Orhan Öztürker / İstanbul
9 Kasım’da Resmî Gazete’de yayımlanan kararla birlikte kentsel dönüşümde değişikliğe gidildi. Yapılan son düzenlemeden önceki uygulamada bir yerin rezerv alanı olabilmesi için üzerinde yapı olmaması ve meskûn mahal dışındaki yer alması şarttı.
Yeni düzenlemeyle birlikte rezerv yapı alanı tanımındaki yeni yerleşim alanı ifadesi yasadan çıkarılarak meskûn mahal şartı kaldırıldı. Böylece gerekli görülen tüm alanlar rezerv yapı alanı ilan edilebilecek. Rezerv yapı alanı ilan edilen yerler dönüşüm için boşaltılıp yerine yeni yapılar inşa edilmesinin önü açıldı.
Kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin Kasım ayında TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmesi ile beraber “rezerv yapı alanı” tanımında değişikliğe gidildi ve Hatay’ın Defne ve Antakya ilçelerinde 8 mahallede rezerv alan ilan edildi. Akdeniz Mahallesi, Armutlu Mahallesi, Elektrik Mahallesi, Cebrail Mahallesi, Akevler Mahallesi, Gazi Mahallesi, General Şükrü Kanatlı Mahallesi ve Cumhuriyet Mahallesi rezerv yapı alanı ilan edildi.
Deprem öncesinde yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı düşülen bölgede çok sayıda bina yıkılmış vaziyette. Ancak sağlam binalar da var. Düzenleme ise belirlenen alan içindeki bütün binaları kapsıyor.
Hatay’da ‘rezerv alan’ ilan edilen yerler Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunu’nun Meclis’ten geçmesiyle ilk defa Hatay’da bazı bölgeler rezerv alan ilan edildi.
“Sürecin şeffaf ve taraflarla görüşülerek öngörülebilir olması gerektiğini savunuyoruz”
Yapılan düzenlemeler ile birlikte deprem bölgesinde sürecin şeffaf yürütülmediğine dikkati çeken Mimar ve Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) üyesi Fuat Büyükaşık, “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”daki ‘rezerv yapı alanı’ tanımının değişmesiyle beraber bundan önceki düzenlemenin kanunlarda geçen şekliyle yeni yerleşim yerleri bulma ve yaratmaya dönüktü. Rezerv alanların ilanı genellikle afetlerden sonra gündeme gelir ve imar ve yerleşik durumu olmayan yerleri barındırırdı. Hazine arazileri ya da daha önce imara açık olmayan yerler gibi. Önceki düzenlemeler de ciddi sorunlar barındırıyordu çünkü bu tip rezerv alanlarında ormanlık alanların ve tarım alanlarının da dahil ediliyordu Kasım ayında yapılan düzenleme ile birlikte hükümet istediği yeri rezerv alan ilan ederek tasarrufu tamamen kendi kontrolüne aldı. Burada kanunları by-pass durumu da var. Deprem alanlarındaki rezerv alan kararlarıyla, afete maruz kalmamış bir yerleşim yerinin rezerv ilanı edilmesi aynı şey değil. Kanunen aynı yerden gücünü alacak ama birinde bir mecburi durum olabilir. Sürecin şeffaf ve taraflarla görüşülerek öngörülebilir olması gerektiğini savunuyoruz” ifadelerini kullandı.
“Devletin sosyal devlet kimliğiyle hareket etmesi gerekiyor, rant kimliğiyle değil”
Sosyal devlet ilkesiyle devletin bu tür afet durumlarına müdahale etmesini gerektiğini savunan Büyükaşık, “Bu enflasyon ortamında ve gelir kaybının çok yüksek olduğu bir dönemde hayata geçirilmesi çok zor. Burada deprem halen devam ediyor. Halk gelirinden ve olanaklarından yoksun. Bu bölgelerin önemli bir bölümü yıkılmış durumda. Aynın oranda can kaybının da çok yüksek olduğu bölgeler. Bu gibi yerlerde devletin yerinde dönüşüm tarif ettiği bir yöntemi vardı, ama bunun olmayacağı açıktı. Bu denli bir yıkımda süreci yönetebilmek çok kolay değil. Devletin sosyal devlet kimliğiyle hareket etmesi gerekiyor, rant kimliğiyle değil. Bu noktada devletin hak sahiplerini belirlediği demografik yapıyı değiştirmeden, şehircilik kimliğine bağlı kalarak inşa et ve bedelsiz ver bizim talebimiz budur” dedi.
