Bizimle iletişime geçin

Söyleşi

‘Yüzümüzü sokağa, örgütlü mücadeleye dönersek hiçbir düş yarım kalmayacak’

Suruç Katliamı için sonuna kadar adalet mücadelesi vereceklerine dikkati çeken Suruç tanığı, Gazeteci Pınar Gayıp, “Suruç için adalet mücadelesi gerçek sorumlular yargılanana dek sürecek. 8 yıldır hiçbir baskı ve saldırı bu iddiadan bizlere geri adım attıramadı. Adaleti sağlayacak tek güç birleşik ve örgütlü mücadele. Yüzümüzü sokağa, örgütlü mücadeleye dönersek hiçbir düş yarım kalmayacak” ifadelerini kullandı.

Yadigar Aygün / İstanbul

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla IŞİD saldırısı altında olan Rojava’nın Kobane kentini yeniden inşa etmek için Urfa’nın Suruç ilçesi Amara Kültür Merkezi’nde bir araya gelen gençlere yönelik 20 Temmuz 2015 tarihinde IŞİD’in bombalı saldırısında 33 kişi katledildi, 104 kişi yaralandı. Bombalı saldırıya açılan davada, 22 Ekim 2021 tarihinde görülen son duruşmasında Ankara Gar Katliamı’ndan tutuklu tek sanık Yakup Şahin’e 34 kez ağırlaştırılmış hapis cezası verilerek kapatıldı. Yargılama, firari sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Balı yönünden ise devam ediyor. Firari sanıklar açısından süren davanın 5’inci duruşması ise 5 Aralık tarihinde Urfa 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Suruç Katliamı’nın üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen AKP-IŞİD iş birliğinde gerçekleşen katliamda asıl sorumlular ise hala yargılanmadı. 33 kişinin katledildiği katliama ilişkin adalet arayışı devam ederken görgü tanığı, Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü Pınar Gayıp ile katliam gününü ve adalet mücadelesini konuştuk.

O dönemde 2013 Reyhanlı ve 5 Haziran 2015’de Diyarbakır’da HDP mitingine yönelik saldırılar ile 7 Haziran seçimleri sonrasında yaşananların tehlikeli bir sürece girildi. 5 Haziran’da Diyarbakır’da HDP mitinginde patlatılan bombayla pimi çekilen süreç 20 Temmuz’da Suruç’la devam etti. O dönemin siyasi sürecini biraz değerlendirir misin? Suruç katliamı neden gerçekleşti?

Pınar Gayıp: Aslında bunun öncesinde SGDF’nin “Kobanê’yi İnşa Kampanyası”nın konjöktürünü hatırlamak lazım. Emperyalistlerin ve IŞİD işbirlikçilerinin Rojava devrimini boğmak istemesine karşı, enternasyonalist dayanışmayla dünyanın birçok bölgesinden akın akın Kobanê’ye, devrim topraklarını savunmak için gidişler sürerken, Gezi direnişinde de iktidarın politikalarına karşı sokaklar isyan ateşiyle kuşanmıştı. Barbar IŞİD çetelerinin yakıp yıktığı Kobanê’yi yeniden inşa etmek, topraklarında devrime dokunmak, Türkiye-Kürdistan bölgesel devriminin zaferini bu topraklara taşımak isteyen SGDF’nin “Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz” kampanyasıyla bu süreçte doğdu. 7 Haziran zaferiyle birlikte Rojava devrimini de hazmedemeyen saray iktidarı, Rojava devrimini boğmak, Kürt ve Türk halklarının yan yana gelişini engellemek, gençliğin birleşik mücadelesinin önüne geçmek için IŞİD’i maşa olarak kullanarak bu katliamı gerçekleştirdi. 33’lerin anmasına yönelik polis saldırıları, adalet mücadelesinde yaşananlar da aslında yukarıda bahsettiklerimin somut bir özeti oldu.

Suruç katliamının tanığı olarak o gün neler yaşadınız?  Yaşadığınız zorluklardan biraz bahseder misiniz?

Pınar Gayıp: Sabaha karşı hiçbir denetlemeden, kontrolden geçmeden Suruç’a kadar sorunsuz ilerledik. Sabah saatlerinde Suruç’a vardığımızda Amara Kültür Merkezi’nde birçok kentten gelen yoldaşlarımız, dostlarımızla yan yana idik. Bir kahvaltı sofrasını hazırlamak ne kadar keyifli olabilirdi ki… Benim hayatımdaki en keyifli hazırlık süreciydi, çayı demlemek, tabakları masaya götürmek, o sofrada sohbet etmek. Çünkü uzun süre son eğlenceli anımız oydu. Bu anılara çok fazla girmeden 8 yıldır her anlatış, atlatılamayan travmayı tetikliyor, devam edeyim. Sınırdan geçiş için verdiğimiz kimliklerin işlemlerinin tamamlanmasını beklerken, basın açıklamasına çağrıldık. Gazeteci olarak katıldığım için basın alanında yer alıyordum. Dönemin SGDF Eşbaşkanı Oğuz Yüzgeç neden Kobanê’ye gideceklerini açıklıyordu. Daha sonra “Arin’den Sibel’e yürüyoruz zafere” sloganı atıldı ancak tamamlanamadan canlı bomba kendini patlattı.

