Sağlık durumu kötüye giden Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması için 20 baro ortak çağrı yaptı. 20 baronun ortak açıklamasında, Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurumu Ana Bilim Dalı’nın “cezaevinde kalamaz” raporu verdiği hatırlatıldı ve yaşam hakkının korunması gerektiği vurgulandı.
Tuğluk’un acilen serbest bırakılmasını isteyen baroların “Ceza infazı insanlık onuruna aykırı olamaz” başlıklı açıklamasında şöyle denildi:
Anayasa’nın 17. maddesine göre ‘Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir… Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz’. Anayasa’nın 104. maddesine göre ise ‘Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak’ hususu Cumhurbaşkanının görev ve yetkisi dâhilindedir. Yine 5275 sayılı Cezaların ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un (CGTİHK) 16. maddesinin 2. fıkrasına göre; ‘Hapis cezasının infazı, mahkumun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkumun cezasının, infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.’ Tüm bu hükümlerin tek bir amacı vardır, o da ceza infazının insanlık onuruna aykırı olmaması, infazın işkence ve kötü muameleye dönmesinin engellenmesidir. Nitekim CGTİHK 16. maddesinin gerekçesinde, ‘Maddenin erteleme nedeni olarak gösterdiği haller: Cezanın amacı dışında etki yaratabileceği veya cezanın infazı ile maksada ulaşılamayacağı anlaşılan hallerdir, denilmek suretiyle maddede yer alan durumların cezanın amacı dışında etki yaptığı kabul edilmiştir.
CGTHK genel gerekçesinde ise ‘Hükümlü hakkında uygulanacak işlem ve yaptırımlar bakımından adalet esaslarının egemen kılınması ve bunun gereği olan hukukî mekanizmanın tesisi.” ne vurgu yapılmış ve ulusal ve ulusal üstü metinlerde “…. ceza ve tedbirlerin infazında mutlaka göz önünde bulundurulması gerekli ve çağdaş temel insan haklarına saygılı bir ceza infaz sisteminde, bulunması zorunlu zihniyeti açıklayan ilkeler’in varlığına atıfta bulunulmuş ve kanunun bu bakış açısıyla hazırlandığı öne sürülmüştür.
Açıklamada, bugün itibariyle Anayasa’nın emredici hükümleri ile CGTİHK 16. Maddesinin varlığına rağmen bu hükümlerin hayata geçirilmediği cezaevlerinde, maddede belirtilen koşulları taşıyan çok sayıda hükümlünün cezaevlerinde tutulmaya devam ettiği belirtildi.
Kocaeli F Tipi Cezaevi’nde hükümlü olarak bulunan Av. Aysel Tuğluk’un tam da böyle bir mağduriyet yaşadığına dikkat çekilen açıklamada, uzun zaman önce “demans“ hastalığına yakalanmış olan Tuğluk’un sağlığının her geçen gün kötüleştiği ve yaşam hakkının tehlikeye girmekte olduğu vurgulandı.
Tuğluk’un sağlık durumuyla ilgili şu bilgiler verildi:
Av. Aysel Tuğluk; yaklaşık sekiz ay boyunca Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nda görevli dokuz uzman doktor tarafından kontrol ve muayeneye tabi tutulmuştur. Muayene sonunda Kocaeli Tıp Fakültesi’nce, Aysel Tuğluk’un yakalandığı hastalık için ”hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf arz ettiği, cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımının yeterliliğinde sorun yaşanabileceği, ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği ve dolayısıyla cezasının infazının ertelenmesi gerektiği” tespitinde bulunulmuştur.
Dokuz uzman tarafından yapılan detaylı muayene ve inceleme, İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından dikkate alınmayarak, 3 Eylül 2021 tarihli raporda “sağlık durumunun, hapis cezasının infazından muaf tutulmayı haklı kılmadığı” sonucuna varılması üzerine; Av. Aysel Tuğluk’un avukatlarınca talep edilen infazın ertelenmesi, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nca reddedilmiştir.
Adli Tıp Kurumu’nun olumsuz raporu üzerine; Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan (TİHV) yeni bir rapor alınması yoluna gidilmiştir. TİHV tarafından hazırlanan raporda; ‘Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen raporda tanılar arasındaki farkın ortadan kaldırılması gerekir iken bu husus üzerinde durulmadığı; ayrıca ceza infaz kurumundaki kişinin tıbbi kayıtlarını, psikososyal değerlendirme sonuçlarını, cezaevi görevlilerinin ve kişinin birlikte yaşadığı kişilerin gözlemlerini almaksızın ve gerekli incelemeler yapılmadan hazırlanan raporun, salt kanun maddelerine atıf yapmak suretiyle verildiğinden ötürü güvenilir olmadığı“ ifadelerine yer verilmiştir.