İrade ve Eylem Birliğinin Önemi ya da İrade ve Eylem Birliği Olarak Örgüt
Komünist parti/örgüt, altyapı ve üstyapı unsurlarında kurumsallaşmış irade ve eylem birliğinin ifadesidir. Kuruluş amaçlarına uygun olarak komünist parti ya da örgüt; diyalektik ve tarihi materyalist dünya görüşü/felsefesi etrafında toplanan ve proleter sınıf çıkarları zemininde tüm insanlığın özgürlüğünü/özgür dünyayı amaçlayan kuramsal temele sahip, bu kuram tarafından açıklanan amaç, bu amaca göre belirlenmiş ilkeler, bu ilkeler temelinde saptanmış siyasi hedefler, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için bilimsel sosyalizm teorisinin devrimci teori ve pratiği ışığında bilimsel öngörüyle oluşturulmuş ideolojik, teorik, siyasi formasyon ve bu formasyonda ortaklaşan sınıf çıkarları görevlerini siyasi mücadele zemininde omuzlayan kurumsal makina ya da ortak sınıftan insanlar birliğidir. Bu karakterine bağlı olarak komünist parti/örgüt, ortak çıkar ve hedeflerde çakışan belli bir iradeyi ve bu irade temelinde gereksinim haline gelmiş belli bir eylemi ifade eder. Şayet, ortak sınıf menfaatlerinden, bu menfaatlere endeksli hedeflerden, bütün bunlar temelinde bilinçli olarak saptanmış ortak amaç ve ilkelerden söz edilmemiş olsaydı bir irade ve eylem birliğinden, dolayısıyla bu irade ve eylem birliği zemininde mümkün olan partiden/örgütten bahsedilemezdi. Kuşkusuz ki, bu irade ve eylem birliğinin bahis konusu edilen temelleri kadar, bu irade ve eylem birliğini olanaklı kılan özgür irade ortamı olan hukuksal koşul da es geçilemez bir temeldir. Ki, bu temel, irade ve eylem birliği olan partide vazgeçilmez unsur olan demokrasi ya da demokratik şartlardır. Öyle ki, bu demokrasi koşulları ya da demokratik koşullar ortamı yeterince olmaksızın bu irade ve eylem birliğini inşa edip korumak mümkün olmaz. O halde, irade ve eylem birliğinin diğer şartları kadar, vazgeçilmez başka bir unsuru olarak demokratiklik ilkesi de yaşamsal değerdedir. Ancak, demokrasi de tarihsel zorunluluklar içinde belli şartlara tabidir ki, bu da unutulamaz. Demokrasinin tarihsel zorunluluklar içinde rasyonel olarak uygulanmasının, korunup egemen kılınmasının imkânı, demokrasi temelinde merkezileşmeyle, yani merkeziyetçi yapı altında garanti altına alınmasıyla mümkündür. Demokrasi ile disiplinin, özgürlük ile zorunluluğun uyumlu birliği temelinde demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesi bu irade ve eylem birliğinin, yani partinin hayati temelidir
Parti/örgüt sadece içerikten ibaret olmayıp, biçimde kopmaz bir bileşendir. Bu biçim parti ya da örgütün temel örgütlenme ilkesi olan demokratik merkeziyetçilikte tarif edilir. Örgüt biçim, amaç ve ilkeler içeriktir. Örgütün araç olma esprisi de esasta buradan doğar. İrade ve eylem birliğinin korunması parti için ne kadar hayatiyse, demokratik merkeziyetçiliğin korunması da bir o kadar hayatidir. Ki, irade ve eylem birliği gerçek manada demokratik merkeziyetçilik temelinde sağlanabilir. Tersinden de demokratik merkeziyetçilik irade ve eylem birliği temelinde mümkün olur. Başlı başına hiyerarşik bir mekanizma olan örgüt/parti, demokratiklik ilkesine göre oluşturulan merkezi birleşik yapı altında irade ve eylem birliğini gönüllülük esasına dayanan disiplini koruyarak sağlar, demokrasi zemininde canlı siyasi yaşamını sürdürebilir. Demokrasi, partinin siyasi ortamını canlı kılan temel bir argüman olarak rol oynar. Sağlam bir parti ancak demokratik merkeziyetçi ilke temelinde sağlanan irade ve eylem birliği ile kurulup var olabilir. Aksi halde anarşizm, keşmekeş ve örgütsüzlük bir rastlantının ötesinde kaçınılmaz sondur. Kolektifimiz, Maoist nitelikte billurlaşmış teorik zemin, siyasi ve örgütsel ilkeler ışığında sağlam temellere sahiptir. Lakin pratik temsilde önemli sorunlara sahip olduğu da inkâr edilemez. Bu sorunlar doğru devrimci çizgi temelinde aşılabilir, aşılır sorunlardır. Sorunları aşmanın ideolojik, teorik, siyasi çizgi zemini olmakla birlikte, örgütsel ilkeleri temelinde bu sorunları aşma iradesine de sahiptir. 4. oturumumuzun ilgili gündem ve kararları bu iradenin açık ifadesidir
Komünist Partinin Bir İlkesi Olarak Demokratik Merkeziyetçilik
“Siyasi parti ve örgütlerde demokrasinin ve disiplinin ele alınışı ve uygulanışı kadar, bunlardaki işleyişinin niteliği, bunlardaki hak ve hukuku tanımlayan yasa/kuralları ya da disiplin ve özgürlükleri ve bunlarda yetki ile görevlerin tanımlanması ya da dağıtılmasında demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesi doğrudan kilit rol oynar.“
Hareketimiz, tüm türevleriyle dünya gericiliğinin ekonomik ve siyasi sistem olarak egemen olduğu bütün tarihsel ve toplumsal dönem boyunca, yönetilen sınıfların baskı ve sömürüye dayanan gerici düzenlere karşı yönetilenlerin ezilen halkların yürüttüğü hak ve özgürlükler mücadelesinin siyasi talebi olan demokrasinin bir yönetsel biçim olarak tarif edilmiş tarihsel şartlarda ilerici bir argüman olduğu, ama bireysel ve toplumsal yaşamın, sınırsız özgürlüklerin yol açtığı tüm toplumun muntazam kültürel gelişmişlik evresinde içselleştirilmiş kuralların kendiliğinden işleyişiyle düzenlenmiş, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız ve devletsiz tek dünya toplumu olarak hüküm süreceği öngörülen komünist toplum ütopyası şartlarına göre ise gerici olduğu bilincinden hareket eder. Sınırsız özgürlüklerin egemen olduğu komünizm koşullarında toplum üzerinde imtiyaz ve üstünlüğe dayanan hiçbir düzenleyici otorite ve erk kabul