Devrim nesnel koşula dayalı öznel gücün müdahalesinde somutlanır. Kendiliğinden gelişmez ya da kendiliğinden nesnel şartların varlığıyla gerçekleşmez. Bilakis bu nesnel zeminle buluşan insan müdahalesiyle gerçekleşir. İnsanın temsil ettiği sübjektif etmen müdahalesi devrimciyse ve nesnel koşul ile buluşmuş ise, devrime çıkan başarı yolu izlenir. Devrim, devrimci ve devrimcilikle ya da devrimci örgüt ve devrimci mücadeleyle gelişir. Onsuz devrim olmaz. Proletarya ve geniş halk kitleleri sınıf örgütleri önderliğiyle birlikte devrimin temel ve öncü kuvvetini teşkil eder. Halk kitleleri devrimcidir; öncü-önder örgütleriyle devrime ulaşırlar. Bu kitleler objektif olarak devrimcidir. Dışarıdan verilecek siyasi sınıf bilincine muhtaçtırlar. Devrime ve bilinçli siyasi devrimciliğe giden yol bu bilinçle açılır. Bu bilincin verilmesi devrimcilere hastır ve devrimcilerin varlığını talep eder…
Devrimcilik, keyfi bir tercih değil, devrim gereksiniminden doğan bir niteliktir, devrime gereksinim duyanların tercihi olarak olgunlaşır. Alelade bir sıfat-nitelik değil, devrimden alınan niteliktir. Dolayısıyla devrimin özelliğini yansıtır, devrim süreci ne ise, neyi barındırıyor ise, devrimcilik de öyle biçimlenir. Devrimci de… Devrim radikal bir değişim eylemi ya da köklü bir alt-üst oluş süreciyse, devrimcilik bu eylemi gerçekleştirme ve bu alt-üst oluş sürecini yürütme, yönetme, başarıya taşıma çabası ya da görevidir. Devrimcinin de devrimciliğin de hedefini, niteliğini, özünü vb. devrim belirler ya da devrimin doğası… Devrimcinin görevi ve yaşamı olan devrimcilik devrimden soyut değil, ona endekslidir. Devrim kurgusu ne ise devrimcinin ve devrimciliğin niteliği de odur, oradan gelir…
Devrimcilik pazarlıkçı tutumu barındırmaz. Şartlı devrimcilik göreceli, sınırlı, ekonomist ve özürlüdür. Şart koşmak veya pazarlık yapmak devrimin ve devrimciliğin ruhuyla/özüyle bağdaşmaz. Çünkü devrimcilik, sonuna kadar karşılıksızdır, gönüllüdür, bir o kadar da fedakarcadır. Almadan verendir. Devrimcilik bu varlık gerekçelerinden kesinlikle beslenir. Beslenmez ise, tek ayak üzerinde ikircikle yalpalar, gel-gitli kesitlere maruz kalır, süreklilik kazanmaz, istikrardan mahrum kalır. Nitekim çizgileşmez, güven vermez, olur olmaz mola verir, nihayetinde geride bir şey kalmayarak tükenir…
Bundan da anlaşılır ki, devrimcilik netlik, kararlılık, cüret ister. Bütün bunların ancak ve ancak bilimsel zemine oturan devrime inanma düzeyiyle sağlanabileceği ise aşikardır. Devrimcilik keskindir, gerici olan her şeyle keskin kopuştur. Devrime inanan ve bu inancını bilimsel temelde edinen devrimci, devrimcilikte net, kararlı ve cüretkardır. Aynı ölçüde keskindir; devrimcilikle gerici olan arasında keskin kopuş tavrına sahiptir. Dolayısıyla da ikircikli, acabalı, bencil anlamda hesapçı, şart koşucu ve pazarlıkçı değildir!
