Şiddetle Mücadele Ağı’nın Mart-Haziran verilerini kamuoyu ile paylaştığı basın açıklamasından, “Kadın örgütleri olarak, kadın ve çocuğa uygulanan şiddete karşı başta devlet olmak üzere aileleri, çocuklara bakmakla yükümlü tüm bireyleri, STK’ları duyarlı tüm demokratik çevreleri acil eylem planı oluşturup birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz” denildi.
Şiddetle Mücadele Ağı altında faaliyet yürüten kadınlar son 4 ayda kadın ve çocuğa yönelik şiddet içeren başvuru raporunu kamuoyuna duyurmak amacıyla Rosa Kadın Derneği’nde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) kadın milletvekilleri, Diyarbakır Belediye Eşbaşkanları, HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) il ve ilçe örgütü, Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri, Barış Anneleri Meclisi, çok sayıda kadın örgütü ve Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi katıldı. Kadınlar açıklamaya kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla mor ve siyah giyinerek katıldı. Açıklamayı Şiddetle Mücadele Ağı adına İnsan Hakları Derneği (İHD) yönetiminden Gurbet Yavuz yaptı.
‘Amacımız şiddet haritasını çıkarmaktı’
Diyarbakır’da son iki ayda Müzeyyen, Merve ve Aygül’ün en yakınlarındaki erkekler tarafından katledildiklerini hatırlatan Gurbet, kadın katliamlarının politik olduğunu vurguladı. Gurbet, “Gittikçe daha çok şiddet üreten sistem kadını koruyamamakta, kadın yargısal süreçte cezasızlık politikasının sonucu olarak güven duymadığı bir adalet sistemiyle karşı karşıya bırakılmaktadır. Son yıllarda tüm dünyada ve Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri ürkütücü biçimde artmaktadır. Coğrafyamızda, bu genel durumun yanı sıra, devletin özel savaş politikalarının da etkisiyle şiddet topluma sirayet etmiş; kadın ve çocuğa yönelen şiddet evlere, okullara, iş yerlerine kadar yayılmıştır. Diyarbakır’da şiddet ve kadın cinayetlerinin gittikçe artmasından dolayı 8 Mart haftasında Şiddetle Mücadele Ağını deklare ederek tüm kadın kurumlarıyla ve STK’larla birlikte ortak mücadele edeceğimizi basına ve kamuoyuna duyurmuştuk. Bu ağı kurarken en büyük amacımız ortak bir veri tabanı oluşturarak şehrin şiddet haritasını çıkarmaktı. Bugün sizlerle paylaşacağımız veriler bu çalışmanın bir sonucudur” diye konuştu.
‘Birlikte mücadele etmek tarihi bir zorunluluktur’
Kadına ve çocuğa yönelik şiddete dair kendisini sorumlu gören her kurum açısından acil önlem alınması gerektiğini kaydeden Gurbet, “Biliyoruz ki bu bir günlük çalışmayla gerçekleşecek bir mücadele değil. Gittikçe hakikatinden, gücünden, kültüründen uzaklaştırılan ve yalnızlaştırılmaya çalışılan kadının, öz savunma yeteneğini yeniden canlandırmak ve harekete geçirmek, dayanışma ve bağ kurmakla mümkündür. Erkek ve devlet tarafından haksızlığa uğramış, şiddet görmüş her kadına ulaşmalı ve onu hakikatine kavuşturmak için çabalamalıyız. Bu eylem ‘yasta değil isyandayız’ demenin kadın halidir. Bizler bize ses verin demiyoruz, ses vermezseniz bu katleden düzenin parçası olursunuz diyoruz. Hep birlikte mücadele etmek hepimiz açısından tarihi bir zorunluluktur diyoruz” dedi.
‘Başvuran kadınlar birden fazla şiddet türüne maruz kalmış’
Ardından Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı Mart-Haziran raporu deklare edildi. Raporu Rosa Kadın Derneği’nden Ruken Ergüneş paylaştı. Başvuru gerekçesi ne olursa olsun başvuruda bulunan her kadının birden fazla şiddet türüne maruz kaldığını ifade ettiğini vurgulayan Ruken’in paylaştığı veriler şu şekilde:
“*Şiddet ağı imzacı ve destekleyici kurumlara son dört ayda gelen toplam başvurucu sayısı 954 tür.
*4 ayda 3 kadın katledilmiştir. Kurumlara ulaşan kadınlar aile içinde ve aile dışında erkekler tarafından fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik, sosyal ve dijital şiddete maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir.
*954 başvurucunun 701 i farklı şiddet türleriyle beraber ‘psikolojik şiddete’ sürekli olarak maruz kaldığını beyan etmiştir.
*418 kadın fiziksel şiddete maruz kaldığını beyan etmiştir.
*160 kadın cinsel şiddete maruz kalmıştır.
*301 kadın başvuru gerekçesi farklı olsa da sürekli olarak ekonomik şiddet gördüğünü ifade etmiştir.
*129 kadın sosyal şiddete sürekli maruz kaldığını ifade etmiştir.