edilemez ki, proletaryanın sınıf olarak kendi varlığı ve devletine son veren tarihsel yönelimi insanlar arası egemenliğin varlığıyla bağdaşmaz. Özcesi, sınıflar varlığının hüküm sürdüğü koşullarda, demokrasi hem tarihsel hem de siyasi olarak ilerici ama sınıfların ortadan kalktığı/devletin sönümlendiği koşullarda ise, sınıfsal olgu olarak sınıfların ürünü olan her demokrasi biçimi istisnasız olarak gericidir. Bu bağlamda proletarya, günümüzün gerici siyasi toplumsal sistemlerinde proleter demokrasi veya egemenlik uğruna mücadelenin tamamen geçerli ve vazgeçilmez tarihsel bir görev olduğunu benimseyerek, bu mücadeleyi bir devrim sorunu olarak biçimlendirir. Ancak bu demokrasi mücadelesini nihai bir mücadele olarak görmez, bilakis onu Doğrudan Demokrasi’ye ilerletme ve “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar” ilkesinin geçerli olduğu komünist toplum sisteminin egemenliği için bir mücadele aşaması olarak ele alır. Bir diktatörlük veya devlet biçimi olmaktan ileri geçmeyen demokrasi biçimlerinin tümüne son vermek için mücadele eder; günümüzün bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini bu perspektifle yürütür, kavrar. Komünist toplumun siyasi toplum sistemini sınırsız özgürlükler biçiminde tasavvur eder, öngörür. Bu kavrayış temelinde Kolektifimiz, örgütlendiği ve mücadele ettiği sınıf bölünmüşlüğüyle teşekkül eden tarihsel siyasi şartların zorunluluğuna uygun olarak biçimlenen ve bu tarihsel şartlarda mümkün olan en geniş ve en ileri demokrasi biçiminin temsili olan Sosyalist Demokrasi mücadelesi yürütür, bu mücadelede demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesine göre örgütlenir. Başka deyişle, gerici sınıf iktidarları ve faşist baskılarının gündemde olduğu, demokratik şartların yok denecek kadar sınırlı olduğu şartların koşullamasıyla, temel örgütlenme ilkesi demokratik merkeziyetçilik olarak biçimlenir. Komünist toplumun ön aşaması veya komünist topluma geçiş aşaması olarak uzun tarihsel bir dönemi kapsayacağı öngörülerek tarif edilen sosyalist toplumda veya sosyalist devlette de demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesi geçerlidir. Sosyalist devlet demokratik merkeziyetçilik ilkesine göre örgütlenir. Bir örgütlenmede benimsenen demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesi, o örgütlenmenin veya o partinin niteliğini belirleyen özelliklerden biri olarak nitel önemde değer taşır. Demokratik merkeziyetçilik ilkesine göre örgütlenmek, örgüt ya da partide mevcut siyasi şartlarda olanaklı olan en geniş demokrasinin uygulanması anlamına geldiği gibi, bu ilke temelindeki örgütlenme kolektif önderlik anlayışı, kolektif akıl ve kolektif karar ve iradeyi esas alan en demokratik biçim olarak, diğer burjuva, küçük-burjuva örgüt ya da parti anlayışları ve örgütlenme biçimlerinden keskin biçimde kopar. Her şeyin genel başkanın iki dudağı arasında olduğu, bütün kararların başkan tarafın dan verildiği, tek kişinin belirleyici irade olduğu anti-demokratik, şefçi burjuva, küçük-burjuva örgüt anlayışından köklü olarak ayrışır. Dolayısıyla demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesini bugünden yarına tüm yönetim, iktidar-devlet anlayışı ve demokrasi niteliğini belirleyen bir zemin olarak siyasi parti ve örgütlerin niteliği için bir ölçü görevi görür. Siyasi parti ve örgütlerde demokrasinin ve disiplinin ele alınışı ve uygulanışı kadar, bunlardaki işleyişinin niteliği, bunlardaki hak ve hukuku tanımlayan yasa/kuralları ya da disiplin ve özgürlükleri ve bunlarda yetki ile görevlerin tanımlanması ya da dağıtılmasında demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesi doğrudan kilit rol oynar.
Özcesi demokratik merkeziyetçilik ilkesinin kavranması, benimsenmesi ve uygulanması son derece ciddi ve hayati bir sorun olarak önem taşır. Demokratik merkeziyetçi ilkenin uygulanması kadar, kavranması da proleter devrimci parti ve örgütler için büyük bir ihtiyaçtır. Kolektifimiz, demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesine göre örgütlenerek mümkün olan en geniş demokrasiyi uygulayan, merkeziyetçilik ilkesiyle düzenlenen demokrasi ve demokrasi ilkesiyle oluşturulan merkeziyetçiliğiyle demokratik normlara tam sahip bir partidir. Demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesi, partinin niteliğinde bir kriter olduğu gibi, tüzüksel işleyiş ve örgütlenmesinde de temel bir ilke olarak yer alır. Kolektifimiz, demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesine uygun olarak, alttan üste doğru demokratik seçimler yoluyla merkezileşir; seçilen merkezi önderlik tarafından alta doğru atamalar usulüyle hiyerarşik zincir ve tüzüksel işleyiş içinde oluşturulur.
Demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesi, demokrasi ile merkeziyetçiliği(disiplini) birbirilerinin varlık gerekçeleri olma uyumuyla birleştiren ve tezat görünen her iki yanın birbirine karşıt oldukları kadar, birbirini tamamlayan bir bütünün karşı karşıya konamaz derecede kopmaz iki parçası olarak bağrında toplar. Demokratik merkeziyetçilik, demokrasi ve merkeziyetçilik olmak üzere iki ayrı argüman ya da muhtevadan oluşur; iki ayrı muhtevayı tek muhtevada birleştirerek, bütünlüklü yeni bir muhtevayı ya da argümanı ifade eder. Kelimenin gerçek manasında zıtların birliğinin muntazam bir örneğini temsil eder. Demokratik merkeziyetçi ilke; demokrasi olmadan merkeziyetçilik inşa edilip sağlanamaz, merkeziyetçilik olmadan da demokrasi korunup kurulamaz içerik ve değerindedir.