Suruç’a gitmeden sosyalist gençler defalarca, “Amara Kültür Merkezi’nin dışına tek başına çıkmayın, sınır olduğu için kaçırma saldırıları çok fazla oluyor” diye uyarmıştı. Fakat sabahtan öğlen saatlerine kadar elimizi kolumuzu sallayarak gezmiş, “yasal prosedürler yerine getirildiği için çok önemsemiyorlar” demiştik. Katliam yaşandığında kulağımda yaşanan uğultu uzun süre duymamı engellemiş, görme yitimi kaybetmiştim. Kendime geldiğimde Amara’nın duvarlarına bakmış, özel harekat polislerinin içeri gireceğini düşünmüştüm. Çünkü böylesine bir saldırıyı düşünmemiştim.

Halkın koşarak alana akın etmesiyle yaralıları hastaneye taşıma telaşımız başladı. Saatlerdir tek bir polisin olmadığı Amara’nın etrafı ablukaya alındı, kurulan polis barikatları yüzünden ambulanslar alana giriş yapamadı. Polis ambulansları alana sokmadı! Halk hemen örgütlenip polisin saldırılarını göğüsleyerek özel araçlarıyla alana geldi, yaralıları onların aracına bindirerek hastaneye götürdük. Yaralıları taşıdığımız araçlara polis biber gazı attı. Yaralılar nefes almakta zorlanırken, araçları durdurmak zorunda kaldığımızda polis saldırısına uğradık. Defalarca. Etrafımızda konuşlanan polisler de bizim bu çaresizliğimize gülüyordu…

Dehşet bir kaos ve spekülasyon vardı. Bir anda IŞİD’lilerin Suruç sokaklarına indiği, sosyalist gençlerin avına çıktığı, sulara zehir karıştırıldığı söylentileri yayıldı. Hastane bahçesinde beklerken o alana bir bomba daha atacağı, Kobanê’de de canlı bomba saldırısı olduğu yüzlerce kişinin katledildiği söylentileri yükselerek yayılıyordu. Başımızda dolaşan helikopterler, etrafta dolaşan zırhlı araçlar da bu söylentileri doğruluyor gibiydi.

Yaralılarımızı bir şekilde hastanelere taşıdık, katledilenlerin kimlik teşhisine başladık. Bir süre sonra Amara Kültür Merkezi’ne gitmeye karar verdik, halk gençlerin eşyalarını almak için alana gelmiş, polis saldırmıştı. Biber gazından nefes alamıyor, gözlerimizi açamıyorduk. Bu saldırı tüm gün hatta günlerce devam etti… Kısaca böyle özetleyebilirim.

Suruç Katliamı planlı bir katliamıdır? Eğer planlı bir katliamsa neden? Suruç Katliamı IŞİD’in-AKP iş birliğinde mi gerçekleşti? AKP-IŞİD iş birliğinin katliamlardaki payı nedir?

Pınar Gayıp: Katliamın 8. yılında bu soru adalet arayan bizleri artık yıpratır duruma geldi. Çünkü katliamın devlet-IŞİD ortaklığında organize şekilde gerçekleştiğine dair sayısız delili ortaya çıkardık. Örneğin canlı bombanın tüm istihbaratlardan defalarca geçmesi, katliamın ardından halkın alanda yakalayıp polise teslim ettiği İmam Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün tıraş edilip salıverilmesi gibi…

Ankara katliamından tutuklu tek sanık Yakup Şahin’den “görevi ihmal”den yargılanan polislerin “devlet yaptı” itiraflarına rağmen defalarca kanıtlamadık mı katliamı kimin gerçekleştirdiğini? Suruç için adalet mücadelesi yürüten SGDF’liler katliamın hemen ardından defalarca kaçırıldı, gözaltında kaybedilmek istendi, evleri özel harekat polisleri tarafından defalarca basılarak sistematik işkenceye maruz kaldı, kaçırılanlara kendi elleriyle mezarları kazdırıldı; gözaltı ve tutuklama saldırıları 33’lerin yoldaşlarından asla eksik olmadı. Bunlar her defasında yaşandığında “Suruç’ta yarım kalan işin tamamlanmak istenmesi” ile tehdit edildiler. 8 yılı basitçe bir hatırlama bile bu katliamın AKP-İŞİD ortaklığında gerçekleştiğini, ardındaki gerçek sorumluların yargı eliyle korunmak istendiğini gözler önüne seriyor.