‘Kent tümüyle gözden geçirilmelidir’
Kentin inşasının katılımcı bir şekilde yapılmasını aktaran Büyükaşık, “Bu kadar yıkım yaşamış kentin imar alanlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu yıkımın nedenini bilimsel olarak açıklığa kavuşturamadığınız zaman, meslek odaları, bilim insanları ve diğer muhatapları ile bir karar vermeden aynı yere imar verebiliyorsunuz? Dere ve akarsu yataklarından uzaklaşılması gerekiyor ve aktif fay hatlarının belirlenmesi gerekiyor ya da en azından böylesine büyük çaplı bir yıkımdan sonra kent tümüyle gözden geçirilmelidir” diye ifade etti.
Herhangi bir bilgi yok
Hükümet tarafından kent planlaması sürecinin yeteri kadar şeffaf yürütülmediğini ve devletin bu süreci sır gibi saklayarak sivil toplum örgütlerini bilgilendirilmediğini ifade eden Büyükaşık, “Şu an verilen sözler olmasına rağmen tasarım sürecine ve evlerin neye benzeyeceğine dair veya nerde olacağına, nasıl dağıtılacağına ilişkin bir somut yol haritası yok. Halkımız da doğal olarak güvenmiyor. En başından beri bu yöntemler netleştirilip işte planlamadan tutun da ödeme tablosuna kadar, nerde, hangi büyüklükte, ev vereceğine dair bir bilgilendirme yapılsaydı bu kadar tepki oluşmazdı” dedi.
‘TOKİ tek tipleştirmedir, kimliksizleştirmedir’
Kentin mimari yapısının ve tarihinin mutlaka korunması gerektiğini önemini vurgulayan Büyükaşık, TOKİ’nin ürettiği yapıların kent kimliğiyle ve tarihiyle bağdaşmadığını belirtti. Büyükaşık, “Türkiye’de TOKİ ile başlayan bir süreç var. Sosyal konut üretme üzerine kurulmuş bir amaçla başlar ama son 10-20 yıllık süreç içerisinde tamamen ‘elit’ projeler üretmeye başlamıştır. Şu an ihaleler yapıldı. İnşaat süreci de başladı maalesef. Biz kentte TOKİ’yi istemiyoruz. TOKİ, tek tipleştirme, kimliksizleştirmedir. Kadim kentin bir kültürü vardır. Bunu da inşa sürecinde göz önünde tutulması gerekiyor. Bizi asıl endişelendiren bunun dışında ki yeni yerleşim alanları. Yeni yapılaşma alanlarında da Antakya kentinin kimliğinin korunması gerektiğini savunuyoruz. Kent dışında ilan edilen rezerv alanlardaki konutlar, TOKİ tipi yapılırsa emin olun bu kent hayalet kentte döner. Bizim insanımız o binalarda yaşamaz. TOKİ kenti olmak istemiyoruz. Bizim kendi mimari kimliğimiz var. Kent merkezinde ki ihaleleri durduracaklarsa eğer o zaman samimi olduklarına inanacağız” diye konuştu.
‘İtirazlarımızı yapacağız’
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sayfasında askıya çıkacak olan planlara itiraz edeceklerinin söyleyen Büyükaşık, “Riskli alan diye ilan edilen Antakya’nın kimliğini gösteren tarihi kent bölümü koruma amaçlı imar planıyla düzenlenecek. Bu planlara ilişkin itiraz edebileceğimiz konu çok. Olumlu tarafları var elbet her planlamada olduğu gibi. Bu riskli olarak belirlenen alan bizim kent kimliğimizi yansıtan alanlardan birisidir kent için. Bu alan da kimi alanlar boşaltılıyor Asi Nehri’ne yakın oldukları için. Bu insanlar buradan gönderilecek ama nereye gidecekleri ile ilgili mutlak bir yol haritası sunmuyorlar. Süreci belirsiz bırakamazsınız. Bunula ilgili itirazımızı yapacağız. Antakya’da kimliklerin ve kültürlerin korunması gerekiyor. Bu planlamanın bu kültür çeşitliliğine zarar vermemesi için çalışıyoruz. Tarihi kent dokusuyla ilgili yürütülen tartışmalarda bazı sakıncalar dışında olumlu buluyoruz” dedi.