Kolektifimiz, uygulamada ademi merkeziyetçi ilkeyi benimser; demokratik merkeziyetçilik altında uygulamada ademi merkeziyetçiliği uygular. Kolektifimiz, demokrasinin mümkün olan en geniş biçimde uygulanması, yetki ve inisiyatifin tek merkezde sınırlanmadan alt kademelere doğru dağılması ve mümkün olan en geniş bileşenle paylaşılması, görevlerin iş bölümü temelinde kolektif güç ve iradeyle omuzlanması, hiyerarşi ve işleyişten kaynaklanan bürokratik hantallığın asgariye indirilmesi için, uygulamada (demokratik merkeziyetçiliği zayıflatmadan/ortadan kaldırmadan) ademi merkeziyetçiliğin kullanılmasını önemser. Demokratik merkeziyetçi ilke esasına göre örgütlenen Parti’de, parti iradesini temsil eden parti kongresinde demokratik seçimler yoluyla seçilen ve aldığı yetki süresince parti iradesini temsil eden merkezi örgütün, Kongre kararlarına ters olmamak kaydıyla aldığı tüm kararlar bütün parti kademeleri için bağlayıcıdır. Yönetici organın karar ve politikalarına itiraz etme ve eleştiri yürütme hakkı, gerekli tartışma süreçleri tüketilip karara varıldıktan sonra, “kararlara uymak esastır” prensibine bağlı olarak ve tüzüksel disiplinle sınırlanan çerçeveyi taşmadan, uygun zaman, meşru mekanizma ve demokratik platformlarda yürütülmek kaydıyla vardır ve özgürce kullanılabilir. Hem demokrasi hem de disiplini, hem özgürlüğü hem de merkeziyetçiliği, hem merkezi kararlara tabi olma hem de merkezi kararları eleştirme hakkını barındıran bu tablo, demokratik merkeziyetçi örgütlenme ilkesinin yetkin içeriği ve olanaklı kıldığı tablodur. Partide demokrasinin de merkeziyetçiliğin de(disiplinin de özgürlüğün de) garantörü ve uyumlu bileşkesi demokratik merkeziyetçiliktir. Demokratik merkeziyetçilik olmadan partide irade ve eylem birliği zemininde vücut bulan örgütsel birlikten bahsedilemez. Aynı biçimde partide canlı bir siyasi yaşamdan da söz edilemez. Çünkü farklı fikirlerin tek merkezi birleşik yapı altında birleşmesi gibi, fikir zenginliğinin itici gücü, eleştirinin ve özeleştirinin değiştirip dönüştürücü özelliği yalnızca ve yalnızca demokratik merkeziyetçilik ilkesine uygun örgütlenme şartlarında mümkündür.
Birlik ve Eylem Birlikleri
“Öte taraftan parti güçleriyle, yani aynı ideolojik, siyasi miras ve tarihsel kökenden gelip kolektifimizin genel siyasi çizgisiyle esasta uyumlu olan, komünist niteliğini esasta koruyan ve birlik ilkelerimizle asgari derecede uyum sağlayan ama mevcut durumda farklı örgütsel yapılarda bulunan ya da çeşitli vesilelerle parti dışında siyasi yaşamlarını sürdüren büyük küçük gruplar halinde, hatta birey olarak duran, partiye emek vermiş, en eski tarihe dayalı da olsa partiyle örgütsel yaşam sürdürmüş olan ve ideolojik ve siyasi görüşte Maoist Kaypakkaya çizgisini benimseyen tüm güçlerle birlik politikamız aktüeldir.“
Birlik, eylem birlikleri ve ittifaklar politikasında kolektifimizin anlayışı da yaklaşımı da esasta olumludur. Teorik çerçevede ortaya koyduğu birlik ve eylem birliği siyaseti yetkin bir kavrayış seviyesindedir. Kolektifimizin parti güçlerine dönük birlik çağrıları tarihine ve dost güçlerle gerçekleştirdiği eylem ve güç birliği, ittifak süreçlerine bakıldığında bu teorik seviyenin somut siyaset ve yaklaşımda da temsil edildiğini iddia edilebilir. Birlik ve türevlerinde samimi ve yapıcı tavra sahip olmasına rağmen bu yaklaşımına paralel pratik sonuçların elde edilmesinde parti olarak eksikliklerimizin olduğunu da inkâr edemeyiz. Kolektifimizin birlik, güç ve eylem birliği, ittifak konularındaki teorik kavrayış seviyesinin dayandığı ya da feyz aldığı temel unsurları şöyle sıralayabiliriz: Bir; grup kaygısındansa devrim kaygısının öne çıkarılarak yeğlenmesi, iki; devrimci sınıf ve halk güçleri ile gerici sınıf ve karşı-devrim güçleri arasında ilkesel ayrım çizgisinde, yani devrimin dostları ile düşmanlarını ayrıt etmede berrak ve keskin bir bilince sahip olunması, üç; demokrasi ve devlet anlayışında tekçiliğin reddine dayanan çok partili siyasi sistemin benimsenerek devrimci sınıf ve halk güçlerine söz ve örgütlenme hakkı çerçevesinde siyasi özgürlüğün tanınması ya da bu devrimci sınıf güçlerinin sosyalist iktidarın/devletin dostları ve müttefikleri olarak değerlendirilmesi biçiminde ifade edilebilir. Kolektifimiz, örgütsel birlik ve değişik niteliklerdeki “birlik” formatlarına(eylem birliği, ittifak, güç birliği, cephe’ye) ilişkin siyaset ve yaklaşımını saydığımız bu üç temel unsur üzerinden biçimlendirir, bu bilinçten hareket eder. Aynı zemindeki birlik ve birlik türevlerine dönük yaklaşımının somut muhtevasını ise: a)- komünistlerin birliği, b)- sınıfın birliği ve c)- halkın birliği şeklinde özetler. Komünistlerin birliğini genel birlik sorununda adeta “baş çelişme” değerinde ele alır. Komünistlerin birliği olmadan ya da sağlanmadan, ne sınıfın birliği ve ne de halkın birliği sağlanabilir. Sınıfın ve halkın birliğine giden yol komünistlerin birliğinden geçer. Yoldaşlarıyla birleşemeyen dostlarıyla hiç birleşemez. Birleşmeyen güç olamaz, güç olamayan devrim yapamaz. Bunun içindir ki, sağlam birlik fikri olmayanların sağlam devrim fikri de olamaz. Özcesi, kolektifimiz komünistlerin birliğini zorunlu ön şart olarak görür, ele alır. Ancak komünistlerin birliğini de sınıfın ve halkın birliği perspektifi ya da hedefiyle anlamlandırır. Kendi başına komünistlerin birliği, yani, sınıfın ve halkın birliğini hedeflemeyen ve ona varmayan bir komünistler birliği sınırlı kalarak devrim için yetmez. Bundan hareketle de söylenebilir ki, kolektifimizin birlik ve birlik türevlerine dönük anlayışı veya siyaseti:
1) Demokrasi ve devrim için birlik,
2) Sosyalist toplum için birlik,
3) Komünist toplum için birlik amaçlarına endeksli bir birlik siyasetidir.
