Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 17 Nisan’da çevrimiçi olarak düzenlediği “Hak Kayıpları Sürerken Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı”nın sonuç bildirgesini yayınladı.
Çalıştayda, kadın örgütleri, feminist platformlar ve belediyelerden 130 kadının bir araya geldiği çalıştayda, öncelikle AKP’nin iktidarı boyunca kadınları ilgilendiren konulardaki politikalarına ve özellikle şiddetle mücadele mekanizmalarındaki dönüşüme dikkat çekildi.
2011’den bu yana ne yapıldı, ne yapılmadı?
Sonuç bildirgesinde şunlara yer verildi:
İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı günden bu yana kadına yönelik şiddetle mücadelede devlet üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmedi. Erkek şiddetine karşı mücadelede bugüne kadar elde ettiğimiz yasal kazanımların uygulamadaki karşılığını gün geçtikçe daha az görüyoruz.
İktidarın güç kazandıkça aile odaklı politikaları uygulamayı önceliklendirdiğini, bunu yaparken planlı olarak politik söylemi buna göre ürettiğini ve adım adım ilerlediğini görüyoruz.
Geçmişte verdiğimiz mücadeleyle kanunda olmadığı halde iyi uygulamalarla elde ettiğimiz haklar vardı ve bu kazanımlar özellikle 6284 sayılı Kanun’u oluştururken temel oldu. Günümüzde ise iyi uygulamalar giderek azalırken az sayıdaki olumlu örneğin kişilerin inisiyatifiyle hayata geçtiğini ve kalıcı hale gelemediğini görüyoruz.
Bu tartışmalar yapıldıktan 3 gün sonra adı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak bir kez daha değişen ilgili Bakanlık ve bağlı birimlerinde geçmişte çalışan deneyimli ve kadından yana bakış açısına sahip personel kadına yönelik şiddetle mücadele süreçlerinin dışına itildi. Bu da verilen hizmetin niteliğindeki geriye gidişte etkili oldu.
Sosyal yardım politikalarındaki dönüşüm kadınları aile içine itti, sosyal hakların kırpılmasıyla kadınların özgürleşmeleri, kendi bağımsız hayatlarını kurmaları ciddi ölçüde engellendi.
Sosyal hizmetler gün geçtikçe niteliğini kaybetti ve şiddetle mücadelede kadınları güçlendirici ve hak temelli sosyal hizmetin yerini sosyal yardım odaklı hizmetler aldı.
Belediyelerin kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmaları
Belediyelerin kadına yönelik şiddet ile ilgili bir destek sistemi kursalar bile bunların kurumsallaşması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması konusunda ciddi bir sorun var. Belediye yönetimi siyasi parti değişimi olmaksızın başkan değişikliği olduğunda dahi kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin atılan adımların sürdürülebilir olmadığını görüyoruz.
Kayyum atanan belediyelerde kadına yönelik şiddet ile mücadele mekanizmalarının kısa sürede lağvedildiğini, buralarda biriken deneyimin hiçe sayıldığını gördük.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede en önemli destek mekanizmalarından biri olan kadın da(ya)nışma merkezleri, belediyelerin yetki ve görevlerinin belirlendiği mevzuatta karşılıkları olmadığı için belediye hizmetlerinde önceliklendirilmiyor. Az sayıdaki iyi örnek de bu merkezlerin açılması için İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun referans gösterilerek adımlar atılıyor.
Yerel yönetimlerde profesyonel çalışan ya da kent konseylerine gönüllü olarak katılan toplumsal cinsiyet bakış açısına sahip kadınların aralarındaki iletişim ağını güçlendirmek, sürekli kılmak kalıcı değişim yaratabilmek için önemli.
Belediyelerin karar alma mekanizmalarında yürütülen toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarının, kadına yönelik şiddet ile mücadelede elde edilen kazanımların kalıcı hale getirilmesinde hayati önemi bulunmakta. Belediyelerin hizmetleri açısından kadına yönelik şiddet ile mücadeleye dair bakış açısı toplumsal cinsiyet eşitliğine bakış açısıyla paralel ilerliyor.
Belediyeler şiddeti önleme, şiddetle mücadele, şiddetten uzaklaşabilen kadınların yaşamlarını kurmalarını yeniden güçlenmelerine katkı sunmak için kadına yönelik şiddet ile mücadeleyi bütüncül olarak ele almalı.
Belediyelerin hizmetlerinde ve bütçelerinin yönetiminde özerk hali çok önemli. Bütçe planlamaları kadınların ihtiyaçlarını odağa alarak yapılmalı ve sürdürülmeli.
Belediyeler kadına yönelik şiddet ile mücadelede mekanizmalar kurmayı önceliklendirmiyor. Bazı belediyeler İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyor olmakla birlikte, sözleşmeyi uygulamakla ilgili yükümlülüklerinde aynı siyasi iradeyi göstermeyebiliyor. Kadın örgütleri olarak yerel yönetimlerin sözleşmenin gerekliliklerini uygulamaları konusunda hatırlatıcı olup yönlendirme yapmak, işbirliğine davet etmek, talepte bulunmak ve teşvik edici olmak konusunda daha fazla adım atılabilir.
6284 sayılı Kanun’un uygulanmasında karşılaşılan zorlukların temelinde koordinasyonsuzluk olduğunu görüyoruz. Kanunun uygulamasında karşılaştığımız, kadınların hayatlarında fark yaratan iyi örnekler ise koordinasyonun güçlü olduğu örnekler.
Nitelikli sosyal hizmetlerin eksikliği, kadınların sistem içerisinde tekrar travmaya maruz kalmasına neden olduğu gibi şiddetten uzaklaşıp yeni bir hayat kurmalarını engelliyor.
Sığınaklara 12 yaş üstü oğlan çocuklarının alınmaması kadınları alternatifsiz bırakırken bir çocuk hakkı ihlali olarak karşımızda duruyor.
Kadınları geleneksel cinsiyet rollerine hapsetmek isteyen aile politikalarının neticesi olarak uzun zamandır şiddet mekanizmalarının uygulanmasında sorunlarla karşılaşılıyordu. İstanbul Sözleşmesi tartışmaları, alandaki sorunlar bir günde çıktı izlenimi yarattı. Sürekliliği görüp işaret etmek, alandaki deneyimi merkeze almak gerekiyor.
Sonuç bölümü
”Kadına yönelik şiddet ile mücadelede şiddete maruz kalan kadınların paylaşımları yol gösterici oluyor. İzleme yapmak, uygulamalardaki aksaklıkları ortaya çıkarmak çok önemli. Kadınlar olarak şiddetle mücadele deneyimlerini ortaya çıkarmak ve bu alandaki uygulamalara ilişkin izleme yapmak oluşturduğumuz en büyük baskı araçlarından biri.
Bunun için yeni mekanizmalar yaratmak mücadelemizin gücünü artırıp değişim yaratacaktır. Feminist hareket olarak erkek şiddetiyle mücadelede yeni alanlar yaratmak için geçmiş deneyimlerimizden ilham alabiliriz.
Bugüne kadar kadınların yararlarına farklılık yaratabilmek için içeriden dönüşümler yaratmayı da beraber stratejiler üretmeyi de bildik. Bunları tekrar kullanabileceğimiz gibi bugün yeni yöntemler bulabiliriz.”