy Parsons 1853 yılında ABD’nin Teksas eyaletinin Waco kentinde köleliğin hala geçerli olduğu bir dönemde dünyaya gelir.
Bir yanıyla Meksikalı bir yanıyla da Amerika yerlisi olan Lucy, köle olarak doğduğu için ırkçılık ve sınıf savaşımıyla genç yaşta tanışır.
1870 yılında hayatını birleştireceği, kendisi gibi hak savunucusu olan Albert Parsons ile tanışır. Albert beyaz, Lucy ise siyah olduğu için ırkçı yasalar nedeniyle resmi olarak evlenemezler.
Albert, ırkçılığa karşı verdiği mücadele nedeniyle tehdit edilir, vurularak yaralanır. İlişkileri ve politik çalışmaları nedeniyle Teksas’ta baskı gören çift, 1873’te Chicago’ya taşınır. İki çocukları dünyaya gelir.
İşsizliğin ve buna orantılı olarak işçi sömürüsünün had safhada olduğu bu dönemde kendisine bir terzi dükkanı açan Lucy, Uluslararası Kadın Konfeksiyon İşçileri Sendikası’nın (ILGWU) bir parçası haline gelir. Aynı zamanda Albert ile birlikte hem ‘Knights of Labor’un hem de Sosyal Demokrat Parti’nin üyesi olur.
Emekçi Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda yer alan Lucy, Albert ile birlikte Anarşist Uluslar arası Emekçiler Birliği’nin yerel örgütlenmesi için çaba sarf eder.
‘Chicago Times’da işe başlayan Albert ise politik görüş ve çalışmaları nedeniyle işten çıkarılır.
İşsizliğin yarattığı depresyon ve çalışanların üzerindeki baskının her geçen gün artması emekçi kesimdeki öfkenin çığlığa dönüşmesine yol açar.
1877 yazında, ABD tarihindeki en büyük kitle grevlerinden biri olan demiryolu işçilerinin eylemleri başlar. Ülkenin dört bir yanındaki demiryolu işçileri, Baltimore Ohio Demiryolu’nun çıkardığı ücret kesintilerini protesto etmek için grev hattına katılır. Temmuz ayında grev, demiryolu işçilerinin etkin bir mücadele yürüttüğü Chicago’ya taşınır.
Lucy bu dönemde fikirlerini yazıya da dökmeye başlamıştır. Anarşist yayınlar olan The Socialist ve The Alarm için yazılar yazar. O, zulüm ortamının pasif eylemlerle son bulmayacağının bilincindedir ve “şiddetli doğrudan eylem veya böyle bir eylem tehdidinin işçilerin taleplerini kazanmasını sağlayacağını” söyler.
Bu düşünceler yoldaşlarının desteğini alırken devlet yetkilileri ve polislerin ‘kara listesi’ne girmesine neden olur.
Lucy aynı zamanda toplumsal cinsiyet normlarına karşı da başkaldırır. Geleneksel kadınlık rollerini reddeder, kadının yerini mutfaktan işyerlerine, sokaklara taşırır. Hal böyle olunca polis tarafından “bin isyancıdan daha tehlikeli” olarak nitelendirilir.
“Topraksıza toprak, işçiye araç, üreticiye ürün” sloganını benimseyen Lucy, düşüncelerini şöyle anlatır:
“Bütün bunların serbest kullanım hakkı olmaksızın, mutluluğun peşinden koşmak, özgürlüğün ve hayatın tadını çıkarmak boş birer inançtır. O nedenle bunların elde edilmesi için her türlü aracın kullanılması, şiddet içeren bir devrime yol açsa bile haklılık taşımaktadır.”
Haymarket
1 Mayıs 1886‘da ABD’nin birçok sanayi kentinde 8 saatlik iş günü ve kötü çalışma koşulları ile ilgili düzenlenen grev ve mitingler düzenlenir. Lucy de bu mücadelenin içerisindeki isimlerden biridir.
Derken günlerce süren mücadele 3 Mayıs’ta dört işçinin öldürülmesi ve birçoğunun da yaralanmasıyla farklı bir boyuta sıçrar.
