Stratejik devlet çıkarları ekseninde karşılıklı atışan Erdoğan ve Merkel’in iktidarı yuvarlak masa etrafında buluştu.Uzun süreden beri birbirlerini karşılıklı olarak suçlayan Angela Merkel ve Erdoğan samimiyet duygularıyla, stratejik ortaklığı tekrar teyit ettiler. Her iki devlet arasındaki ekonomik ilişkiler sonucu bu buluşmanın sağlanacağı açıktı. Bizim için bu buluşma sürpriz değildi!
Karşı devrim cephesi içinde hakim sınıflar arasında süren çelişki ve bu çelişkiler üzerinde yapılan tartışma ve kavgalar çıkarlar birleşince bir anda karşılıklı söyledikleri sözler rafa kaldırılır. Erdoğan’ın, Angela Merkel’e daha önce ne söylediğini hatırlayalım. Merkeli Nazi olarak niteleyen Erdoğan, Merkele, sen kimsin ..’’.siz Türkiyenin düşmanısınız..Nazi artıkları..bizde özür dilemeliler’’ diyen Erdoğan, 23.09 2018 tarihinde Birleşmiş Milletler toplantısına giderken yaptığı basın toplantısında Merkel’e minnettar olduğunu söyledi.Erdoğan, Almanya’nın daveti üzerine “Kendilerine öncelikle bu davetten ötürü bir kez de sizlerin huzurunda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum‘‘diyerek, bende özür dilemeli diyen kişi özür dilemek zorunda kaldı.
Buna zorunludur, güvendiği dağlara kar yağmıştır, Donald Trump ve AKP iktidarı arasında buzlar erimiş deyildir, Türkiye’nin eksen kaymasını düzeltmek ve yeniden ayarını vermek için Trump tarafında ekonomik vidalar sıkıştırılmaktadır. Ekonomik kriz toplumun her kesimini sarmış, dolar yükselmiş, bu faturayı ödeyen işçi ve emekçiler açlık sınırları içinde yaşamaktadır. Dolaysıyla Türk devleti uzun süreden beri Avrupa’yla yaşadığı siyasi sorunları bertaraf etmek zorundadır, TC’nin başka çaresi yoktur. Sığınacak liman burada aramaktadır. Dolaysıyla AKP iktidarı, Alman devletiyle siyasi ilişkileri düzeltmek zorundadır.
Alman devleti açısında ise, sorun Türkiye’dekinde demokrasi ,özgürlükler işçi ve emekçi hakları,Türk devleti tarafında gasp edilmesi sorunu değildir, sermaye dolaşımı ve pazar kavgasında Alman devletinin kazançlı çıkma sorunu olduğundan dolayı, Türkiye‘ye yaptığı yatırımları genişletme sorunu teşkil etmektedir. Dolaysıyla, Türkiye pazarı üzerinde işçi ve emekçileri iliğine kadar sömürmek, sermayenin girişini garantiye alınması için gelişen bir siyasi ilişkilerin bozukluğu düzeltmeye çalışmaktadır. Türkiye‘ye akan Alman tekelci burjuvazinin sermayesi bugüne kadar yolu kesilmedi, Türk komprador tekelci burjuvazinin önemli bir kesimi Alman devletinin Türkiye’deki temsilcileri veya ekonomik ortaklarıdır. Alman sermayesinin kesilmesi Türk ekonomisinin bitişi iflası olma ihtimali vurgusunu yapmamız abartılı olmayacağı kanısındayız.
Alman sermayesinin Türkiye‘ye aktığı veriler göstermektedir ki, Erdoğan ve Merkel birbirlerini Nazi ve demokrasi düşmanı olarak gösterdiyi süreçte bile ciddi bir sermaye kaybı olmamıştır.
Almanya‘nın Türkiye‘ye ihracatı, 2015 yılında 22.411.522.000 €, 2016 yılında 21.946.528.000, 2017 yılında 21.457.856.000 € olmuştur.
Türkiye‘nin Almanya‘ya ihracatı ise, 2015 yılında 14.474.877.000 €, 2016 yılında 15.347.463.000 €, 2017 yılında ise 16.174.203.000 € dir.
Üste verilerde kısmi bir düşüş görünmektedir. Ancak siyasi restleşme ekonomik alana çok az yansımıştır. ‘Ekonomi Bakanlığı verilerine göre 2002-2017 yılları toplamında Almanya en fazla doğrudan yatırım yapan 6. ülke konumunda bulunuyor. Türkiye’ye yapılan doğrudan sermaye yatırımlarında Almanya’nın payı bu dönemde 8.97 milyar dolarla yüzde 6,3 seviyesindeydi. Aynı dönemde en fazla doğrudan yatırımı 22,1 milyar dolarla Hollanda yaptı. ABD ikinci, Avusturya üçüncü, İngiltere dördüncü ve Lüksemburg beşinci sırada yer aldı. Diğer taraftan Türkiye’de 6800 civarında Alman sermayeli şirket bulunuyor.‘ (Alman şirketleri hakında daha geniş bilgi http://sanayi.tobb.org.tr…sermaye_ulke2.php?ulke=49 bulunur.)
