Cumartesi Anneleri “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdikleri eylemin 794’üncünü, koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi. Eylemde 39 yıl önce 24 yaşında iken idam edilen ve cenazesi kayıp edilen Veysel Güney’in mezarı soruldu.
Kardeşi Ayhan Güney, Veysel’in en son bir arabanın içerisinde görüldüğünü belirterek, “Gülerek bizi teselli etmeye çalıştı. Annem ona sordu. ‘Oğlum ölümden korkmuyor musun?’ ‘Öyle işkenceler gördüm ki ölüm vız gelir’ diye cevap verdi. Mezarına hasret giden annem şöyle dedi: ‘Onun resmini gözüme çizdim. Adını dilime yazdım. Mezarımı kalbime kazdım.’ Veysel’in ve evlat acısı çeken tüm anneleri saygı ile anıyorum” dedi.
‘Avukatsız yargılandı’
Ardından Avukat Ercan Kanar konuştu. 10 Haziran’da Veysel idam edilişinin 39’uncu yıldönümü olduğunu söyleyen Ercan, 1981 yılında bir operasyonda yaşamını yitiren bir teymenin intikamını almak için tüm hukuk kuralları çiğnenerek Veysel Güney’in yargılandığını vurguladı. Bu yargılamanın hukukun zerresiyle ilgisi olmadığını dile getiren Ercan, şöyle devam etti: “Şubat’ın 5’inde duruşma günü belli oldu. Bir gün sonra 6 Şubat’ta duruşma başladı. 17 Şubat’ta da ikinci duruşma oldu. Ve karar çıktı. İdam cezası verdiler. Bir ay içinde iki gün yapılan sözde yargılama ile idam cezasına mahkum oldu. Ve yıldırım hızıyla askeri yargıtay iki ay içinde onayladı. 12 Eylül faşist darbesinin nasıl insan haklarına aykırı bir darbe olduğunu anlamak için Veysel Güney’in yargılanış tarzına bakmak yeter. 5 ay hücrede tutuldu, çok ağır işkenceler gördü. Avukat tutmasını da izin verilmedi. Yargılaması gerek askeri mahkemede, gerekse askeri yargıtayda avukatsız devam etti. Veysel avukat talep etti. Fakat avukat talebi mahkeme tarafından reddedildi. Ailesi görüştürülmedi. Ailesi ile mektuplaşması da engellendi. Ölümünden önceki son sözlerini yazdığı mektup da ailesine verilmedi.”
12 Eylül suçlularını koruyan geçici 15’inci madde yürürlükten kalktıktan sonra 2011 yılında hem Veysel için hem de gözaltında kayıp olanlar için Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını ifade eden Ercan, suç duyurusunda 12 Eylül döneminde darbe yapanların tümünün insanlığa karşı suçlar, yaşam hakkını ihlalden işkence ve kötü muameleden yargılanmalarını istediklerini vurguladı. Fakat Cumhuriyet Başsavcılığı’nın suç duyurusunu reddettiğini, mahkemeye itiraz ettiklerini bu mahkemenin de reddettiğinin altını çizen Ercan, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun da reddedildiğini, daha sonra 2016’nın Haziran ayında dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşıdıklarını söyledi. Ercan, işkencede katledilenler için devletin yakınlarına bir özür borcu olduğunun altını çizdi.
‘Cansız bedeni kaybedildi’
Eylemde bu haftanın açıklamasını Cumartesi İnsanları’ndan Yeter Yücel okudu. Veysel’in 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından 28 Aralık 1980 tarihinde Antep’te bir ev baskınında yaralı olarak gözaltına alındığını belirten Yeter, Adana Bölgesi Sıkıyönetim Komutanlığı 2 No’lu Askeri Mahkemesi tarafından Veysel’in yargılandığını söyledi. Avukat talebinin reddedildiğini ve savunma hakkının yok sayıldığını ifade eden Yeter, “İlk duruşması 6 Şubat 1981 tarihinde yapıldı. 17 Şubat 1981 tarihinde yapılan ikinci duruşmasında, kendisini suçlayacak deliller olmaksızın idama mahkûm edildi. Meclis kararı olmadan özel kanun çıkartılarak, 10 Haziran 1981 tarihinde Gaziantep E Tipi Cezaevi’nde idam edildi. İdam sonrasında Veysel’in üzerinde bulunan kalemi, sigarası ve çakmağı tutanakla baba Ali Güney’e teslim edildi. Ancak 10 Haziran 1981 tarih ve 266 sayılı tutanakla babasına verilmek üzere Yüzbaşı Burhan Erdem’e teslim edilen cansız bedeni kaybedildi” dedi.
Veysel’in idam edilişinde hazır bulunan savcı Mete Göktürk’ün 25 yıl sonra çıkardığı “Adaleti Gördünüz mü?” isimli kitabında Veysel’i suçlayacak delillerinin olmadığını ayrıca yargılamanın tarafsız ve adil bir biçimde yapıldığına dair kuşkularlı olduğunu açıkladığını vurguladı.
‘Konu defalarca Meclis gündemine taşındı’
Ailesinin ve arkadaşlarının yıllarca Veysel’in mezarını bulmak için mücadele ettiğini dile getiren Yeter şöyle devam etti: “Bütün mercilere başvurular yapıldı, kampanyalar yürütüldü ve hukuk mücadelesi verildi. Milletvekilleri soru önergeleri ile konuyu defalarca Meclis’in gündemine taşıdı. Ancak Veysel’in mezar yeri hala öğrenilemedi. Yapılan araştırmalar sonucunda 2006 yılında Gaziantep Mezarlıklar Müdürlüğü’nün 9 Haziran 1981 gününe ait son kaydında ‘hüviyeti meçhul’ bir kişinin ‘asılarak idam edildiği’ ve 105341 numaralı mezara gömüldüğü bilgisine ulaşıldı. Gaziantep 5’ci Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile söz konusu mezar açıldı. Mezardan alınan kemik numuneleri Ankara Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Biyoloji İhtisas Dairesi tarafından yapılan kimliklendirme çalışmasında numuneler ile anne Zeynep ve baba Ali Güney arasında kan bağı kurulamadığı yönünde bir rapor hazırlandı.”
Kamuoyunda ve ailede bu raporun gerçeği yansıtıp yansıtmadığı veya Adli Tıp’a gönderilen numunelerin doğru olup olmadığı yönünde derin kuşkular oluştuğunu ifade eden Yeter, “Kimliği meçhul” kişi olarak gömülse de sonuçta 1981 haziranında Antep’te yalnızca Veysel’in idam edildiğini ve idam edilen kişiye ait olduğu belirtilen mezardaki kalıntıların Veysel’e ait olmadığını iddia etmenin inandırıcılıktan uzak olduğunu kaydetti.
‘Kaybetme insanlığa karşı işlenmiş bir suç’
“İdam cinayettir, kaybetme insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” diyen Yeter son olarak şöyle konuştu: “Veysel Güney’i dönemin yasalarını bile çiğneyerek idam edenleri ve onun bedenini kaybedenleri biliyoruz, adalet istiyoruz. Adli ve idari makamları, Veysel Güney’in idamı ve kaybedilmesi ile ilgili yarım asra yaklaşan cezasızlık uygulamasına son vererek adaleti sağlayacak süreci başlatmaya çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin Veysel Güney için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz! 95 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”