Devrimci savaşın askeri hedef yelpazesini doğru tanımlamak önemlidir. Bu tartışmanın bugün yapılması manidardır ve yerindedir. Manidardır çünkü, HBDH orman yakmayı eylem olarak üstlendi. Ne yazık ki, yaktı ve üstlendi…
Düşmanın taktik ve stratejik bütün baskı, sömürü, egemenlik ve tahakküm kurumları ve bunların bürokratik, güvenlik, lojistik, ekonomik, kültürel, siyasi, ideoljik vb. vs. tüm unsurları devrimin/devrimci mücadelenin askeri hedefleri arasındadır. Bunda tartışmaya yer yok. Ancak devrim ve devrimci eylem(askeri vb), seçicidir, seçici olmak durumundadır. Buna uygun olarak rast gele davranmaz. Tamamen bilinçli hareket eder. Önüne çıkan veya dikilen engelleri ortadan kaldırma bağlamında yukarıdaki hedefleri askeri hedefleri arasına alır. Ama engel olmayan unsurları askeri hedefleri arasına almaz, eyleminin hedefine koymaz. Bu durumdaki unsurları değiştirip kazanmayı esas alır. Daha açıkçası, sınıflar arasında nötr olup sınıf çelişki ve çatışmasına kayıtsız olan araçları denetimine alarak düşmana karşı kullanır ve onları sınıf unsuru olarak ayırmaz, ötelemez. Daha da önemlisi, sınıflardan tamamen bağımsız olan doğaya karşı da düşmanlık besleme gibi ucube duruma düşmez. Bilakis onu insan ve insanlığın hizmetinde ve mücadelesinin yararına kullanır. Dolayısıyla, özellikle doğayı askeri hedef ve eyleminin hedefine koyması yukarıdaki kapsam dışında kalır. Devrimin doğayı tahrip etme gibi bir askeri hedefi, eylemi olamaz. Bunun dışında doğayı tahrip eden her eylem hatalı, her anlayış ve yaklaşım yanlıştır…
Amansız düşmanlık içinde seyreden silahlı/silahsız bir savaşımın/mücadelenin tarafıyız. Mücadelemiz hepten haklı ve meşrudur. Gerici olan düşmanımız hepten haksız ve gayrı meşrudur. Düşmanımız korkunç biçimde acımasız ve zalimdir; barbardır, canidir, katliamcı, kıyımcı ve faşisttir. Bizler bir tarafız, düşmanımız ikinci/karşı taraf… Düşmanımızla, amaçlar bakımından ayrıştığımız gibi, tamamen farklı dünya tasavvuruyla nitelenen bu amaç farklılığımız, hemen her kesitte, her anlayışta, her kültürel ve ahlaki değerde, kullanılan araç ve metotlarda, evrensel savaş kurallarında vb. vs. de derin farklılıklara yol açar. Düşmanımızla aramızdaki temel ve tüm farklılık, bu amaç ve amaç ekseninde kurgulanan değerlerimizde açığa çıkar. Bizler insan ve doğa merkezli siyaset yaparız, onlar kar ve hegemonya merkezli siyaset yapar. Bizler toplumsal mülkiyet için, onlar özel mülkiyet için… Bizler özgür ve aydınlık gelecek için ölürüz, onlar tahakküm kurmak ve köleleştirmek için öldürürler… Biz onlara benzemeyiz, onlar bize… Ne düşmanımıza benzemeli, ne de aramızdaki farkın-farkların silikleşmesine ve ortadan kalkmasına rıza göstermeliyiz. Zira, bu fark kalkarsa, varlık gerekçemiz de ortadan kalkar, varlığımız ve tarihi mücadelemiz anlamsızlaşır…
Siyasetimizin, pratiğimizin, hedeflerimizin, stratejik ve taktik yönelimlerimizin, nihayetinde genel mücadelemizin ve bu mücadelede kullanacağımız araç ve yöntemlerinin tümüne yalnızca amaç cihet ve çehre vermek durumundadır. Amaçla uyuşmayan hiç bir yöntem ve hiç bir araç (isterse anda büyük kazanımlar sağlasın) yeğ değildir. Amacı ‘‘kirleten‘‘ hiç bir metot meşru değildir. Amaç kadar araçlar da temiz olmalıdır. ‘‘Amaca giden her yol mubah değildir.‘‘ Tersi burjuva pragmatizmidir…