İşçiler, polis saldırısı neticesinde yaşamını yitiren arkadaşlarının da öfkesiyle 4 Mayıs’ta Haymarket Meydanı’nda bir araya gelir. Yarım milyon işçinin bir araya geldiği bu mitingde, polislerin ortasında nereden ve kim tarafından atıldığı belli olmayan bir bomba patlar. Burada yedi polis ölür, onlarcası yaralanır. Ve hemen akabinde polisler işçilere yaylım ateşi açar.
Olayın ardından çok sayıda işçi gözaltına alınıp, tutuklanır ve yedisi idama mahkum edilir.
İdama mahkum edilenlerden biri de Albert’tir. Ortada yeterli kanıt yoktur ancak devlet fermanı verir. Lucy, bu kararın iptali ve meselenin özünü anlatmak için kent kent gezer, konuşmalar yapar. Gittiği her yerde toplantı salonlarının girişinde polisler tarafından karşılanır.
Ancak bu çabalar bir sonuç vermez ve 11 Kasım 1897’de Albert ve diğer üç sanık idam edilir.
Lucy acısını öfkeye dönüştürerek mücadelesine devam eder. 1891’de, Lizzy Holmes ile birlikte ‘Devrimci Anarşist Komünist Aylık Dergi: Özgürlük’ isimli yayının kuruluşunda yer alır. Dünya Endüstri İşçileri’nin de kurucu üyelerinden olan Lucy, siyasi tutuklular ve ifade özgürlüğü alanında çalışmalar yürütür. Bu süreçte üzerindeki polis baskısı aralıksız devam eder.
Lucy verdiği özgürlük mücadelesini ve bunun nasıl vazgeçilmez olduğunu şu sözlerle anlatır:
“Anarşizmin felsefesi, ‘özgürlük’ sözcüğünün içindedir. Öte yandan bu felsefe, ilerlemeyi sağlayacak her şeyi içine alabilecek kadar kapsamlıdır…Anarşizm, insanın ilerlemesine, düşünceye ya da araştırmaya engel oluşturmaz. Hiçbir şey, gelecek keşiflerin yanlışlığını ispatlamaktan aciz olacağını doğrular ve kesinlikler olarak görülemez. İşte bu nedenle değişmeyen ve başarısız olmayacak tek bir slogan vardır: ‘Özgürlük’. Doğruları keşfetmek için özgürlük, gelişmek ve doğallıkla ve dolu dolu yaşayabilmek için özgürlük.”
1888-1889 Ekonomik Forumlar yeni liberal reformist düzenlemeleri yeterli bulmayan Lucy, bunların sınıf ayrımını ortadan kaldırmadığını vurgular.
1905 yılında Liberator gazetesini düzenlemeye başlar . Bu yolla kadının boşanma, yeniden evlenme ve doğum kontrolüne erişim hakkını destekleyerek diğer kadınların sorunları üzerinde durur. Bu konuda yazılar yazar.
İşsizliğin derinleşmesiyle birlikte Lucy, 1908-1909 yıllarındaki ekonomik krizlerde açlık ve işsizlik konularına yoğunlaşır. 1915’te Chicago’da yapılan ‘Açlık Gösterileri’ni örgütler. Bu eylemi diğer geniş katılımı eylemler takip eder.
Yıl 1925’i gösterdiğinde Lucy, Komünist Parti ile birlikte çalışmaya başlar. Partiyle birlikte yerli halkın maruz bırakıldığı ırkçı muameleyi teşhir eder.
Görme yetisi zamanla zayıflayan Lucy, yine de hayatının sonuna dek kavgasından vazgeçmez.
7 Mart 1942’de çıkan bir yangında 89 yaşındayken yaşamını yitirir.
Külleri Haymarket anıtında
Lucy’nin sosyalizm ve anarşi ile ilgili 1500 kitaptan oluşan kütüphanesi, kişisel makaleleri gizemli bir şekilde ortadan kayboldu. Ne FBI ne de polis, kütüphaneyi kurtarmaya gelen Irving Abrams’a, FBI’ın zaten tüm kitaplarına el koyduğunu söylemedi.
Lucy’nin külleri, aralarında Albert’ın küllerinin de olduğu ‘Haymarket Kayıpları’ anıtına gömüldü.