Birliğin amacı veya içeriği bu üç hedefle anlamlıdır. Faşizme veya gerici sınıf iktidarlarına karşı demokrasi ve devrim mücadelesinde, bu mücadele hedef ya da görevlerinde ortak müştereklere sahip tüm demokratik, devrimci, sosyalist ve komünist güçlerin ortak müştereklerdeki birliği gerekli olandır. Sosyalizmin güçleri kapsamında yer alan devrimci sınıf güçlerinin ortak payda olan sosyalisttoplum için sosyalist devrim mücadelesinin örtüşen tüm görev ve hedeflerinde buluşması ikinci bir gerekliliktir. Komünisttoplum perspektifiyle hareket eden bütün sosyalizm güçlerinin komünisttoplum uğruna mücadele görevleri, hedefleri ve genel amaçta buluşan çerçevede birleşmesi üçüncü bir gerekliliktir. Bu amaçlardan soyut bir birlik anlayışı,temel ilkelerde sakat, somut siyasette sorunlu, demokrasi ve devrimin asgari görevleri açısından sığ, palyatif bir birlik anlayışıdır. Devrimde, devrimci sınıf iktidarında/sosyalizmde ve bu iktidar altında komünist toplumu kültür devrimleriyle inşa etme hedefinde samimi olanlar, samimi ve ilkeli birlik siyaseti ya da hedefine de sahip olmak durumundadırlar. Şayet doğru birlik anlayışı yoksa doğru bir devrim fikrinin olduğu söylenemez, devrim mümkün olmaz. Bütün teorik fikir ve kurgular eninde sonunda maddi güce dönüşmek durumundadır. Teorinin devrimci gücü ancak maddi araçla buluştuğunda pratik gerçeğe dönüşür. Bu da doğrudan insan unsurunu devreye sokar. Sınıfsız insandan bahsedilemeyeceğine ve devrim sınıf dışı bir eylem olmayacağına göre, sınıfın kendi siyasi partisinde örgütlenip maddi aracını yaratması, devrimci teorinin maddi güce dönüşmesi için zorunludur. Eylem ve güç birlikleri, ittifaklar, antiemperyalist, antikapitalist ve antifaşist devrimci cephe politikası, parça devrimi ve dünya devrimine dönük birlik politikasından bağımsız olmayıp onun ön adımları ya da ona dönük ihtiyaçlardır. Kolektifimiz devrimimize önderlik yapma konusunda iddialıdır. Genel siyasi çizgisi, bu iddiasını temsil etmeye olanak veren düzeyde yeterli olup, devrimimizin örgütlenerek gerçekleştirilmesi için yetkin bir hattır. Geçici, taktik zayıflıklarına karşın, stratejik doğrultusu kolektifimizi bu tarihsel role ve göreve aday yapan kuvvetli zemindir. Komünist devrimci çizgideki ısrarı ve mücadele pratiği bu tarihi iddiasının kanıtıdır. Sınıflar mücadelesinin en ağır şartlarında sınanarak sınavdan geçen kolektifimiz, devrim enerjisini büyük akıma dönüştürmek için devrimin tüm dinamik, araç ve olanaklarını toparlama sorumluluğuna uygun hareket etmek durumundadır. Devrimci enerjiyi büyük devrim akımına dönüştürecek olan dinamiklerden biri hiç şüphesiz ki, birliktir, birlik siyasetidir. Devrime önderlik yapma kararlılığı taşıyan kolektifimizin birlik siyasetinde ısrarlı olması anlamsız ya da rastlantı değildir. Bilakis, devrim hedefinin bilinçli bir politikası, gereksinimi ve devrim kaygısıyla devrimci gücün yaratılmasının ürünüdür. Hiçbir devrim süreci devrimci sınıf güçlerinin birliğinden imtina etmedi, edemedi. Birlikten kaçmak devrim iddiasında samimi olmamakla eştir.
Birliğin devrimdeki rolünü bilince çıkarmaktan hareketle, 4. oturumumuz mevcut birlik, eylem ve güç birliği siyasetimizin gevşetilmeden somut adımlarla yürütülmesini bir kez daha karar altına almıştır. 4. oturumumuzun ilgili kararı şöyledir: “….Birlik ve eylem birliğine ilişkin doğru bir politikamız olmasına karşın istenilen düzeyde pratik adımlar atılamamıştır. Yönetici organ çeşitli partilerle hali hazırda süren merkezi düzeydeki birlik ve eylem birliği görüşmelerine gerekli hassasiyeti göstererek görüşmeleri sürdürerek tamamlamalı ve partiye sunmalıdır. Ayrıca parti güçleri başta olmak üzere diğer devrimci ve sosyalist güçlerle birlik ve eylem birliği ilkelerimize bağlı görüşmeler başlatılarak pratik takipçisi olmalı partiyi bilgilendirmelidir….” Kararda da ifade edildiği gibi, birlik ve eylem birlikleri politikamızın pratik adımlarla somutlaştırılması gerekmektedir.