*9 kadın dijital şiddete maruz kaldığını beyan etmiştir.
* 258 kadın can güvenliği riski altındadır.
*6 kadın hürriyetinden mahrum bırakılmıştır.
*Sığınakta kalma talebiyle 106 başvuru yapılmıştır.
*Diyarbakır barosu çocuk hakları merkezi verilerine göre son 4 ayda bin 716 çocuk şiddete maruz kalmıştır.
*Kentimizde son dört ayda bin 526 çocuk suça sürüklenmiştir.”
‘Rakamların azaltılmasındaki başat aktör devletler ve hükümetlerdir’
Verilerin sadece şiddet ağına dahil STK ve meslek odalarına yansıyan sonuçlar olduğunu vurgulayan Ruken, “Sunduğumuz sayıların tüm Diyarbakır’da son dört ayda meydana gelmiş kadın ve çocuklara yönelik şiddet sayısının bir kısmını oluşturduğunu biliyoruz. Raporumuzu oranlar ve karşılaştırmalar üzerinden değil doğrudan sayılarla paylaşmamız bir tavır sonucudur. Her bir rakam bir veri değil bir kadının, bir çocuğun yaşadığı şiddeti ifade etmektedir. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetle mücadelede sivil toplum örgütleri etkin bir şekilde mücadele ediyor olsa da bu rakamların azaltılmasındaki başat aktör devletler ve hükümetlerdir” ifadelerini kullandı.
‘Kadınlar kaçtığı mahalleye tekrar gönderilmektedir’
Tedbir kararının alınması, koruma talebi ve şikayetçi olmak için başvuruculara refakat ettiklerini aktaran Ruken şunları dile getirdi: “Karakolda herkese açık ortamda başvurucunun ve bizlerin ilk muhatap olduğu erkek polislerdir. Durumu anlamak adına kalabalık ve büyük çoğunluğu erkeklerden oluşan bu ortamda ilk başvuru gerekçesi sorulmaktadır. Kişi ikamet ettiği ya da şiddete maruz kaldığı mıntıkadaki karakola yönlendirilmektedir. Kadınlar canını zor bela kurtarıp kaçtığı mahalleye tekrar gönderilmektedir. Resmi sürecin bir parçası olarak kadının ifadesi alındıktan sonra yine erkek polislerin sohbetleri eşliğinde hastaneye götürülüp sağlık raporu alınmaktadır. Tüm bu süreçlerde görev alan devlet memurlarının travma yaşamış insanlara hizmet verebilme formasyonuna sahip olması gerekmektedir. Tüm bu yıldırıcı süreçlerin sonunda ceza indirimi, iyi hal indirimi, delil yetersizliği gibi gerekçelerle faillerin cezasız kalması, koruma kararlarına rağmen kadınların öldürülmeye devam ediyor olması mağdurlar açısından hukuki mekanizmalara karşı ciddi bir güvensizlik yaratmaktadır.”
‘İntihar rakamları endişe verici’
Çocuk ve kadınların intihar girişimi sebebiyle resmi makamlara yansıyan rakamların oldukça endişe verici olduğunu ifade eden Ruken, intihar girişimlerinin en küçüğünün 11 ve ağırlıklı olarak 15-16 -17 yaşta olan çocuklarda görüldüğünü dile getirdi. Ruken, “Ayrıca kadınlarda 18 yaş üstü intihar girişimleri de 18-19 yaş aralığında ciddi bir artış göstermektedir. İntihar girişimi toplam başvuru sayılarına dahil edilmemiştir. Sorumluluk gereği sayıyı kamuoyuyla paylaşmayı uygun bulmuyoruz. Konuya ilişkin çalışma yürüten kurumlarla bilgileri paylaşma ve ortak mücadele etme konusunda hazır olduğumuzu bildirmek isteriz. Kentimizde son aylarda intihar sebebiyle hayatını kaybeden çocukların ve kadınların olduğunu gerek şiddet ağındaki kurumlara yansıması ve gerekse de basında yer alması sebebiyle bilmekteyiz. İntihar gerekçeleri genellikle evliliğe zorlama, gelecek kaygısı ve bunlar gibi toplumsal baskılar olmakta ve kişiyi çözümsüz bırakarak ölümüne alenen sebebiyet vermektedir” diye kaydetti.
‘Acil eylem planını oluşturmaya davet ediyoruz’
Ruken son olarak şöyle dedi: “Devletin, ailenin ve toplumun ortaya çıkan bu sonuçlarda sorumlulukları vardır. Dolayısıyla her bir çocuğun maruz kaldığı şiddetten, geleceğe umutsuz bakmasına sebep olan gerekçeleri ortadan kaldırmamaktan kaynaklı başta devlet, aileler ve toplum sorumludur. Bu sebepten biz kadın örgütleri olarak, kadın ve çocuğa uygulanan şiddete karşı başta devlet olmak üzere aileleri, çocuklara bakmakla yükümlü tüm bireyleri, STK’ları duyarlı tüm demokratik çevreleri acil eylem planı oluşturup birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz.” (Jınnews)