Devrimci eylem ve devrimci taarruzun tümünde geçerli olan bir pratik ilkenin izlenmesi, genel devrimci savaş sanatının ya da siyasetinin mihengidir. O kadar önemlidir. ‘‘Hedefi dar, cepheyi geniş tutma‘‘ prensibi, mümkün olduğunca düşmanları azalt, hedefleri daralt ve ittifakları genişlet, gücünü büyüt manasına gelir. Birleşebileceğin her dinamikle birleş, en geniş cepheyi kur. Tersinden düşmanı teşhir tecrit ederek yalıt, izole et ve yalnızılaştır. Kazanabileceğin her gücü kazanarak devrimci savaş kıtalarına dahil et, kazanamadıklarına tarafsızlaştırma siyaseti uygulayarak tarafsızlaştır ve düşmandan kopar. Bu, geniş halk kitlelerini kazanma, onlarda derin sempati yaratma, toplumsal kitlelere nüfuz etme ve düşmanı yalnızlaştırarak ablukaya alıp ‘‘köşeye sıkıştırma‘‘ anlamı da taşır. Düşmanı yenmek böyle mümkündür, mümkün olur. Amaç ve haklılığımızdan aldığımız güçle düşmanı yenmeye yetenekliyiz. Ama bu haklılıktan aldığımız gücü, savaşta da siyasette de doğru ve amaca uygun kullanmak durumundayız. Bu da düşmanı yenmek için diğer üstünlüğümüzdür…
İnsanlık mücadelesi veya sınıf tarifi kapsamından bağımsız olmayan insan odaklı mücadele, insanın parçası olduğu doğadan ve doğa mücadelesinden tecrit değildir. İnsanın refahı ve özgürlüğü uğruna mücadele insanın doğasıyla bütündür. İnsan doğadan bağımsız ve doğasız olamaz. Doğanın tahribatı ve kıyımı, kapitalist sistem/emperyalist kapitalistler ile sosyalistler arasında önemli bir çatışma konusudur. Komünist ve devrimcilerin doğa karşısındaki pozisyonu kapitalist tahribata/yıkıma karşı mücadele ile doğanın korunmasında tutarlı bir çizgidedir. Devrimciler özellikle bilinçli eylem ve yönelimlerinde doğayı feda edemez, kapitalist yıkıma benzer davranışlara giremezler. Bilakis mutlak biçimde hassas ve doğaya karşı korumacı olurlar. Geçici kazanımlar, başarılar ve anlık faydalar uğruna doğanın tahribatına rıza göstermez, göz yummazlar. Doğaya karşı tutum, insana karşı tutumdan kopuk değildir. Doğanın anlık kazançlar ve günü birlik ilerleme ve siyasetler için ve tahrip etme pahasına araç haline getirilmesi benimsenemez. Bilinçli eylemle hiç benimsenemez, kabul edilemez, af edilemez…
Özcesi, HBDH adına yapılan ilgili kimi açıklamalarda ‘‘orman yangını‘‘ bir eylem olarak üstlenilmektedir. Proleter devrimcilerin böyle bir eylem çizgisi, perspektifi ve anlayışı yoktur, olamaz da. Ekoloji ve çevre mücadelesini son derece haklı ve doğru olarak sıkıca benimseyip propaganda edenlerin ormanlara dönük bilinçli bir eylemi, sabotajı olamaz, olmamalıdır. Olursa, kendileriyle çelişmiş olurlar. Olurlarsa, kapitalist burjuvaziyle aralarındaki lehte bir mücadele mevzisini yitirmiş olurlar. Olursa, emperyalist kapitalist sistemle aralarındaki çelişki üzerinden mücadelelerini baltalamış, geniş toplumsal kitlelerle birleşmelerinin önüne set koymuş olurlar. Olursa, kendi elleriyle kendi ayaklarına baltayı vurmuş olurlar. Olursa, burjuvaziye, ‘‘vandallar‘‘ şeklindeki demagojik argümanı hediye ederek kendilerine karşı silah olarak kullanılmasına yardımcı olurlar. Amaçları ve buna bağlı hedefleri, yöntemleri, araçları ve mücadeleleri derin kırılmalara maruz kalır…
Doğa tahribatının felaketler düzeyine ulaştırıldığı günümüzde, doğayı tahrip eden eylemlerin benimsenmesi, daha da yakıcı olan eylemin gerçekleştirilmesi asla benimsenemez, açıklanamaz, hiç bir sebeple gerekçelendirilemez. İlke ve amaca ters olan her şey, hiç bir kaygı taşınmadan ve hiç bir kaygıya esir düşmeden tutarlı biçimde eleştirilmek, mahkum edilmek durumundadır. Bunda bir bağlayıcılık, bir kural ve bir çıkar esas alınamaz…
Savaş dışı unsurları savaş kapsamına almak savaş suçudur. Savaş ve sınıflara kayıtsız olan doğayı katletmek savaş suçudur. Suç, yapanın niteliğine göre değil, muhtevasına göre belirlenir. Ormanı kim yakarsa, o, insan ve doğaya karşı suç işlemektedir…
Komünistler, devrimciler kesinlikle çevreci, doğacı ve yeşilcidir de…