Devrimci örgüt, ideolojik-teorik-siyasi zemindeki bilimsel devrimci çizgi ve bu çizgide temsil edilen devrimcilikle mümkündür. Fakat bu yetmez, devrimciliğin olmazsa olmazı ve ifadesinin en olanaklı aracı/stratejik aracı olan bu örgüt; bilimsel orijinde istikrarlı, ısrarlı, inançlı ve cüretkar devrimciler topluluğuna mutlak suretle muhtaçtır. Ama bu örgüt, kendisini dayatan, yaptığı veya yapacağı işte karşılık bekleyen, kişisel hırslarına esir düşerek bunları kolektifin ve davanın önüne çıkaran, daima kendisini tartışıp tartıştıran, her şeyi eşeleyip altından sorun çıkarmayı meslek edinen ve gerçekte bir sorun kaynağı olan, pratik sahada önde olmadığı halde önde gibi görünen ve bunu pazarlayan, poz atan, iş yapmadığı halde işten yakınan ya da çok iş yaptığının lakırdısından geri durmayan, tembellikle gününü gün eden ama en çok konuşan, dedikodudan medet uman ve mesleğe dönüştüren, halkın yaşam standartlarının üstünde yaşayıp elit takılan, konformist olup entelektüel gevezeliği pazarlayan, eline geçirdiği mevki ve yetkileri kendisi için bir imtiyaza dönüştüren, talimat vermeyi marifet sayan ve talimat verirken iş yapmakla övünen, tipik bir memur ve bürokrat gibi davranan bilumum hastalıklı küçük-burjuva ‘‘devrimcilere‘‘ bu örgütte muhtaç değildir.
Devrim/coğrafyamız devrimci hareketi genel olarak bu tip devrimcilerden muzdariptir bugün. Özgün bir sorun değil, genel bir sorundur. Ama genel olan sorun özgülde de zuhur etmektedir. Bütün devrimci hareket gibi, bizler de aynı realiteden muzdaribiz. Gocunmaya ya da küçük kaygılara kapılarak gizlemeye gerek yok. Devrim gibi, ideolojik mücadele de gerektiğinde sert olmak, sarsıcı olmak ve kabukları kırmak zorundadır. Yoksa, gerekçelerin arkasına sığınarak ideolojik hastalıkların sürdürülmesine idare edici yaklaşmaktan bir adım ileri atamayız, atılmaz. Dolayısıyla önerilerimi ve eleştirilerimi açık yapmayı bir sorumluluk sayıyorum. Kendimizi eleştirmezsek, daha çok hata yapar, daha çok başarısız oluruz. Kendimizi eleştirmezsek, düşmanımız bizi çok daha kolay eler…
‘‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.‘‘ Pratiğin sorunlarında veya pratik sahada bu söz doğrudur. ‘‘İş yapmayanın söz hakkı yoktur.‘‘ İş yapmadıkları halde keskin laf ebeliği yapanların devrime ya da pratik işlere ne faydası vardır? İş yapmamayı teorize ederek iş yapmamayı iş edinenler iş yapanlardan çok konuşursa devrimcilik değil, küçük-burjuva eğilim egemen olur. Devrim, gerçek devrimcilere dayanır. Özellikle iş yapmama hali egemense, devrim gözlerini iş yapanlara dikmek zorundadır… Elbette devrim, küçük-burjuva devrimcilere de gereksinim duyar. Ama onları devrimcileştirmek üzere devrimci çizgiyle eğitir ve devrimin hizmetine sokar. Devrime faydaları olduğu sürece devrim onlara ihtiyaç duyar. Fakat söz konusu sıkı-gizli devrimci örgüt ise, bu örgüt sağlam devrimcilere gereksinim duyar, devrimci örgütü gevşetenlere değil…