Mevcutta geçerli olan birlik ve eylem birliği politikamız temelinde somut birlik görüşmelerinin sürdürülerek sonuçlandırılması ve eylem birliklerinin genişletilmesine dönük görevlerin yürütülmesi kolektifimizin gündemindedir. Demokratik devrimci güçlerle ideolojik mücadeleyi yadsımadan ama anlamsız dar tartışmalara da girmeden birlik ve eylem birlikleri temelinde birleşmek bir tercih değil devrimci görev ve tarihsel sorumluluktur. Öte taraftan parti güçleriyle, yani aynı ideolojik, siyasi miras ve tarihsel kökenden gelip kolektifimizin genel siyasi çizgisiyle esasta uyumlu olan, komünist niteliğini esasta koruyan ve birlik ilkelerimizle asgari derecede uyum sağlayan ama mevcut durumda farklı örgütsel yapılarda bulunan ya da çeşitli vesilelerle parti dışında siyasi yaşamlarını sürdüren büyük küçük gruplar halinde, hatta birey olarak duran, partiye emek vermiş, en eski tarihe dayalı da olsa partiyle örgütsel yaşam sürdürmüş olan ve ideolojik ve siyasi görüşte Maoist Kaypakkaya çizgisini benimseyen tüm güçlerle birlik politikamız aktüeldir. Bu kapsamdaki tüm dinamikler için birlik politikamız ve çağrımız geçerlidir. Bilindiği gibi, 3. oturumumuzda henüz bölünmemiş olan harekete ilişkin birlik kararımız kaldırılmıştı. Birlik kararının kaldırılması, 3. oturumumuzda sosyo-ekonomik yapıya dair yapılan yeni tespit ile birlikte, devrimimizin niteliği, programı ve stratejisinin de yeni nitelikte belirlenmesi çerçevesinde gidilen köklü değişikliğe dayanmaktaydı. Bu hareket ile bizim aramızda sosyo-ekonomik yapı tahlili ve buna bağlı devrimimizin niteliği, programı ve stratejisi gibi temel ve somut meselede köklü bir farklılık gündeme gelmişti ki, bu durumda birlik kararının kaldırılması doğal olandı.
Birlik kararının kaldırılması kolektifimiz tarafından bu nedenlerle benimsenirken, aynı kararda bu hareketin kendi kongrelerinde kolektifimizin tahlil ve tespitlerine benzer sonuçlara giderek değişiklik yapmaları durumunda birlik meselesinin yeniden gündeme alınacağına özellikle vurgu yapılmıştı. Dahası, kolektifimiz, bu hareket ile somut tahlil tespit meselelerinde köklü bir farklılığa sahip olduğuna işaret etmekle birlikte, hareketi Maoizm ideolojisini benimsemesi ve dogmatik savunuyla da olsa Kaypakkaya yoldaşın genel komünist çizgisini savunması zemininde esasta komünist bir parti olarak değerlendirmektedir. Dolayısıyla birlik yapmanın önemli zemini bulunmaktaydı, bulunmaktadır. Kuşkusuz ki, sosyoekonomik yapı, devrimin niteliği, programı ve stratejisi konularındaki temel somut meselelerdeki farklılıklar birliğin önünde ciddi nesnel engellerdir. Buna rağmen 4. oturumumuz neden ve nasıl birlik kararı aldı? 4. oturumumuzun aldığı birlik kararı somut değil, genel bir karardır. Somut bir birlik kararı değil, genel birlik anlayışı ya da politikasıdır esasen. Öte taraftan sadece bu harekete özgün değil, parti güçlerine dönük bir birlik yaklaşımı karardır ve elbette bu hareketi de kapsamaktadır. Birlik yaklaşımımız veya genel kararımız bugün ayrılmış olan iki kesime de bu çerçevede geçerlidir. 4. Oturumumuz birlik konusundaki bu yaklaşımını kararlaştırırken, her iki taraf da kendi kongrelerini henüz gerçekleştirmemişti. Dolayısıyla, eski tahlil ve tespitlerini tekrar ederek devrimimizin niteliğini, programını, stratejisini eskisi gibi tekrar etmiş olup savunmaktadırlar. Her iki kesimin kongrelerinde somut tahlil ve tespit meselesinde çıkardıkları ilgili sonuçlar itibarıyla birlik önünde ciddi engellerdir. Fakat birlik yaklaşımımız veya kararımız genel olarak yine de geçerlidir her iki kesime. Genel niteliklerini esasta komünist değerlendirmekteyiz. Diğer yandan, temelden iki farklı devrim programı arasında örgütsel birlik yapmayı benimseyen bir birlik anlayışımız ya da perspektifimiz yoktur. Birlik yaklaşımımız, ideoloji, uluslararası çizgi, somut tahlil kapsamında devrimin niteliği, programı, stratejisi gibi temel meselelerde veya genel siyasi çizgide esasta bir uyumun sağlanmasını öngören bir birlik anlayışıdır, kararıdır. Dolayısıyla, her iki kesime de birlik yaklaşımı ve kararımız geçerlidir. Birlik ilkeleri veya şartlarımızda bir birlik sağlanacaksa, bu birlikten kaçınmayız. Benimsediğimiz birlik, ideolojiden, programa, devrimin niteliğinden stratejisine ve temel örgütlenme ilkesinden temel taktiklere kadar bütün temel unsurlarda esasta birliğin mevcut olmasına dayanır. Bu şartlarda bizlerle birleşebilecek her devrimci güçle birleşiriz ki, birlik kararı ve yaklaşımımız bu şartları kabul eden her güç için aktüeldir. 4. oturum kararında görüldüğü gibi, sadece parti güçleriyle değil, diğer devrimci güçlerle de birlik gerçekleştirme yaklaşımımız, birlik perspektifimiz mevcuttur. Birlik şartlarımız yukarıda özetle ifade ettiğimiz gibidir. Bu şartlar temelinde bizlerle birleşmek isteyen her devrimci güçle birlik görüşmeleri yaparak birlik gerçekleştirebiliriz
Radikal Demokrasi Anlayışı ve Toplumsal Hareketler
“Komünist Marksist teori yeni toplumsal hareketlerin kaynakları ve görüşleri ile zenginleştirilmelidir. Ama kapitalizme karşı mücadelede bu durum, komünist teoriyi, çoğulculuk ve farklılıklara başvurarak çözmenin bir gerekçesi haline getirmemelidir.”