Demir yolları için Alman devleti 35 milyar euro kredi vermesi, Alman Rheinmetall şirketinin, Leopard tanklarının Türkiye’nin Altay tankı olarak üretmesi projesi v.s Merkel ile Erdoğanın kamuoyunda birbirlerine karşı atıştıkları dönem bu antlaşmalar ve projeler hayata geçirilmiştir. Türk devleti Filistin sorunu bazında İsraill’e sert tartışmaları başlatığı süreç, Türkiye ve İsrail devleti arka planda antlaşmalara imza atıyordu.
Keza Hollanda ve Türkiye arasındaki kamuoyununda gösterilen kriz sürecinde 2002-2017 dönemi Hollanda 22,1 milyar dolar doğrudan yatırım yaparak Avrupa ülkelerinde birinci sırayı almıştır. (Reuters/AFP/DW/SSB/HS, Deutsche Welle Türkçe. 20.07.2017 li haber)
Üste kısmi düzeyde dile getirdiğimiz, Türk devleti ile Alman devleti arasında süren ekonomik ve siyasi ilişkiler, siyasi iktidarların elinin tersiyle geri itecek bağlantılar değildir.Osmanlılar dönemiyle başlayan bu güne kadar süren bazen gerileyen bazen de yükselen ancak kalıcı hale gelmiş siyasi, ekonomi ve askeri ilişkilerdir. Alman devletinin, Erdoğan’ı davet etmesi, Erdoğan’ın Alman devleti hakkında söylediğinden çark etmesi stratejik dostluk sonucudur. Her iki figürde kapitalist tekkelerin siyasi temsilcilerdir.
Görüşmede Alman devletinin Ortadoğu’da stratejik planlaması, İdlib sorunu, savaştan dolayı kendi yurdunu terk eden Suriye ve Kürdistan’lılar sorunu, Türk devletinin içinde debelendiği ekonomik kriz, Almanya’da devrimci, demokratik örgüt ve kurumların yasaklanması v.b sorunlar masa başına yatırıldı.
Alman halkı ve siyasal partilerin tavrı!
Civey adlı kamuoyu araştırma şirketi yaptığı kamuoyu anket çalışmasında Almanların yüzde 69’u Erdoğan’ın Almanya’ya gelişine karşı olduğunu açıkladı. Alman devletinin Türkiye’ye ekonomik yardım yapılması anketinde ise yüzde 66’sı yardım yapılmasına karşı çıktı. Türkiye’de faşist baskı ve katliamlardan dolayı Erdoğanın Almanya’ya gelişini ve ekonomik yardım yapılmasını doğru bulamamaktalar. Halkın genel tavrı budur.
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in davetlisi ( eski SPD parti başkanı) olarak gelen Erdoğan, çeşitli parti temsilcileri Frank-Walter Steinmeier’in Erdoğan için vereceği onur yemeğine katılmadılar. Almanya başbakanı Merkel, Berlin belediye başkanı, Sevim Dağdelen, Christian Lindner, bazı gazeteciler toplantıya katılmadılar.
Sonuç olarak, Erdoğan’ın Almanya’ya davet edilmesi her iki ülke devlet çıkarları açısında önemliyken, ezilen yoksul halklar için göz yaşları, katliam ve zülümdür. Türk devletinin katliamlarını arka planda destekleyen Alman devleti olduğu bizim için açıktır. Almany’da Türk MİT’i tarafında öldürülen Katip Saltan, Nübar Yalım ve daha diğer devrimci ve sosyalistlerin öldürmesinde Alman devletinin payı vardı. 12 Eylül faşist cuntanın teknik ve teknoloji olarak güçlendiren Alman devletidir, tek tip hücrelerin oluşturulması Alman devletinin tasarımıydı ve bugün insansız hava araçları Alman devletinin yardımı sonucu gerillalar katletmektedir.
Merkel’in basın toplantısında Türkiye’de ekonomik krizi atlaması için Türk devletiyle birlikte hareket edilmesi sorunu ise, Türkiye’de süren ekonomik krizi ulusal veya ülke içindeki kriz olarak algılamak olayları tek yanlı ele almaktır. Türk ekonomisi Emperyalist kapitalist sermaye ile bütünleşmiştir. Ekonomik kriz Emperyalist sermayeyi etkilemektedir. Farklı tekkelerin olması bunlar arasında ekonomik çelişki sürerken kriz bazı tekkelerin güç kaybetmesi bazı tekkelerin gelişip güçlenmesini sağlar. Dolaysıyla Türk devletinin ekonomik kriz içinde yaşaması Alman tekelci burjuvazinin isteği değildir. Bu sebepten dolayı sermayenin garantörlüğü üzerinde anlaşarak geçmişte olduğu gibi önümüzdeki süreçte de de Türk devleti Alman devleti limanında demiri atacaktır.