Eleştiri adına, yanlış-eksik-hata adına iş yapmamayı benimseyen ya da yapılacak/yapılan işleri boşa düşürerek sabote eden ve bütün bunları haklılığını ispatlamak veya kendisini örgüte dayatıp pazarlıkçı zihniyetle yapanlar, devrimci örgütü, kollektif çalışmayı geliştiren değil, bozanlardır. Ki bunlar yapılan olumlu işleri görmeye tenezül etmez, bunlarla ilgilenmezler. Varsa yoksa kendi eleştirileri, hesapları, rahatlarıdır… Oysa yapılan iyi işler de var. Ama olumluluk değil, olumsuzluktur bunları ilgilendiren. Çünkü kibirlidirler. Kendi dışındaki hiç bir şeyi beğenmez, her şeyi hatalı vb vs görürler. Böylece olumlu şeylerin karşısında olup sadece olumsuzluklardan dem vururlar. Devrimci örgütün bunlarla gelişmesi değil, gerilemesinden bahsedilebilir…
Devrimci örgütün aldığı yığınca karar, yaptığı bir dizi planlama genel olarak gündemdedir. Karar ve planlamalar alınmış olmak için alınmaz, bilakis uygulanmak için alınır, alınıyor. Söz konusu bu kararlar ne kadar takip ediliyor, ne kadar yürütülüp yerine getiriliyor? Son derece cılız ve yetersiz. Yerine getirilip uygulanan kadarı da belli sayıda samimi devrimci yoldaş tarafından yerine getiriliyor. Oysa, söz hakkına geldiğinde, hava atıp sorumluluk taslamaya gelindiğinde, ulu orta konuşmalarda, yetki ve inisiyatif kullanmada vb. vs. bu bir avuç samimi devrimciden çok daha ortalığı dolduran keskin Komünistler yer işgal etmektedir. Peki yapılan işler ve uygulanan kararlar bu bol lafazan yığın ya da keskin ‘‘komüniste‘‘ denk geliyor mu? Her şeyi eleştirip beğenmeyenlerin yaptığı iş nedir peki? Kararların yanından geçmeyen ve uygulamada tek gerçek adım atmayanların devrimci örgüte faydaları nedir, yaptığı devrimcilik nedir? Kararların takip edilmesi ve uygulanması bir yana, açık faşizmin baskılarına karşı mücadele devrimciliğin şartı değil midir? Burada ne yapılmaktadır? Özcesi, kendimizi sorgulamamız şarttır. Kendimizi sorgulamalı, eleştirmeliyiz. Çünkü sorun sadece bu tip devrimcilerin eksikliği değil, onlarla açıklanamayacak kadar genel ve kapsayıcıdır.
O halde, devrimciliği tesis etmede somut çabalara girmek şarttır. Devrimci kişilikten, devrimci örgüt niteliğine kadar bir çok meseleyi eğitim konusu yaparak işlemeli, geliştirerek oturtmalıyız. Eğitimlerin yanı sıra, örgüt işleyişi, disiplini, kültürü konularında işi sıkı tutarak pratik uygulamada eğitimi temsil etmeliyiz. Tek ayakla işler yürümez, eğitim tek yanlı ele alınamaz. Hem siyasi eğitimlere ağırlık verilmeli ve hem de bu eğitimler pratik uygulama eğitimiyle desteklenip tamamlanmalıdır.
Bunun için, görevlerin somut planlarla belirlenmesi gereklidir. Bu görevlerin yürütülmesinin takip edilmesi, denetlenmesi sağlanmalı ve sonuçlarının tecrübe edilmesi yolu izlenmelidir. Yapılmayan veya yürütülmeyen görevlerin nedenlerini açığa çıkararak çözümler aranmalı ve keyfi davranışlarla görevlerin yürütülmemesi bir hesap ve disiplin sorunu olarak ele alınmalıdır. Örgüt ve örgüt kültürü dışı davranışlar net ve kesin biçimde yasaklanmalı, gerektiğinde disiplin yaptırımları devreye koyulmalıdır. Disiplinsiz davranışlar kabul edilmemeli, disipline tabi tutularak düzeltilmelidir. Örgüte zarar veren davranış ve alışkanlıklara somut müdahaleler yapılmalı, disiplin ve işleyiş kuralları çerçevesinde önlenmelidirler. Esnek davranma, gevşeklik ve salt demokrasici yaklaşımlara son verilerek, sıkı bir örgüt davranışı veya tarzı oturtulmalıdır.