Toplumsal hareketler ya da literatürdeki ifadeyle “yeni toplumsal hareketler” üzerine değerlendirmeler güncel durumdadır. Avrupa’da işçi sınıfı hareketindeki geri çekilme ya da düşme; sınıf hareketinin dışındaki toplumsal özgürlük ve değişim talep eden hareketlere ilgiyi artırmıştır. Sınıf ya da toplumsal hareketler burjuva demokratik veya nispeten kendisine zemin bulduğu siyasi ortamda gelişmiştir. Geçmiş yüzyılda sınıf eksenli toplumsal hareketlerdeki düşüş, işçi sınıfına beslenen umutlarda hayal kırıklığını beslemiştir. Ve giderek işçi sınıfı ile toplumsal hareketler ayrıştırılmış, aralarındaki bağ koparılmıştır. “Sınıf dışı” toplumsal hareketler merkeze alınarak yeni teoriler geliştirilmiştir. Radikal demokrasi teorisi bunlardan bir tanesidir. Buradaki durum, sosyalizm ve işçi sınıfına beslenen hayal kırıklığının bir ürünüdür. Bu teoride, kapitalizme karşı bir alternatifin geliştirilmemesi reformcu bir eğilime işaret eder. Radikal demokraside sınıftan kaçma eğilimi güçlüdür. Aynı zamanda sınıf indirgemeci, Avrupa-merkezci görüşe karşı tepkinin ürünüdür. Avrupa merkezci, sınıf indirgemeci teoride işçi sınıfı dışında gelişen toplumsal hareketler hiçleştiriliyor ve mücadeleleri önemsizleştiriliyordu. Eğer sosyalizm talepli, işçi sınıfı ekseninde bir hareket gelişmiyorsa, oynadığı role bakılmaksızın o hareket mahkûm ediliyordu. Ezilen-sömürge ulusların özgürlük hareketi, kadınlar ve kimlik üzerinden eşitlik ve hak talep eden kesimler ve köylülerin mücadelesi önemsizleştiriliyor, “sınıf dışı” hareketler olarak görülüyordu.
Sınıf ekseninden kaçan, toplumsal hareketleri kendine özgü ilişkisel bağlamından koparan yeni anlayışlar da yukarıdaki sınıf indirgemeci yaklaşımın tersine uç bir noktada durmaktadır. 1968 dönemi sistem karşıtı hareketlerin güçlü yaşandığı bir süreç olmuştur. Bu dönemde Çin Kültür Devrimi, Küba Devrimi, Vietnam Savaşı gibi dünya ölçeğinde gerçekleşen ve çok yönlü etkileri olan olayların yanı sıra pek çok toplumsal hareket gelişip yayılmıştır. Ulusal özgürlük mücadeleleri genelde sosyalizmi benimserken, kapitalist merkez ülkelerde kimlik hareketlerine yönelik bir gelişim ve buna paralel olarak çevre ülkelerde etnik ve dinî kimliklere yönelim gelişmiştir.1970’lerde işçi sınıfı hareketi bir toplumsal hareket olarak ivme kaybetmiştir.1960’larda Amerika’da kadın hareketleri, sivil haklar hareketleri, savaş karşıtı barış hareketi ve Avrupa’daki öğrenci hareketleri, nükleer karşıtı hareketle birlikte yeşil çevre hareketi gibi sosyal hareketlerde daha bir gelişme gözlenmiştir. Öğrenci hareketleri 1980’lerde eğitim biçiminin dünya çapında dönüşümüyle önemli ölçüde güç kaybederken; feminist, çevreci, barışçıl, etnik hareketler ise gelişerek süreklilik kazanmıştır. Gerçekleşen teknolojik, endüstriyel gelişme ve politikalar, esnek üretime doğru değişimler yaratmıştır. Ürün çeşidinin yüksek, üretim süresinin daha kısa olduğu esnek üretimin gelişmesi sonucu bazı değişimler gözlenmiştir. Tüm bu gelişmeler çerçevesinde keskin sınıf çatışması yerine çevrecilik, barış, kadın hakları, insan hakları etrafında somutlaşan toplumsal çatışmalar görünür olmuştur. Kapitalist sistemde yeni ücretlilik sistemine paralel geliri nispeten yüksek, eğitimli bir statüye sahip kesimlerin oluşması da bu toplumsal hareketlerin yaygınlaşmasını hızlandırmıştır. Bu toplumsal hareketler, bir yönüyle küreselleşme ve onun yarattığı siyasal-toplumsal alanlardaki değişmelerle bağlantılıdır.1960’lı yıllardan sonra ulus, sınıf, kimlik, etnik grup gibi toplumsal özneler çoğullaşmaktadır. Buna paralel olarak kültürel kimlik, özerklik ve demokratik katılım talepleri artmıştır. Özellikle dünya çapında,1970’li yıllardan itibaren sınıfa dayalı politikalar güç kaybederken, diğer çatışma biçimleri ve yeni toplumsal hareketler olarak adlandırılan farklı çelişkilere dayalı politik hareketler de belirgin olmaya başladı. Emek-sermaye çelişkisi dışında bir dizi olguya muhalefet eden bu hareketler, esas olarak yaşam tarzı, eşitlik, katılım ve insan hakları kavramlarını merkeze almışlardır. İnsani, toplumsal olup kapitalist yeniden üretim alanına seslenen, yeniden üretime ilişkin çelişkilerden kaynaklanan hareketler kategorisindedirler. İşçi sınıfı hareketi de bu toplumsal hareketlerden biri olarak değerlendirilmelidir.