Bunca delile rağmen hala katliamı kimin, nasıl gerçekleştirdiği sorusunu bir kez daha sizin aracılığınızla yanıtlayalım; Suruç katliamı kendi çabalarımızla ortaya çıkardığımız deliller dahi incelenmiş olsaydı aydınlatılacaktı ve ne Ankara ne Sultanahmet ne de Antep katliamı yaşanacaktı. Suruç katliamının asıl sorumluları “Kobanê düştü düşecek” diyenden, barbarı IŞİD için “bir grup öfkeli genç çocuk” diyene, tüm uyarılara rağmen canlı bombanın Adıyaman, Antep ve Urfa’dan geçmesini engellemeyen istihbarat birimlerinden, geçişlerine tanık olan ancak görmezden gelen polislere, MİT’ten İstihbarata, Urfa Emniyetinden Suruç Emniyetine görevlilerdir. Suruç katliamının asıl sorumluları, ortaya çıkardığımız delillerin üstünü örterek gerçek sorumluları gizlemeye çalışan savcıdan, mahkeme heyetinedir. Suruç katliamının failleri 8 yıldır sokakta adalet arayanlara saldıran, işkence edenlerdir, Suruç katliamının asıl failleri yıllardır Suruç şehitlerinin mezarlarına saldıranlardır…

Suruç Katliamından sonra tanıklar, ailelerin hayatlarında ne değişiklikler oldu? Suruç Katliamı yaşamları nasıl etkiledi?

Pınar Gayıp: 20 Temmuz 2015’te ideolojik-politik donanımlı, devrim için can suyu olmayı göze alan cesur, Gezi’nin çocuklarını Rojava devrim topraklarıyla buluşturmayı isteyen iki ülke gerçekliğine inanan en iyilerimiz, en sevdiklerimiz aramızdan ayrıldı. Her birinin mücadele tarihi aslında birer yol gösterici. Boşlukları asla doldurulamayacak nitelikte ve güzellikte devrimcilerdi. Bu nedenle Suruç katliamı öncesi ve sonrası olarak hayatımız ikiye bölündü.

Adalet arayan bizlerin yaşadıklarını yukarıda sıraladım, fiziki yaralarımız bir gün iyileşti ancak ruhumuzda açılan yaralar asla iyileşmeyecek. Mahkeme salonunda hakimin müşteki şartı için “ne gibi bir yaran var” sorusundan, Yakup Şahin’e “ifade vermek ister misin, nerede ifadeni vermek istersin” şefkatiyle her defasında travmalarımız tetiklendi.

Uzun yıllardır Suruç Katliamı tanıkları ve aileler, avukatlar mücadele yürütüyor. Sizler mücadele etmeye devam edecek misiniz? Suruç Katliamı insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Faillerin yargılanması ve sorumluların cezalandırılması için topluma, kamuoyuna bir çağrınız var mı? Topluma bu konuda hangi görevler düşüyor? Tanıkların ve maillerin mücadelesine destek vermek neden önemlidir?

Suruç katliamı ana davasının Ankara katliamından tutuklu tek sanık Yakup Şahin’e tüm sorumluluk yüklenerek kapatılmak istendiği gün şunu söylemiştik: “Bu dava böyle bitmez. Bu dava biz bitti demeden bitmez!” Bu söz bizim için sadece bir slogan değil iddiamız ve cüretimizdi. Suruç katliamı davası bu kararlılıkla yürütülen mücadele sayesinde tefrikle firari sanıklar yönünden devam ediyor. Urfa’nın Hilvan ilçesindeki hapishane kampüsünde türlü zulüm altında duruşmalar görülüyor, çocuklarını yitiren aileler “suçlu” muamelesi görüyor. 8 yıldır aynı mahkemede olduğu gibi sokakta da birleşik mücadeleyle adalet arayışı sürüyor. Her yıl anmalara yönelik saldırılara rağmen daha kararlı bir şekilde sokağa çıkıyor özellikle devrimci gençler. Davamız da sokaktaki adalet arayışımız da gördüğümüz dayanışma ve ısrarlı mücadele sonucu sürüyor. Suruç katliamı davası kapanmadıysa bundan dolayıdır. O yüzden dayanışmayı daha da yükseltmek, Suruç için adalet arayan ailelerin, yaralıların ve 33’lerin yanında olmak son derece önemli. Suruç için adaleti sağlamak tüm adalet arayışlarına cevap olacaktır.

Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Pınar Gayıp: Suruç için adalet mücadelesi gerçek sorumlular yargılanana dek sürecek. 8 yıldır hiçbir baskı ve saldırı bu iddiadan bizlere geri adım attıramadı. Adaleti sağlayacak tek güç birleşik ve örgütlü mücadele. Yüzümüzü sokağa, örgütlü mücadeleye dönersek hiçbir düş yarım kalmayacak!



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Söyleşi Haberler