Bu toplumsal hareketler esas itibariyle eskiye dayanır, fakat bazı yeni özellikler taşırlar. Bu toplumsal hareketler, istisnalar dışında çağlar boyunca var olan toplumsal hareketlerin bir devamıdır. İşçi sınıfı ve sendika hareketleri, geçen birkaç yüzyıla ait olmakla birlikte, köylü hareketleri ve yerel hareketler, etnik, dinsel hareketler, kadın hareketleri yüzyıllar beri dünyanın pek çok yerinde mevcuttur. Yüzyıllar önce başlayan kadın hareketlerine, köylü hareketlerine ve benzerlerine rastlamaktayız. Ekolojik felaketlerin etkilerinin yeni ortaya çıkmasından ötürü, ekolojik hareketler ve kısmen barış hareketleri yeni olarak adlandırılabilir. Pek çok çağdaş toplumsal hareketin, yeni olan birçok özelliği, örgütsel kapasite ve önderliği, işçi hareketleri ile siyasal parti ve diğer örgütlerden devralınmıştır. Bu hareketleri yeni kılan diğer bir özellik de yüzyıllardır süregelen pek çok toplumsal hareketten daha fazla sınıfa ve katmana özgü bir hareket olmaya yönelmeleridir
Feminizm,19. yüzyılın başında ve sonunda farklı biçimlerde varlığını ortaya koymuştur. Barış hareketleri, 20. yüzyılın başında güçlü bir biçimde yükselmiştir. Kapitalist emperyalist sistemde sınıfsal bir perspektifi terk eden radikal demokrasi savunucuları, sınıfsal hareket yerine çok parçalı yani yeni toplumsal hareketleri özne olarak kabul eder ama yönetim noktasında pratikte yeni bir şey ortaya koymazlar. Gerek sınıf gerekse emeğin yabancılaşması noktalarında derinlemesine bir analizden kaçan radikal demokrasi anlayışı, bu yönlü bakıldığında, kitlelerin yönetime katılımı anlamında daha çok belirsiz ve burjuva demokrasisi sınırları içindedir. Sonuç olarak, liberal demokratik ideolojiyi, radikal ve çoğulcu bir demokrasi doğrultusunda derinleştirmek ve genişletmek burjuva ufkunun sınırları içindedir. Bu açıdan bakıldığında, kitlelerin yönetim ile ilişkisi anlamında radikal demokrasi, liberal demokratik teori kapsamında ele alınabilir. Bütünlüğü inkâr temeli üzerine kurulu bu siyaset modeli, pratikte siyasetsizlikle sonuçlanmak ya da liberalizmi yeniden siyasi alanda üretmekten öte bir anlam taşımaz. Sorun oluşturan alanların önemli kaynağı olarak devleti görmelerine rağmen, önerdikleri siyaset modelinde (radikal demokrasi) devlete ilişkin herhangi bir mücadele anlayışı ya da biçimi yoktur. Sivil toplumcu stratejileri öne çıkaran radikal demokrasi, genel olarak ekonomi ve politikayı birbirinden kopararak demokrasiyi açıklamaya çalışmaktadır. Radikal demokrasi, kapitalist toplumlarda, devletin ve demokrasinin sınıfsal niteliğini göz ardı etmektedir. Bu noktada radikal demokrasi siyaseti ekseninde, ekonomik düzlemde sömürü ilişkileri devam ederken, siyasal alanda demokrasinin gelişeceğini varsaymaktadır. Bu anlamda, radikal demokrasi, toplumdaki mülkiyet ilişkilerine bağlı ekonomik ve toplumsal sömürü biçimlerini, devletin bu eşitsizliklerin kurulması ve sürdürülmesindeki rolü ve işlevini görmezden gelerek siyasetin amacını bir kimlik kurma mücadelesine indirgemektedir. Örneğin, kadınlarla feminizm ya da işçilerle sosyalizm arasında herhangi bir ilişki kurmamak anlamında ulaşılacak sonucun doğuracağı şey eklektik bir siyaset olacaktır. Kadın olmakla feminist olmak, Arap olmakla Arap milliyetçisi olmak, erkek olmakla ataerkillik savunucusu olmak arasında doğal bir ilişki olmadığını söylemek mümkün ama doğru değildir. Nitekim her Arap, Arap milliyetçisi olmak zorunda değildir. Ama bunlar arasındaki ilişkinin sadece keyfi olduğunu söylemek de doğru değildir. Çünkü bu, bir Arap’ın Arap milliyetçisi olma olasılığıyla bir Alman’ın Arap milliyetçisi olma olasılığı arasında hiçbir fark olmadığını söylemek anlamına gelir. Radikal demokrasinin “çoğulcu” anlayışı, kapitalizm sorunundan kaçmaktadır; çünkü bu anlayış, sınıfsal sömürü tarafından oluşturulan fakat tüm toplumsal ilişkilerimizi biçimlendiren toplumsal bir sistem olarak kapitalizmin kapsayıcı bütünlüğünü görmemektedir. Radikal demokrasinin temel amacı sınıfı önemsizleştirmek, ona hiçbir statü ya da hiçbir siyasal önem vermeyen her şeyi kavramsallaştırmaktır. Burada sorun, çeşitli toplumsal kurumlar ve kimlikler arasında ayrım yapmayan bu teorinin, kapitalizme eleştirel bakamamasıdır. Yeni toplumsal hareketlere dayanan radikal demokrasi, sosyalizmin bütünlüklü ve sınıfsal sömürüye karşı mücadeleye dayanan politikası yerine, bağlantısız özel mücadelelerin bir çoğulluğunu koyar. Kapitalizm sınıf sömürüsünden oluşur, fakat kapitalizm bir sınıfsal baskı sisteminden fazla bir şeydir. Kapitalizm, yaşamı her alanda biçimlendiren acımasız bir süreçtir. Sermayenin gücünün de ötesinde kapitalizm, hayatı her yönüyle metalaştırması yoluyla tüm toplumsal yaşamı pazar gereksinimine bağlı kılmaktadır. Sistemin daha yayılmacı, her zamankinden daha küresel olduğu bir dönemde onu birçok parçalı gerçeklikten birine indirgemek siyasal olarak hatadır. Yeni toplumsal hareketleri temel alan radikal demokraside, sosyalizmin yerini belirsiz ve gevşek bir demokrasi kavramı almaktadır. Bu anlamda çeşitli ve farklı toplumsal ilişkiler, “kimlik” ya da “farklılık” gibi her şeyi kap sayan kavramlar ya da gevşek “sivil toplum” anlayışları siyasetin temel belirleyenleri olmaktadır. Radikal demokrasinin savladığı farklılık ve mücadele, tarihsel gerçeklikleri hesaba katan, kapitalizmin sistemsel özünü gören bir çoğulluğa dayanmalıdır. Bu anlamda perspektif; kapitalizmin ilişkileri ile kapitalizmin sistemsel mantığına karşı mücadeleyi, farklı roller ve baskılar arasında ayrım yapabilen bir çoğulculuğu içermelidir. Komünist Marksist teori yeni toplumsal hareketlerin kaynakları ve görüşleri ile zenginleştirilmelidir. Ama kapitalizme karşı mücadelede bu durum, komünist teoriyi, çoğulculuk ve farklılıklara başvurarak çözmenin bir gerekçesi haline getirmemelidir.
İnsan deneyiminin ve toplumsal mücadelelerin çoğulculuğunu tanıma ile tarihsel nedenselliğin tümden bir çözülüşünü karıştırmamalıyız. Radikal demokraside çeşitlilik, farklılıktan başka bir şey yoktur. Aynı biçimde birleştirici bir yapı, bir süreç mantığı ve insanlığın kurtuluşu için evrensel bir projesi de yoktur. Cinsiyet ya da etnik farklılıklar arasında nispeten eşit olan bir burjuva demokrasisi mümkün olabilir. Ama sınıfsal eşitlik farklı bir şeydir ve cinsel ya da ulusal eşitlikten farklı koşullar gerektirir. Sınıfsal eşitsizliğin kaldırılması tanımı, kapitalizmin sonu demektir. Cinsel ya da ulusal eşitsizliğin kaldırılması konusu ise farklıdır. Cinsel ve ulusal eşitlik ilkesel olarak kapitalizmle uyuşmaz diyemeyiz. Öte yandan sınıfsal eşitsizliklerin ortadan kaybolması ise tanımı gereği kapitalizmle uyuşmazdır. Aynı zamanda, cinsel ya da ulusal eşitsizliğin tersine sınıfsal sömürü kapitalizmin oluşturucu öğesi iken, kapitalizm bütün toplumsal ilişkileri kendi gereksinimlerine tabi hale getirir. Örneğin kapitalizmde kadınlar ve çeşitli göçmen etnik gruplar ucuz iş gücü olarak kullanıldığı için cinsel, ırksal ve etnik her türlü ayrımı, kapitalizm kendi lehine kullanma ve sürdürme eğiliminde olacaktır. Bu anlamda kapitalizm, kendi doğrudan yaratmadığı eşitsizlikleri ve baskıları onaylayabilir, pekiştirebilir ve onları sınıfsal sömürünün çıkarları için kullanabilir. Nitekim böyle de olmaktadır.
Radikal demokrasi anlayışı, siyaseti maddi temelden ve sınıf anlayışından tümüyle bağımsız bir alan içinde ele almaktadır. Üstelik dönüştürücü özne olarak belirli, tanımlı işçi sınıfı yerine istikrarsız ve muğlâk bir özne konumu yaratır. Bu anlayış antikapitalist bir yaklaşıma sahip değildir; sınıfı, toplumun kapitalizmin karakteristik bir unsuru olmaktan çıkarır; burjuvazi ve proletaryanın üretici kimliğinden (ekonomik koşullarından) çok tüketici, yurttaş ya da azınlık kimliği ile tanımlayan bir özne biçimine sokar. Oysa işçi sınıfının varlığını sürdürmesine yol açan çelişkiler, bu toplumsal hareketlerin üyesi olan çok sayıda insanı da içermektedir. Yeni toplumsal hareketlerdeki toplumsal grupların en önemli unsuru olarak sınıfsal pozisyonları dikkate alınmalıdır. İşçi sınıfı mücadelesi, yeni toplumsal hareketlerin hedeflerinin birçoğunu kapsamalıdır ancak kadınların, siyahların, barış eylemcilerinin, ekolojistlerin, LGBTİ+’lerin ve diğer hareketlerin de önemi ve mücadelesi kıymetlidir. Hiçbiri, ayrı kimliklerinden feragat etmek zorunda değildir, kapitalizmin tek olmasa da temel mezar kazıcısı hâlâ örgütlü işçi sınıfıdır. İnkâr edilmesi mümkün olmayan şey, sermayenin eşitsiz dağılımının yani eşitsizliğin bütün şiddetiyle sürdüğü ve bunun da insanlar için açık, yaşamsal sonuçlarının bulunduğu gerçeğidir. Kadın hareketleri, çevrenin korunması için mücadele, inançlar arasında eşitlik kurma ya da bir inancın diğer inançlar üzerindeki baskısına karşı gelişen hareketler, dil ve ulusal eşitlik temelli hareketler, LGBTİ + hak mücadelesi, kent haklarından mahrum kalmak istemeyen ve kamusal alanın, mekânın daraltılmasına karşı mücadele eden birçok toplumsal özgürlük özne ve kitlelerinin kapitalizme karşı mücadelede büyük bir önemi vardır. Bunları kapitalizme karşı mücadelenin bir bileşkesi ve bu mücadeleleri genel olarak sınıf mücadelesinin bir parçası olarak kabul edebiliriz. Bu mücadelelerin kapsadığı hedeflerin ağırlıklı bir bölümü sosyalist devrimin hedeflediği talepler arasındadır. Sosyalist devrimin kapsamı daha geniş ve bu alanların taleplerini içerir. Sosyalist devrim bütünü, söz konusu toplumsal hareketler ise tek tek parçalarla ilgilenmektedir. Tek tek parça olarak bu alanları kapsayan mücadeleler sınırlıdır ve mülkiyet ilişkilerini dolaylı olarak hedeflemektedir. Sosyalist devrim ise sorunlara kaynaklık eden temeli direk hedeflemektedir. Sosyalist devrim, mücadeleler bütünüdür. Sadece parçayı değil, parçalara kaynaklık eden bütünle ilgilenir. Parçaları içerir ve parçaların üstündedir.
Bu bakış açısından bakıldığında, şöyle bir indirgemeci sonuca varılmamalıdır: Sosyalist devrim sorunlara kaynaklık eden mülkiyet ilişkilerini temelden hedeflediğine göre parçalara tekabül eden mücadele de anlamsızdır. Hayır, tüm mücadele alanlarının bir önemi hem de ciddi anlamda bir önemi vardır. Sınıf mücadelesi uzun erimli bir mücadeledir. Sosyalizm de uzun vadede gerçekleşebilecek bir olgudur. Güncel ama kurulması kısa vadede mümkün olmayan bir gelecek projesidir sosyalizm. Ama örneğin, kadınlara yönelik, “ataerkil egemen sisteme karşı mücadele etmeyin, sosyalizm sizi kurtaracaktır” biçiminde bir söylem geliştirilemez. Ataerkil sisteme karşı mücadele kadın açısından güncel, somut bir durumdur. Bu talep ve somut mücadeleden “vazgeçin” demek, kadının özneleşmesini ve hayatı değiştirme mücadelesinden alıkoymak anlamına gelir. Burada sorun, parçalarda veya daha dar kapsamlı amaçlar için mücadele değil; daha çok parçalardaki mücadelenin bütünle bağ kuracak bir yol üzerinden ilerletilmesidir. Parçaları hedefleyen güncel mücadeleyi küçümseyen sınıf indirgemeci ve özcü düşünceler kadar, bütünü yadsıyan yereli ve parçayı her şey gören anlayışlar da tek yönlü ve eksiktir.
Bu makale ilk olarak Halkın Günlüğü’nde yayınlanmıştır